Çoksesli Müzikle ilk Tanışma
(Evin İlyasoğlu'nun "Çağdaş Türk Bestecileri" adlı kitabından (http://www.pankitap.com/kitaplar/cagdasturk.html) alıntı.)
Osmanlı Sarayı'nın çoksesli Batı müziği ile tanışması dışarıdan gelen konuk orkestra ve opera dinletileriyle başlar. Bunlar, müzikli oyunlar, orkestra konserleri, opera temsilleri, bale ve koro topluluklarıdır.Örneğin 1543'te imzalanan Osmanlı-Fransız antlaşmasından sonra I. François Kanuni'ye bir orkestra göndermiş, bu orkestra sarayda üç konser vermiştir. III. Selim ilk kez 1797'de Topkapı Sarayı'na Batı'dan gelen bir opera topluluğunu konuk etmiş, temsiller saray çevresinde ilgi uyandırmıştır. Batı müziği eğitimi için ilk adımları II. Mahmut atar. Yeniçeri ocağını 1826'da dağıtıp, yerine Asakir-i Mansureyi Muhammediye adlı orduyu kurar. Yeni orduya artık mehterhane'nin müziği değil, yeni bir müzik gerekmektedir. Böylece, Muzika-i Hümayun adı verilen boru takımı kurulur. Başına ünlü İtalyan opera bestecisi Gaetano Donizetti'nin kardeşi Giuseppe Donizetti (1788-1856) getirilir. Muzika-i Hümayun bir saray bandosu olarak görev yaparken, Donizetti paşa bunlara1846'da bir yaylı sazlar bölümü ekleyerek bu nüveden bir de orkestra oluşturur. Bu arada müzisyenlerini Hamparsum notası ile eğitir; yeni besteler yaparak bandonun dağarcığını geliştirir. İtalya'dan yeni çalgılar ısmarlar ve giderek her çalgı için yabancı öğretmenler getirtir. Bando, yalnız padişahın törenlerine katılmakla kalmaz, kent sokaklarında verdiği konserlerle, halk tarafından da benimsenir. Böylece Donizetti'nin bandosu, halka da çoksesli müzikle tanışma fırsatı vermiştir.
Tanzimat'la birlikte, 1839'da İstanbul'da açılan Fransız Tiyatrosu'nda sarayın dışında da müzikli oyunlar ve operetler oynanmaya başlanır. Batu'dan gelen sanatçıların bu temsilleri çoksesli müzik dünyasını zenginleştirir. Ardından 1840'lı yıllarda Naum Tiyatrosu'na gelen İtalyan operalarını sahneler. Aradaki iki yangın olayı dışında Naum Tiyatrosu yirmi sekiz yıllık bir süre içinde İtalyanların ünlü operalarını İstanbul'a getirmiş ve ilgi toplamıştır. Ayrıca Abdülmecid de Batı müziğine duyduğu ilgi sonucu Dolmabahçe Sarayında bir küçük tiyatro yaptırmış ve 1859'da yabancı sanatçıların oynadığı bir opera ile açılışını gerçekleştirmiştir. Bu dönemde sarayda Batı'nın kimi ünlü besteci-solistleri de konserler vermiştir. Örneğin 1847'de Franz Liszt'in piyano ve 1848'de Henrı Vieuxtemps'ın keman resitalleri gibi.
1868'de Güllü Agop'un Gedikpaşa Tiyatrosu'nda ilk Türk operetleri, daha sonra ilk Türk operaları sahnelenmeye başlar. Örneğin Dikran Çuhaciyan'ın Arif'in Hilesi, Kemani Haydar Bey'in Pembe Kız, Çengi gibi operetleri. Bu tiyatro, Naum Tıyatrosu'ndakı İtalyan operaları gibi Batı'dan gelen kumpanyalarla Fransız operaları sunmuştur. Aynı zamanda kanto geleneğinin de Gedikpaşa Tiyatrosu'nda başladığı bilinir.
1910-1923 arasında etkinlik gösteren Milli Osmanlı Operet Kumpanyası, Çuhaciyan'ın opera ve operetlerini sergilemiştir. Bu sıralarda büyük ilgi derleyen Çuhaciyan'ın Leblebici Horhor operası, ilk Türk operası olarak tarihe geçer. İstanbul'da 1920'li yıllara dek pek çok operet sahnelenmiş, operet ve müzikli oyunlar için pek çok tiyatro açılmıştır. Hemen hepsinin amacı Türk ezgilerini Batı müziği tarzında armonize ederk renkli bir bileşime varmaktır. Bu arada saray dışında da bazı özel konaklarda ve derneklerde klasik müzik konserleri verilmekte, zamanın ünlü virtüözleri ve bestecileri İstanbul'a gelmektedir. Guatelli Paşa saray opera orkestrasını da yönetmiştir.
Paşa|Giuseppe Donizetti'nın ölümünden sonra bando ve orkestranın başına Guatelli Paşa getirilir. Ardından gelen D'Aranda Paşa ise Muzika-i Humayun'un bandosunu Fransız tipi bir bando haline dönüştürür.Aynı zamanda nota kütüphanesini düzenler. II. Abdülhamid döneminde bandonun komutanlığına Necip Paşa gelir. 1890'da Zati Arca'in kurdugu 65 kişilik koro, ilk çoksesli koro olarak tarihe geçer. II. Abdülhamid, sarayda İtalyanlardan oluşan daimi bir opera ve operet kadrosu kurdurmuş, ayrıca Yıldız Saray Tiyatrosu'na İstanbul'daki opera toplulukları kadar yurt dışından da sanatçılar gelmiştir.
Muzika-i Humayun'dan yetişenler 1880'li yıllarda değişik askeri kurumlarda, kara ve deniz bandoları kurarak çoksesli marşları yaygınlaştırırlar. Bütün bu kurumlardan yetişen öğretmenler sanayi mekteplerinde ve çeşitli sultanilerde (lise) öğretmenlik yapmaya başlarlar. 1908'de Meşrutiyet'in ilanı ile Saffet Bey ilk Türk şef olarak bu topluluğun başına geçer. Muzika-i Hümayun, o sıralarda orkestra, bando ve fasıl heyetinden oluşmaktadır.Saffet Bey, saray orkestrasına ilk kez büyük senfonik yapıtlar çaldırtır, sarayın bando ve orkestrası halk konserleri vermeye başlar. Daha sonra Zati Bey, ardından da Zeki Üngör, bu topluluğun başına geçerler. Zeki Bey, 1917'de bu orkestra ile Avrupa turnesi yapar.