Mesnevi`nin dili Farsça`dır. Halen Mevlana Müzesi`nde teşhirde bulunan 1278 tarihli, elde bulunulan en eski Mesnevi nüshasına göre beyit sayısı 25618 dir.
Mesnevi`nin Vezni:
Mevlana 6 ciltlik Mesnevi`sinde tasavvufi fikir ve düşüncelerini, birbirine eklenmiş hikayeler halinde anlatmaktadır.
Yazılışı
Mesnevi'yi Hüsameddin Çelebi'nin isteği üzerine yazmıştır. Katibi Hüsameddin Çelebi'nin söylediğine göre, Mevlana, Mesnevi beyitlerini Meram'da gezerken, otururken, yürürken, hatta sema ederken söylermiş. Çelebi Hüsameddin de yazarmış. Eserin yazılmaya başlanması da enteresandır. Bir gün Mevlana’nın dostu ve halifesi Hüsameddin Çelebi; Hakim Senai’nin Hadikatü’l-Hakika ve Feridüddin-i Attar’ın Mantıku’t-Tayr gibi eserlerinin büyük şöhret bulduğunu, insanların bu eserleri zevkle okuduklarını, Mevlana’nın da böyle bir eser yazması ve bu eserin hem insanlara faydalı olması, hem de Mevlana’dan hatıra kalması arzusunu dile getirir. Mevlana, Hüsameddin Çelebi’den önce bu ilhamı almıştır; sarığının kıvrımları içinden Mesnevi’nin ilk on sekiz beytinin yazılı olduğu kağıdı çıkarır, Çelebi’ye verir. Eserin yazılmasına böylece başlanır. Artık Mevlana yolda yürürken, sema halindeyken, hamamda otururken, her an ve her durumda Mesnevi beyitlerini söylüyor; Hüsameddin Çelebi de yazıyordu. Mevlana akşam söylemeye başlıyor, gün ağarıncaya kadar devam ediyor, Çelebi de şevkle yazıyordu, ilk cilt bittikten sonra Hüsameddin Çelebi’nin eşi ölür, iki yıl Mesnevi’ye ara verilir. 1264’de yazmaya yeniden başlarlar.Her cilt tamamlanınca Hüsameddin Çelebi, yüksek sesle Mevlana’ya okumuş, beyitleri birlikte gözden geçirerek düzeltmişlerdir. Mevlana kendisine ilham ve teşvik kaynağı olan, bu eserin yazılmasında fedakarca hizmet eden sadık dostunu; Mesnevi’nin her cildinin ön sözünde derin bir samimiyetle över, onun şahsiyetindeki olgunluk ve güzelliği dile getirir, hatta altıncı cildin başında eserine Hüsami-name adını verdiğini söyler.
Böylece yaklaşık olarak 1259–1268 tarihleri arasında yazılan Mesnevi altı ciltlik dev bir eser olur. Beyit sayısı değişik nüshalarda farklı olmasına rağmen 25 600 civarındadır. Eser; aruz vezninin; “fa’ilatün fa’ilatün fa’ilün” kalıbıyla kaleme alınmıştır.
Mesnevi; çok yönlü, zengin bir eserdir. Muhtevasında; tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf, tarih, tıp gibi ilimlere ait konular, zamanın örf ve adetlerine dair bilgi ve birçok hikaye mevcuttur. Bazı hikayeler; Kelile ve Dimne, Feridüddin-i Attar’ın Esrar-Name ve İlahi-Name’si, Salebi’nin Kısasu’l-Enbiya’sı, Gazzali’nin İhyau Ulumi’d-Din’i, Şems’in Makalat’ı gibi eserlerden alınmıştır. Az sayıda hikaye de halk arasında söylenilen anonim türdendir.
Mevlana, bu eserde; gerçek bir rehber olarak iyi ve kötü, doğru ve yanlış karşılaştırması ile sebep-sonuç ilişkisi içinde eğitici niteliğini gösterir. Bu mukayeseler; melek-şeytan, adalet-zulüm, alçak gönüllülük-kibir, doğruluk-hile ve yalan, cömertlik-cimrilik, çalışmak-tembellik, kanaat-hırs, başkalarının kusurlarıyla uğraşmak-hoşgörü, öfke/acele-sabır gibi onlarca konuya dairdir. http://www.semazen.net
Mesnevi'nin dili Farsça'dır. Halen Mevlana Müzesi'nde teşhirde bulunan 1278 tarihli, elde bulunulan en eski Mesnevi nüshasına göre beyit sayısı 25.619 dir.
Mesnevi'nin Edebi Tarzı
Mesnevi nazım biçiminde her beyitin iki dizesi birbiri ile uyaklıdır
Mevlana, altı ciltlik Mesnevi'sinde tasavvufi fikir ve düşüncelerini, birbirine eklenmiş hikayeler halinde anlatmaktadır.
Mesnevi adını, eserine bizzat Mevlana vermiştir. Aslında mesnevi, doğu edebiyatlarında; her beyti kendi arasında kafiyeli, aynı vezinle yazılmış manzumelere verilen ortak bir isimdir. Ancak Mevlana’nın ölümsüz eseri yazıldıktan sonra, mesnevi denilince; ilk olarak onun altı ciltlik bir hazine olan ve Mesnevi-i Şerif veya Mesnevi-i Manevi gibi isimlerle anılan eseri hatırlanmaktadır.
Mesnevinin özeti denilebilecek ilk 18 beyiti
Dinle, bu ney nasıl şikayet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor. Diyor ki:
Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımla kadın da ağlayıp inlemiştir, erkek de.
Ayrılıktan parça parça olmuş bir gönül isterim ki aşk ve özlem derdini anlatayım ona.
Aslından uzak kalan kişi buluşma zamanını arar durur. Ben her toplulukta ağladim, inledim.
İyi hallilerle de eş oldum, kötü hallilerle de. Herkes kendi zannınca dost oldu bana. İçimdeki sırlarımı ise kimse aramadı.
Benim sırrım, feryadimdan uzak değil, fakat gözde, kulakta o ışık yok. Beden candan, can da bedenden gizli değil; fakat kimseye canı görmeye izin yok.
Ateştir neyin bu sesi, yel değil. Kimde bu ateş yok ise, yok olsun o kişi. "Ask ateşidir ki neye düştü, aşk coşkunluğudur ki şaraba düştü.
Ney, bir dosttan ayrılana eştir, dosttur, perdeleri perdemizi yırttı gitti. Ney kanlarla dolu bir yolun sözünü etmede. Mecnun`un aşk hikayelerini anlatmada.
Ney gibi bir zehri, ney gibi bir panzehiri kim gördü? Ney gibi bir solukdaşı, bir hasret çekeni kim gördü? "Bu aklin mahremi, akılsızdan baskası değildir, dile de kulaktan başka müşteri yoktur.
Gamımızla günler geçti, akşamlar oldu, günler yanışlarla yoldaş kesildi de yandı gittiler. Günler geçip gitti ise, de ki: Geçin gidin, pervamız yok.
Sen kal ey dost, temizlikte sana benzer yok. Baliktan başka herkes suya yandı, rızkı olmayanin da günü uzadıkça uzadı.
Ham; pişkin, olgun kişinin halini hiç mi hiç anlayamaz. Öyle ise sözü kisa kesmek gerek vesselam.