Zamanın en büyük alimlerinden olan Fahreddin-i Razi’nin derslerine devam ederek akli (fen) ve nakli (din) ilimleri öğrendi. Ahmed Yesevi hazretlerinin talebelerinin sohbetlerine devam ederek tasavvuf yolunda yüksek derecelere kavuştu. Şihabüddin-i Sühreverdi hazretlerinin sohbetlerinde bulundu. Bir hac yolculuğu esnasında evliyadan Evhadüddin Hamid Kirmani ile tanışıp, onun talebeleri arasına katıldı ve vefatına kadar yanından ayrılmadı. Böylece tefsir, hadis, fıkıh, kelam ve tıp ilimlerinde derin alim, tasavvuf yolunda yüksek makam sahibi bir veli oldu.
Sadreddin-i Konevi hazretlerinin babası Mecdüddin İshak’ın daveti üzerine, insanlara dinlerini öğretmek, kardeşlik ve beraberliği aşılamak için Muhyiddin ibni Arabi ve hocası Evhadüddin’le birlikte Anadolu’ya gelen Ahi Evren, hocasının kızı Fatıma Bacı ile evlendi. Hocası ve kayınpederi Evhadüddin’le birlikte çeşitli Anadolu şehirlerini dolaştı. Vaazlarında özellikle esnafa İslamiyet’i anlatarak dünya ve ahiret işlerini düzenli hale getirmeleri için nasihatlerde bulundu. Yaklaşan Moğol tehlikesine karşı Müslümanların kuvvetlendirilip teşkilatlandırılması için çalıştı. Hocasının vefatından sonra yerine geçti ve vekili oldu. Kayseri’ye yerleşti. Debbağlık yaparak (deri dabağlayarak) geçimini temin ettiği gibi Müslümanlara Allahü tealanın emir ve yasaklarını da anlattı. Bilhassa sanat sahibi kimseler arasında çok sevildi. Bugünkü manada esnaf teşkilatı diyebileceğimiz Ahilik (kardeşlik) müessesesini kurarak bir çok şehir ve kasabada teşkilatlanmasını sağladı. Hanımı Fatıma Bacı da kadınlar arasında bu faaliyetleri yapmış ve “Baciyan-ı Rum” adıyla meşhur olmuştur. Ahilik mensuplarının toplanıp sohbet edebilecekleri, birbirlerinin ilimlerinden faydalanacakları, gelen misafirleri ağırlayabilecekleri dergahlar kuruldu.
Ahi Evren’in yetiştirdiği talebeler gittikleri yerlerde zaviyeler inşa ederek, bilhassa esnafı bir çatı altında toplayıp teşkilatlandırdılar ve dışarıdan gelen misafirleri ağırladılar. Moğol tehlikesine karşı halkı uyandırmaya çalışarak, istilacıların önünden kaçıp gelen kimsesizleri barındırmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiler. Moğollarla mücadelede devlet güçlerinin yetersiz kaldığı yerlerde esnaftan milis kuvvetleri teşkil edip “Vatan sevgisi imandandır.” hadis-i şerifinde bildirildiği gibi vatanlarını, din ve namuslarını müdafaa için çalıştılar.
Anadolu Selçuklu Devletine karşı meydana gelen bir hadise bahanesiyle onun nüfuzundan rahatsız olan bazı kimselerin şikayeti üzerine Ahi Evren tutuklanıp hapsedildi. Beş sene hapiste kaldı. Bu sırada Moğollar Kayseri’yi muhasara ettiler. Ahi Evren’in teşkilatlandırdığı Ahiler, şehri kahramanca müdafaa etti. Ancak sürüler halinde gelen Moğollar bu müdafaayı kırıp bir çoklarını şehit, bir kısmını da esir edip şehre girdiler. Ahi Evren’in hanımı Fatıma Bacı da esirler arasındaydı. Ahi Evren beş yıllık tutukluluk süresini bitirdikten sonra Denizli’ye gitti. Bir müddet sonra Sadreddin-i Konevi hazretlerinin isteği üzerine Konya’ya gelip Müslümanlara İslamiyeti anlatmakla meşgul oldu. Şems-i Tebrizi’nin şehid edilmesinden sonra Kırşehir’e (Gülşehir’e) yerleşti. Vaazlarındaki sadelik, herkesin anlayabileceği şekilde meseleleri izah ederek yazdığı kitaplar, kendisinde görülen kerametler, ahlakının güzelliği, dünya malına ehemmiyet vermeyip, yalnız Allahü tealanın rızası için çalışması, insanların sevgisini kazanmasına vesile oldu. Çevresine pekçok kimse toplandı. Herkesin korkarak kaçıştığı Evran ismindeki büyükçe bir yılanın kendisine itaat etmesi, herkesin gözü önünde bu kerameti göstermesi sebebiyle “Ahi Evran (yılanın kardeşi)” ve İslamiyete yaptığı hizmetlerinden dolayı “Nasirüddin” lakabı verildi. Moğollar, Ahi Evren’in nüfuzundan ve sevenlerinin çokluğundan korkuyor, ne pahasına olursa olsun öldürülmesini istiyorlar, bunun için Kırşehir emirine baskı yapıyorlardı. Nihayet Ahi Evren 1262 (H. 660) yılında Kırşehir’de şehit edildi. Şehit olduğu tarih hususunda farklı rivayetler vardır.
Talebeleri onun yolunu devam ettirdiler. İslam dininin yayılmasını tek gaye edinmiş olan Ahiler, Söğüt civarında, Bizans hududunda gelişmeye başlayan Osmanlı beyliği emrine koşuştular. Uçlara yerleşip tekkeler ve zaviyeler kurdular. İnsanlara Allahü tealanın dinini anlatıp, örnek ahlaklarıyla gayri müslimlerin Müslüman olmalarına vesile oldular. Osman Gazinin kayınpederi olan Şeyh Edebali bir Ahi şeyhiydi. Ahi Evren’in yolunda olan Ahiler, Allahü tealanın rızası ve O’nun dinini yaymak aşkıyla çalışan Alperenleri ve gazileri yetiştirdiler.
Eserleri:
Allahü tealanın kullarına hizmet ve onlara din bilgilerini öğretmek için gayret eden Ahi Evren, yazdığı kıymetli eserlerle, insanlara nasihatlerinin devamlı olmasına gayret etti. Bu eserlerinden bazıları şunlardır: 1) Metali-ul-İman, 2) Tebsırat-ül Mübtedi ve Tezkiret-ül Müntehi, 3) Et-Teveccüh-ül-Etemm, 4) Menahic-i Seyfi, 5) Medh-i Fakr ve Zemm-i Dünya, 6) Ağazi Encam, 7) Mükatebat, 8) Yezdan-Şinaht, 9) Tercüme-i Elvah-ı Imadi, 10) Mürşid-ül-Kifaye.Ek bilgi
Ahi Evrenin hayatıyla ilgili son yıllarda yapılan araştırmalar, onun kişiliği üzerindeki sis perdelerini dağıtmış ve hayatı hakkında daha geniş bilgilere ulaşılmasını sağlamıştır(1).Ahi Evrenin tam adı Şeyh Nasreddin Mahmut el-Hoyidir. Hoyi nispetinden de anlaşılacağı gibi, Ahi Evren aslen Azeri Türklerinden olup, Azerbaycanın Hoy kasabasındandır. Ahi Evrenin tahmini olarak Hicri 567 (Miladi 1175)de Hoyda doğduğu ve 93 yıl yaşadığı, büyük bir ihtimalle Türkmenlerin devrin Selçuklu sultanına karşı başlattıkları Kırşehir isyanında öldürüldüğü ifade edilmektedir(2).
Ahi Evren lakabı ile meşhur olan Şeyh Nasreddin Mahmut el Hoyinin çocukluğu ve ilk eğitim dönemi, memleketi olan Azerbaycanda geçtikten sonra, Horasana giderek Fahrettin Razinin eğitim halkasına katılır ve ondan feyz alır. Fahrettin Razinin büyük kelam alimi olması, Şeyh Nasreddin Mahmudun da eğitim halkasında Şeri ilimleri öğrendiğini ortaya koymaktadır. İlk tasavvufi terbiyesini Horasan ve Maveraunnehirde Yesevi dervişlerinden alır. Zaten adı geçen yerlerde Yesevi tarikatı yaygındır(3).
Horasandaki tasavvufi düşünceden feyz alması ve onun Horasanlı oluşu, yetiştiği ortam dolayısıyla, düşüncesinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur(4). Daha sonra Hac seyahati için memleketinden ayrıldığı ve bu seyahat esnasında Şeyh Evhadud-Din Kirmani ile tanıştığı ve ona murid olduğu bilinmektedir.
Ahi Evren, şeyhi olan Evhadud-Din Kirmaninin kızı Fatma ile evlenerek aynı zamanda damadı olmuştur. Ahi Evren kayınpederi ve şeyhi olan Kirmani ile beraber Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah tarafından Anadoluya gönderilmiştir(5).
Anadoluya gelen Ahi Evren ilk önce Kayseriye yerleşmiş ve burada bir debbağlık atölyesi kurmuş, Şeyhi ile beraber Anadolunun şehir, kasaba ve köylerini dolaşarak Ahilik anlayışının yayılmasına ve teşkilatlanmasına öncülük etmiştir(6).
Ahi Evren devrin Selçuklu sultanı I. Alaaddin Keykubat tarafından sevilmiş ve sultana yakın olmuştur. Bu devirde tarikat pirlerinin, siyasi faaliyetlere iştirak ettikleri, hatta bazen sultanların üzerlerindeki nüfuzlarının hissedildiği bilinen bir gerçektir(7).
Ahi Evren, Mürşidul-Kifaye ve Yezdan Şınaht isimli eserlerini Konyada sultan Alaaddin Keykubada sunmuş ve onun isteği ile İbn Sinanın "Risale fin-Nefsin Natıka" isimli eserini Farsçaya çevirmiştir. Sultanın oğlu tarafından (II. Gıyaseddin) zehirlenerek öldürülmesinden sonra, Ahi Evrenin devrin sultanı ile münasebeti azalmıştır. Çünkü, devrin sultanı II. Gıyaseddine karşı komplo hazırlamakta olan sadrazam Sadettin Köpek tarafından kurulan bir teşkilata yardım etmekle suçlanan Ahi Evren ve birçok Ahi tutuklanarak, işkencelere maruz kalmışlardır. Aslında Ahiler II. Gıyaseddine karşı oldukları gibi, Ahi dostu olan Kemalettin Kamyarı öldürten Sadettin Köpeke de karşı idiler.
II. Gıyaseddinin ölümü üzerine yerine geçen oğlu II. İzzeddin Keykavus, babası zamanında tutuklanan Ahi ve Türkmenleri serbest bırakmıştır. Beş sene tutuklu kalan Ahi Evren de serbest bırakılmış ve Denizliye gitmesine müsaade edilmiştir. Menakıb-namelere göre burada bahçıvanlık yapmış, Denizlide belirli bir müddet kaldıktan sonra yerine talebesi ve müridi olan Ahi Sinanı halife bırakarak Konyaya dönmüştür.
Ahi Evrenin Konyaya dönüşü özellikle Mevleviler tarafından hoş karşılanmamış, Moğol yönetimini benimseyen Mevlevilerle Ahiler arasında çekişmelerin yeniden şiddetlenmesine zemin oluşturmuştur. Mevlevilerle Ahilerin arasında cereyan eden çekişmenin bir diğer sebebi de; Türkmenlerin, devlet yönetiminde bulunan Fars unsuruna karşı çıkmaları ve yönetimi ele geçirme arzusundan kaynaklandığı ifade edilmektedir(8).
Mevlevilerin Moğol yanlısı bir tavır takınmaları ve Ahilerle olan çekişme ve mücadeleleri Mevlananın şeyhi Şems-i Tebrizinin öldürülmesine kadar devam etmiş, Şems-i Tebrizinin öldürülmesi üzerine Ahi Evren Hz. Mevlananın oğlu Alaud-Din Çelebi ile beraber Kırşehire gidip oraya yerleşmiştir(9).
Bir kısım Ahi ileri gelenleri de Moğol baskısının ulaşamadığı uçlara gitmişlerdir ki, bunlar ileride Osmanlı Beyliğinin kuruluşunda önemli rol oynayacaklardır.
Başta Ahi Evren olmak üzere bütün Ahi müritleri diğer Türkmenlerle birlikte putperest Moğol istilasına ve Moğol yönetimini benimseyenlere karşı direnmişlerdir. Özellikle Kayseri şehrinde olan Ahiler bu direnişlere öncülük etmişler, fakat ihanete uğramaları neticesinde kılıçtan geçirilmişlerdir. Ahi Evrenin o sırada tutuklu oluşu katliamdan kurtulmasını sağlamıştır(10).
II. İzzeddin Keykavus ile IV. Rukneddin Kılıçaslan arasında cereyan eden saltanat kavgası ve Moğolların Kılıçaslanı desteklemesi sonucu, Kılıçaslan tahta oturmuş, bunun üzerine II. İzzeddin Keykavusu tutan Ahi ve Türkmen ileri gelenleri tekrar katliama tabi tutulmuşlardır. Bu arada Kırşehir Emirliğine Nureddin Caca tayin edilmiştir.
Kırşehirde ikamet etmekte olan Ahi Evren ve diğer büyükler, bu tayine karşı çıkarlar ve ayaklanırlar. Ankara, Aksaray, Çankırı, Kastamonu ve Uçlarda isyanlar başlar ve en büyük isyan ve direniş Kırşehirde olur. Kırşehir üzerine asker sevk edilir ve isyan edenler kılıçtan geçirilir. Bu isyanda Ahi Evren ve Mevlananın oğlu Alaaddin Çelebi de muhtemelen öldürülmüşlerdir. 1261 yılına rastlayan bu hadise ile Ahi Evrenin hayatı son bulmuş, fakat fikirleri uzun yıllar varlığını korumuştur. Ahilik anlayışı Osmanlının sosyal hayatı vasıtasıyla günümüze kadar ulaşmıştır.
DİPNOTLAR 1) Bayram, M., "Ahi Evren Kimdir?", Türk Kültürü Dergisi, Sayı. 191, Ankara, 1978, s. 18-20. 2) Bayram, M., "Ahi Evrenin Öldürülmesi ve Ölüm Tarihinin Tesbiti" İ.Ü. E.F. Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı 12, İstanbul, 1982, s. 534. 3) Ahmet-i Yesevi, "Divan-ı Hikmetten Seçmeler", (Haz. K. Eraslan) Ankara, 1983, s. 27. 4) Şapolya, E.B., a.g.e., 1964, s. 27. 5) "Kadın Ansiklopedisi", a.g.e., Cilt II., s. 516. 6) Bayram, M., a.g.e., 1978, s. 24. 7) Köprülü, M.F., a.g.e., 1976, s. 195-198. 8) Bayram, M., a.g.e., 1978, s. 25. 9) A.g.e., s. 522. 10) Bayram, M., "Anadolu Selçukluları Devrinde, Anadolu Bacıları Örgütünün Kurucusu Fatma Bacı Kimdir?", Belleten, Sayı 180, Ankara, 1981, s. 465.