Yaklaşık her iki taraftan da 300.000'er askerin ölmesi ile sonuçlanan Çanakkale Savaşları İtilaf Devletleri için büyük bir başarısızlık oldu. Boğazların açılamaması sonucu yardım alamayan Rusya'da rejim çöktü ve işbaşına gelen Bolşevikler Brest-Litovsk Antlaşmaları ile savaştan çekildiler. İngiltere'de ise Asquith liderliğindeki Liberal hükümet istifa etmek zorunda kalarak yerini koalisyon hükümetine bıraktı. Böylece o sırada Deniz Kuvvetleri Bakanı ve harekatın mimarlarından Churchill kabineden ayrılmak zorunda kaldı. Tarihçiler tarafından savunulan genelkanı, Çanakkale Savaşları'nın başarısızlıkla sonuçlanmasının I. Dünya Savaşı'nın en az iki yıl uzamasına yol açtığı yönündedir.
Birinci Dünya Harbi esnasında Çanakkale boğazı ve civarında Osmanlı ordusu ile İtilaf devletleri orduları arasında meydana gelen, müslüman-Türk’ün, tarih sayfalarına altın harflerle; “Çanakkale geçilmez” diye yazdığı savaşlar.
Osmanlı Devleti, İttihad ve Terakki’nin cahil ve sorumsuzca kışkırtmaları neticesinde girilen Balkan savaşından mağlub çıkmış, pek çok vatan toprağı ve müslüman-Türk evladı kaybedilmişti. Yeni bir savaşa girmeye devletin ne siyasi yapısı, ne de askeri gücü elverişli idi. 23 Ocak 1913’de Bab-ı ali Baskını adı verilen kanlı bir baskınla Harbiye nazırı Nazım Paşa’yı öldürüp, sadrazam Kamil Paşa’yı istifa ettirerek iktidarı ele geçiren İttihad ve Terakki mensupları, yeni maceralar arıyorlardı. Bu fırkanın ileri gelenleri; Enver, Talat ve Cemal paşalar arasında, muhtemel bir cihan harbi hususundaki tavır konusunda görüş ayrılıkları vardı. Cemal Paşa, Fransa ile İngiltere’nin; Enver ve Talat ise, Almanya’nın yanında yer almayı istiyorlardı. Bu sırada, Avrupa’da İngiltere, Fransa ve Rusya’dan meydana gelen üçlü İtilaf ile; Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’dan meydana gelen üçlü ittifak grubları kuruldu. Cemal Paşa, Fransız idarecileriyle olan yakın münasebetlerinden istifade ederek; Fransa, İngiltere ve Rusya üçlü İtilaf grubunun yanında yer almak için çalıştı. Fakat, İngiltere ile Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki ileriye yönelik emelleri buna mani olunca, Enver ve Talat paşaların teşvikiyle, Almanya ile ittifak andlaşması imzalandı. Bu hal koca devletin idam fermanını imzalamaktı. Aslında Osmanlı Devleti, çıkması muhtemel bir harbin dışında rahatlıkla kalabilirdi. Fakat, İttihad ve Terakki ileri gelenlerinin bilhassa Enver, Talat ve Cemal paşaların affedilmez tarihi hataları sebebiyle, Ağustos 1914’de başlayan Birinci Dünya harbine girdi (Bkz. Birinci Dünya Harbi). 3 Ağustos 1914’de Osmanlı Devleti seferberlik ilan etti. Nasyonel Sosyalistk durum sebebiyle Çanakkale boğazına iki mayın hattı döşetilerek, boğaz yabancı savaş gemilerine kapatıldı”.
4 Ağustos 1914’de Fransız hakimiyetinde bulunan Cezayir limanlarını bombardıman eden Almanya’ya aid Goeben ve Breslau kruvazörleri, İngiliz ve Fransız donanmalarının takibinden kurtulmak üzere 10 Ağustos 1914 akşamı Çanakkale önlerine geldi. Almanya ile imzalanan ittifak andlaşması gereğince, Türk başkumandanlığından alınan emre uyarak boğazdan içeriye girmelerine izin verildi. Ertesi gün İngiltere’nin Akdeniz donanması Çanakkale boğazı önüne gelerek, Boğazdan içeri girmek istedi. İngiliz donanmasına boğazın kapalı olduğu bildirildi. Bunun üzerine İngiliz Akdeniz donanması boğazı ablukaya aldı, Olağanüstü hal karşısında 15 Ağustos 1914’de İntibah gemisi tarafından 40 mayınlık üçüncü mayın hattı döşendi. 24 Eylül’de 29 mayınlık dördüncü, 1 Ekim’de 29 mayınlık beşinci mayın hatları döşendi.
Osmanlı Devleti’nin fiilen Birinci Dünya harbine girmesi üzerine, Karargahı Tekirdağ’da bulunan 3. kolordu kumandanlığının 9. fırkası (tümeni) Çanakkale istihkamlarında vazifelendirildi. Çanakkale boğazına dört hat mayın daha döşendi. 9. fırka kumandanı Miralay (albay) Cevad Bey’di. Ayrıca karargahı Çanakkale’de bulunan müstahkem mevki kumandanlığı vardı. Bu birliğin kumandanı ise mirliva Emin Paşa idi.
Boğaz müstahkem mevkii üç bölgeye ayrılmış olup, birinci bölge en dış istihkamlardan meydana geliyordu. Bunlar Rumeli yakasında Seddülbahir, Ertuğrul; Anadolu yakasında ise Kumkale ve Orhaniye idi. Seddülbahir ile Kumkale’de eski toplar bulunuyordu. Ertuğrul ile Orhaniye’de ise ikişer adet uzun menzilli ve yeni 24 cm’lik toplar vardı. Toplam 16 top vardı. İkinci bölge Merkez Grubu ismiyle de anılan Boğaz’ın dar yerinde karşılıklı olarak bulunuyordu. Rumeli yakasında Mecidiye, Hamidiye, Namazgah ve Değirmenburnu; Anadolu yakasında ise Hamidiye, Çimenlik, Mecidiye, Nara İstihkamları vardı. Bu kısımda toplam 60 top mevcuddu. Bu istihkamlardan en kuvvetlisi, ateş kudreti bakımından Anadolu Hamidiyesiydi. Burada 35 çap uzunluğunda, 35 cm’lik 12.000 metre menzilli olan toplar vardı. İki bölge arasındaki boşluğu dolduracak olan üçüncü bölge ise Asar-ı Tevfik, Muin-i zafer, İzzeddin, Berk-i Satvet ve Mesudiye gemilerinden çıkarılan toplarla tahkim edilmişti.
Îtilaf devletlerinin boğaza ilk hücumu, 3 Kasım 1914 Salı sabahı saat 6. 30’da vukua geldi. İngiliz-Fransız kuvvetlerinden mürekkep 28 gemilik bir filo, Seddülbahir ve Kumkale istihkamlarına karşı şiddetli hücumda bulundular. 17 dakika kadar süren bu hücumda; İngilizler Rumeli, Fransızlar da Anadolu tarafını bombardıman ettiler. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarının mukabil top ateşinden sonra itilaf filosu geri çekildi. Bu çarpışmada bir düşman zırhlısı yara aldı. Osmanlı Devleti’nin Rusya cephesi, Irak cephesi ve Sina (Filistin-Suriye) cephelerinde harbe girmesinden ve kayıplara uğramasından istifade eden itilaf devletleri, 1915 yılının ilk aylarında Çanakkale boğazını geçmeyi tasarladılar. Fazla mukavemet görmeden boğazdan geçebileceklerini ve Osmanlı Devleti’ni saf dışı edip askeri ve siyasi gayelerine kolayca ulaşacaklarını umuyorlardı. Bilhassa diğer cephelerde kötü durumda olan Rusya, boğazlar yoluyla İngiltere ve Fransa’dan harb malzemesi yardımı beklediğinden, böyle bir taarruzu şiddetle arzu ediyordu. Bir yandan Rusları tatmin etmek, diğer yandan da Osmanlı Devleti’nin Süveyş kanalına daha fazla asker göndermesini önlemek isteyen itilaf devletleri, Çanakkale’yi önce savaş gemileriyle zorlayıp geçerek kesin neticeyi deniz yoluyla elde etmeyi düşündüler. Ocak 1915’de Londra’da toplanan harb meclisinde İngiliz amirallerinden Sir Jackson, Çanakkale’yi geçmeye çalışmanın delilik olacağını söylerken, bahriye nazırı Wintson Churchill de harekatın mutlaka yapılması gerektiği kanaatinde idi.
Ocak 1915’de Londra’da toplanan itilaf devletleri harb meclisinin kararı üzerine hazırlanan dört kademeli bir taarruz planı, 19 Şubat 1915 Cum’a günü tatbike konuldu. Bu tarihte itilaf devletleri Akdeniz donanması kumandanı amiral Carden’in emrinde; 2 muharebe kruvazörü, 4 Fransız muharebe gemisi, 3 hafif kruvazör, 15 muhrip, 4 denizaltı gemisi, 1 torpido depo gemisi ve bir kaç yardımcı ticaret gemisi vardı.
Hazırlanan planı, harp meclisi üyelerinin hepsi müsbet karşıladı. Ayrıca Doğu Akdeniz donanmasının güçlendirilmesi ve bunun için hiç bir maddi külfetten kaçınılmaması da kararlaştırıldı. Fransız tuğamirali Guepratte kumandasında da 4 zırhlı, 3 hafif kruvazör, 16 muhrip, 7 denizaltı, 12 mayın tarama gemisi, 2 adet ana uçak gemisi ve nakliye gemileri ile şileplerden kurulu büyük bir donanma verildi.
İngiltere bahriye nezaretinden acele kaydıyla aldığı hücum planını tatbike koyan amiral Carden, 19 Şubat 1915 Cuma günü, ilk büyük hücumu başlattı. Ertuğrul ve Orhaniye tabyaları görülmedik bir top ateşi altına alındı. Buna rağmen Ertuğrul tabyalarından isabet eden bir mermi Vojans zırhlısını, Orhaniye tabyasından isabet eden bir mermi de İngilizlerin meşhur Agememnon zırhlısını yaraladı. Bu saldırıda başarı sağlayamayan İtilaf kuvvetleri, akşam üzeri geri çekildiler. 25, 26 ve 27 Şubat tarihlerinde de aynı şiddetli saldırılar düzenleyen İtilaf kuvvetleri, elde ettikleri kısmi başarılar üzerine büyük bir iyimserlik içine girip, Çanakkale’nin pek yakında düşeceğine inandılar.
2 ve 5 Mart günleri beş zırhlı, bir kaç kruvazör ve torpidobot ile düşman hücumu devam etti. Düşman kuvvetleri bu sırada Seddülbahir ve Kumkale’ye çıkardıkları asker, Osmanlı ordusunun karşı hücumlarıyla denize döküldü. Fakat düşman, 7, 8, 9, 10 Mart günlerinde yeniden daha geniş bir taarruza geçerek, Çanakkale ve Kilidülbahir arasına girince, Barbaros zırhlımız, sahil bataryalarımızın desteğiyle düşman bataryalarını bombardımana başladı. Bu arada İngilizlerin Oueen Elizabeth, Lord Nelson ve Bouvet zırhlıları isabet alarak geri çekildiler. Bu muharebelere Turgut Reis, Muin-i zafer zırhlılarıyla Akhisar ve diğer torpidobotlar da katıldı. Bu arada 27 Şubat’ta Nusret mayın gemisi, Çimenlik değirmenburnu arasına 53 mayından meydana gelen 10. mayın hattını, 8 Mart’ta da puslu ve yağışlı bir havadan istifade ederek, düşman kontrolündeki Karanlık limana, Poyraz-Lodos doğrultusunda 26 mayından meydana gelen 11. mayın hattını döşedi. Gemi kumandanı yüzbaşı Hakkı Bey, mayın kumandanı ise Kasımpaşalı binbaşı Nazmi Bey’di.
Mart ayının ilk on gününde birbirini takib eden hücumlardan sonra, daha geniş çapta bir hücuma geçilmesi gerektiğini düşünen İtilaf devletleri, 16 Mart 1915’de hastalanan amiral Carden’in yerine tümamiral De Robeck’i getirdiler. 13 Mart 1915’de İngiltere harbiye nazrı Lord Kitchner’in emri üzerine, deniz harekatına paralel olarak kara kuvvetlerinin de hücumlara katılması planlandı.
18 Mart 1915 Perşembe günü sabahı, hava çok güzel ve sakindi. Boğaz sularını hafif bir sis örtmekte ve büyük bir sessizlik hüküm sürmekteydi. Sabahın erken saatlerinde Ertuğrul uçağın yaptığı keşifte, Bozcaada açıklarında büyük bir filonun olduğu ve bir denizaltı gemisinin dümen suyunda 6 İngiliz zırhlısıyla bunları izleyen 4 Fransız savaş gemisinin Boğaz’a doğru yol aldığı tesbit edildi.
Üç gruba ayrılan düşman donanması; ilk olarak Çanakkale ve Kilidülbahir bataryaları ile mayın bölgesini savunan batarya ve seyyar toplarımızı susturmaya karar vermişti. Saat 10.00’da altısı önde, dördü de geride ilerleyen ve etrafı çok sayıda destroyerle çevrili 10 düşman zırhlısı boğaza yaklaştı. Saat 10.30’da destroyerler manevra alanını tararken, birinci tümene dahil düşman gemileri boğazdan içeriye doğru girmeye çalıştı. Kumkale’yi geçtikten sonra, Çanakkale ve Kilidülbahir’den 14.000 yarda uzaklıkta bulunan her iki kıyıdaki ana bataryaları dövmek üzere borda hattına girdiler. Saat 11.15’de ilk bombardıman başlamış oldu. Gemiler ana bataryalarımızın menzilleri dışında olduğundan bu ateşe obüs bataryaları cevap verdi ve savaş derhal şiddetlendi. İtilaf devletlerine aid zırhlıların bombardımanları, öğle saatlerinde en kesif ve korkunç hali aldı. Osmanlı müdafaa mevzileri korkunç düşman ateşi karşısında adeta nefes alamaz hale geldi. Buna rağmen; “ölürsem şehidim, kalırsam gazi” diyen müslüman-Türk askerinin müdafaa azmi kırılmak bir tarafa, daha da kuvvetlendi. Fakat bu sırada ana bataryalarımız henüz düşman ateşine cevap vermemişti. Yalnız mayın sed bataryaları ile obüsler karşılıkta bulunarak sıhhatli isabetler kaydettiler.
Düşmanın 506 topuna mukabil, Türk mevzilerinin merkez bataryalarındaki top adedi 150 kadar idi. Boğazın en dar yeri olan Çanakkale-Kilidülbahir kısmı en şiddetli bombardımanlarla harab edilmekteydi. Türk tabyalarının tamamen susturulduğuna kani olan düşman filosu, cesaretle ilerlediği sırada birdenbire Hamidiye ve Mecidiye tabyaları ateşe başlıyarak önde bulunan Fransız zırhlılarını ateşe tuttu. Fransızların Bouvet zırhlısı müthiş bir mermi yağmuru altında kaldı. Bu sırada İngiliz İnflexible zırhlısı da isabet alarak gerilemeye başladı. Hamidiye tabyalarının mermileri altında kalan Fransız Bouvet zırhlısı bir de mayına çarptı. Nihayet siyah bir dumanın kapladığı gemi, yana yatarak 600 mürettebatıyla boğazın sularına gömüldü.
Fazlaca yıpranmış olan Fransız zırhlıları, yeni takviyeler almak istedilerse de ana bataryalarımızın ateşinden bunalarak kaçtılar. Bu durumda Fransız gemilerinin ateşi kesildi. İngilizler de beş dakikalık bir ara verdiler.
Saat 14.35’de dört İngiliz zırhlısı boğaza sokularak, Namazgah, Rumeli Hamidiyesi ve Rumeli bataryalarını ateşe tuttu. Anadolu Hamidiyesi de, durmadan düşman gemilerinin üstün güçteki ateşine karşılık veriyordu. Rumeli Hamidiyesi’nin ateşleri neticesinde 15.14’de isabet alan İrresistible zırhlısının bordasında bir tutuşma görüldü. Makineleri duran zırhlı, akıntının te’sirine kapılarak Karanlık limandaki mayınlara çarptı. Aldığı İsabetler sonucu perişan hale gelen İrresistible, destroyerlerin ve diğer zırhlıların bütün çalışmalarına rağmen kurtarılamayarak, Anafor sularına kapılıp, Dardanos önlerinde sulara gömüldü. Ocean zırhlısı da bir mayına çarparak akıntıya kapılıp sürüklendi ve Soğanlıdere civarında battı.
Bu büyük hücumlarla dahi müslüman-Türk’ün iman gücü karşısında Çanakkale boğazının geçilemiyeceğini anlayan amiral De Robeck, taarruzlarının işe yaramaması karşısında, çekilme emri verince, düşman gemilerinin tamamı Bozcaada’ya döndü.
Amiral De Robeck de, 18 Mart 1915 akşamı Mondros’da bulunan amiral R.Wemyss’e gönderdiği şifrede; “Kabatepe’de 19’unda gösteri yok. Yarın beni görür müsünüz? Ya yüzen mayınlar, yahud sahildeki kovanlardan ve uzak mesafeden atılan torpidolar yüzünden felaketli bir gün geçirdik... İrresistible ve Bouvet battı. Ocean daha batmadı ama kaybı muhtemel, İnflexible mayın yarası aldı. Gauluois top ateşi ile ağır hasara uğradı...” diyerek bu feci yenilgiyi anlattı.
18 Mart 1915 günü 2000’e yakın mermi harcandı. Türk tarafından sadece 81 top isabet aldı ve bunlardan dördü işe yaramaz duruma geldi. İnsan kaybı ise, 40 şehid ve 70 yaralıdan ibaretti. Düşman, mayın hatlarından bir veya en çok ikisini temizleyebilmişti. Düşmanın ise üç muharebe gemisi batmış, üçü de harp dışı kalmıştı. İnsan kaybı ise 700 civarında idi.
Çanakkale’yi deniz yoluyla geçerek İstanbul’a girmenin mümkün olmadığını anlayan ve mağlubiyeti hazmedemeyen itilaf devletleri erkanı, İstanbul’a doğru yürüyebilmek için bir kere de karaya asker çıkarmayı düşündüler. Bu taarruz için birleşik kuvvetler kumandanlığına general Hamilton getirildi. İlk planda emrine de 75.000 kişilik bir ordu verildi. Bu orduda İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zellandalı ve başka sömürge ülkelerine mensub askerler vardı. Bu kuvvetlere, Australian and New Zeeland Army Corps kelimelerinin baş harflerinden meydana geldiği için Anzak (Anzac) kuvvetleri adı verildi.
Îtilaf kuvvetlerinin umumi karargahı, Limni adası üzerindeki Mondros limanı idi. Anzak kuvvetlerinin kumandanı general Hunter Weston ve general Birdvood idi. Fransız kuvvetlerinin kumandanı da general d’Amede, sonradan general Gouraud, daha sonra da general Bailloud oldu.
Îtilaf kuvvetleri, planlanan bu taarruzu Gelibolu yarımadası üzerinden başlatmayı kararlaştırdılar. Bu mıntıkada gereken savunma tedbirlerini almak üzere beşinci ordu teşkil edilerek, başkumandanlığına Alman general Liman Von Sanders tayin edildi.
Îtilaf devletleri kumandanlığı muhtelif noktalara şaşırtma çıkarmaları yaparak, asıl çıkarmayı gizlemeyi planladı. Bu sebeple ilk önce Fransız kuvvetleri 25 Nisan 1915’de Kumkale’ye bir çıkarma yaptı. Burada göğüs göğüse şiddetli muharebeler oldu. Aynı gün içinde itilaf kuvvetleri geri çekildi. Saros kıyılarında yapılan sahte çıkarmalar da aynı şekilde neticelendi. Dikkatlerin başka tarafa toplandığını zanneden 29. İngiliz tümeni, aynı gün muazzam harb gemilerinin himayesinde ve çok kuvvetli bir ateş desteği altında Seddülbahir’e asker çıkarmaya başladı. Karaya çıkan bu tümenin 12 taburu karşısında sadece 26. alayın 3. taburu vardı. Bu kahraman tabur, her türlü takdirin üstünde bir cesaret ve kahramanlıkla, kendilerinden en az on misli üstün olan düşmana karşı tam 36 saat yalnız başına çarpıştı. 3. tabur kumandanı binbaşı Mahmud Bey, taburun yarı mevcudunu kaybetmek pahasına da olsa, kahramanca çarpışarak, düşmanı denize dökmek karar ve azmini muhafaza etti. Oldukça ağır yaralandığı halde, 25-26 Nisan muharebesi sona erene kadar taburunun başından ayrılmadı.
Bu kahraman taburun karşısında meşhur 29. İngiliz tümeni çok ağır zayiat vererek, sayı ve ateş üstünlüğü yanında, zırhlıların desteğine rağmen, sahilde zor tutunabildi. Aralıksız bir buçuk gün süren muharebe esnasında ancak 500 metre kadar ilerleyebildi.
Pek şiddetli mukavemetle karşılaşan itilaf kuvvetleri, Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerine ilk hamlede 50.000 kişilik İngiliz, Avustralya ve Yeni Zelandalı asker çıkardılar. Bu kuvvetlerin karşısında yalnız iki Türk tümeni vardı. Bunlardan birincisi 12 taburlu 9. tümen, ikincisi ise ordunun genel yedeğini teşkil eden 19. tümendi. 9. tümenin 9 taburu Seddülbahir bölgesini savunmakla vazifeli, üçü de yedekte idi.
Anburnu’nda bulunan 27. piyade alayının 3 ve 4. bölükleri, üç Avustralya tugayının hücumlarına karşı Türk’ün şanlı tarihine altın harflerle yeni sayfalar eklediler. Her iki bölük, en az on beş misli üstün düşman karşısında Eceabat’daki (Maydos), 27. piyade alayı yetişinceye kadar kıyıya hakim tepeleri hayatlarını feda ederek ve kahramanca çarpışarak korumaya muvaffak oldular.
Alman generali Liman Von Sanders’in planına göre bu bir taburluk Osmanlı kuvvetinin vazifesi, Arıburnu-Kumtepe arasındaki 10 kilometrelik sahayı korumaktı. 27. alayın geri kalan kuvvetleri ve alay karargahından başka, 9. fırka (tümen) karargahı ve fırka topçusu ile 25. alay bu iki bölüklük taburun arkasına düşen Maydos-Sarafim çiftliği hattında bekliyordu. Arıburnu-Kocaçimen hattının arkasındaki Bigalı köyünde de, 5. ordunun umumi yedeği olan 19. fırka (tümen) bulunuyordu.
Arıburnu’na çıkarma yapmaya çalışan Anzak kuvvetlerinin top sesleri, Bigalı köyünden işitiliyordu. Gelen muharebe raporları üzerine, 19. tümen kumandanı Kaymakam (Kurmay Yarbay) Mustafa Kemal Bey, emrindeki fırka birliklerini harekete geçirdi. Gelibolu’da bulunan ordu ve 3. kolordu ile haberleşerek, fırka süvari birliğini Kocaçimen-Conkbayırı istikametinde keşif ve emniyet maksadıyla ileri gönderdi. Yukarıdan alacağı İkinci emri bekledi. Fakat beklediği emir gelmeyince, zaman kaybetmemek için kendiliğinden harekete geçti. Anburnu çıkarma yerine en yakın bulunan Bigalı’daki kuvvetlerin başına geçerek, saat 8.30’da Kocaçimen-Conkbayırı üzerinden Arıburnu istikametine yürüdü. Düşmanın ileri hatlarının Conkbayın’na beş-altı yüz metre mesafeye kadar yaklaştığını gördü. Cephaneleri tükendiği için çekilmekte olduklarını söyleyen kıyı gözetleme birliğine mensub erlere, düşmana karşı süngü taktırarak mevzi aldırdı. Bunu gören düşman da mevziye girdi. Böylece zaman kazanıldı ve 57. alaya emir gönderildi. Gelen birlikler Conkbayırı’na yerleştirildi. Daha sonra 57. ve 27. alayların yaptıkları süngü hücumu ile Anzak kuvvetleri sahil yakınlarına kadar geri sürülüp atıldılar. O gün kahramanca çarpışarak, Anzak birliklerini geri püskürten 19. fırkanın 57. piyade alayı ve 9. fırkanın 27. piyade alayı, savaş gemilerinin ateşine tutularak, başta kumandanları olmak üzere tamamı şehid düştü. Böylece ihtiyat fırkalarının elindeki en iyi ve talimli iki alay, Çanakkale savaşının şanlı müdafaa tarihi sahifelerinde altın harflerle yazıldılar.
25-26 Nisan muharebeleri sonunda İtilaf kuvvetleri, sadece kıyı bölgelerinde, donanmanın ateş desteğinde tutunabildiler. Daha önce Osmanlı Devleti’ni bir oldu-bittiye getirerek Birinci Dünya harbine sokan İttihadçı harbiye nazırı Enver Paşa, şimdiye kadar pek çok müslüman-Türk evladının imha edilmesi yetmiyormuş gibi, bir savaş taktiği hatası olarak arka arkaya çektiği telle Seddülbahir, Tekeburnu ve Mort limanına çıkmış olan kuvvetli İngiliz birliklerine hücum edilmesini ve yarımadadan kovulmalarını emretti. Balkan harbinde mağlub olarak kuvvetini ve teçhizatını kaybeden, daha sonra İttihadçı-Îtilafçı ayrımından istifade edilerek pek çok vatansever subayı emekliye sevk edilerek devre dışı bırakılan ve dört cephede harbe sokulan Osmanlı ordusunun Çanakkale cephesindeki askerleri, İngiliz siperleri üzerine 1, 2 ve 3 Mayıs gecelerinde hücum ettiler. Kahramanca çarpışarak, geceleri kazandıkları yerleri, gündüz donanmanın ezici ateşi yüzünden bırakmak zorunda kaldılar. Çok eksik ve her türlü imkansızlıklar içinde yapılan bu hücumlarda, binlerce kahraman şehid oldu. Dördüncü gün bu işten vazgeçilip savunma ile yetinilmeye karar verildi. Osmanlı taarruzlarının kırıldığını gören İngilizler, karşı taarruza geçmeyi planladılar. 6-9 Mayıs 1915 günlerine tesadüf eden, dört gün müddetle devam eden ve ikinci Kirte muharebesi olarak bilinen muharebelerde, düşman kuvvetlerine karşı taarruzda bulunuldu.
Seddülbahir’in Kuzeydoğusundaki Alçıtepe’yi hedef kabul eden 50.000 kişilik düşman ordusu, donanmalarının da yardımıyla tek tük ehemmiyetsiz ilerlemeler yaptı. Fakat ağır kayıplara uğradı.
20.000 askerini telef eden düşman ordusu, ancak yarım kilometrelik bir yol alabildi. Kara ve denizden hücuma uğrayan Türk askerinin bu müthiş muharebelerde gösterdiği kahramanlıklar, akıllara durgunluk verecek ölçüde oldu. Cephane kıtlığından, gıdasızlıktan, elbisesizlikten, çarıksızlıktan ve soğuktan çok muzdarib olan Türk ordusu, herşeye rağmen dimdik ayaktaydı.
İngiliz kuvvetlerinin taarruzlarının kırılarak neticesiz kalması, seferi kuvvetler kumandanı general Jan Hamilton’un ümidini kırdı. 9 Mayıs 1915’de Londra’ya bir telgraf çekerek, yardım görmediği takdirde, Çanakkale’de muvaffak olamayacağını bildirdi. Bu durum, Londra’daki İngiliz yetkililer arasında anlaşmazlıklara sebeb oldu. Bu arada, Osmanlı donanmasına mensub Muavenet-i Milliye isimli küçük torpidonun, Goliat zırhlısını batırması, buhranı iyice artırdı. Bunun üzerine bütün donanmalar kumandanı amiral Fisher, donanmanın en güçlü zırhlısı olan Queen Elizabeth’in Çanakkale’den ayrılıp İngiltere’ye dönmesini emretti. Bahriye nazırı Churchill de, onun yerine 38 santimlik top taşıyan iki monitörle daha eski birkaç zırhlının gönderilmesi şartıyla buna razı oldu. 13 Mayıs’ta hadiseyi öğrenen savunma bakanı Lord Kitchner çok kızdı ve en ağır bir zamanda donanmanın orduyu kendi haline bıraktığını söyledi. Hadiseler, tartışmanın büyümesine yol açıyordu. 13 Mayıs’da, amiral De Robeck’e bir tel çekilerek, yeniden deniz hücumuna geçmeyip, sadece orduyu desteklemesi bildirildi. O sırada Çanakkale önündeki bazı gemiler değiştirilirken, yakında yardımcı kara birliklerinin gönderileceği de bildirildi.
İngiltere’de hava iyice gerginleşti. 14 Mayıs 1915’de savaş meclisi toplandı. Oldukça sert tartışmalardan sonra bir karar verilemeden dağıldı. Bahriye nazırı Churchill, bütün gücün Çanakkale cephesinde yığılmasını istediği için, Çanakkale’ye göndereceği iki tümenin taşınması için bazı kararlar aldı. Acele ederek, 14-15 Mayıs gecesi Lord Fisher’in uykuda bulunduğu bir sırada, İtalya’ya yardıma gidecek dört kruvazörün derhal yola çıkarılmasını ve amirale bilgi verilmesini emretti. Lord Fisher ise imzası olmadan böyle bir emrin verilmesi üzerine, 15 Mayıs sabahı durumu öğrenince vazifeden istifa ettiğini Churchill’e ve başbakana bildirdi. Bu hadisenin duyulmasından sonra bunalım büyüdü ve Churchill Bahriye nazırlığı vazifesinden alındı. İngiltere’deki bu buhranın devam ettiği sırada, Arıburnu cephesindeki Osmanlı kuvvetleri 18-19 Mayıs günleri neticesiz taarruzlarda bulundular.
11 Mayıs 1915 Salı günü teftişe gelen harbiye nazırı Enver Paşa, başkumandan vekili ünvanıyla 19 Mayıs 1915 Çarşamba günü hiç bir lüzum olmadığı halde; aç, çıplak ve cephanesiz durumdaki orduya düşman mevzileri üzerine hücum emri verdi. Düşmanın karşı taarruzu hesab edilmeden ve çılgınca girişilen bu taarruzda, dokuz bin kahramanımız şehid oldu. İngiliz zayiatı ise yüz ölü ile beş yüz yaralıdan ibaretti.
İngiltere kabinesinde değişiklik yapılmasına sebeb olan buhrandan hemen sonra Alman denizaltıları, 24 Mayıs’ta Triumph, 27 Mayıs’ta Majestic zırhlılarını hatırdılar. General Hamilton 28 Mayıs günü yazdığı notta, donanma kumandanının artık kara ordusunu kafi miktarda destekleyemiyeceğini bildirdi.
Gelibolu yarımadasının güney cephesinde Vehip Paşa ve kuzey cephesinde de Es’ad Paşa’nın kumandasındaki Osmanlı birliklerinin düşman kuvvetlerini durdurması ve buna paralel olarak İngiliz kabinesinde değişikliklere gidilmesi üzerine, 5. ordu birliklerinin subay ve kumandanlarına yeni terfiler ve madalyalar verildi.
Osmanlı ordusunda terfi merasimlerinin yapıldığı Haziran ayının ilk günlerinde, İngiliz ordusunda durum pek parlak değildi, itimadı sarsılan İngiltere hükümetinin savunma bakanı Lord Kitchner, 3 Haziran 1915’de general Hamilton’a bir telgraf çekerek, istediği yardım gönderildiği takdirde Kiüdülbahir’i ele geçirip, Çanakkale seferini bitirip bitiremiyeceğini sordu. Zaten taarruza hazırlanmış olan İngiliz ve Fransız kuvvetleri, 4-5 Haziran günlerinde Seddülbahir cephesine tekrar yüklendiler. Üçüncü Kirte muharebesi olarak anılan bu kanlı çarpışmalarda, Osmanlı ordusundan 9.000 kişi şehid oldu; düşman ordusundan da 7. 500 kişi öldürüldü. Neticede düşman hücumu geri püskürtüldüğü gibi, bir ara İngilizlerin eline geçen yerler de geri alındı.
Yeni kuvvetlerle takviye edilen Osmanlı ordusunda, yeni bir taarruz planı hazırlandı. Planlanan bu taarruz, 28 Haziran 1915 Pazartesi günü başlatıldı. Zığındere muharebeleri olarak bilinen ve o günlerde cepheye teftiş için giden Enver Paşa’nın tasvibiyle, cephedeki kurmayların planladığı bu taarruz, 5 Temmuz 1915 Pazartesi gününe kadar olmak üzere 8 gün devam etti. Zığınderesi’nin iki tarafındaki Osmanlı mevzilerine karşı düzenlenen düşman taarruzlarına mukabil Türk taarruzları en güzide askerlerimizden 14.000 kişinin şehid olmasına sebeb oldu. Buna rağmen düşman taarruzu kırıldı. İngilizler yine hezimete uğradılar.
6 Temmuz 1915’de Osmanlı veliahdı (padişah namzedi) Yusuf İzzeddin Efendi, Çanakkale’ye gelerek, askerlere moral verdi. 12 Temmuz 1915 Pazartesi günü Seddülbahir cephesinin Kerevizdere kısmında meydana gelen kanlı çarpışmalara, iki Fransız ve bir İngiliz tümeni katıldı. Osmanlı ordusundan 9. 822 kişinin şehid olduğu, düşman tarafından da 3. 840 kişinin öldürüldüğü bu muharebe de Türk’ün zaferiyle neticelendi.
Bu arada başlaması muhtemel büyük bir taarruz için, her iki taraf da hazırlıklarını tamamlamaya çalıştılar. Alman generali Liman Von Sanders, İngiliz ordusu tarafından vuku bulacak taarruzun Temmuz ayı sonlarında olacağını tahmin ederek hazırlıkları sıklaştırdı. Bu sırada harbin cereyanı hakkında bilgi vermek üzere Almanya’ya çağırılan Liman Von Sanders durumun nazikliğini dikkate alarak gitmedi.
Denizden boğazı geçemiyeceğini anlayan ve Gelibolu yarımadasının Seddülbahir ve Arıburnu’na yaptığı çıkarmalarda başarı sağlayamayan İtilaf kuvvetleri başkumandanı general Hamilton, İngiltere’den gelecek kuvvetleri de hesaba katarak yeni bir harp planı hazırladı.
6 Ağustos 1915 sabahı İngilizler, önce güneyde Seddülbahir bölgesine; Kirte ve Alçıtepe bölgesini düşürmek istiyorlarmış havasını vermeye çalışarak, şiddetli bir şaşırtma hareketinde bulundular. Aynı zamanda Arıburnu bölgesine de var güçleriyle yüklenen İngilizlerin asıl maksadları diğer yerlerdeki Osmanlı ihtiyat bitiklerini Seddülbahir ve Arıburnu’na çekerek, Suvla ve Anafartalar’a yapacakları taarruzu kolaylaştırmaktı. 6 Ağustos gecesi Sazlıdere’nin kuzeyinde karaya çıkan 20.000 kişilik İngiliz kuvveti, Arıburnu cephesini çevirmekle vazifelendirildi. Bu kuvvetler o gece sabaha kadar Conkbayın’na ikibuçuk kilometre kadar yaklaştılar. 7 Ağustos gününü dinlenmekle ve istihkam hazırlamakla geçiren İngiliz kuvvetlerinin bu hareketi, Osmanlı ordusuna zaman kazandırdı. Bu sırada Arıburnu bölgesinde; 16. fırka (tümen), Kabatepe’den gelen 9. fırka (tümen), Seddülbahir’den gelen 8. fırka (tümen) ve 19. fırka (tümen) toplandı.
8 Ağustos günü İngilizler pek erkenden Düztepe’den itibaren Conkbayırı’nı denizden ve karadan pek ağır bir ateş altına aldılar. 8 Ağustos günü Arıburnu cephesi ateş içindeydi. İngiliz ateşi karşısında çok zayiat veren dört Osmanlı fırkası (tümeni), Conkbayır’ını kaybetti. Arıburnu bölgesindeki Osmanlı kuvvetleri 10 Ağustos günü Conkbayırı’nı geri aldılar. Arıburnu grup kumandanı korgeneral Es’ad Paşa idi. Arıburnu cephesinde 10 Ağustos 1915 Salı gününe kadar beş gün süren muharebelerdeki zayiatımız ise, 6. 930 kişiydi.
Asıl maksadlarını bir dereceye kadar gerçekleştiren ve Osmanlı ordusuna önemli zayiatlar verdiren düşman kuvvetleri, 6-7 Ağustos Cuma-Cumartesi gecesi saat 10.00’da Suvla koyuna asker çıkardılar. Arıburnu’nun kuzeyinden muhtelif kollarla bir kuşatma taarruzuna kalkışıp, ertesi gün de bu hareketlerine devam ettiler. Fakat imanlı Türk askerinin mukavemetiyle karşılaşarak başarısızlığa uğradılar.
6-7 Ağustos gecesi Suvla koyunda karaya çıkarılan İngiliz kuvvetleri, ertesi güne tesadüf eden 7 Ağustos günü taarruza başladılar. Zaten böyle bir taarruzun olabileceğini tahmin eden Liman Von Sanders, Saroz körfezinde bulunan miralay Fevzi Bey kumandasındaki 16. kolorduyu Anafartalar bölgesine sevk etti. Kireçtepe’nin kuzeyinden başlayıp güneye doğru uzanarak Kocaçimen bölgesini de içine alan yeni bir cephe teşkil ettirdi. Bu yeni cephenin adı Anafartalar grup kumandanlığı ve kumandanı da miralay Fevzi (Çakmak) Bey’di. Anafartalar cephesinin Kireçtepe’deki sağ cenahı binbaşı Wilmer’in kumandasında olup, 11. fırka (tümen) birliklerinden müteşekkildi.
General Von Sanders, Saroz körfezi kıyılarını korumakla vazifeli 16. kolorduya; 7 Ağustos’ta, Suvla-Anafartalar bölgesine hareket edip, iki günlük yolu bir günde giderek, 8 Ağustos’ta İngiliz kuvvetlerine taarruz etmesini emr etti. Ancak bir kolordunun bütün ağırlıklarıyla birlikte iki günlük yolu bir günde katederek belirtilen yere ulaşması mümkün olmadığından, vaktinde ulaşamayan miralay Fevzi (Çakmak) Bey, Liman Von Sanders tarafından vazifeden alındı. Yerine 19. fırka (tümen) kumandanı miralay M. Kemal Bey (Atatürk) tayin edildi. Birlik 48 saatten beri hemen hiç dinlenmemişti. Sıkı yürüyüşle erlerinin bir kısmını yollarda bırakmış olan 16. kolorduya, iki tümenle donanma ateşiyle korunan 4 İngiliz tümenine karşı herhangi yeni bir plan ve hazırlık yapmadan 9 Ağustos sabahı taarruz emri veren Mustafa Kemal Bey, İngilizlerden önce davrandı. Daha önce davranan Türk birlikleri şiddetle hücum ederek, İngiliz taarruzunu çabuk kırdı. Denizden ve karadan yapılan düşman bombardımanına rağmen, Türk taarruzu muvaffak oldu. Cefakar ve kahraman mehmetçik; açlığa, elbisesizliğe, cephanesizlige rağmen büyük başarılar göstererek düşmanı denize kadar kovaladı. Bu taarruz sonunda Türk kuvvetleri Conkbayırı’na ve Şahintepe’ye iyice yerleşmiş oldu. Bu taarruzlar sırasında kuvvetinin yarısını kaybedecek kadar zayiata uğrayan İtilaf kuvvetlerinin birkaç generali de ölmüştü. 16 ve 21 Ağustos tarihlerinde, taze kuvvetlerle takviye edilen İtilaf kuvvetleri tekrar taarruza geçtiler. Taarruzlar Anafartalar’a doğru yayılıyor, tekrar tehlikeli bir hal alıyordu. Anafartalar grub kumandanı Mustafa Kemal Bey, bütün ihtiyatlarıyla birlikte karşı taarruza geçti. Düşmana karşı hücuma kalkan ve düşmanı bozguna uğratan kahraman bir alay tamamen imha edildi. Fakat ihtiyat kuvvetlerinin yetişmesini te’rmin edecek şekilde düşmanı da meşgul etti. İhtiyat kuvvetlerinin yetişmesiyle düşmanın 21 Ağustos taarruzu da kırıldı. Bütün taarruz ve karşı taarruzlar süngü hücumuyla oldu. İki tarafın zayiatı da korkunçtu. Fakat müslüman-Türk askerinin dillere destan metaneti ve kahramanlığı, zaferin Türk ordusu tarafında kalmasını te’min etti.
27 Ağustos’da düşman, Kayacıkağılı mıntıkasına şiddetli bir topçu ateşi desteğinde tekrar taarruza geçti. Fakat, bu taarruz da geri püskürtüldü. Mestantepe ve Yusufçuk istikametindeki düşman taarruzu da kırıldı. Bundan sonra siper muharebelerine dönüşen savaşlar bir müddet daha devam etti.
Türk başkumandanlığı iş işten geçtikten sonra Çanakkale cephesini kuvvetlendirmeğe karar vererek, 1. orduyu Gelibolu yarımadasının kuzey kısmına gönderdi. Yeni takviye alan Osmanlı kuvvetleri karşısında, general Hamilton tekrar takviye kuvvet istedi. Ancak çeşitli cephelerde savaşarak askerinin perişan olduğunu bilen İngiltere hükümeti, bir tümenden fazla asker gönderemedi. Îtilaf devletlerinin Sırbistan’a karşı açtıkları sonbahar seferi ile doğan kuvvet ihtiyacı karşısında da Çanakkale’den kuvvet çekilmesi kararlaştırıldı. 28 Ekim’de general Hamilton’un yerine gelen general Monroe 30-40 bin kişilik kaybı pahasına da olsa çekilmenin gerekliğini tekrarladı. Artık kış geliyordu. Monroe’nin verdiği rapor üzerine iki İngiliz tümeni, 5 Aralık’ta Selanik’e gönderildi. Bu arada Osmanlı ordusuna, iki Avusturya bataryası katıldı. Almanlar ise daha başlangıçta Çanakkale cephesine iki tabyalık topçu eratı, bir istihkam bölüğü (hepsi 250 kadar er), 20-25 kadar subay ve bir kaç denizaltısı ile katılmıştı.
İngilizler, 19 Aralık 1915 günü Seddülbahir bölgesinde şiddetli bir taarruza geçip, dikkatleri oraya çekerek, geceleyin Anafartalar-Arıburnu bölgesinden çekildiler. Mağlubiyeti bir türlü hazmedemeyen İngiliz hükümeti, altı tümen ile son bir taarruz daha yapmaya karar verdi. Fakat bu sırada, Bulgaristan’ın, Alman-Türk ittifakına katılarak harbe girmesi karşısında, Fransa hükümeti Çanakkale’deki itilaf kuvvetlerinin Makedonya cephesine gönderilmesinde ısrar ettiğinden, İngiltere hükümeti, Gelibolu yarımadasındaki kuvvetlerini tamamen geriye çekmek zorunda kaldı. 8-9 Ocak 1916 gecesinde Seddülbahir bölgesindeki kuvvetlerini de çekti.
Kara kuvvetini çeken itilaf devletleri, Çanakkale’deki Osmanlı birliklerine, ulaştırma yollarına ve iskelelere havadan taarruzlara devam ettiği gibi, itilaf donanması da yakın ablukayı kaldırmadı.
8,5 ay süren Çanakkale savaşları sonunda hezimete uğrayan ve geri çekilmek zorunda kalan itilaf kuvvetleri, yığın halinde erzak ve mühimmatı olduğu gibi bırakarak çekilip gittiler. Türk ordusunun eline bu suretle pek çok ganimet geçti.
Sadece Birinci Dünya harbinin değil, dünya tarihinin en şanlı müdafaalarından olan, müslüman-Türk’ün sonsuz vatanperverliği, kahramanlığı, feragati, cesareti ve tahammülü ile; “ölürsem şehid, kalırsam gaziyim” parolasiyle kazanılan Çanakkale savaşlarında, Osmanlı ordusundan savaş içi ve dışı 251. 309 kişi, itilaf devletlerinden de 47.000’i Fransız olmak üzere, toplam 252.000 kişi zayiat verildi. Osmanlı Devleti’nin verdiği şehidler içinde en önemli yeri Abdülhamid Han’ın açtığı okullarda yetişen yedeksubaylar teşkil ediyordu. Böylece devlet, yetişmiş insanının büyük kısmını kaybetmiş oldu.
Birinci Dünya harbi içerisinde cereyan etmesine rağmen, milli bir mahiyet arz eden ve müslüman-Türk’ün kendinden kat kat güçlü olan askeri kuvvetler karşısındaki metanetini ve kahramanlığını ortaya koyan Çanakkale savaşları; Rusya’nın asırlardır ulaşmak istediği boğazları ele geçirerek Akdeniz’e ulaşma hayallerinin sönmesine sebeb oldu.
Ayrıca Çanakkale harbinin başlamasıyla Ruslar, Kafkasya cephesinde 300.000 kişilik bir Türk ordusunu karşılarında görmekten kurtuldular. Böylece, Doğu Anadolu’daki Rus mezalimine ve İngiltere’nin Irak ve Filistin’de meydanı boş bulmasına yaradı. İngiltere başbakanı Lıoyd George’un 18 Kasım 1919’da Avam kamarasındaki bir konuşmasında; “Gemilerimiz Çanakkale’yi geçebilselerdi, harb iki sene kısaltılmış olurdu” dediği gibi, dünya harbi iki sene uzatıldı. Çanakkale’deki Türk savunmasının başarısı, Rusya’da çarlığın yıkılmasına ve Bolşevik ihtilaline sebeb oldu. Zira harbin iki sene uzaması sebebiyle Rusya iktisadi ve askeri yardım alamamış, bu sebeble meydana gelen iktisadı sıkıntı, Rus ihtilaline sebeb olmuştu. Bu ihtilal sonunda çarlık rejimi devrildi. Bolşevik rejimi kuruldu. Yeni rejimi gerçekleştirenler, Türklerle iyi münasebetler kurarak harbden çekildiler. Haçlı zihniyetine sahib olan Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti üzerinde asırlardır hayal ettikleri kötü emeller, Çanakkale zaferiyle suya düştü. Rusların Akdeniz’e açılma hevesleri engellendi. Çanakkale savaşlarında sultan İkinci Abdülhamid Han devrinde yetişen kıymetli pek çok kumandan ve asker telef oldu. Ancak, Türk istiklal harbinin kazanılmasını sağlayan kumandanlar yetişti.
misafir - 9 yıl önce