Türkçe Meali
- Ha, Mim.
- Apaçık Kitab`a andolsun;
- Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur`an kıldık.
- Şüphesiz o, Bizim Katımız`da olan Ana kitaptadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur.
- Siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri (öğüt ve hatırlatma dolu Kur`an`ı) sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım?
- Oysa Biz, öncekiler içinde nice peygamber(ler) gönderdik.
- Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.
- Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum)ları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.
- Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız: "Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı" diyecekler.
- Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve doğru yolu bulursunuz diye onda size (birtakım) yollar var etti.
- Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi a€˜dirilttik (ve her yanına yeniden hayat) yaydık`; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.
- Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etti.
- Onların sırtlarına binip-doğrulmanız, sonra doğrulduğunuz zaman, Rabbinizin nimetini zikretmeniz ve: "Bunlara bizim için boyun eğdiren (Allah) ne Yücedir, yoksa biz bunu (kendi hizmetimize) yanaştıramazdık" demeniz için.
- Ve biz elbette, Rabbimiz`e çevrilip-döneceğiz."
- (Buna rağmen) Kendi kullarından O`na bir parça kılıp-yakıştırdılar. Doğrusu insan, açıkça bir nankördür.
- Yoksa O, yarattıklarından kızları (kendine) edindi ve erkekleri size mi ayırdı?
- Oysa onlardan biri, O, Rahman (olan Allah) için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunur.
- Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar)ı mı (Allah`a yakıştırıyorlar)?
- Onlar, ki Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorumlu tutulacaklar.
- Dediler ki: "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik." Onların bundan yana hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca `zan ve tahminle yalan söylüyorlar.`
- Yoksa Biz, bundan önce kendilerine bir kitap verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar?
- Hayır; dediler ki: "Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse)leriz."
- İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun `refah içinde şımarıp azan önde gelenleri` (şöyle) demişlerdir: "Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz."
- (O peygamberlerden her biri de şöyle) Demiştir: "Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?" Onlar da demişlerdi ki: "Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız."
- Böylece onlardan intikam aldık. Öyleyse, bir bak; yalan sayanların sonu nasıl oldu?
- Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: "Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."
- "(Ancak) Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yöneltip-iletecektir."
- Ve bunu (bu tevhid inancını) belki (insanlar Allah`a) dönerler diye ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kıldı-bıraktı.
- Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar metalandırdım-yaşattım.
- Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: "Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona (karşı) kafir olanlarız."
- Ve dediler ki: "Bu Kur`an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?"
- Senin Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında maişetlerini aralarında Biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir bölümünü `teshir etmesi için, bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti; toplayıp-yığdıklarından daha hayırlıdır.
- Eğer insanlar (Allah`a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman`ı (Allah`ı) inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.
- Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar,
- Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin Katında muttakiler içindir.
- Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun `üzerini kabukla bağlattırırız`; artık bu, onun bir yakın dostudur
- Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.
- Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)."
- (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azapta da ortaksınız.
- Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?
- Şu halde Biz seni alıp-götürürsek, elbette onlardan intikam alacağız.
- Ya da kendilerine va`dettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, Biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz.
- Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin.
- Ve şüphesiz o (Kur`an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.
- Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz, Rahman (olan Allah)ın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı (hiç)?
- Andolsun, Biz Musa`yı, Firavun`a ve onun `önde gelen çevresine` ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: "Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim."
- Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.
- Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik.
- Ve onlar dediler ki: "Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız."
- Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.
- Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır`ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?"
- "Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir."
- "Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?"
- Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.
- Sonunda Bizi öfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.
- Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.
- Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.
- Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar `tartışmacı ve düşman` bir kavimdir.
- O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları`na bir örnek kıldık.
- Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı.
- Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur.
- Şeytan sakın sizi (Allah`ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.
- İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah`tan sakının ve bana itaat edin."
- "Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O`na kulluk edin. Dosdoğru yol budur."
- Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara.
- Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan kıyamet-saatinden başkasını mı gözlüyorlar?
- Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır.
- "Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız."
- "Ki onlar, Benim ayetlerime iman edenler ve Müslüman olanlardır."
- "Siz ve eşleriniz cennete girin; `sevinç içinde ağırlanacaksınız."
- "Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı her şey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız."
- "İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur."
- "Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz."
- Şüphesiz suçlu-günahkarlar, cehennem azabı içinde süresiz kalacaklardır.
- Onlardan (azap) hafifletilmeyecek ve orda onlar umutlarını kaybetmiş kimselerdir.
- Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zalimlerdir.
- (Cehennem bekçisine:) "Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin" diye haykırdılar. O: "Gerçek şu ki siz, (burda) kalacak kimselersiniz" dedi.
- "Andolsun, size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin görüp-tiksinenlerdiniz."
- Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular? İşte şüphesiz Biz de işi sıkı tutanlarız.
- Yoksa onlar; gerçekten Bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (herşeyi) yazıyorlar.
- De ki: "Eğer Rahman (olan Allah)`ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum."
- Göklerin ve yerin Rabbi, Arş`ın Rabbi (olan Allah), onların nitelendirdiklerinden Yücedir.
- Artık onları bırak; onlara vadedilen günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya dursunlar.
- Göklerde İlah ve yerde İlah O`dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.
- Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Kendisi`nin olan (Allah) ne Yücedir. Kıyamet-saatinin ilmi O`nun Katındadır ve O`na döndürüleceksiniz.
- O`nun dışında taptıkları şefaatte bulunmaya malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka.
- Andolsun, onlara: "Kendilerini kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette: "Allah" diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
- Onun: "Ya Rab" demesi hakkı için şüphesiz onlar imana gelmez bir kavimdirler.
- Şimdi sen, `aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir` ve: "Selam" de. Artık onlar bileceklerdir.
Kaynakça