Çemberlitaş (Yanık Sütun)
Yapıldığında, Nea Roma`nın simgesi, kutsal emanetlerin merkeziydi. İstanbul, diğer abideler gibi Çemberlitaş`ı da ilk günkü gibi olmasa da ona yakın bir durumda muhafaza etti. Gelecek kuşaklara da görme imkanı yaratıp, muhteşem öykülerini aktaracak.
M.S.328/330 Yıllarında Roma İmparatoru Konstantinus, küçülen ve zayıflayan Roma şehrini bırakarak İmparatorluk için daha doğuda yeni bir başkent arayışına girdi. Önce, harap haldeki Truva`yı düşünüyordu, ama vazgeçip tepeleriyle Roma`ya çok benzeyen Bizantion`da (İstanbul) karar kıldı. 5 tepe üzerine kurulu olan kenti bir sur içine alarak yeni saraylar, kiliseler, yollar ve alanlar yaptırdı, şehri su kemerleri ve çeşmelerle donattı. Kendi adıyla anılacak olan bu yeni taht kentini Roma`dan ve Yunanistan`daki Venüs ile Diana mabetlerinden taşıdığı heykellerle donattı.
Günümüzde “Divanyolu Caddesi “ adıyla anılan ünlü zafer yolunu (Mese Caddesi) imar etti. “Milion” sıfır noktasından başlayan cadde iki tarafında dizili sütunlarla devam ederek büyük, oval bir foruma dönüşüyordu. İmparator etrafı sütun ve galerilerle çevrili bulunan forumun ortasına bu gün Çemberlitaş veya Yanık Sütun adlarıyla anılan porfir sütunu inşa ettirdi. Çemberlitaş, adeta İmparatorluğunun bir simgesi oldu.
Bizans kayıtlarında, Çemberlitaş`ın üzerinde bulunduğu alanın eski bir mezarlık olduğu görülüyor. Büyük taşlarla döşenerek meydan haline getirilmiş. Toprak seviyesinden yaklaşık beş metre aşağıda bulunduğu yazılıyor. Büyük Konstantinus, Roma`dan getirttiği bir sütunu bu zemin üzerine oturttu ve sütun arada birtakım küçük değişikliklere uğrasa da günümüze kadar gelebildi. Somaki taştan yapılmıştı. Önceleri 90 ayak yüksekliğindeydi. Etrafı büyük çemberlerle tutturularak sağlamlaştırılmıştı. Müellifler çemberler hakkında farklı bilgiler vermektedirler. Geçirdiği büyük bir yangından sonra, lll.Selim zamanında çemberlenen anıtın, ll.Theodosios zamanında da aynı işlemden geçirilmiş olduğu söylenmektedir. Yanık Sütun ismi, bu büyük yangın sonrasında söylenmeye başlanmış.
Roma İmparatorluğunda, Çemberlitaş`ın altında bulunan özel bir bölmede birçok kutsal emanetin muhafaza edildiğine inanılıyordu. Pallas Athena`nın Truva`dan getirilmiş tahta heykeli burdaydı. Hz. İsa`nın ekmek dağıttığı günden kalan ve mucize ile çoğalttığına inanılan yedi ekmeğin kırıntıları ve sepetleri, mukaddes yağ kabı, Hz. Musa`nın sular fışkırttığı tası, Hz. Nuh`un asası hep bu özel yerde koruma altına alınmışlardı. Yine inanışa göre bu özel bölmede, Hz. İsa`nın gerilmiş olduğu haç parçaları ile İsa ile beraber çarmıha gerilen iki hırsızın da haçları bulunuyordu. Çemberlitaş Anıtının altındaki Konstantinus mabedi çok önemli eserler barındırıyor ve ayrı bir özellik arzediyordu. Anıtın tepesinde ise imparatorun güneş tanrısı pozunda bir heykeli vardı. Heykelin sağ elinde bir mızrak veya asa, sol elinde de tepesine haç konulmuş bir küre bulunuyordu. Heykelin başında ise İsa`nın haçına ait bir mıh, elinde de haçın bir parçası vardı.
Sütunun üst kısmında heykel haricinde üç adet de taş vardı. Aleksios Komnenos zamanında çıkan şiddetli bir fırtınada hem heykel hem de bu üç taş düşerek birçok insanın ölümüne neden oldular. Sütun yeni baştan Manuel Komnenos tarafından onarılarak sütunun tepesindeki heykelin yerine bir haç konuldu. Korent tarzı bir başlık ilave ettirildi. Bu bilgiyi aktaran iki mısralık bir kitabe yazdırıldı. Her sene kalabalık bir ruhani maiyetle gelen Patrik burada büyük dini törenler yapıyordu. Kaidenin üzerindeki kitabede “Ey dünyanın efendisi İsa, bu şehir ve Roma`nın bütün kuvveti senin emrindedir. Onu her fenalığa karşı koru” diye yazılmıştı. Anıtın üzerinde defne çelenk kabartmaları bulunuyordu.
Çemberlitaş, günümüze gelene kadar çeşitli sebeplerle küçülerek 50 metreden 33 metreye düştü. 1779 yılında l.Abdülhamit`in emriyle çemberleri yeniden onarılmıştı. Çemberlitaş`ın, İstanbul`un yer altındaki karmaşık ve bilinmeyen dehlizlerine açılan bir giriş kapısı olduğu da söylenmektedir. Son zamanlarda Laleli ve Beyazıt`ta yapılan otel kazılarında ortaya çıkartılan sarnıçlar ve gizli yer altı yollarına bakıldığında bu düşünceyi kulak ardı etmenin pek akıllıca olmayacağı görülüyor. Muhteşem anıt, bir çok sebeple yapılmış ve kullanılmış olabilir. Binlerce yıllık bu kent birçok uygarlığı sinesinde barındırdı. Tabi bu devasa anıtlar hem fiziki yapılarında hem kendilerine ait öykülerinde farklı bir çok içerik taşımaktadırlar. Güzel olanı da bizim bu hikayeleri dinlerken onlara dokunabilmemiz, yani bu güne kadar gelebilmiş olmaları. Onlar İstanbul`a yakışıyor tıpkı İstanbul`un bir dünya kenti olmasına yakıştığı gibi.
türkiye-yerleşim-taslak