Çan Çalmanın Tarihçesi
Kısaca: Çan, kökeni tarih öncesi zamanlara dayanan, her çağda, her uygarlıkta rastlanılan bir çalgıdır. Pek çok çeşidi bulunan çan kullanıldığı yere ve amaca uygun biçimler ve değişik isimler alır. Türklerde gang, çeng, çong, Batıda ise clocca, signurn, kampana ve nola gibi adlarla anılan çanın sesinin özel güçleri olduğuna, Tanrılara seslenmeye, büyü yapmaya, kötü ruhları kovmaya, yağmur yağdırmaya yaradığına inanılırdı. Günümüzde çanlar, sahipleri izlerini bulsun diye hayvanların boyunlarına asılan ...devamı ☟
Günümüzde çanlar, sahipleri izlerini bulsun diye hayvanların boyunlarına asılanlardan işaret ve ikaz amacıyla ulaşım araçlarında kullanılanlara, gemilerde saat ve nöbet değişikliklerini haber vermek için bulundurulanlardan kiliselerdekilere kadar çok geniş ve yaygın bir biçimde kullanılmaktadırlar.
Çan sallanırken dışına çekiçle veya içine halkaya asılmış bir tokmakla vurularak ses çıkartılır. Dıştan çekiçle vurmada ses daha madeni olur. En dolgun ses içten vuran tokmakla elde edilir. Çanlar boyutlarına göre değişik sesler verirler. En büyük çan en kalın sesi verir. Çan bir temel ses verirken yapısına bağlı olarak bu sesin frekansının katlarını, yani armoniklerini de verir. Bu armonikler çanın dış ve iç yüzeyinin şekline bağlıdır. Çanın gövdesinin neresinden, sesin hangi armoniğinin çıkacağı bellidir.
Çanın akordu, üzerindeki maden miktarı azaltılarak yapılır. Çanın malzemesi genellikle bronzdur, yani bakır (yüzde 78) ve kalay (yüzde 22) karışımıdır. Farklı sesler veren çanlardan oluşturulmuş çan sistemi ile müzik yapılabilir.
Bu kadar yaygın bir biçimde kullanılmasına rağmen çanın tarihsel kökeni ve ne zaman Hıristiyan dünyasında kilisenin bir parçası haline geldiğine dair kesin bilgiler yoktur. Bilinenler ise çanın kökeninin çok çok eskilere, çok Tanrılı dinler zamanlarındaki toplumlara dayandığı, Hıristiyanlığın ise çanı Hz. İsa'dan yüzlerce yıl sonra kullanmaya başladığıdır.
Tarihte bütün uygarlıklar gong, çan, zil gibi çalgıları kullandılar. Bunların içinde çamur, ağaç gibi madeni olmayan malzemelerden yapılanlar da vardı. Madeni çanlar ise 4000 yıl öncelerinden, insanların bronzu kullanmaya başlamalarından bu yana çoğunlukla döküm yöntemleriyle yapılmaktadır. Tarihin en usta çan yapımcıları milattan önce 1000'li yıllarda Çin'de yaşamışlardır.
Roma dönemi çanları dövme demirden yapılırdı. Sonraki birkaç yüzyıl boyunca unutulan çan yapma sanatı MS 8. yüzyılda keşişler tarafından yeniden keşfedildi. Avrupa'nın en usta çan dökümcüleri, ses ve akordun inceliklerini ilk geliştiren Belçikalılar ve Hollandalılar'dır.
Hıristiyanlığın ilk 300 yılında Hıristiyanlar serbestçe dua edemediler. Kapıdan kapıya dolaşan özel görevli kişiler dini mesajlar iletiyor, toplanma ve ibadet yerlerini bildiriyordu. Kapıları şifreli bir şekilde çalmakla başlayan özel işaretler, baskılar gevşedikçe bir plaka üzerine veya kapıya ağaç tokmakla vurma şekline dönüştü. Ağaç plaka üzerine tokmakla vurma geleneği hala bazı manastırlarda sürmekte, keşişleri duaya çağırmakta kullanılmaktadır.
Hıristiyanlıkta tahta bir plaka üzerine tahta tokmakla vurma geleneğinin Hz. Nuh zamanından kaynaklandığı sanılıyor. Hz. Nuh da tufandan kurtarabilmek için tüm hayvanları gemisine böyle çağırmıştı. Hz. Nuh'un gemisi nasıl kurtuluşu ve günahlardan arınmayı temsil ediyorsa kilise de Hıristiyanlar için öyleydi.
Romalıların Hıristiyanlar üzerindeki baskıları gittikçe gücünü kaybederek birkaç yüzyıl sürdü. Zamanla Hıristiyanlar dini toplantılarını daha açık, daha sesli olarak insanlara duyurabilir hale geldiler. Sayıları gittikçe arttığından daha büyük, kapalı yerlerde toplanarak ibadet etmeleri gerekiyordu. Bu amaçla çanın kullanılmaya başlanılması kimine göre milattan 400 yıl sonra İtalya Nola (veya Campana) piskoposu Paulinus, kimilerine göre de MS 604 yılında Papa Sabinianus zamanında olmuştur.
Kesin olan bir şey vardır ki, çanın resmi olarak ilk ortaya çıkışı Ortodoks kilisesinde, Venedik Dükü Patrician'ın 853 yılında İmparator III. Michael'e Aya Sofya'da (Hagia Sophia) kullanılmak üzere 12 adet çan hediye etmesinden sonra olmuştur. Çanlar kiliselerde asırlarca yaygın olarak kullanılmamış, bugünkü şekliyle kullanılmaya ise ancak on altıncı yüzyıldan sonra başlanılmıştır.
Hıristiyan din adamlarının çanı dini bir simge olarak düşünmelerinin, Yahudilerin Eski Ahit'indeki yortunun başlangıcını bildirme merasimlerinden esinlendiği sanılıyor. O zamanlar din adamlarının cüppelerinin eteklerine tutturulmuş çanların yürüdükçe çıkardığı sesler Tanrıya gönderilen ilahi bir melodi olarak kabul ediliyordu.
Kiliselerde çan çalınması İslamiyetteki ezanın tam karşılığı, yani ibadete çağrı değildir. Çan sesleri dua ya da ayin saatini bildirmenin yanında vaftiz, nikah, ölüm için yapılan dinsel törenlere eşlik eder, festivaller, kraliyet ailelerinde doğumlar, orduların zaferi gibi toplum için önemli olan olayları da duyururlar.
Tarihi geçmişi ne olursa olsun çan çalmanın gerçek kökeninde, çan sesinin kötü ruhları ve Şeytanı uzaklaştıracağı inancı yatar. Haç, mum yakmak, Noel'de çam süslemek gibi diğer birçok sembol ve gelenekte olduğu gibi çan çalmanın da başlangıç noktası, çok Tanrılı dinlerin hüküm sürdüğü, havaya, güneşe, aya, ateşe, toprağa ve diğer güçlere tapılan pagan çağlarıdır.
Bu konuda henüz görüş yok.