Necmeddin Kübra
Kısaca: fıkıh, tefsir, hadis âlimlerinden ve evliyânın büyüklerinden. Tasavvufta Kübreviye (Zehebiye) diye bilinen yolun mürşidi, rehberidir. İsmi, Ahmed bin Ömer bin Muhammed bin Abdullah-el-Hayvekî, künyesi Ebü’l-Cennâb’dır. Bu künyeyi kendisine, rüyâda Peygamber efendimiz vermiştir. Lakapları; Necmeddîn, Şeyh-ül-İmâm, Zâhid-ül-Kebîr ve Şeyh-i Harezm’dir. ...devamı ☟
Çocuk yaşta ilim tahsiline başlayan Necmeddin-i Kübra hazretleri, ilim öğrenmek aşkıyla çeşitli beldeleri dolaştı. İskenderiye’de; Ebu Tahir-es-Silefi’den, İsfehan’da; Ebü’l-Mekarim, Ahmed bin Muhammed-el-Lebban’dan, Hemedan’da; Hafız Ebü’l-A’la’dan, Nişabur’da; Ebü’l-Meali-el-Füravi’den, Mısır’da; Bakli’den (Ebu Muhammed-eş-Şirazi’den) ve daha birçok alimden ilim öğrenip, hadis-i şerif rivayet etti.
Tasavvufta, amcası Ebu Necib-i Sühreverdi hazretlerinden feyz alarak yetişti. İsmail Kasri ve Ammar bin Yasir’in bereketli sohbetlerinde bulundu. Fahreddin-i Razi hazretleriyle görüştü. Böylece birçok ilimde yetişip, tasavvufta yüksek derecelere kavuştu. Sonra memleketi olan Harezm’e gidip insanları irşad etmeye, yani onlara doğru yolu göstermeye başladı. Kısa zamanda etrafına yüzlerce talebe toplandı. Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin babası Sultan-ül-Ulema Behaeddin Veled ile Feridüddin-i Attar’ın hocaları Mecdüddin-i Bağdadi ve Baba Kemal Cündi, Abdülaziz bin Hilal, Nasır bin Mensur, Seyfüddin-i Baherzi, Necmüddin-i Razi, Radıyyeddin Ali Lala, talebelerinden olup, herbiri zamanlarında insanlara doğru yolu gösteren rehber kimselerdi.
1221 (H.618) yılında Harezm’e, Cengiz askerleri hücum edince, talebelerine; “Memleketinize gidiniz! Şarktan fitne ateşi geliyor. Her tarafı yakacaktır. İslamiyette bu kadar fitne görülmemiştir.” dedi.
Talebeleri Horasan’a gitti. Kafirler şehre girince, o da cihada çıktı. Şehit oldu. Şehit olduğunda bir kafirin saçını tutmuş idi. Şehadetinden sonra, kimse saçı elinden alamadı. Sonunda saçı kesmek mecburiyetinde kaldılar.
Tasavvuf yolunun en tanınmışlarından ve büyüklerinden olan Necmeddin-i Kübra hazretleri, zahiri ve batıni ilimlerde çok derin, İslamın güzel ahlakı ile ahlaklanmış çok yüksek bir zat idi. İlim öğretmek yolunda çok gayretliydi. Allahü tealaya ibadet ve O’nun dinine hizmet etmekte asla gevşeklik göstermez, bu yolda kınayanların kınamalarına aldırmazdı. İstisnasız bütün insanlara yardım etmeye, faydalı olmaya çalışırdı. Dergahı, fakirlerin sığınağı idi. Büyüklüğü, üstünlüğü herkes tarafından bilinir, kendisine hürmet edilirdi. Büyüklüğünü bildiren halleri ve kerametleri her tarafta anlatılmakta, dillerde dolaşmakta idi. Kerametlerinin en büyüğü; her birisi, gittiği beldelerde insanları doğru yola sevkeden, etrafına nur ve feyz saçan çok kıymetli talebeler yetiştirmesidir. Allah yolunda yürümek isteyen nice kimselere rehber olup, pekçok talebe yetiştirdi. Her birini bir memlekete gönderdiği talebeleri, gittikleri yerlerde hocalarının yolunu yaymaya çalışırdı.
Necmeddin-i Kübra, bir taraftan çok kıymetli talebeler yetiştirirken, diğer taraftan, kendisinden sonra gelenlere faydalı olmak için kıymetli eser ve risaleler yazmıştır. Tefsir, hadis, tasavvuf ve diğer ilimlere dair yazdığı pek muteber eserlerinden bazılarının isimleri şunlardır:
Ayn-ül-Hayat: Kur’an-ı kerimin tefsiri olup 12 cilttir. Usul-i Aşere: Tasavvufa dair olup, çeşitli şerhleri yapılmıştır. Bunlardan başka; Risale ilel-Haim, Fevaih-ul-Cemal, Âdab-üs-Sufiyye, Risale-i Necmeddin, Sekinet-üs-Salihin, Risale-i Sefine ve daha başka eserleri ve risaleleri de vardır.
Necmeddin-i Kübra hazretlerinin Risale-i Necmüddin adlı eserinde, tövbe şöyle tarif edilmektedir:
“Tövbe, birkaç manayı ifade eder: 1) Yapılan günaha pişman olmak, 2) O günaha bir daha dönmemeye kesin olarak karar vermek, 3) Terk edilen farzları, kaza edip, yerine getirmek, 4) Nefse günahın lezzetini tattırdığı gibi, ona mücadele elemini de tattırmak.”
Bu konuda henüz görüş yok.