1960’larda Sol Akımlar ve CHP’de Ortanın Solu Hareketi
1961 Anayasası’nın sağladığı özgürlük ortamında, Türkiye’nin siyasi yaşamında büyük bir canlılık yaşandı. Toplumun taleplerini yeni görüşler çerçevesinde ifade eden hareketler ortaya çıktı. Bunların en önemlileri, sınıfsal bir analiz çerçevesini benimseyen “sol” hareketlerdi. Bunlar arasında, Türkiye İşçi Partisi (TİP) parlamentoya girmiş ve Marksist görüşleriyle Türkiye’de siyasi tartışmaya yeni boyutlar kazandırmış ve toplumda büyük yankı uyandırmıştı. YÖN Dergisi etrafında toplanan diğer bir grup, Suriye-Mısır odaklı Baas Partisi türü otoriter bir sosyalizm savıyla ortaya çıkmış, sivil-asker aydınlar arasında etkili olmuştur. “Sosyalist Kültür Derneği”, demokratik sol ve sosyalist görüşlerin dile getirildiği bir tartışma ortamı yaratmıştır.Ekonomik kalkınma yöntemleri ve toplumsal sınıfların konumu ile ilgili tartışmaların Türkiye’nin gündemine yerleştiği bu ortam, CHP kadrolarını da etkisi altına alıyordu. Aydın çevrelerin ve üniversitelerdeki gençlerin ilgisini çeken “sol” düşünceler, CHP içine de yansıyor, parti içinde yeni arayışlara yolaçıyordu. Bu arayışlar, CHP’nin siyasi misyonuna yeni bir tanım getiren, yeni bir içerik kazandıran, “Ortanın Solu” kavramının, önce dile getirilmesi, sonra da içselleştirilerek sürdürülmesi sonucunu verdi. Genel Başkan İsmet İnönü, 1965 seçim kampanyasında şunları söylüyordu: “CHP, bünyesi itibariyle devletçi, yani solcu bir partidir.”[1] Bundan sonra, Bülent Ecevit’in başını çektiği “Ortanın Solu Hareketi”, CHP’nin çeşitli belgelerinde, “Sosyal Demokrat”, ya da “Demokratik Sol” gibi deyimlerle, partinin ideolojik çizgisine damgasını vuran bir akım olarak 1980’lere kadar devam etmiştir. CHP’de, “Ortanın Solu”, 1960’lı yıllarda, ekonomik kalkınmanın sosyal adalet içinde gerçekleşmesini, kitlelerin sömürülmesine son verecek gelir dağılımı politikalarının izlenmesini ve toprak reformunu savunan bir hareketti. Bu hareket, ideolojik temelini, marksist sınıf analizine değil, Türkiye’ye özgü bir toplumsal yapı kurgusuna dayandırıyordu. “Ortanın Solu”, CHP içinde değişik yorumlara ve tartışmalara yol açmış ve bir grubun ayrılarak yeni bir parti kurmasına (Feyzioğlu-Güven Partisi) neden olmuştur.
Türkiye siyasetinde yeni bir kimlikle yeralmak isteyen CHP’nin önündeki sorun, bunun gereği olan toplumsal ittifakları oluşturmak ve partiyi demokratik sistem içinde iktidara taşıyacak çoğunluk desteğini kazanmaktı. Bu ise, partinin, o güne kadar ilişki kurmayı başaramadığı toplum kesimlerine ulaşmasını gerektiriyordu. Böyle bir gerekçeyle ortaya çıkan ve görüşlerini sistemli bir biçimde savunan siyasetçi Turan Güneş olmuştur.
Siyasete DP’de başlayan Güneş, DP’den ayrılıp, önce Hürriyet Partisi kadroları arasında yer almış, sonra CHP’ye katılmış ve siyasi yaşamı boyunca orada kalmıştır. Amacı, CHP’yi toplumun değişimine ayak uyduran, yeni talepleri ve beklentileri karşılayabilecek, çağdaş, halka dayalı bir yapıya kavuşturmaktı. Güneş, kapitalist gelişme süreci içinde büyüyen bir toplumda ortaya çıkan sosyal ve ekonomik adaletsizliklerin üzerine gitmek için, geniş halk kitlelerine dayalı bir yapılanmanın gerekli olduğunu, CHP’nin “sol kimlikli bir parti” olarak Türkiye siyasetindeki yerini, ancak böyle alabileceğini, bir tez olarak savunuyordu.[2] Yapmak istediği, DP’nin harekete geçirdiği toplum kitlelerini, eşitlik ve sosyal adalet temaları etrafında CHP’ye kazandırmaktı. Güneş, eski CHP’nin, “yönetici sınıfları temsil eden bir seçkinler partisi” olduğunu, “Ortanın Solu” hareketinin, Parti’yi Türkiye için “ yeni bir iktidar modeli” oluşturmaya yönelik bir yapıya kavuşturmayı amaçlaması gerektiğini söylüyordu. Güneş’in yaklaşımı, sınıfsal bir analize değil, “çoğulcu” bir sistem içinde “toplumsal konsensus” oluşturmaya dayanıyordu.
“Ortanın Solu”, CHP’yi, 1970’lerin sola açılma ortamında, Türkiye’de, kitle özlemlerini temsil eden, toplumsal dinamikleri harekete geçiren bir siyasi parti konumuna getirmiştir.