Sezai Karakoç karamsarlık, sıkıntı, bunalım gibi moda, düşünce ve temalara katılmamaktadır. Ona göre sıkıntı, karamsarlık madde ile sınırlı duygulardır. Maddeyi aşan, ruh değerlerine bağlı bir şairdir.
Eserlerinde argo, çirkin kelime, müstehcen ifadeler görülmez. Konuşma dilini bazan ustaca kullandığı görülür. Mecazlar çok ve güzeldir. Şiirin özüne ve biçimine önem verir. Eserlerinde daima Türk halkının inançları doğrultusunda, milli değerlere bağlı kalınmıştır.
Eserleri
Körfez (1959), Şahdamar (1962), Sesler (1968), Taha’nın Kitabı (1968), Gül Muştusu (1969), Zamana Adanmış Sözler (1970), Fransızca’dan çevirdiği şiirleri, Yunus Emre (1965) ve Mehmed Akif (1968) üzerine incelemeleri vardır. Ayrıca Yazılar (1967), Sütun (iki cild, 1968), Mağara ve Işık (1969), Ölümden Sonra Kalkış (1970), Leyla ile Mecnun (1981), Edebiyat Yazıları (1982, 1986) adlı mensur şiirleri ve denemelerinin toplandığı kitapları vardır.Şiirlerinden
Sultan Ahmed Çeşmesi
Önünde dokuz minare Aynalar kadar aydınlık yüreği Kilise öte yanında yara bere İçinde kendini sessiz oluşa bırakıyor Değiştiriyor deri Tramvayın köşeleri sarıdır Ortasında oturmuş mesut bir sağır Bütün gün türkü çağırır Erir çeşmenin iki gözbebeği Ben o kanlı kızgın Gözyaşlarıyım çeşmeninÇatı
Kaç aç varsa hepsi ben Kaç hasta varsa hepsi ben Kaç liman önlerinde dönen İşsiz hamal hepsi benKaç aşktan ters yüz edilmiş Âşık varsa hepsi ben Bütün çiçeklerle donanıp Bütün insanlarla ölen
Atılmış kömür toplar Annelerin zoruyla çocuklar -Başka çaresi ne annenin- Çocuklarıyla yere çarpılan
Ben o çocuklarla yere çarpılan Sevgili deyip yere çarpılan Sedye taşımaktan kolu tutulan Bu sessiz çılgın çalkantıda