Lidya Mitosları
Kısaca: Tantalos İşkencesi“Lydia kralı Tantalos hem efsane de dal budak salmış bir soyun atası hem ölüler ülkesinde çektiği işkence ile ünlüdür. Zeus ile Pluto’nun oğludur. Soyu sopuyla lanete uğramasını gerektiren suçun ya da suçların ne olduğu efsaneler açıkça dile getirilmez”(ERHAT, 1993: 278). ...devamı ☟
“Tantalos’un işlediği diğer suç ise Rheia yeni doğan Zeus’u Kronos’tan kaçırmak için Girit’teki mağaraya kapatınca bekçi olarak başına bir altın köpek dikmiş. Kranos devrilip Zeus egemen olunca bu köpek Girit’teki Zeus tapınağına bırakılmış. Pandereas köpeği tapınaktan çalmış Lydia’da Sipylos dağına Tantalos’un yanına bırakmış”(ERHAT, 1993: 235). “Tantalos Hermes’e Zeus’un köpeğini vermemek için yalan yere yemin etmiş”(ERHAT, 1993:278). Zeus ya bu suç ya da diğer suçlar nedeniyle Tantalos’a Hades’e gönderir. “Orada Tantalos bir gölde sular çenesinin hizasında ayaktadır. Başının üstünde yemişli dallar sarkar. Ne zaman su içmek için başını eğse su alçalır. Ne zaman yemişleri yemek için elini uzatsa bir rüzgar çıkar ve yemişleri uzağa atar. Bolluk ve varlık içersinde susuzluk ve açlık çekmek, tanrıları kızdıran Tantalos’a verilen ilahi bir cezaymış”(NECATİGİL, 1998:47).
PELOPS EFSANESİ “Pelops, Yunanistan’da Mora yarımadasına gidiyor ve o yarımadaya Pelops’un adası adı verilen pelopoilesos adı veriliyor. Pelops, Mora’da kralın kızı Hippodameia’yı pek tehlikeli bir at yarışını kazanarak elde ediyor ve onunla evlenerek Mora kralı oluyor. Bu yarışı kazandıran, Myrlitos adlı bir seyistir. Pelops, Troya savaşında en son kazanacak olan Agemennon ile Merelaus’un birincisinin kızı Elektra’nın dedesidir. Yani bütün Arteus hanedanın kurucusudur. Pelops’un efsanesi at yarışı, olimpiyat oyunlarının başlangıcı olmuştur”(KABAAĞAÇLI, 1995: 90).
AĞLAYAN KAYA NİOBE “Günümüzden çok öncesinde, tanrılar güçlü, görkemli ve doğaüstü oldukları dönemlerde Manisa’da bir prenses yaşarmış. Niobe adındaki prenses kendi soyu kadar asil olan Thebai Kralı Amphion’la evlenerek asaletine asalet katmış. Babası Tantalos’un işlediği suç ve suçlardan dolayı soyunun lanetlediği açıktır. Bu lanetin en acı kısmı da kuşkusuz güzel prenses Niobe’nin payına düşmüştür. Spil dağında yaşayan Niobe’nin en yakın arkadaşı çocukluğunu birlikte geçirdiği Leto imiş. Niobe her ne kadar asil bir soydan gelse de, Leto gibi bir ölümsüz değilmiş. Niobe kral olan eşinden hamile kaldıktan sonra, Leto da tanrıların en kudretlisi olan Zeus’tan hamile kalmış. Ölümsüz Leto, Zeus’un ikizlerin dünyaya getirmiş. Biri kız, biri erkek olan bu iki kardeş Apollon ve Artemis’ten başkası değilmiş. Ok atmakta, yay tutmada kendilerine rakip tanımayan bu ikiz kardeşler anneleri Leto’ya hep saygılı davranmışlar. İnsanlar arasında da adlarına şölenler düzenlenen, sunular yapılan kardeşlerden Apollon gümüş bir yay, Artemis ise bir yay kullanırmış. Leto ikizleri ile mutlu bir hayat sürerken ve insanlardan dini anlamda saygı görürken, Niobe de kendi çocukları ile hayatını sürdürüyormuş. Niobe’nin altısı kız, altısı erkek olmak üzere tam on iki çocuğu varmış ve bu on iki çocuk gerek annelerine saygıları gerekse güzellikleri ile Spil dağı ve çevresinde ünlenmişler. Onları her gören başlıyormuş çocukları övmeye, annelerini tebrik etmeye. Bu ardı arkası kesilmeyen iltifatlar Niobe’nin de hoşuna gidiyormuş. Gel zaman git zaman Niobe’de babası Tantalos gibi kendinden büyük laflar etmeye ve tanrılar hakkında ileri geri konuşmaya başlamış. Niobe o kadar övünmeye başlamış ki kendi doğurganlığıyla, kendi bereketi ile artık başlangıçtaki alçak gönüllülüğünden eser kalmamış. Bu alaycı tavırlardan sözlerinde de en büyük payı çocukluk arkadaşı Leto almış. Niobe ‘Benim altı oğlum, altı kızım var seninse yalnız iki çocuğun; Apollon; Artemis’ diyerek Leto’ya karşı böbürlenmiş. Ölümlüler arasında saygı gören Leto’nun itibarı Niobe’nin alay dolu söz ve tavırları karşısında sarsılmaya başlamış. Keskin nişancı ikizler, Apollon ve Artemis korkunç bir öfke duymuşlar, annelerinin tanrısal kimliği ile alay eden, onu ölümlüler arasında hiçe sayan bu densiz ölümlü kadına karşı. Ve Niobe’nin çocuklarını tek tek öldürmüşler ve lanet gerçekleşmiş, Niobe kibirliliğinden ve saygısızlığından dolayı tanrıların gazabına uğramış Niobe duyduğu derin acıyla taş kesilip kaya oluverdi. Bugün Anadolu’da Sipylos (Manisa) dağında uzaktan insana benzeyen bir kayanın, gözyaşı döken Niobe olduğu söylenir”(ANONİM:2001: ). “Niobe, güzel yanaklı Leto ile bir tutuyordu kendini, Diyordu, Leto iki çocuk doğurdu, bense bir düzine, İki kişi Apollon'la, Artemis öldürdü hepsini. Ölüler yatıp kaldılar kanlar içinde, Kimsecikler yoktu onları görecek, Herkesi taşa çevirmişti Koronosoğlu, Göklü tanrılar gömdü ölüleri, onuncu günü, İşte o gün yeme geldi, Niobe’nin aklına, Gözyaşı dökmekten yorgun düşmüştü, Bugün Spylos Kayalarında, ıssız doruklarında, Akhleos Irmağı kıyısında oynaşan, su perilerinin, Yatakları var, derler ya, işte oralarda, Tanrı buyruğuyla taş olmuştur Niobe, Yüreğini sindirir durur, acılarını”(EYÜBOĞLU, 2000: 65).
ÖRÜMCEK KIZ; ARAKNE “Lydia’lı güzel kız olan Arakhne, gergef işlemekte, oya yapmakta o kadar çok ileri gitmişti ki, arada sırada Nymphalar bile ormandan su başlarından ayrılarak onun sanatını seyre gelirlerdi. Bir gün periler ona, bu güzel sanatı bu kadar hoş gergef işlemeyi, zeka tanrıçası mı öğretti? Diye sordular. O kim benimle boy ölçüşebilsin. Ben bu işte herkesi, hatta Athena’yı bile geride bırakırım diye karşılık verdi. Tanrıça buna kızmış, bir koca karı kılığına girip çıkmış Arakhne’nin karşısına. Öğütler vermiş, daha alçak gönüllü olmasını, tanrılarla boy ölçüşmekten sakınmasını salık vermiş. Ama Arakhne hiç oralı olmamış. Athena isterse gelsin nakışta yarışalım demiş. Tanrıça o zaman kim olduğunu açıklayarak başlamış gergef başında yarışmaya. Athena Olympos’un on iki büyük tanrısı işlemiş nakışına, Arakhne ise tanrıların pek şanlı olmayan serüvenlerini canlandırmış; Zeus’un Danae’ye yaklaşması, Europe’yi kaçırmasını filan. İşlerini bitirince Athena bakmış ki kızın nakışı kusursuz, kendininkinden aşağıya kalmıyor, geçiyor bile. Derken büyük bir öfkeye kapılıp kırmış Arakhne’nin gergefini, yırtmış nakışını, Lydialı kız üzüntüsünden asmış. Ama tanrıça hamarat sanatçıyı bir örümcek kılığına sokmuş ki, sonsuzluğa dek tozlu duvar köşelerinde ağ örsün de hiç faydasını görmesin”(ERHAT, 1993:50).
Bu konuda henüz görüş yok.