İctihâd, (Arapça: اِجْتِهاد)İslam hukukçusunun sosyal hayatta şeriatın birincil kaynaklarında yer almayan sorunları çözmek amacıyla fıkıh usûlü prensiplerini kullanarak hükme varmak için zihinsel çaba harcamasına verilen Arapça terim.
İlahiyatçı Fahrettin Atar, “Fıkıh Usûlü” isimli eserinde, ictihadın ıstılahta fıkıh usûlcüleri tarafından şöyle açıklandığını belirtir:
- 1. "Fer’î-zannî şer’î hükmü, tafsilî delilinden istinbât etmek hususunda fakîh (müctehid)’in olanca gücünü harcamasıdır." Veya,
- 2. "Bir müctehidin, usûl kaidelerini, olanca gücünü sarfedip uyguladıktan sonra vardığı hüküm ve görüştür."
İctihad eden kişiye müctehid (Arapça: مُجْتَهِد) adı verilir. Bir ictihadın geçerli olabilmesi için ictihadı yapan kişinin ictihad yapabilecek seviyede bir fakîh (İslam hukukçusu) olması gerekir. Ayrıca ictihad caiz olmayan konularda yapılamaz. İctihad yapmaya yetersiz bir kişi tarafından yapılan veya caiz olmayan bir konuda yapılmış olan bir ictihad, sahih sayılmaz ve geçerli kabul edilmez. Kişinin müctehid olabilmesi veya ictihad yapmaya yeterli görülebilmesi için hem İslam hukuku ve diğer İslam ilimlerine vakıf olması (kısacası “ilim”) hem de hukukî bir kabiliyete sahip olması gerekir. Bir müctehidin sahip olması gereken bazı bilgiler şöyle sıralanabilir: Kur'an'ı, Sünnet'i, icmâ'yı, kıyas'ı, fıkıh usûlünü, fürû'u'l-fıkh (fıkhın fürûunu) ve Arap dilini bilmek.
İctihadların hükmü yerine ve duruma göre değişir. Bir ictihad farz (Farz-ı Ayn veya Farz-ı Kifaye) olabileceği gibi mendub veya haram da olabilir. Bununla birlikte ictihadların sonuçta kat’î olmadıkları için örneğin itikadî hususlarda câri olamazlar. Zira ictihad, 'ictihadı onaylayıcı zannın, ona karşıt zanlardan üstün olması' durumu olarak da tanımlansa dahi, zannîdir yani bir sanı sonucu oluşmuştur, kesin olarak bilinemez.