Gelişim süreci
12 Eylül Darbesi sonucu ortaya çıkan siyasetin etkisiyle 1980 ve 1990'larda sağ partiler giderek güçlenmiş ve bunun sonucu olarak Refah Partisi 1995 genel seçimlerinden az farkla da olsa ikinci DYP ve üçüncü olan ANAP'ın önünde birinci parti olarak çıkmıştır. 1996 yılında, seçimlerin ardından kurulan DYP - ANAP koalisyon hükümeti, Refah Partisi'nin güvenoylaması hakkında hukuksal inceleme yapılması için Anayasa Mahkesi'ne yaptığı başvuru haklı görülerek güvenoylaması geçersiz sayıldığından dağılmıştır. Bunun üzerine TBMM'de birinci parti durumunda olan RP ile ikinci parti olan DYP arasında kurulan 54.hükümet (Refahyol hükümeti), 8 Temmuz 1996'da TBMM'de yapılan oylamada güvenoyu almayı başarmıştır.Ancak hükümetin irticaya yönelik icraatleri ve yolaçtığı bazı olaylar Türkiye'yi 28 Şubat Süreci ne sokmuştur. Bunlar şöyledir:
- 1. Başbakanlıkta Devlet Bakanı Fehim Adak, Fethullah Erbaş, İsmail Nacar Güneydoğu sorununu görüştüler. HADEP'ten Ahmet Türk ile görüşüldü, HADEP genel başkanı Murat Bozlak ve eski DEP'li milletvekilleri cezaevinde ziyaret edildi.
- 2. RP Van milletvekili Fethullah Erbaş, PKK'nın elinde rehin tutulan askerler için Kuzey Irak'a Zap kampına gitti. Bu gelişmeler, Refahyol ile Genelkurmay arasında gerginlik meydana getirdi.
- 3. 2 Ekim - 7 Ekim 1996 tarihleri arasında Başbakan Necmettin Erbakan sırasıyla Mısır, Libya, Nijerya'yı ziyaret etti. Libya'da, Kaddafi'nin bir çadırda Erbakan ile yaptığı görüşmede sarfettiği sözler muhalefet ve basın tarafından ağır bir şekilde eleştirildi.
- 4. YAŞ kararları ile orduyla ilişiği kesilenler, Refahlı belediyelerde işe girdi. Erbakan ile ordu arasında soğukluk başladı.
- 5. Başbakan Necmettin Erbakan 11 Ocak 1997 Cumartesi günü Başbakanlık Konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği verdi.
- 6. Taksim ve Çankaya'ya cami yapılması, Ayasofya'nın camiye çevrilmesi tartışmaları yaşandı. Başörtüsü (türban) tartışmaları, kurban derilerinin toplanması tartışmaları, kadrolaşma tartışmaları yapıldı. Din ve laiklik, irtica tartışmaları medyada yoğun bir şekilde verildi.
- 7. İstanbul'da RP'li Sultanbeyli Belediye Başkanı Nabi Koçak ile ilçeye Atatürk heykeli dikilmesi isteyen 2. Mekanize Piyade Tugayı Komutanı Tuğgeneral Doğu Silahçıoğlu arasında polemik yaşandı. Tuğgeneral Doğu Silahçıoğlu, belediyeye rağmen Sultanbeyli'ye Atatürk heykeli dikti.
- 8. Kayseri'nin RP'li Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, 10 Kasım 1996 tarihli RP İl Divan Toplantısı'ndaki konuşmasında, Türkiye'de henüz gerçek demokrasinin olmadığını, hakim güçlerin herkesi kendi görüşleri doğrultusunda hareket etmeye zorladığını öne sürdü. Karatepe konuşmasında şunları söylemişti: "Süslü püslü göründüğüme bakıp da laik olduğumu sakın sanmayın. Resmi görevim nedeniyle bugün bir törene katıldım. Belki başbakanın, bakanların, milletvekillerinin bazı mecburiyetleri vardır. Ancak, sizin hiçbir mecburiyetiniz yok. RP'li olarak yeryüzünde tek başıma da kalsam, bu zulüm düzeni değişmelidir. İnsanları köle gibi gören, çağdışı bu düzen mutlaka değişmelidir. Ey Müslümanlar sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve bu inancı eksik etmeyin. Bu bizim boynumuzun borcudur...". Bu konuşması nedeniyle 1 yıl hapis ve 420 bin lira ağır para cezasına mahkum edildi.
- 9. 30 Ocak 1997'de Sincan belediyesi Kudüs gecesi düzenledi. Belediye başkanı Bekir Yıldız, İran büyükelçisinin misafir olduğu gecede sahneye konulan cihad oyunu basında tepki oluşturdu. Star muhabiri Işın Gürel saldırıya maruz kaldı. Bekir Yıldız tutuklandı, mahkum edildi. 4 Şubatta Sincan'da askerler tankla geçiş yaptı.
- 10. Genelkurmay ile hükümet arasında, sınırötesi harekatların ödeneği için kriz çıktı.
- 11. 3 Kasım 1996'da Susurluk'ta meydana gelen bir trafik kazasında mafya, siyasetçi, polis ilişkileri açığa çıktı. Başbakan Erbakan 'fasa fiso' dedi, Adalet Bakanı Şevket Kazan ise, aydınlık için bir dakika karanlık toplumsal eylemi için 'mumsöndü oynuyorlar' dedi.
12. Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu ile İçişleri Bakanı Meral Akşener hakkında, istihbarat bilgi ve belgeleriyle ilgili olarak soruşturma başlatıldı.
- 13. Yüksek rütbeli subaylar 22 Ocak 1997 tarihinde Gölcük'te toplanarak irticanın iktidarda olduğunu tartıştılar.
- 14. 5 Şubatta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, başbakan Erbakan'a birkaç mektup gönderdi. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya "irtica, PKK'dan daha tehlikeli" dedi.
- 15. İşveren ve işçi örgütleri, TİSK, Türk-İş, DİSK, odalar ve birlikler, TOBB, TESK iktidara karşı eleştiriye başladılar. Kadın örgütleri, "şeriata karşı laiklik yürüyüşü" yaptı. Refik Baydur, "en büyük tehlike siyasal İslam" dedi.
- 16. 28 Şubat 1997'deki MGK kararları hükümete bildirildi. Kararlarda, laiklik için yasaların uygulanması istendi, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB'e devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kuran Kursları denetlenmeli, Tevhidi Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı, kıyafet kanununa riayet edilmeli, kurban derileri köktencilere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı, deniliyordu.
- 17. Şevket Kazan, rantiyeci sermayeyi engelledikleri için darbeye çanak tuttuklarını söyledi.
- 18. Genelkurmay Başkanlığı 29 Nisan 1997'de Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay üyeleri ile Üniversite Rektörlerini Karargah'a çağırarak kendilerine ve gazetecilere "irtica brifingleri" verdi.
28 Şubat Kararları
Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997 tarih ve 406 Sayılı Kararına Ek-A (rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirler)- 1-Anayasamızda cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine anayasanın 4'üncü maddesi ile teminat altına alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı, bunun korunması icin mevcut yasalar hiçbir ayrım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
- 2-Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği Milli Eğitim Bakanlığı'na devri sağlanmalıdır.
- 3-Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihraklarin etkisinden korunması bakımından: a)8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalıdır. b)Sadece 8 yıllık temel eğitimi almış çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak, devam edebileceği Kuran kurslarının Milli Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
- 4-Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık, aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü, milli eğitim kuruluşlarımız, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.
- 5-Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler belli çevrelere mesaj vermek amacıyla gündemde tutularak siyasi istismar konusu yapılmamalı, bu tesislere ihtiyaç varsa, bunlar Diyanet İşleri Başkanlığı'nca incelenerek mahalli yönetimler ve ilgili makamlar arasında koordine edilerek gerçekleştirilmelidir.
- 6-Mevcudiyetleri 677 sayılı yasa ile men edilmiş tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmeli, toplumun demokratik, siyasi ve sosyal hukuk düzeninin zedelenmesi önlenmelidir.
- 7-İrticai faaliyetleri nedeniyle Yüksek Askeri Şura kararları ile Türk Silahlı Kuvvetleri'nden (TSK) ilişkileri kesilen personel konusu istismar edilerek TSK'yi dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının silahlı kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalıdır.
- 8- İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasadışı örgütlerle irtibatları nedeniyle TSK'dan ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkan verilmemelidir.
- 9- TSK'ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalıdır.
- 10-Bu maddenin tam metnini Turkiye'nin uluslararası ilişkilerini ilgilendirdiği için yayınlayamıyoruz.
- 11-Aşırı dinci kesimin Türkiye'de mezhep ayrılıklarını körüklemek suretiyle toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetler yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmelidir.
- 12-T.C. Anayasası, Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Yasası ve bilhassa Belediyeler Yasası'na aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında gerekli yasal ve idari işlemler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tekrarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır.
- 13-Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye'yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır.
- 14-Çeşitli nedenlerle verilen, kısa ve uzun namlulu silahlara ait ruhsat işlemleri polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir.
- 15-Kurban derilerinin, mali kaynak sağlamayı amaçlayan ve denetimden uzak rejim aleyhtari örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mani olunmalı, kanunla verilmiş yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalıdır.
- 16-Özel üniforma giydirilmiş korumalar ve buna neden olan sorumlular hakkında yasal işlemler ivedilikle sonuçlandırılmalı ve bu tür yasadışı uygulamaların ulaşabileceği vahim boyutlar dikkate alınarak, yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalıdır.
- 17-Ülke sorunlarının çözümünü "Millet kavramı yerine ümmet kavramı" bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmelidir.
- 18-Büyük Kurtarıcı Atatürk'e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındakı 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir.
- 28 Şubat 1997 tarih ve 406 sayılı MGK Kararı'nın Eki'dir.
Olaylar
Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) 28 Şubat kararlarının ardından gelişen olaylar şöyledir:Refahyol hükümeti nin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın 'havada yakıt ikmali' olarak tanımladığı başbakanlık görevini hükümet ortağı DYP genel başkanı Tansu Çiller'e vermek amacıyla 18 Haziran 1997'de istifasını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e sundu. Ancak Demirel, hükümet ortaklarının arasındaki protokolü dikkate almadı ve hükümeti kurma görevini TBMM'de çoğunluğu olmayan muhalefete, ANAP genel başkanı Mesut Yılmaz'a verdi.
Daha sonraki bir aylık müddet zarfında, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, birçok DYP milletvekilini bizzat arayarak partilerinden istifa etmeleri gerektiğini, etmezler ve Mesut Yılmaz hükümeti güvenoyu alamazsa askeri darbe olacağını tehdit olarak öne sürerek,[1] DYP grubunun parçalanmasını sağladı. 12 Temmuz'da Mesut Yılmaz başkanlığında ANAP - DSP - Demokrat Türkiye Partisi arasında kurulan 55. hükümet TBMM'den güvenoyu aldı.
MGK'nın 28 Şubat kararlarının ardından özellikle 18 Nisan 1999 seçimlerine kadar süren zaman diliminde 14 Ağustos 1997'de 8 yıllık kesintisiz eğitim kanunu TBMM’de kabul edildi. Bu kanunla İmam Hatip Liseleri dahil Meslek Liselerinin ortaokul bölümleri kapatıldı. Ayrıca Meslek Liselerinden mezun olanların ÖSS Üniversite'ye Giriş Sınavından aldıkları puanla kendi bölümleri dışında tercih yapmaları halinde ortaöğretim başarı puanlarının daha düşük katsayı ile hesaplanması kararı alındı. Buysa apaçık "İmam Hatip Liselerinin önünün kesilmesi" demekti. belirtilmeli21 Mayıs 1997'de Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'ın, Anayasa Mahkemesi'nde Refah Partisi için açtığı kapatma davası 1 yıl sonra sonuçlandı. 17 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi'nin, "laik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri saptandığından" içerikli gerekçeyle kapatılmasına karar verdi. RP'nin mallarının Hazine'ye devredilmesi de kararlaştırıldı. TC Anayasasının 84. md./son fıkrası hükmü gereğince Necmettin Erbakan ve 6 partilinin milletvekillikleri 22 Şubat 1998 tarihinde sona ermiş ve beş yıl süreyle parti üyeliği yapmaları yasaklanmıştır.
Yeraltı irticai faaliyette bulunduğu iddiasıyla Aczimendi grubunun lideri Müslüm Gündüz 1997'de IBDA-C örgütünün lideri Salih Mirzabeyoğlu'da 1998'in son günlerinde İstanbul'da yakalandı. Daha sonra Başbakanlık Takip Kurulu ve Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarından hazırlanan rapora göre, güvenlik ve istihbarat birimleri, 1997'de 2 bin 956 kişiyi, 1998'de ise 4 bin 420 kişiyi "irticai faaliyetlere katıldıkları" gerekçesiyle gözaltına aldı.
Sonuç
28 Şubat süreci sırasında TSK içinde dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı yerine iki ismin; dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir ile Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak'ın adları daha çok ön plana çıktı.Süreci analiz eden Cengiz Çandar, hareketi, "post-modern darbe" diye tanımlayınca birçok yazar ve gazeteci bu sözü kabullendi ve 28 Şubat Süreci post-modern darbe olarak anılmaya başlandı. 2001 yılında Kanal 6'da yayınlanan Ceviz Kabuğu Programı'na katılan döneminin Genelkurmay Genel Sekreteri emekli Tümgeneral Erol Özkasnak, "28 Şubat'ı post-modern bir darbe olarak tanımlayan bazı yazarları haklı bulduğunu" söylemiştir.
Sürecin önderlerinden olan Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir de Sincan'dan tankların geçmesi olayından sonra Washington'da Türk-Amerikan Dostluk Dernekleri'nin toplantısında "Demokrasiye balans ayarı yaptık" demiştir.
Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın emekli olmasıyla yerine gelen 23.Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu 'da bir basın toplantısında "28 Şubat süreci gerekirse bin yıl sürer" demiştir. O dönem FP Kayseri Milletvekili olan daha sonra Cumhurbaşkanı seçilen Abdullah Gül ise "28 Şubat'ın postmodern bir darbe olduğu açıkça ortaya çıktı. Özkasnak'ın bu yöndeki açıklamaları dikkate değerdir. Ben o dönemde bakanlık yapmış bir kişiyim. Hükümet olarak o dönemde ne laiklik aleyhtarı, ne de anayasa aykırı bir kanun çıkarttık. Ancak bazı çevreler ısrarla dönemin hükümetine yüklendi. Şimdi bazı çevrelerin gerçekleri saptırma gayreti içinde olduğu açıkca görüyoruz. Yapılması gereken ortaya atılan bu iddiaların iyi değerlendirilmesidir." demiştir.
misafir - 9 yıl önce