Vücut

Kısaca: Vücut İnsan, hayvan ve bitkilerin hücre, doku, organ ve sistem topluluğundan ibaret maddi yapısı. Vücutta yapıtaşı hücredir. Vücut hücreleri birbirleriyle birleşerek doku (nesc) meydana gelir. Çeşitli cinsten dokular birleşince uzuvlar (organlar), organların bir araya gelmesinden cihazlar (sistemler) meydana gelir. Ancak mikroskopla görülebilen bir hücre, çeşitli atölyeleri bulunan muazzam bir fabrika gibidir. İnsan aklı bugüne kadar bu fabrikanın ancak birkaç makinasını görebilmiştir. Bi ...devamı ☟

vücut
Vücut

Vücut İnsan, hayvan ve bitkilerin hücre, doku, organ ve sistem topluluğundan ibaret maddi yapısı. Vücutta yapıtaşı hücredir. Vücut hücreleri birbirleriyle birleşerek doku (nesc) meydana gelir. Çeşitli cinsten dokular birleşince uzuvlar (organlar), organların bir araya gelmesinden cihazlar (sistemler) meydana gelir. Ancak mikroskopla görülebilen bir hücre, çeşitli atölyeleri bulunan muazzam bir fabrika gibidir. İnsan aklı bugüne kadar bu fabrikanın ancak birkaç makinasını görebilmiştir. Bir hücrenin genişliği ortalama 0.02 mm'dir. Bir kesme şeker içinde 250 milyon hücre yaşayabilir. Bir insan vücudunda ortalama 30 trilyon hücre vardır. Bu hücrelerin çalışabilmesi gerek insanda, gerekse dış alemde binlerce uygun şartların bulunmasına bağlıdır. Bunlardan biri bozulursa, insan vücudu çalışamaz durur. Allahü teala, bu sayısız düzenleri yaratarak beden makinasını otomatik olarak çalıştırmaktadır. Ruh, bu makinanın elektrik kuvveti gibidir. Bir motorda ufak bir arıza olunca cereyan kesildiği gibi, insan vücudunun içindeki ve dışındaki yapı ve düzenlerde hasıl olacak bir arıza da, ruhun bedenden ayrılmasına sebep olur ve insan ölür. Dünyada hiçbir makina süresiz çalışmayıp, aşınarak, yıpranarak çürüğe ayrılır. Bu genel kanundur. Vücut makinası da bu kanuna uyarak, yıpranarak çürüğe ayrılır.

İnsan bedeninin yapısında bulunan maddeler, topraktan, sudan ve havadan gelmektedir. Canlıların ihtiyaç maddeleri bu üç kaynaktan hasıl olur. İnsan çürüyünce, hasıl olan maddeler, yine bu üç yere dağılır. Vücudun ortalama % 64'ü sudur; % 20'si protein, % 10'u yağ, % 5'i madeni tuzlar, % 1'i karbonhidratlardan ibarettir.

Vücut binasında bir gıda deposu, alarm tertibatı, kalorifer tesisleri, işitme cihazları, hazır kuvvet, askeri üsler, radarlar, odalar arasında mu'azzam yollar, modern taşıma vasıtaları, yemekhaneler, kanalizasyon şebekeleri, rasathaneler, çöpçüler, kabristan gibi lüzumlu her teşkilat mevcuttur.

Vücudumuzda, bizim haberimiz bile olmadan bir ömür boyu muntazaman cereyan eden öyle hadiseler, işler vardır ki, bunlar, bugün geliştirilen en modern cihazların yapabildiği işlerle mukayese dahi edilemez. Mesela vücuttaki taşımacılık işleri, dolaşım sistemi tarafından yapılmakta, dağıtım ve ulaştırma işleri o kadar mükemmel yürütülmektedir ki, vücut içinde ulaşmadığı bir nokta kalmaz. Gayet intizamlı ve uyum içinde çalışırlar. Dolaşım sisteminin merkezi kalptir. Kalbin muntazam çalışmasıyla kan, damarlar vasıtasıyle en ücra köşelere kadar ulaşır.

Vücuttaki kanın, hücrelerde lüzumlu gıda maddelerini sağlamak, gıdaların enerji haline gelmesine yarayan oksijeni hücrelere sevk etmek, vücuda dışarıdan girmeye çalışan düşmanlara, hastalık mikroplarına karşı vücudu korumak, hücrelerde biriken kirli artıkları çeşitli kanallarla dışarı atmak, vücut ısısını ayarlamak gibi çeşitli vazifeleri vardır. Kalbin pompaladığı kan atardamarlar vasıtasıyle vücuda dağılır ve kılcal damarlarla dokulara kadar ulaşır.

Böylece kandaki besin ve oksijen lüzumu kadar dokulara verilmiş olur. Burada besin maddesi “Oksijen” tarafından yakılır. Açığa çıkan enerjiyle vücut makinası çalışır. Bu yanmanın hasıl ettiği sıcaklık 37°C'dir. Buna karşılık hücrelerde biriken “Artık maddeler” ve “Karbondioksit” toplardamarlarla dışarı atılır. Bu işler muntazaman olmazsa, hücreler gıdasız ve oksijensiz kalır, hücre faaliyeti neticesinde meydana gelen artık maddeler dışarı atılamaz, her yer çöplük halini alır. Görüldüğü gibi herhangi bir sistemdeki bir arıza birçok rahatsızlıklara sebep olmaktadır.

Vücuda alınan gıdaların enerji haline gelebilmesi için yakılması gerekir. Bunun için lüzumlu olan oksijenin alınıp hücrelerdeki “yanma” hadisesinden sonra karbondioksidin atılması lazımdır. Oksijen, teneffüs edilen hava ile alınır. Teneffüsle alınan oksijen temiz olmalıdır. Hava burundan girerken, “filtre” vazifesini gören kıllar vardır.

Akciğerde kanın temizlenmesi için vazife gören hava, dışarı çıkarken de nefes borusundaki telleri titreştirmek suretiyle “Ses”in teşekkülünü temin eder. İçeri giren temiz hava ile dışarı çıkan hava karşılaştıkları halde birbirini kirletmiyor ve birbirleri ile karışmıyor.

İnsan vücudu aynı zamanda muazzam bir laboratuardır. Yalnız nefes alıp vermek bile, muazzam bir kimyevi hadisedir. Havadan alınan oksijen vücutta yakıldıktan sonra, karbondioksit halinde dışarı atılmaktadır. Vücudun mikrop ve gazlara karşı mühim kapısı, nefes yollarıdır. Ağız ve burun boşluğunu ciğerlere birleştiren 15 santimetrelik hava borusu (trake)nun yukarı ucu gırtlak (hançere)tır. Burada hava borusu ses iplikleri vasıtasıyla daralmış, bir ince yarık haline gelmiştir. Toz, balık kılçığı ve tahriş edici gazların tesiriyle kendiliğinden kapanır. İnsan arzu etse de, klor, amonyak ve diğer zehirli gazları teneffüs edemez. Hava borusu göğüs boşluğunda, yarım milimetre inceliğinde, 25 milyon kadar ince kollara ayrılır. Her son kolun ucu kese gibi şişkindir. Bu hava kesecikleri, kollar ucunda üzüm salkımına benzer. Bu hava keseciklerinin hepsine “Akciğer” denir. Akciğerde, kalpten gelen kan damarları da kollara ayrılır. Ayrıla ayrıla nihayet ciğerde 400 milyon kapiller meydana gelir. Bu kapiller, hava keseciklerini sarar. Gaz basıncından dolayı, kandaki karbondioksit (CO2)in fazlası, hava kesesine ve kesedeki oksijen de kapillere, yani kana geçer. Bu gaz mübadelesi bir saniyede vuku bulur. Bir insanın akciğerlerinden dakikada yatarken 8, otururken 16, yürürken 24, koşarken 50 litre hava geçer.

Kalp, hiç durmadan işleyen muazzam bir pompadır. Vücut fabrikasının çalışma merkezidir. Kalbin kasılması, yumruk sıkmak gibi, basit bir sıkışma değildir. Kanın hareketi istikametinde giderek kalbin ucunda nihayetlenen bir titreşim dalgası şeklindedir. Saniyenin altıda biri kadar süren bir aralıkla tekerrür eder. Bu tekerrürler, kalp faaliyetinin nizam ve ahengidir. Her organ, her makina gibi kalp de dinlenmeye ihtiyaç gösterir. Kalp, çalışırken dinlenecek şekilde yaratılmıştır. Her kasılıp gevşedikten sora saniyenin altıda biri kadar istirahate geçer. Kalbimiz, günde 100.000 defa çarpar; 100.000 defa, bir saniyenin altıda biri kadar zaman istirahat eder. Yani günde beş saate yakın dinlenir. Ortalama bir insan ömrü altmış sene kabul edilirse, böyle bir insanın kalbi, 12 sene kadar istirahatte kalır. Kalp, her çarpışında 100 cm3 kan çekerek, günde damarlara 10.000 litre kan gönderir. Buna göre kalp, her darbesinde, bir kilo ağırlığı yarım metreye kaldıracak kadar iş yapmaktadır. Bir insan, kendi kalbinin kuvvetiyle işlemekte olan bir asansörle, bir saatte yerden bir apartmanın beşinci katına çıkabilecektir. Yani insan kalbi 1/375 beygir kuvvetinde bir motordur. Parmaklar, diğer kolun başparmak hizasına konursa, nabız atması duyulur. Nabız atması, bize kalbin çarpmasını gösterir.

Nabzın dakikadaki adedi vücudun kan ihtiyacına tabidir. İnsanda ortalama dakikada 75'tir. Birkaç aylık çocuk kalbi büyüklerinkinin iki misli çarpar. Kalp, bir otomobil gibi olmayıp, bir elektron motoru gibidir. Kanda erimiş tuzlardan biri olan potasyum atomu radyoaktiftir. Bir insanda toplam otuz gram potasyum vardır. Hergün bir milyar elektron neşreder. Kalbin giriş kapısında bir sinir makinası vardır. Bu makina tıpkı bayram yerlerinde çocukların atış tecrübelerinde, mermi hedefe isabet edince, hedef olan cisimde hareket meydana geldiği gibi, bir elektron isabetiyle, kalbi harekete getirir.

Kalpten çıkan kan, damarlarla, vücudun her tarafına dağılır. Bu damarlar çok sağlamdır. Kalbe bağlı epher damarı (aort), yirmi atmosfer basınca mukavemet eder. Lokomotifler, 10-16 atmosferlik buhar tazyikiyle işlediğinden, yanmaktan korunabildiği taktirde bu damarlarla lokomotif boruları yapılabilecektir. Damarlar, kalpten uzaklaştıkça dallara ayrılır. Yani incelir. En ince damarlara şa'ri damar (kapiller) denir. Kapiller bir kıldan elli defa daha incedir. İğne kalınlığındaki bir et parçasında bin kapiller vardır. Bir insanda, elli kilo adale bulunduğuna göre, kapiller adedi kolay hesap edilebilir. Her kapiller, ortalama yarım milimetre uzunluğundadır. İnsandaki bütün kapiller uçuca konursa, dünyayı dört defa saracak bir boru elde edilir. Her birinin ağız genişliği yanyana getirilirse 60.000 m2 bir satıh meydana gelir. Aorttan ve bütün kapillerden aynı zamanda geçen kan miktarı eşittir. Çünkü, aorttaki kan birkaç metre süratle aktığı halde etrafta sürat azalarak, kapillerde hemen hemen sıfır olur. Kan, yarım milimetre uzunluğundaki kapillerden bir saniyede geçer. Bu bir saniye içinde gaz mübadelesi vuku bulur. Kan, kalp içinden 1,5 saniyede geçer. 5-7 saniyede ciğerleri dolaşır. Beyni 5 saniyede, elleri, ayakları 18 saniyede dolaşır. Bir kan hücresi, yirmi dört saatte, 3000 defa kalpten vücuda gönderilir. İş esnasında veya ateşli hastalıklarda, kalbin çarpma kuvveti azalınca, kan sürati iki misline kadar artar.

Bir insanda beş-altı litre kan bulunur. Kanının üçte biri giden kimse tehlikesiz yaşayabilir. Kan suyuna plazma denir. Plazma içinde alyuvarlar (eritrosit; hemati) ve akyuvarlar (lökosit) yüzer. Bundan başka fibrinojen denilen azotlu bir madde, erimiş halde bulunur. Kesilen yerden çıkan kandaki fibrinojen, iplikler halinde pıhtılaşır. Bu pıhtıya fibrin denir. Fibrin, kan akmasını durdurur. Fibrin çökelirken, kandaki alyuvarlar da, pıhtı içine çökelir. Bir milimetreküp kanda, 5 milyon hemati vardır. Alyuvarlar oksijen nakli ile görevlidir. Bu alyuvarlar kemik iliğinden hasıl olur. Otuz-kırk gün çalıştıktan sonra, ihtiyar olurlar. İhtiyar eritrositleri, dalak, kandan alarak öldürür. Lökositler, kanın polis memurları gibidir. Sağlam bir insanın bir milimetreküp kanında 6000 ile 8000 arası lökosit vardır. Vücuda mikrop girince sayıları artar. Vücuda girmeyi başaran düşman mikroplarını zararsız hale getirirler. Hastalık mikroplarının zehirli ve öldürücü tesirlerine karşı, imha edici salgılarla vücuda mukavemet kazandırırlar. Bir damla kandaki lökosit sayısından, vücutta mikrop kavgası olup olmadığı anlaşılır.

Akyuvarlar da kemik iliğinden meydana gelir. Bunların lenfosit denilen çeşitleri, lenfa bezlerinde hasıl olur. Hastalığın cinsine göre lökosit ve lenfosit artışları başka başkadır. Bir yarada bulunan irin, akyuvar ölülerinin yığınıdır. Bunlar mikrop savaşında ölmüştür. İçinde akyuvar bulunup, alyuvar bulunmadığı için sarı renk alan lenf sistemi, vücuda giren mikropları lenf düğümlerinde tutarak zararsız hale getirir. Lenf düğümleri akyuvar imal eder. Ayrıca ikinci bir bakteri hücumuna karşı koymasına yardımcı olan bazı proteinler imal eder. Aynı zamanda sindirilen yağları toplar, damarlara ulaştırır. Kanda bunun gibi çeşitli hayati faaliyetler cereyan etmekte, kimyevi hadiseler vuku bulmaktadır.

Kanın içinde al ve akyuvarlardan başka kanın pıhtılaşmasında görev alan “trombositler” de mevcuttur. Bir milimetreküp kanda 200.000-300.000 kadar “trombosit” denen, çok küçük tanecikler vardır. Bunlar da kemik iliğinde hasıl olur. Trombositler kan çıkan yerde yığılarak, kanın pıhtılaşmasını kolaylaştırır. Kanın ömrü 102 gündür. Yani 102 gün sonra, insanın kanı tamamen değişir.

Sindirim sistemi, sanki bir fabrikadır. Ağızla alınan yiyecek ve içecekler, mide ve barsaklarda parçalanıp öğütüldükten sonra vücuda faydalı kısmı ince barsaklarda süzülerek kana karışır. Gıdaların “posa” kısmı kalın barsak vasıtasıyle, kan ve hücrelerdeki gıda artıkları ve vücuda zararlı maddelerse böbrekler vasıtasıyle süzülerek dışarı atılır. Bu muazzam işlem, otomatik olarak ve çok düzenli bir şekilde yapılır. Bu iki temizleme vasıtası olmasaydı, vücut pislik içinde kalır, uzuvlar zehirlenir, üstelik yeni gıda alma imkanı da olmazdı.

Vücudun en büyük bezi olan “karaciğer”, 400'den fazla vazifesi bulunan bir fabrika, bir erzak deposudur. İnce barsakta emilerek kana karışan “gıdalar”, “vitaminler” karaciğerde “depo” edilir. İhtiyaç halinde, vücuda yarayışlı hale getirilerek, lazım olan yerlere gönderilir.

Sindirim sisteminin kapıcısı durumunda olan “dil” ağızdaki lokmaları çevirerek sindirime yardımcı olur, tad alır ve konuşurken telaffuzda kullanılır. Cenab-ı Hakkın dilde yarattığı hususiyetlerle gıdaların tadları bilinmekte, zararlı, faydalı ayrılmaktadır. Gıdaların kokuları dildeki tad alma hususiyetini artırmakta ve “iştah” meydana getirmektedir. Bu iştah sayesinde gıda alma işi külfet değil, bir lezzet olmaktadır.

Organların hareketi “kaslar” sayesinde olmaktadır. Sinirler kasları, kaslar da uzuvları harekete geçirmektedir. Kasılma esnasında harcanan enerji, kaslarda depo halinde bulunan glikozdan temin edilmektedir. Oksijen azaldıkça kasta laktik asit çoğalır. Laktik asitin çoğalması kasın “yorulması” demektir. Dinlenirken aldığımız oksijenin laktik asitle birleşmesinden meydana gelen enerji, kas hücrelerinde depolanır. Ölen kimsenin kaskatı kesilmesi oksijensizlikten, yani ölüm halinde kaslarda fazla miktarda “laktik asit” birikmesindendir.

Dışarıdan gelen darbelere reaksiyon gösteren iskelet kaslarından başka, isteğimiz dışında çalışan “düz kaslar”da vardır. Mesela mide ve barsak kasları düz kaslardandır. Kalp kası çizgili kas olmasına rağmen isteğimiz dışında çalışır. Eklem kasları gibi isteğimizle çalışsaydı, ufak bir ihmal neticesinde kalbimiz duruverirdi. Uyurken çalıştıracak birisine ihtiyaç olurdu.

Habersizce ayağımıza bir diken batsa, vücudumuzu saran telefon şebekesine benzer sinir sistemi sayesinde haberdar oluruz. Bu sistem, beyin, omurilik ve sinirlerden meydana geliyor. Beyin, beş duyu faaliyetinin merkezidir. Hafıza, zeka, bilgi, düşünme gibi hareketler beyin tarafından idare edilir. Beyin aynı zamanda uzuvların ve kasların muntazam çalışmasını sağlar. Beynin altındaki omurilik soğanı, solunum, boşaltım, dolaşım gibi hayati faaliyetleri idare eder. Omurilik, refleks hareketleri, iç uzuvların ve salgı bezlerinin faaliyetlerini idare eder. Bir ikazın, “nöron” denilen sinir hücreleri tarafından teşekkülü, elektrik akımına benzer. Felç halinde sinir sisteminde bozukluk olduğu için, uzuvlar isteğimizle hareket etmez.

Vücuttaki kemikler, en hassas ölçüler içinde irili ufaklı yaratılmıştır. Kemikler, vücuda dayanak sağlar. Çeşitli uzuvları korur, kasların irtibatını sağlar, vücudun hareketi için lüzumludur. Otuz üç omurdan meydana gelen omurga, vücudun ana direğidir. “Omurga” aynı zamanda omuriliğin zedelenmesine mani olur. Omurilik zedelenirse felç ve sakatlık meydana gelir. Bu bakımdan Allahü teala, onu, üç tabaka sağlam zarlar içinde muhafaza etmiş, en dışını da kolay kolay tahrip olmayan omurga ile kapatmıştır.

İnsan yürüdükçe birbirine sürten omurların aşınmaması için conta vazifesini gören “kıkırdaklar” mevcuttur. Vücudun taşınması gibi mühim bir vazifesi bulunan kemikler, sağlam olduğu kadar, elastikiyet sağlayacak şekilde yaratılmıştır.

El, kol, bacak ve parmak gibi kemikler eklemler sayesinde oynar, hareket eder. Her eklemin hareket kabiliyeti, o uzvun ihtiyacı nispetinde yaratılmıştır. Omuz eklemiyle dirsek eklemi aynı değildir.

Vücudumuzu örten “deri” dokunma, vücut sıcaklığını koruma, vücudu dış tesirlerden koruma, soğuk ve sıcaktan koruma gibi vazifeler görmektedir. Deride kıl ve tırnaklar vardır. Sakal, kaş ve saçlar aynı keratin dokusundan meydana geldiği halde kaşlar, belli bir boydan fazla uzamazlar. Kirpiklerimiz devamlı uzasaydı görmemiz zorlaşır, her zaman bunları kısaltmak icab ederdi. Canlı hücrelerden cansız kıllar meydana getiren Rabbimiz sonsuz hikmet sahibidir. Eğer bu kıllar canlı olsaydı traş olurken çok acı duyardık. Keza, tırnaklarımız da öyledir.

Ayrıca vücutta bulunan “salgı bezleri”nin de birçok fonksiyonları vardır. Vücudun düzenli çalışamamasından dolayı hastalıklar meydana gelir. Mesela “hipofiz bezi” kan kaybını önler, büyüme hormonu salgılar, hücrelerin büyümesine ve çoğalmasına tesir eder. Vücutta su dengesini korur. Düzenli çalışmaz, fazla hormon salgılarsa devlik hastalığı, az salgılarsa cücelik meydana gelir.

İnsan vücudunda her türlü ve çok karışık formüllü maddeler imal eden, türlü türlü kimyevi reaksiyonlar meydana getiren, analiz yapan, tedavi eden, tasfiye eden, zehirleri yok eden, yaraları tamir eden, türlü maddeleri süzen, enerji veren tertibat olduğu gibi; mükemmel bir elektrik ağı, manivela tertibatı, elektronik bilgisayar, haber verme tesisatı, optik, ses alma basınç yapma ve ayarlama tertibatı; mikroplarla mücadele ve onları yok etme sistemi de mevcuttur.

İnsan vücudu muazzam incelikle ve hassas yaratılmıştır. Bununla birlikte çok sağlamdır. Her türlü iklime dayanır. Açlığa, aşırı üzüntülere ve yorgunluklara karşı da dayanıklıdır.

İnsan bedeni doğumundan itibaren değişikliğe uğrayarak gelişir. Kırk yaşındaki insanın eti, yağı, derisi, kemikleri başkadır. Çocukluğunda bulunanlar başkadır. Fakat o, hep aynı insandır. Çünkü insan, ruh demektir. Beden değişiyor ise de ruh değişmez. İnsanın parmak izi de hiç değişmez. Hiçbir insanın parmak izi başkasının parmak izine benzemez. Bir insanın parmak uçlarındaki çizgilerin şekli, doğmadan önce, ruh bedene bağlandığı sıralarda teşekkül eder. İnsan ölüp, çürüyünceye kadar hiç değişmez. 5000 yıllık mumyalarda aynen kaldıkları görülmüştür. Parmak ucundaki çizgilerden herbiri, yanyana dizilmiş deliklerden meydana gelmiştir. Her delikçikten ter sızmaktadır. İnsan birşeyi tutunca sızan ter o şey üzerinde çizgilerin şekli gibi yapışıp kalır. Teri boyayan bir ilaç sürülünce, o kimsenin parmak izi, o şey üzerinde görülür.

İnsanda, bütün bu maddi mükemmelliğin yanısıra anlama, düşünme, ezberleme, hatırlama hüküm ve karar verme gibi çok muazzam, manevi kudretler de bulunur. Bu kudretlerin kıymetini ölçmek, insanlar için imkansızdır.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi

vücut

1 . İnsan veya hayvan gövdesi, beden:
"Koltukta vücudunu bir yandan bir yana çevirirken âdeta inliyor."- R. N. Güntekin.
2 . eskimişVar olma, varlık.
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
vücuda gelmek , vücuda getirilmek , vücuda getirmek , vücudunu ortadan kaldırmak , vücut bulmak , vücuttan düşmek , vücut vermek , vücut yapmak

vücut

Türkçe vücut kelimesinin İngilizce karşılığı.
adj. personal, somatic n. body, corporality, flesh, form, organism, person, system

vücut

var olma, varlık. insan ya da hayvan gövdesi, beden.

vücut

Türkçe vücut kelimesinin Almanca karşılığı.
n. Figur, Körper, Korpus, Leib

misafir - 9 yıl önce
sürekli olarak vücutta çıkan yaraları doktor tedavisi iyileştirmiyorsa kendi haline bırakmak gerek sıksık banyo ederek ve kendimizi yeterince temiz tutarakta faydasını görebiliriz

Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Vücut geliştirme
3 yıl önce

aktivite ile uğraşan kişiye vücut geliştirici (Bodybuilder) denir. Rekabete dayalı bir spor olarak vücut geliştirmede, vücut geliştiriciler, jüri önünde...

Vücut Geliştirme, 1880, 1930, 1970, 1974, 1977, 1978, 1979, 1982, 1992, 1994
Vücut bölgeleri
3 yıl önce

Vücut bölgeleri, canlıların çeşitli kısımlarına verilen adlardır. Dorsal: bir canlı vücudunun sırt tarafı. Ventral: karın tarafı. Anterior: ön tarafı...

Vücut bölgeleri, Canlı, Organ
Vücut yağ oranı
6 yıl önce

Bir kişinin vücut yağ oranı ya da vücut yağ yüzdesi, kişinin vücudunda bulunan yağ doku ağırlığının kişinin toplam ağırlığına oranıdır (ya da yüzdesidir)...

Vücut kitle indeksi
3 yıl önce

Vücut kitle indeksi (VKİ), vücut kütlesinin (kg), uzunluğunun metre cinsinden karesine bölünmesiyle hesaplanır. İdeal ağırlık ise ulaşılmak istenen VKİ'nin...

Vücut kitle indeksi, Kg, Metre
Vücut boşluğu
3 yıl önce

Vücut boşluğu en geniş tanımıyla çok hücreli canlıların sahip olduğu, sıvıyla dolu boşluklardır. Hayvanlarda kemikler tarafından çevrelenmiş vücut bölümleri...

Vücut simetrileri
3 yıl önce

Vücut simetrileri, hayvanların dış görünümlerinin simetrik veya düzensiz bir biçimde olmasıdır. Canlı vücudunda; Küresel (Sferik) simetri : Vücudun herhangi...

Vücut simetrileri, Derisi dikenliler, Halkalı solucanlar, Hayvan, Kelebek, Sölentereler, Tek hücreliler
Ateş (tıp)
6 yıl önce

πύρεξ(ις), pýrex(is), ve Yunanca πυρετός, pyretós = ateş) vücut ısısının yükselmesidir. Vücut sıcaklığı hipotalamus tarafında kontrol edilmektedir. Ön...