Çou Hanedanı
Kısaca: İ.Ö. 1051'de ya da ona yakın yıllarda Şang Hanedanı, günümüz Çininin Kansu bölgesindeki Vei Vadisi'nin batı sınırlarından gelen fetihçi Çoular tarafından yıkıldı. Çou dönemini, başkentin Vei Vadisi'nde kaldığı ilk Çoular ya da Batı Çouları (İ.Ö. 1051-771) ve başkentin Çin dünyasının ortalarına yakın bir yerde bulunan Loyang'da olduğu Son Çoular ya da Doğu Çouları (İ.Ö. 770-256) olarak ikiye ayrılan geleneksel Çin tarihinin ana çizilerinin doğruluğundan kuşkulanmak için ortada bir neden yoktur. ...devamı ☟
Bu dönemlerin birincisi sırasında, merkezi yönetim Kuzey Çin'in büyük bir bölümü üzerinde az çok etkin bir denetim sağlayabilmiş olabilir. Fakat İ.Ö. 771'de, ansızın gelen bir barbar saldırısı başkenti istila etti. İmparatorlukla doğrudan bağlantıyı kopardı ve merkezi yetkeyi felce uğrattı. Ertesi yıl, imparatorluk hanedanından gelen biri, Loyang'da imparatorluk görevini üstlenerek Doğu Çouları hanedanını başlattı; ancak etkin bir merkezi yetke yeniden kurulamadı. Tersine, birçok yerel prens birbirlerine karşı iktidar ve üstünlük savlarıyla bitmez tükenmez diplomatik çatışmalara ve savaşlara giriştiler. Birbirlerine rakip prensler, yönetim ve savaş sanatlarındaki gelişmelerden yararlanarak iktidarlarını genişletip artırınca aralarındaki kavgalar daha amansız bir biçim aldı.
Geleneksel olarak "Savaşan Devletler" dönemi (İ.Ö. 403-221) diye adlandırılan bu evrenin sonunda, Çin uygarlığının çok geniş bölgelere oldukça hızlı bir biçimde yayıldığı görüldü. Çin uygarlığının merkezinde gittikçe artan şiddetten kaçan mülteciler, Çin kültürünün ve zanaatlarının çevredeki halklara yayılmasına yardımcı oldular ve böylece onları siyasal girdabın içine çektiler. Prenslerin barbarbar arasından yeni müttefikler bulmak yolundaki çabaları da aynı sonuçları doğurdu. Bu süreçler, Kuzey Çin kıyılarının tarihini Çin kültür çemberi içine almış oldu ve Çin yaşam biçiminin sınırlarını, güneyde Yang-Çe vadisine kadar genişletti. Kısacası Çin, coğrafya bakımından daha sonraki çağların Çinine benzeme yolunda hızla ilerledi.
Çou çağında Çin, bir başka alanda, hatta daha önemli bir alanda da tarihsel kişiliğini buluyordu. Çin uygarlığının daha sonraki tüm dönemlerinde görülecek olan temel düşünceler, ilkin bu hanedan zamanında açık bir biçimde ortaya kondu. Ayrıca Son Çoular döneminde Çin'i bölüşmüş olan rakip devletlerin her birinde, bürokratik yönetim sanatlarına ve bürokratik merkezileşmeye elverişli bir toplum sistemi ortaya çıktı. Düşünce ile uygulama, Han hanedanının (İ.Ö. 202'de) kuruluşundan sonraki tarihlere dek birbiriyle akla yakın derecede uyuşmuş olmamakla birlikte, Çin uygarlık biçiminin temel öğeleri ve vurguladığı özellikler, bu tarihten üç yüzyıl kadar önce, yani İ.Ö. 500 dolaylarında kendini ortaya koymaya başlamıştı.
Fetihçi Çoular başlangıçtan beri, Şang dininin en barbar yönlerinin bazılarını ortadan kaldırmış görünürler. Artık insanların kurban edilmesiyle ve törensel amaçlı öldürmelerle karşılaşılmaz. Çoular, imparatorluk iktidarını zora dayanarak ele geçirişlerini, büyük bir olasılıkla Gök'ün kendilerini vekil atadığı, savıyla açıkladılar. Bu düşünce, daha sonraki Çin siyasal düşünüşünün temel taşı oldu. Konfüçyüs'ün inandığı gibi, bu düşüncenin geçmişi ilk Çou fetihçilerinin propagandalarına dayanabilir.
Daha sonraki dönemlerde görülen geliştirilmiş biçimiyle bu kuram, pek duru olmayan bir biçimde, insanbiçimli bir baş tanrı olarak düşünülen Gök'ün, yeryüzü üzerindeki yönetimi, özel olarak seçtiği bir adamına, "Gök'ün Oğlu" denen kimseye, yani imparatora verdiği görüşünü öne sürer. Gök'ün Oğlu, dindar ve doğru davrandığı sürece İmparatorluğunun sürmesini umabilir. Dine aykırı ya da kaba, uygunsuz davranışlarda bulunursa, Gök'ün vekilliğinin kendisinden alınmasına yol açar ve bunun üzerine yeryüzünde yönetici rolüne bir başkası seçilebilir.
Bu siyasal kuramla bağlantılı olan, gök ve yeryüzü olayları arasında en ince ayrıntılarına varana dek koşutluklar çizen ince işlenmiş bir kozmoloji de vardı. Örneğin gökler Kutup Yıldızı'na doğru dönünce, yeryüzü olaylarının yalnız savaş ve politika sorunlarından değil, aynı zamanda havalardan ve insanların yaptıklarını etkileyebilecek tüm öteki yeryüzü olaylarından da sorumlu olan imparatordan yana döndüğü düşünüldü. İyi bir imparator, barış ve iyi bir hasat; kötü bir imparator, savaş ve kötü bir hasat getirirdi. Dikkatle belirlenmiş dinsel törenlere uygun davranış, imparatorun görevlerinin özünü oluşturuyordu.
Ancak böyle bir davranışla yeryüzü ve Gök, insanların iyiliği için gerekli olan birbirleriyle uyum, birbirleri üzerinde pürüzsüz etkileşme durumuna kavuşabilirdi.
Bu düşünceler, imparatorun kudreti üzerinde, onu hem artırıcı hem de sıkı bir biçimde sınırlandırıcı etkiler yarattı. Söz konusu düşüncelerin ulaşacağı besbelli olan sonuçlardan biri, Gök'ün ancak tek bir oğlunun bulunabileceği görüşüydü. Tüm öteki yöneticiler, yetkelerini imparatordan, gerçek ya da varsayımsal bir vekillik yoluyla almış olmalıydılar. İlk Çoular döneminde imparatorun kudreti, kuramcıların karşısına önemli hiçbir sorun çıkarmayacak kadar gerçek bir erkti. Yerel soylu aileler, toprağı bir tür feodal kira sistemiyle ellerinde tutuyorlardı; ancak feodal mülkler hızla babadan oğula geçer duruma geldi.
Böyle bir sistemin özünde var olan bölünme eğilimi, soyluların oğullarının yalnızca okçuluk gibi askeri yetenekler alanında değil, fakat ailelerinin başı ve buyrukları altındaki tüm insanların sorumlusu oldukları zaman düzenlemek zorunda bulundukları dinsel törenler bilgisi alanında da eğitildikleri saray okullarının birleştirici etkisiyle dengelenebildi. Bu dinsel törenlerle ilgili bilgileri edinmek, bunların temelindeki düşüncelerden, yani siyasal yasallık kuramından ve Gök'ün Oğlu'nu yeryüzünde olup biten her şeyden sorumlu tutan bir toplumsal düzen anlayışından haberli olmak demekti.
Gerekli törenlerin uygun bir biçimde yürütülmesi, okuryazar olmayı da gerektirdi. Öyle ki Çou Çini'nin genç soyluları, öğrenilmesi hiç de kolay olmayan Çin yazısının hiç olmazsa başlangıç ilkelerini öğrenmek zorunda kaldılar. Böylece yöneticinin, savaşçının, rahibin ve yazıcının becerilerini ve görevlerini bir araya topladılar ve Ortadoğu'da çoktan ayrı mesleklerden kişiler arasında bölüştürülen işlevleri kişiliklerinde birleştirmiş oldular.
Bununla birlikte, İ.Ö. 770'ten sonra, gerçek durumla kuram insanı rahatsız edecek derecede birbirinden ayrılmaya başladı. Son Çoular dönemi yöneticileri, artık kendilerinden öncekilerin gerçekten kullandıkları kuramda kalmayan bir yetkeye sahip değillerdi. Unvanından başka bir gücü kalmayan Gök'ün Oğlu, Çin dünyasının ortasına yakın bir yerdeki küçük bir devletin zayıf yöneticisi durumuna düşerken, sınırlara yakın bölgelerdeki türedi prensler çok daha güçlü krallıklar kurdular ve Çou dininin ve kozmolojisinin eski dindarlık amaçlarına -eğer bulunmuşlarsa- sözde kalan hizmetlerde bulundular.
Savaşan Devletler Çağı'nda bu prenslerin varlıklarım sürdürebilmeleri, ancak daha çok vergi toplayabilme ve daha güvenilir orduları harekete geçirebilme yolunda etkili çabalarda bulunmalarına bağlıydı. Bu ise, prenslerin kendilerine, göreneklerin ötesine geçmeyen ve öteki insanları yalnızca devletin amaçlarının gerçekleştirilmesi yolundaki araçlar olarak görmeye hazır biçimde hizmet edecek kişileri bulmalarını gerektirdi. Kısacası, sivil ve askeri bürokrasinin daha da incelip gelişmesini getirdi.
Bu konuda henüz görüş yok.