Bu volkanik ada adını, Hollandalı Jacob Roggeveen tarafından 1772 yılının Paskalya günü keşfedilmiş olmasına borçludur. 1888'den beri Şili'ye aittir.
Şili sahillerinden 3700 km, Tahiti'den ise 4000 km uzaktadır. Çok izole kalmış bu ada, üzerinde yaşam olan en yakın yer olan Pitcairn Adası'nın bile 2000 km doğusundadır. 2002 yılı itibarıyla 3.791 kişilik nüfusa sahiptir.
Polinezya Adaları'nın en doğusunda bulunan Paskalya Adası, dünyanın en ıssız, aynı zamanda en esrarlı beldelerinden bindir. Bilginler, bu adanın ilk halkının Güney Amerika'dan mı, Polinezya'dan mı geldiğini henüz keşfedemediler. Bu insanlar her halde olağanüstü gemicilik niteliklerine sahiptiler, çünkü adaya en yakın kara 2000 km uzaktadır.
Ada, sarımtırak bir volkanik taştan, tek parça olarak yontulmuş dev boyutlu heykelleriyle ünlüdür. Heykellerin hepsinin, uzun kulaklı koskocaman başları vardır ve bacaksız bir gövde üzerine oturtulmuşlardır. Bu heykellerin en büyüğünün yüksekliği 30 metreyi bulur ve bunların sadece yontulmuş saçları bile 30 ton çeker. Ada halkı, bu heykelleri kraterin çevresinden bulundukları yere kadar nasıl getirebilmiş, nasıl dikebilmişlerdir? Bu heykellerin anlamı nedir? Henüz hiç kimse bu gizemleri çözebilmiş değildir.
Konum ve özellikler
Doğu Pasifik'de bulunan Paskalya Adası, bir çok pasifik adasının karakteristik geniş sahiline sahip değildir. Sahili dik olarak denizin 3000 metre derinliğine kadar iner. Kumsal çok ender köşelerde (mesela kuzey sahilindeki palmiye ormanının yakınında), kayda değmez nitelikte bulunur.Ada, yüksekliği 13 km olan bir dik üçgen görünümünde olup alanı 162,5 km² dir. Üç adet sönmüş volkandan oluştuğundan, tabiatında volkanik geçmişinin etkileri vardır. Bunlar güneydoğudaki Rano Kao, doğudaki aynı isimli yarımada üzerinde olan Poike ve kuzeydeki Maunga Terevaka'dır. Bu sonuncusu 508 m yüksekliği ile merkezdeki adanın en yüksek noktasıdır. Adanın güneybatısında, üzerinde yaşam olmayan Motu Iti, Motu Kao Kao ve Moto Nui batısında Motu Tautara ve Poike Yarımadası'nın karşısında ise Motu Maroturi isimli adacıklar bulunur.
Paskalya Adası'nın iklimi yarı tropiktir, dolayısıyla sıcaktır. Mevsimsel farklılıklar düşük seviyede hissedilir. Bölgesel bir rüzgar sistemi olan Passat Rüzgarları hüküm sürer. Yağışlar ortalama yıllık 1.150 mm dir. Yıllık ısı ortlaması 21 °C olup en soğuk ve yağışlı aylar Temmuz ve Ağustos'dur.
Bitki örtüsü
Şu an hüküm süren bitki örtüsü, adanın geçmişindeki bitki örtüsüne uymaz. Bu eko sisteme insani müdahalelerin sonucudur. Botanikçi arkeologlar adanın zamanında Jubaea cinsi palmiye ormanları ile kaplı olduğu sonucuna varmışlardır. 9. ila 17 yüzyıllar arası bu ağaçlar sürekli olarak yok edilmişlerdir. Bu zaman içinde yok edilen ağaç sayısının 10 milyondan fazla olduğu tahmin edilmektedir. Palmiye ormanları, sürekli esen rüzgara ve dolayısla kurumaya karşı, adadaki tarımı koruyordu. Bu kayıp, ayrıca erozyonlara bunun sonucundada ada nüfusunda gerilemeye yol açtı.Bugün, eski bitki örtüsünden kalan, Rano Kao krater gölündeki, Totora (Scirpus californicus) isimli bir bitkidir. Bu bitki, adanın eski sahipleri tarafından (mesela ev yapımı gibi) çok amaçlı şekilde kullanılmıştır.
Bugün ağırlıklı olarak Paskalya adasında otluk alanlar egemendir. Güneybatının geniş bir alanında yöreye özgü guave çalıları yayılmıştır. Son yıllarda, daha önce adada olmayan hindistan cevizi palmiyeleri türetilmiştir. Ayrıca patates, tatlı patates, şeker kamışı ve çeşitli tropik meyvalar yetiştirilmiştir.
Ada hayvanları
Büyük hayvan olarak sadece at, sığır, koyun, domuz gibi evcil hayvanlar mevcuttur. Adanın eski hayvanlarından Polonezya sıçanı (Rattus concolor), adaya ilk yerleşenlerin yemek amacıyla beraberlerinde getirdikleri bir hayvandı, ayrıca yine bu kişilerle gelen sıçanlar tarafından kovularak buradaki nesli tüketilmiştir. Bunun dışında insanlara zarar verecek ya da hastalık saçacak bir hayvan adada bulunmaz.Büyük Okyanus'na özgü birçok deniz kuşuyla beraber, denizin derinliklerinde de efsanevi dev kalamarların yaşadığı tahmin edilmektedir.
Burası için ilginç olan bir canlı türü de ismini Pater Englert'den alan Cypraea englerti adlı bir deniz salyangozudur; bu tür sadece Paskalya ve onun 400 km doğusundaki, üzerinde yaşam olmayan Sala y Gomes adasında görülür.
Paskalya Adası'nın keşfi
Ada'yı ilk gören Avrupalılar muhtemelen korsan Edward Davis ve adamlarıdır. Davis 1687 yılında Galapagos Adaları'ından gelip, Horn Burnu'na doğru yol alırken, tesadüfen ufukta bu adayı görür ve bunun, var olduğu söylenen Güney Kıtası olduğunu düşünür. Ancak karaya çıkmak mümkün olmaz.Ada bugünkü ismini 1722 yılının Paskalya bayramının arifesinde, ticari amaçlarla gemisiyle buradan geçerken burada karaya çıkan Jakop Roggeveen'den almıştır. Roggeveen ertesi gün Paskalya olduğundan adaya Paasch Eyland (Paskalya Adası) demiştir. Carl Friedrich Behrens'in, katıldığı bir seferden sonra Leipzig'de yayınladığı bir rapor, dikkatleri o zamana kadar çok az tanınan bu adaya yöneltir.
Daha sonraki kaşif İspanyol Don Felipe Gonzales, adayı İspanyol Krallığı tabiyetine almıştır. Gonzales 15 Kasım 1770'te adaya inmiş, çeşitli noktalara İapanyol egemenliği adına haçlar yerleştirmiş, adaya San Carlos adını vermiştir. Ancak takip eden yıllarda İspanya, bu işgalle ilgilenmeyip, kayıtsız kalmıştır.
İkinci güney seyahati sırasında, 13-17 Mart 1774 tarihleri arasında, James Cook da adayı ziyaret etmiştir. James Cook adadan fazla etkilenmemiş ve seyir defterine "Hiçbir millet, bu adayı araştırma onuruna ulaşmak için savaşmaz. Bu gemi seyahati sırasında bize bu adadan daha az sunacak şeyi olan ada yoktur" diye not düşmüştür.
1786 yılında Fransız kont Jean-François de la Perouse, yelkenle dünyayı dolaşırken, 16. Ludwig'in emriyle adanın haritasını çıkarmak, güney okyanusu halkını araştırmak maksadıyla adaya inmiştir.
Avrupalı ada misafirlerinin beraberlerinde adaya hastalık da getirmeleri ada nüfusunun gerilemesine sebeb olmuştur. Tarihin karanlık sayfalarından biri de, Perulu köle tacirlerinin, adaya 1859-1861 yılları arasında seferler düzenlemesi ve yaklaşık 1500 ada sakinini köle olarak çalıştırmak amacıyla beraberlerinde götürmeleri olmuştur. Bu durumlar ve çiçek hastalığı salgını, 1877 yılında ada nüfusunun 111 kişiye kadar düşmesine sebeb olmuştur.
1882 yılında Almanlar da adaya etnolojik incelemeler yapmak gayesiyle gelmişler, örf, adet, yazı, dil gibi tanımlamaları yapmışlardır. Adadaki Moai adı verilen insan heykellerinin 1886 yılında ilk defa fotoğraflarını çeken kişi ise ABD'ye ait Mohican gemisi ile buraya gelen, gemi doktoru William Thomson'dur.
Taş heykeller
Dünyaca ünlü, her turistik kitapta anlatılan taş heykeller Moai diye adlandırılırlar. Pater Sebastian Englert, bu heykellerden 638 tanesini numaralandırmış ve kategorize etmiştir. Esasında bu heykellerin daha önceden 1000 adedin üstünde olduğu tahmin edilmektedir.
Çok sayıda araştırmaya rağmen bunların ne amaçla yapıldığı bilinmemektedir. Tam ne zaman yapıldığı da bilinmeyen heykellerin, M.S. 1000 ile 1600 yılları arasında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Yine tahminlere göre bu taş heykeller yerlilerin ruhlarla iletişim kuran atalarıdır.
Boyları 1 ile 20 m arasında değişen Moailerin en büyüğünün ağırlığı 50 tondur. Adanın doğusundaki Rano Raraku yanardağının tüf ve taşlarından yontulmuştur. Ahu adı verilen platformlar üzerinde yerleşmiş heykeller, bakışları yerleşim bölgesini görecek şekilde yerleştirilmişlerdir. Ahular o kadar güzel işlenmişlerdir ki yontma taş plakalarının arasına bıçak sırtı bile sığmaz.
Turizm
Paskalya Adası, 1967 yılında ilk yolcu uçağının bu adaya inmesinden beri önemli turistik bir yer haline gelmiştir. Bugün de adaya Şili'den 5 saatlik bir uçuşla ya da Tahiti'den ulaşılır. Santiago'dan haftanın belli günleri ülkenin resmi havayolu şirketi LAN Chile sefer düzenler. Adanın limanı küçük olduğundan buraya düzenli bir feribot seferi yapılmaz.Ada halkının ağırlıklı geçim kaynağı turizmdir. Gelen turistler buradaki pansiyonlarda ya da 3 yıldızlı otellerde konaklarlar.