Yunanlıların bağımsızlık hareketleri III. Selim devrinden itibaren fikir sahasındaki faaliyetlerle kendisini göstermiştir. Yukarıda da bahsedildiği üzere Rumların ayaklanmalarında en etkili rolü Rusya ve Fransa oynamıştır. Bu dış tesirler yanında, VIII’inci yüzyılın sonlarına doğru Yunan aydınları da Yunanistan’ı ve hatta Bizans İmparatorluğu ülkelerini Türklerin elinden alıp eski imparatorluğu canlandırmak hayaline kapılmışlardır. Bu büyük hayale “Megali İdea” diyorlardı.
İsyanı örgütleyen, 1814 yılında Odesa’da kurulan “Filiki Eterya”dır. Örgüt daha sonra “Etnik-i Eterya Cemiyeti” adını alacaktır. 1818’den itibaren Filiki Eterya’nın üye sayısı artmış ve merkezi İstanbul’a taşınmıştır. Örgütün amacı, Rumları ayaklandırmaktı. Örgütün başında Rus Çarının yaverliğini yapan Alexander İpsilanti bulunuyordu. Osmanlı padişahının bu arada Tepedelenli Ali İsyanı ile meşgul olmasını iyi bir fırsat olarak gören İpsilanti, 6 Mart 1821 tarihinde Eflak ve Buğdan’ı istila etti. İpsilanti bu suretle Rus yardımını sağlamayı ve diğer Ortodoks toplumları ayaklandırarak, Balkanlarda genel bir ayaklanma çıkarmayı ümit etmişti. Fakat bu gerçekleşmedi. Haziran ayında Osmanlı kuvvetleri İpsilanti’yi bozguna uğrattılar.
Eflak-Buğdan’daki ayaklanma teşebbüsünden hemen sonra Mora’daki Rumlar ayaklandılar ve ayaklanma kısa sürede genişleyerek adalara kadar yayıldı. Mora’daki isyanın yönetimini büyük papazlar ele almışlardı. Bu da isyanın dini ve ulusal bir karakter almasına yol açmıştır. Ayrıca, Ege Denizindeki adalarda bulunan Rumlar da ayaklanmayı Ege Adalarına yaymışlardır. Bu suretle Rum isyanı ile birlikte Ege Denizinde Türk-Yunan egemenlik savaşı da başlamış oldu. Ayaklanmanın başına Dimitri İpsilanti geçti ve 1821 Haziranında ayaklanmanın yönetimini ele aldı.
Mora’daki bu isyan karşısında Osmanlı Padişahı II. Mahmud, İstanbul’daki Fener Patriği V. Gregorius’u Yunan isyanında parmağı olduğu yolundaki bilgiler üzerine Patrikhanenin kapılarından birinde remi kıyafeti ile idam ettirdi. Bu durum, Rusya’yı ve Avrupa’yı bir yandan Viyana Kongresi ilkelerine sadık kalmak, diğer yandan da Hıristiyanlık duygusunun telkin ettiği “Osmanlı’ya müdahale” isteği arasında seçim yapmak durumunda bıraktı. Ancak Avrupa kamuoyunun Yunan ayaklanmasıyla yakından ilgilenmesi, hükümetlerin kayıtsız kalmasını güçleştirdi ve Batılı devletlerin tutum değiştirmesini kaçınılmaz hale getirdi.
Osmanlı Hükümeti, Rum isyanını bastırmaya çalışmasına rağmen bunu bir türlü beceremiyordu. 1824 yılına gelindiğinde çarpışmalar bütün hızıyla devam ediyordu. Bunun üzerine Avusturya’nın tavsiyesi üzerine Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’dan yardım istendi. Mehmet Ali Paşa, Girit ve Mora valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla yardım etmeyi kabul etti. Bu şartın gerçekleşeceğine dair Padişahtan güvence alması üzerine oğlu İbrahim Paşayı Mora’ya gönderdi. İbrahim Paşa, kolaylıkla Mora’yı asilerden temizledi. Artık Rum isyanları sona ermiş görünüyordu. Fakat tam bu sırada Avrupa’da büyük devletlerin işe karışmalarıyla isyan yeni bir safhaya girdi.
Yunan isyanlarına büyük Avrupa devletlerinin karışması döneminin öncüsü Rusya oldu. Aralık 1825’de Çar Alexander ölmüş, yerine I. Nicola geçmişti. Nicola, Yunan isyanlarına büyük ilgi duyuyordu. Ayrıca Mehmet Ali’nin Mora ve Girit’e yerleşmesini Rus politikasına ters buluyordu. Rusya, Avusturya ile bir andlaşma yaptıktan sonra, 1812 tarihli Bükreş Andlaşmasının yürütülmesi şekline itiraz ederek, Bab-ıali’ye bir ültimatom verdi. Bab-ıali, Yunan isyanlarına yabancı müdahaleyi önlemek için itiraz konusu üzerinde görüşmeler yapılmasını istedi ve bu görüşmeler sonunda 7 Ekim 1826 tarihinde Akkerman Andlaşması imzalandı.
Bu Andlaşmaya göre:
-Sırbistan’ın muhtariyeti onaylanacak ve bir anayasa verilecekti;
-Eflak ve Buğdan’a, Rusya’nın onayı alınarak, yerli beylerden bir voyvoda atanacaktı;
-Rumeli ve Kafkasya sınırlarında, Rusya lehine bazı düzeltmeler yapılacaktı;
-Osmanlı Devleti, Rus ticaret gemilerine, Osmanlı denizlerinde ve sularında serbestçe dolaşma hakkı verecekti.
Görüleceği üzere bu Andlaşmanın Yunan isyanı ile hiçbir ilgisi yoktur. Bununla Rusya, Balkanlarda Osmanlı Devletinin güçsüzlüğünden faydalanarak avantaj sağlamış oldu. Bundan sonra Rusya, İngiltere ile görüşmelere başladı. İngiltere, 1798 yılından beri Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü koruma politikası takip ediyordu. Ancak Yunan isyanı geliştikçe ve İngiltere’de halk asilere taraftar çıkınca, İngiltere Dışişleri Bakanı Canning, Mart 1823’de Yunan asilerini İngiltere’nin bundan böyle muharip kabul ettiğini açıkladı. Ayrıca, Mehmet Ali Paşanın Mora seferi de İngiltere’yi rahatsız etti. Mısır Valisinin güçlü bir şekilde Doğu Akdeniz’e yerleşmesi, İngilizlerin geleneksel İmparatorluk yolu için tehlike arz etmekteydi. Doğu Akdeniz’de Kuvvetli bir Mısır paşası veya kuvvetli bir Rusya yerine, zayıf bir Osmanlı Devleti ile küçük bir Yunanistan’ın bulunması İngiltere’nin çıkarlarına daha uygundu. Bu düşünce ile İngiltere, Rusların görüşme teklifini kabul etti. İngiltere ve Rusya St. Petersburg’da görüşmeler yaptılar ve sonuçta 4 Nisan 1826’da “St. Petersburg Protokolü”nü imzaladılar. Protokole göre, Yunanistan, Osmanlı Devletine vergi ile bağlı muhtar bir devlet haline getirilecek ve bütün Türkler Yunanistan’dan çıkartılacaktı.
Bağımsız bir Yunanistan kurulması yönünde ilk adımı teşkil eden bu Protokolden kısa bir süre sonra İngiltere, Rusya ve Fransa arasında 6 Temmuz 1827 tarihinde Londra Andlaşması imzalandı. Londra Andlaşması ile Osmanlı Devleti St. Petersburg Protokolünü kabul ettiği taktirde asilerle Bab-ı ali arasında bir mütareke yapılacağı, bundan sonra Yunanistan Devletinin kurulacağı, kabul etmediği taktirde de Protokolü imzalayan üç devletin Yunan asilerine yardım ettikten başka, Osmanlı Hükümetini yola getirmek için onu baskı altında bulunduracakları şeklinde kararlar alındı.
Osmanlı Devleti, Yunan isyanını kendi iç meselesi saydığından dolayı, bu Andlaşmayı hemen reddetti. Bunun üzerine Protokole imza atmış olan devletler harekete geçtiler ve Akdeniz’deki İngiliz ve Fransız donanmaları Rus filosuyla birlikte Mora’yı ve Çanakkale Boğazını abluka altına aldılar ve Mehmet Ali Paşanın Mısır’dan göndereceği takviye kuvvetlere engel olmak amacıyla 20 Ekim 1827 tarihinde Navarin’deki Osmanlı donanmasını ateşe verdiler. Bundan sonra üç devlet, Mora’nın boşaltılması için 9 Temmuz 1828 tarihinde kendi aralarında bir protokol imzaladılar. Bunun arkasından İbrahim Paşa, Mora’daki askerlerini Mısır’a çekti. Mora tamamen kontrol altına alındıktan sonra, yine aynı üçlü 22 Mart 1829’da Londra’da bir protokol imzalayarak Yunanistan’ın bağımsızlığını kabul ederek, yeni devletin sınırlarını tespit ettiler. Bu arada da Rusya, Osmanlı Devletine savaş açtı.
Osmanlı-Rus Savaşı, Rusların lehine gelişti. Çünkü Osmanlı Devleti, donanmasını Navarin’de kaybetmiş ve iki yıl önce de Yeniçeri Ordusu kaldırılmıştı. Yeni ordu savaş için henüz hazırlıksız ve yetersizdi. Sonuçta, Osmanlı Devleti, Rusya’nın isteklerini kabul ederek, bu devletle 14 Eylül 1829’da Edirne’de bir andlaşma imzaladı. Edirne Andlaşmasının Balkanlarla ilgili kısımları şu şekildedir:
-Eflak ve Buğdan’a yeni haklar tanınacak, Eflak ve Buğdan beyleri kayd-ı hayat şartıyla atanacak, Türk askerleri bundan böyle iki eyalette de bulunmayacaktı;
-Akkerman Andlaşması ile Sırbistan’a tanınmış olan imtiyazlar, bu Andlaşma ile tekrar edilmiştir;
-Osmanlı Devleti, 22 Mart 1829 tarihinde Yunan sorununun çözümlenmesi hususunda İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanmış olan Londra Protokolünü tanımayı kabul edecektir.
Bu suretle Osmanlı Devleti, Yunanistan’ın kurulduğunu kabul ediyordu. Edirne Andlaşmasından sonra Osmanlı, 1830 yılında imzalanan Londra Andlaşması ile Yunanistan’ın bağımsızlığını resmen kabul edecektir. Yunanistan’ın bağımsızlığını elde etmesiyle Osmanlı İmparatorluğundan ilk kopma meydana gelmiş oluyordu. Bağımsız Yunanistan, bundan sonra “Megali İdea” çerçevesinde topraklarını genişletmek için Osmanlı Devleti ile sık sık çatışma içine girecektir.
kaynak:BALKAN TARİHİNDEN BİR KESİT: XIX’UNCU YÜZYILDA BALKANLARDA BAĞIMSIZLIK HAREKETLERİ
Dr. Türel YILMAZ*
adlı makeleden bıre bır alıntıdır