Tarihçe
İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra Avrupa ülkeleri yabancı işçi almaya başladı. 1950`lerde özel aracılarla bireysel girişimciler Avrupa`ya gitti. 1957`de Türkiye`den ilk stajyer kafile 10 kişiydi. Türk Alman Ekonomik İlişkilerini Araştırma Enstitüsü 1959`da kuruldu.1960`larda ismen çağırma sistemiyle Avrupa`ya gidenler için ikili anlaşmalar yapıldı. İş ve İşçi Bulma Kurumu, Çalışma Bakanlığı ve Alman irtibat büroları vasıtasıyla ülkeler arasında anlaşmalarla işgücü hareketleri bir sisteme bağlandı. 1961`de Almanya, 1964`de Avusturya, Belçika, Hollanda, 1965`de Fransa, 1967`de İsveç ile Türkiye arasında anlaşmalar yapıldı.
Türk işçileri konuk işçi (Gastarbeiter) sıfatıyla ve sadece erkekler kaydıyla alınıyordu. Dönüşüm ilkesine (rotation) göre işçiler bir yıl sonra ülkelerine döneceklerdi. Ama kimse dönmedi.
İlk gidenler, yani birinci kuşak, heim`larda yani yurtlarda kaldı; ağır, kimsenin çalışmadığı, pis işlerde çalıştılar, aileler parçalandı.
1966-67`deki krizde 70.000 işçi işten çıkarıldığında bunların çoğu yurda dönmedi, Hollanda ve Belçika`ya gitti.
1970`lerde işçiler, konukluktan kalıcılığa yöneldiler. Sosyal haklar elde ettiler, dernekleştiler. Ancak 1973 krizinde işçi alımları durduruldu, çalışanlar yurtlarına dönmeye özendirildi. 1973`de 100.000 işçi yurtdışına gitmişti, 1974`de bu 640 kişiye düştü. Sırada bekletilen 1 milyon kişi vardı. Ancak işçi göçü, turist pasaportuyla ve siyasi iltica talebiyle devam etti. Siyasi sığınmacılar 1976`da 800 civarındayken, 1980 askeri darbesinden sonra 57.913`e çıktı. Bunlara af çıkarıldı. Ailelerin getirilmesiyle, eş ve çocuklar hakkındaki özendirici yasalarla nüfus arttı. Oturma ve çalışma izni aldılar.
1980`lerde artık kalıcı olan Türk işçileri, çalışma problemlerinden sonra kimlik ve dil, eğitim, uyum sorunlarıyla karşılaştılar.
1990`larda Berlin Duvarı`nın yıkılmasından sonra 1991`de Yabancılar Yasası Almanya`da kabul edildi. İşten çıkarmalar, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve şiddet artmaya başladı. Sosyal haklar yanında, siyasal haklar ve çifte vatandaşlık tartışılmaya başlandı. Bu sırada artan şiddet olayları Mölln ve Solingen facialarıyla sonuçlandı, bu olaylarda 8 Türk öldü.
Güncel
3.700.000 civarındaki Avrupalı Türk, Avrupa`da 3. kuşağıyla Avrupa Birliği`ne uyum sağlamaya çalışıyor. Tasarrufları 1964`de 45 milyon dolardı. Almanya`da genel nüfusun %3`ünü teşkil eden Türkler 2.5 milyonu geçti. 25.000 Türk, Alman üniversitelerinde okuyor. 60.000 Türk işveren var. 424.562 kişi Alman vatandaşlığına geçmiş durumda.Avrupa Türkleri, Avrupalılık kimliğiyle tam uyum sağlamış değil. Zaten Avrupalılık tarifinde bir anlaşma sağlanamadı. Türk işçiler, Türk kimlikleriyle sürece katılıyorlar. Almanlar bu topluma, ``Paralellgesellschaft``, yani ``paralel toplum`` diyor. Çokkültürlülük ve ulusötesi yurttaşlık kavramları medyada tartışılan konulardan.
Genel olarak Avrupa`da yükselen İslam fobisi, Hristiyan Avrupa`da Türklerin istenmediğine dair inançlar oluşturuyor. Bir yandan köktencilik, bir yandan ırkçılık, bir yandan İslam düşmanlığı ile karşı karşıya kalan Avrupalı Türklerin birinci kuşağı yurt ile özdeş durumda.
Avrupalı Türklerin sorunları sadece bütünleşme değil. Hala birçoğu dönecekmiş gibi çalışmakta, hala birçoğu kiracı. Birinci kuşak yaşlanmış ve yoksullaşmış. Yabancı dil ve eğitim sorunları, Avrupa`nın hem dini yaşayışına hem seküler yaşayışına uyumsuzluk devam ediyor. Birkaç kişi yerel siyasi kurumlara seçiliyor, hatta milletvekili olanlar bile var, ancak kütlesel olarak kültürel dışlanmışlık hakim.
Avrupalı Türkler arasında sayısız dernek ve STK var. Ülkücü federasyonlar, Milli Görüş teşkilatları, Kürt ve Alevi dernekleri, tarikatlar, Diyanet kurumları, cami ve cemaat birlikleri, vakıflar Avrupa demokrasisinden sonuna kadar faydalanıyorlar.
Kaynaklar
- Nermin Abadan-Unat, ``Bitmeyen Göç, Konuk İşçilikten Ulus Ötesi Yurttaşlığa``, İBÜY, İstanbul 2002.
- Ayhan Kaya-Ferhat Kentel, ``Euro Türkler: Türkiye ile Avrupa Birliği Arasında Köprü mü Engel mi``, İBÜY, İstanbul 2005.
Ayrıca bakınız
Türk azınlıklar Irk-taslak