Sekban (Farsça seg-ban: "köpek bakıcısı"), Yeniçeri ocağının altmış beşinci ortası mensubuna verilen ad.
Sekban teşkilâtı, Murâd Hüdavendigâr zamanında padişahın av maiyeti olarak mevcuttu. Fatih Sultan Mehmed zamanına kadar bağımsız bir teşkilat olan sekban ocağı, 1451'de, yeniçerilerin taşkınlık etmeleri üzerine itaatsizlik eğilimini kırmak için Fatih'in emriyle yeniçeri ocağına dağıtıldı. O zaman sayıları, altı-yedi bin civarındaydı. Beş yüz sekban da av hizmeti için alıkonuldu.
Yavuz Sultan Selim devrinde bütün sekbanlar, bir orta hâline getirilerek, yeniçeri ocağının altmış beşinci ortasını oluşturdular. Piyade ve süvari sekbanlar, pâdişahla berâber ava giderler, av köpekleri yetiştirirler, sekban fırınında çalışırlardı. Savaş zamanında, diğer yeniçerilerle birlikte çarpışmaya giderlerdi.
Yerlikulu piyadelerinden olan sekbanlar, askere ihtiyaç hasıl olduğu zaman, gönüllü olarak toplanan köy halkından oldukları için, diğer birlikler gibi sağlam bir askeri eğitime sahip değillerdi. "Salyâne"den kurtulmak için zaman zaman Hıristiyanlar bile bu birliğe iştirak edebiliyorlardı. Bunlar, bulundukları bölgenin paşasından başkasını tanımazlardı. Hizmet gördükleri müddetçe ulûfe alırlardı. Sekbanlar, "Bayrak" ismi ile sınıflara ayrılırlardı. Sekban bölükbaşı ve Bayraktar adında subayları vardı. Bunlar, silah olarak kılıç kullanırlardı. Zamanla sekbanların önemleri azalınca bunların yerini "Tüfekçi" adi ile yeni bir piyade sınıfı aldı.
Sekbanların başında sekbanbaşı bulunurdu. Sekbanbaşı, yeniçeri ağası İstanbul'da bulunmadığı zaman ona vekalet eder, şehrin güvenliğinden o sorumlu olurdu. 1590 yılından sonra, vezir ve beylerbeyilere sekbanlardan bir miktar muhafız verildi. Bunlar, eyaletlerde paşaların kapı halkının çekirdeğini meydana getirdiler. Sekbanlık da, 1826'da Yeniçeri Ocağı ile beraber kaldırıldı.