Nakşibendi pirlerinden Mevlana Halid Bağdadi`nin üçüncü halifesidir. (Birincisi kardeşi, ikincisi Erbilli Fettah Ahmet`tir)
Doğumu
Tam Adı: Şeyh-ul Meşayih Seyyidina Ali Es-Sebdi DiyarbekiriPeygamber soyundan (seyyid) gelen bir aileden olan Şeyh Ali Septi Hicri-1191 (1777) senesinde Diyarbakır`da dünyaya geldi. 96 yıl yaşayan Şeyh Ali Septi`nin beş erkek oğlu (Şeyh Muhammed, Şeyh Mahmud, Şeyh Hasan, Şeyh Hüseyin, Gudo) vardır. Şeyh Ali Septi ayrıca meşhur Şeyh Said`in (Şeyh Mahmud`un oğlu) dedesidir.
Şeyh Ali Septi uzunca boylu, karakaşlı, büyük gözlü, buğday renkli, beyazı fazla olan büyük ve güzel sakallıydı. Gayet heybetliydi. Başında kırmızı bir sarık giyer ve üstüne de büyük amame sarardı. Elbiseleri ise daima siyah renkliydi.
Şeyh Ali efendi`nin isminin sonunda Sebdi kullanılmasının nedeni ise; Baba tarafından Hüseyin`in, anne tarafından da Hasan`ın soyundan gelenlere kullanıldığı için böyle denilmiştir. ((kaynak: El-İbriz -Şeyh Abdulaziz Debbağ) sebt: lugat manası torun veya hafid: peygamber torunu
Eğitimi
Temyiz (iyiyi kötüden ayırma) çağına geldikten sonra, ilim yoluna girdi. Diyarbakır`ın meşhur alim insanlarının yanında okuyarak icazesini aldı. Ardından kendiside büyük bir alim oldu.Şeyh Ali Es Sebti Diyarbakır`da talebelere ders verip (Diyarbakır Ulu Camiinde girişteki ilk odada ders vermiştir), ilim ve irfan neşrine devam ederken, Mevlana Halid El Bağdadi hilafet ve irşad izni alarak Hindistan`dan görevli olarak dönerken, büyük mürşidi(şeyh); Şeyh Abdullah Ed-Dehlevi`nin emri ile Diyarbakır`a uğrayıp Şeyh Ali Septi`yi bulup ona misafir oldu.
Şeyh Ali Septi, bütünü ile siyahlar giyinmiş olan bu misafirinde bir takım hallerin meydana geldiğini farkedince kendisinin kim olduğunu sormak mecburiyetinde kaldı. Bunun üzerine Mevlana Halid Bağdadi, kendi hüviyetini Şeyh Ali Septi`ye bildirerek, şeyhi Abdullah Ed-Dehlevi tarafından irşad arkadaşı olarak Şam şehrini irşad etmekte beraber bulunmalarını emrettiğini bildirdi. Şeyh Ali Septi bu müjdeyi alır almaz, bütün emlak ve akarlarını kardeşlerine bırakıp, kendisi de siyah elbiseler giyip Mevlana Halid`le beraber Diyarbakır`dan çıktılar.
Şeyh Ali Septi, Mevlana Halid`in vefatına kadar onun gizli sırlarının arkadaşı olarak yanında kalarak, açık ve gizli büyük hizmetlerde bulundu. Özellikle Mevlana Halid`in emr ve ilham ile irşad için yazdığı özel mektupları yerine ulaştırmak ve bir takım manevi emirleri tebliğe, Şeyh Ali Septi`yi memur kıldığından, Şeyh Ali Septi bu görevi Mevlana Halid`in vefatına kadar yollarda tek başına yürüyerek yerine getirdi. Yılda bir defada yürüyerek Bağdat`a gidip Mevlana Halid`e bir çift yemeniyi kendine adet edinmişti.
Hilafet Alması
Mevlana Halid Bağdadi Şam`a gelmesinden beş sene sonra Şeyh Ali Septi`ye irşad`ı mutlak ile hilafet vermek istediğinde, Şeyh Ali Es-Septi efendi; “Ben size hilafet almak için hizmet etmiyorum.” Dediği gibi, Mevlana Halid, ömür müddetlerinin az kaldığına işaret ederek: “Benden sonra bir Halid daha bulamazsın ki sana hilafet versin, sen halifeliğini kabul et” diye buyurarak Şeyh Ali Septi`yi mutlak halifelikle görevlendirdi. Mevlana Halid Bağdadi`nin üçüncü halifesidir.(Birincisi kardeşi, ikincisi Erbilli Fettah Ahmet`tir)İrşad`a Başlaması
Mevlana Halid Bağdadi vefatından kısa bir zaman evvel Şeyh Ali Septi`ye “Vefatımdan sonra - Palu`ya gidin, orada irşad ile meşgul olun.” diye emr ve vasiyet ettiklerinden, hicri 1242 senesinde Mevlana Halid`in vefatı üzerine emir buyurdukları gibi Palu`ya teşrif etti. Palu`da, halkı hakk yolunda irşad ve davete çağırıp az zamanda velayetlerinin büyüklüğü ve irşadlarının şöhreti ufuklara doğmuş ve bir çok kimseler, düşüklük ve eksikliklerden, yücelik ve mükemmelliğin zirvesine yol bulmuşlardır.Yüceliği
Seyyid Ahmed El-Kurdi, yazdıkları mektublardan yedinci mektubta, mürşidleri Ali Es-Sebdi hazretleri, "Hazreti Halid`te ne kadar kuvvet varsa tümüne nail olmuştur. Zira nihayet derecede hizmet vermiştir." ve yine aynı mektubta: "Şeyh Ali Septi`ye Şeyh Abdullah Dehlevi hazretlerinin ruhaniyetlerinin üveysiyet yönüde nasib omuştur." Yine buyurur ki: “ Ali Es-Sebdi`den ortaya çıkan bu mükemmellik, onun yüceliğine kafi bir delil olduğu gibi, Mevlana Halıdi ile birlikte olmadan evvel ruhani yol ile büyük ğavs seyyid Abdullah Ed Dehlevi hazretleri tarafından terbiye edildiklerinin dahi isbat eder ki; bu durum her evliyaya nasib olacak şeylerden değildir.” Halifesi Seyyid Ahmed El-Kurdi mürşidinin yüceliğini mektuplarda belirterek ona bağlığını bildirmiştir.Halifeleri
Şeyh Ali Es-Septi birçok halife yetiştirdi. (Yaklaşık 50 halifesi vardır) Bazı meşhur halifelerinin isimleri aşağıda yazılıdır:1- Çapakçur (Bingöl) şehrine bağlı -Melekan- köyünden: Şeyh Abdullah efendi
2- Aynı yerin -Gur- veya -Gevr- köyünden : Şeyh Süleyman efendi
3- Aynı yere bağlı -Çan- köyünden: Şeyh Ahmed efendi
4- Ali Es-Sebti hazretlerinin oğlu: Şeyh Muhammed efendi
5- Ali Es-Sebti hazretlerinin oğlu: Şeyh Mahmud efendi (Bu zat meşhur Şeyh Said`in babasıdır)
6- Palu kazasının -Hun- köyünden: Şeyj Mahmud Samini efendi
7- Şeyh Seyyid Ahmed El Kurdi efendi
Kerametleri
Allah, sevdiği kullarını özel tasarruflarına mazhar ettiğinden, onların bu mazhariyetlerinden, keramet ve acayip şeyler çıkar. Şeyh Ali Septi`de Hakk`ın en hass kullarından bir mükerrem veli olduğundan, kendilerinden pek çok harikulade kerametler ortaya çıkmıştır. Bazıları aşağıda izah edilmiştir.1-) İmam Hacı Teyfik anlatıyor: "Beldemiz alimlerinden eski müftü; Merhum Hacı Muhammed efendi bir gün bana, - Şeyh Ali Es-Sebti efendiyi davet ettim, yarın gelecektir. Karşılamak için dört saat uzaklıktaki -Habus- köyüne kadar gidip kendilerini doğruca evimize getiriniz. -diye emretti. Ancak hocamın bu emri bana çok ağır geldi, çünkü şeyhleri genellikle cahil zannederdim, içimden hocama karşı, bunca ilmim ve kültürüm olduğu halde beni cahil bir şeyhin karşılamasına gönderiyor, diyordum. Buna rağmen emre uymaktan başka çare yoktu.
Nihayet yola çıkıp belirtilen köye gittim. Şeyh henüz gelmemişti, bire saat daha ileri gittiğimde yolun kenarına konulan çadırlarda Şeyhin maiyeti ile birlikte görüştüğünü gördüm. Huzuruna varmadan evvel zannediyordum ki: beni herhalde büyük bir alim bilecek, ayağa kalkacak, yanına alacak ve en iyi hürmette bulunacaktır. Böyle düşünerek huzuruna vardım, selam verdim. Yalnız “Aleykumselam.” Dedi Bana hiç hürmet etmediği gibi, “oraya otur.” Diye bir yerde göstererek emredince, artık hocama kızgınlığım daha da fazlalaştı. Oturduktan sonra “Molla nereden geliyor, nereye gidiyorun?” dedi. Ben de: “Hocam Muhammed efendi beni sizi karşılamya gönderdi.” Dedim. “Pekala.” Dedi, ardından: “Okuyor musunuz?” dedi. “Evet okuyoruz” dedim. “ne okursunuz? Dediğinde, ben kızgınlıkla: “Celal Kadi Mir,a€¦okuyoruz.” dedim.
Bana: ”Falan konuyu nasıl anladınız?” diye sordu. O konuyu güzelce anlattım, kabul etmedi. Dikkatle bir daha izah ettim, “Asla, yanına bile varamamışsınız.” dedi. Daha güzel ve başka yönlerle anlatmaya çalıştım ve “Hocamız böyle izah etmiştir.” dedim
Şeyh tam bir heybetle: “Hoca da anlayamamış sen de anlayamamışsın.” Dediği gibi bende büyük bir korku meydana geldi, dilim durdu, titremeye başladım.
Bir şey daha sorsa ne cevap verebilirim diye korku içinde iken. O konuyu kendisi izah etmeye başladı ve öyle güzel izah etikti, hayretler içinde kaldım: Şeyh hazretleri nu anlatışla bu konuyu hiçbirimizin gerçek şekli ile anlayamadığımızı kesinlikle ispat etti. Bununla beraber, şeyhin ilmi yanında kendi ilim ve idrakimin bir hiç`e inmesinden dolayı çok rahtsız oldum. Bu esnada şeyh: “Hocam! Falan ve filan gibi alimlerin arasında İmam-ı Rabbani gibi Şeyh gelmiş ve filan alimin asrında Muhyiddin`i Arabi gibi şeyh gelmiş, sizin gibi alimlerin arasında da benim gibi şeyh çoktur.” Dedi
Bunun üzerine şeyh`in Celal ve Heybet`i beni sardı, o zaman anladım ki; Bu zat zülcenahay dır. Düştüğüm hatadan dolayı Cenabı Hakk`a istiğfar edip, Şeyh efendiden de özür ve af diledim."
2-) İmam Hacı Tevfik efendi anlatıyor: "Şeyh Ali Septi Erzurum`un kazalarına giderken -Çapakçur- kazasına bağlı -Fehran- köyü denilen Ermeni köyünde bir gece kalmışlar. O gece çok büyük hallere şahid olan 80-90 hanelik o köy halkı, sabah olur olmaz bütünü ile kadın, erkek, çocuk, yaşlı hep birden şeyhin huzuruna varıp Müslüman olmuşlar ve şeyh efendi kiliselerini camiye, papazlarını imam tayin edip dini öğretmek için yanlarına has müridlerinden birisini bırakıp o köyü şirk ve küfür pisliğinden temizlemişlerdi."
3-) Yine Hacı Teyfik Efendi anlatıyor: "Ordu meclisi imam`ı Bekmez efendizade Mustafa efendiden şöyle duydum: -İki arkadaş Şeyh Ali Sebti hazretlerini görmek için konaklarına gidip misafir olduk, bizi nazikane kabul etti. Geri döneceğimiz gün sabah kahvaltısından sonra şeyh efendi bize, tabak içinde bir miktar baklava teslim etti ve “bu emaneti yolda ilk olarak kime rastlarsanız ona verin” diye emretti. Kutlu evlerinden ayrıldıktan sonra köprübaşında ilk defa olarak birine rastladık ki; çirkin yüzlü, kötü bakışlı, sakal bıyık birbirine karışmış pis elbiseli bir kişi idi. Bu şahsı bu halde gördüğüm gibi arkadaşıma; “bu nefis baklavayı bu adama vermeyelim." Deyip geçtik.
Ancak o şahıs geri dönerek; “Yahu hazretin buyurduğu kişi benim. Bizim lokmayı nereye götürüyorsunuz?” dediği gibi tam bir hayretle baklavayı ona verdik, geçti gitti. İlahare anladık ki o zat Hazreti Hızır idi."