Pozitivizme karşı olan Langevin, bir konuşmasında bu fikirlerini şöyle açıklıyor. Bu doktrinin kendisini, gönüllü olarak geleceğe kapatması, onun statik bir doktrin olduğunun da kanıtıdır. Bu akımın ilk kurucusu olan Auguste Comte, deneysel zincirin olanaklarına kapanmaktan korkmadı; o, yıldızlarda neler cereyan ettiğini asla bilemeyeceğimizi düşündü. Kısa bir süre sonra, spektroskopinin keşfedilmesi, onu yalanlamış oldu ve aynı sabah, sir Arthur Eddington’un atomun ısısından, parçalanma durumundan ve yıldızlardanükleer bir kimya oluşturmaktan söz ettiğini duyabildik. Açıktır ki, deneyin anlatımı olarak; yani, duyumun anlatımı olarak, bilimsel yasaların olumlamalarının ifade edilmesine temel bir rol yükleyerek bu doktrin, bilerek realizme karşıt bir tutum alır (Paul Langevin’in mantığında, bu “realizm” materyalizm anlamına gelir. Andre Langevin’in notu). Eğer,fizikçiler, gerçeklik sözünden kaçınıyor olasaydılar; inanıyorum ki, kendilerini çok dar ve engelleyici bir şekilde bağlamış olurlardı ve hissedeceğiniz gibi ben de fizikçiyim. Gerçekliğe, sadece diğer fizikçilerin vardığı sonuçların gerçekliğine değil, dışımızda varolan dünyanın gerçekliğine de inanmaksızın deneysel bir fizikçi olmanın çok zor olduğuna inanıyorum. Ve eğer, dış dünyanın gerçekliğini ilgilendiren bütün olumlamaların anlamdan yoksun olduğu düşünülürse; eğer, bilimimizin esas olarak kolektif olan karakteri, kendisinde karşılıklı varlıklarımızı önkoşul olarak ileri sürdüğümüz ortak ilişkimizden, bizim gerçekliklerimizden ve bilimsel bildirilerimizden ortaya çıkan sonuç olarak düşünülürse; eğer, öznellikler-arasından söz edilirse; itiraf edeyim ki; öznellikleri tartışırım, ama nasıl öznellikler-arasından söz edilebildiğini tartışmam; çünkü bu durumda her birimiz, kendimizi düşünen ve hisseden, ama üzerinde hareket etmeye teşvik edeceğimiz dışımızdaki bir gerçeklik olmadığı için, eyleme teşvik etmeksizin hisseden bir özne rolüne kapatmış oluruz.