Türk boylarının Anadolu topraklarına ilk akınları 1015-1016 yıllarına rastlar. Fırat bölgesine yürümeleri, Malatya, Harput gibi önem arz eden kentleri zapt etmeleri de 1058 yılıdır. Bu tarihlerde Türk toplulukları bölgeye yerleştirilmiştir. Bölge daha sonra Anadolu Selçuklu Devleti, İlhanlı Devleti ve Akkoyunluların egemenliği altında yönetildi. Bu dönem içinde egemen olan yerler arasında Egin de vardı. Bu dönem çok sıkıntılı geçmiş, insanlar göçe zorlanmıştır. Timur istilasından sonra, Çelebi Mehmed döneminde (1413-1421) Osmanlı topraklarına katıldı. Bu tarihten sonra kent, "Egin" adını aldı. Bu tarihte başlayan Osmanlılar döneminde Egin adı kentte görülen ticari hayatın canlılığı nedeniyle ünlenmiştir.
Yavuz Sultan Selim, sosyal ve kültürel önlemlere başvurmuş, Kafkasya'dan tehcir (göç ettirme) ettiği aileleri Egin'e yerleştirmiş ve bunlara geçimlerini sağlamak amacıyla İstanbul'da et satışını yönetmeleri için bir ferman vermiştir. Bu ferman metninde, "Egin ve 19 pare köyüne..." deyimi bulunmaktadır.
Daha sonra, IV. Murad döneminde, et kethüdalığının göçü önlemediği görülünce, aynca odun ve kömür kethüdalığı verilmiştir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu 18. yy'da çetebaşı kimliğindeki derebeyi ailelerin denetimindeydi. Merkezi denetim zayıflamıştı. Bu dönemde "Egin Voyvodalığı" (Yönetimi), Kemah Beyleri adıyle anılan Sağırzadeler'in elindeydi. Ortalıkta eşkiya baskınları yaşanır. Bu dönemin güvensizlik ortamından Egin de payını alır. Yaylak kışlak bulmak amacıyle Rişvan aşireti ve Dersim eşkiyası Egin için tehlike unsuru olurlar.
Daha sonra Egin, ticari hayatında görülen parlak durum nedeniyle etkinliğinin artışı nedeniyle, Sivas Eyaleti'ni yöneten Köse Paşa Hanedanı ile, Kemah Beyleri Sağırzadeler arasında voyvodalık mücadelesine konu oldu. 1801 yılında fermansız ve şartnamesiz voyvodalığa getirilen Veli Bey, adamlarıyla birlikte Egin'e baskınlar düzenledi. Aynı eylemlerini 1812 yılında tekrarladı. Egin, 1815 yılına kadar, Veli Bey ve Kemah Beylerinin meydana getirdiği güvensiz ortamla yaşadı. Veli Bey, Anadolu Derebeylik döneminin en tipik örneklerinden biridir. Onun Sırp isyanı ile çakışan önemli ayaklanması Divriği, Egin, Arapgir, Keban, Darende, Akçadağ, Hekimhan çevresini felakete sürüklemiştir.
Egin, Uzun süre Diyarbekir ve Sivas eyaletlerinin Arapgir Livası'na bağlı kaza merkezi olarak yönetildi. 1878'de Memuretül-aziz vilayetinin Elaziz Sancağı'na bağlı bir kaza merkeziydi. Cumhuriyet döneminden önce Elazığ'a, 1926'da da Malatya iline bağlı bir ilçe merkezi yapıldı. Adı, Mustafa Kemal Atatürk'ten esinlenerek 21.10.1922'de Kemaliye olarak değiştirildi. Daha sonra, 11.5.1938 yılında Erzincan ili sınırlarında bir ilçe olarak yönetildi.
Kemaliye'ye yönelik olarak, İslam ansiklopedisi 4. Cilt 195. sayfasında şu bilgiler verilmektedir: "Egin" adının Ermenice kaynak manasına agn (akn)'dan geldiği gibi, şehrin de XI. asırda Vaspurakan Ermenilerinden bir gurup tarafından kurulmuş olduğu rivayet edilir (bk. J. Saint Martin, Memoire sur I'Armeie, Paris, 1818, I, 189). Bu havali, ilk ve orta çağlarda bazan yerli Sergerdeler tarafından idare edilmiş, bazan da İran ve Roma devletleri arasında elden ele geçmiş (bu civarda eski Roma yollarında bazı izlere halen rastlanmaktadır) ve İslam hakimiyetine girdikten sonra da, Selçuklu devletinden daha evvel ve bu devletin zayıflamasını müteakip, mahalli muhtariyete sahip olduğu kısa devirler yaşamıştır. Timur istilasından sonra, Çelebi Sultan Mehmed devrinde Osmanlı mülküne ilhak edilen Egin, uzun zaman Sivas eyaletinin Arapgir livasına bağlı bir kaza merkezi olarak idare edilmiş, XIX. asrın ilk yarısında Harput'a ve 1878'de Mamuretül'aziz vilayetine bağlanmıştır.
Türkiye cumhuriyetinin teessüsünden sonra Egin adı, Mustafa Kemal Paşa'nın ismine izafeten, Kemaliye'ye çevrilmiş ve kaza ise, evvelce El'aziz'e (şimdiki Elazığ) ve sonra Malatya'ya tabi iken, II Mayıs 1938 tarihli kanun ile, Erzincan vilayetine bağlanmıştır. Cihannüma ve Evliya Çelebi Seyahatname'si gibi, XVII. asır kaynakları Egin'i, bol meyve yetiştiren bağlık bahçelik bir kasaba olarak zikrederler. Evliya Çelebi, Egin'in Sivas eyaletine bağlı bir kaza olmakla beraber, köylerindeki reayanın tekalifi örfiyesinin Malatya muhassılı tarafından alındığını, kalesinin Çelebi Sultan Mehmed tarafından eman ile alınmış olup, orada yaşayan 300 kadar Hristiyanın vergiden muaf bulunduğunu kaydetmekte, gerek kalede ve gerekse aşağı şehirde 1.000 kadar üstü toprak örtülü mamur evleri olduğunu söyler. 11. asrın ilk yansına ait kaynaklarda evleri yeşillikler içine yayılmış şehrin güzelliği medhedilir. 1839 Nisan'ında buraya gelen Moltke Egin'i, Amasya gibi, Asyada gördüğü şehirlerin en güzeli olarak sayar. Ona göre, Amasya daha orijinal ve daha hoş olmakla beraber, Egin daha azametli ve daha güzel, dağı daha heybetli, nehri daha ehemmiyetli idi. Her ne kadar Moltke Egin'i, Ermenilerin başlıca merkezi olarak zikrederse de, gerek hemen aynı zamanda burayı ziyaret etmiş olan Texler'nin ve gerekse XIX. asır sonuna ait kaynakların şehadeti ile, Ermenilerin hiç bir zaman Egin'de ekseriyet teşkil etmedikleri anlaşılır. Texler'ye göre, muhtelif mahallelere dağılmış bulunan şehirde Müslüman evlerinin sayısı 2.000 kadar olduğu halde, Ermeni evlerinin sayısı 700 kadar idi.
XIX. asır sonuna doğru şehrin nüfusu, Yorke tarafından, 15.000 ve Cuinet tarafından da 19.000 olarak tahmin ediliyordu ki, bu sonuncuya göre, bu nüfusun 12.000 kadarı Türk, ancak 7.000'i Ermeni idi. Nüfusun Müslüman unsurların, bugün de olduğu gibi, toprak ve bilhassa sürülerinin hasılatı ile geçinmekte idiler; Ermeniler ise, sanayi ve ticaret ile meşgul olurlardı.
Evliya Çelebi'ye göre, Egin'in yayları meşhur idi ve şehrin çarşısında, baştanbaşa yaycılar bulunurdu. Daha yakın devirlerde ise, ince pamuklu bezler, ipekli dokumalar, hamam takımları, yazma başörtüleri ve mendiller imal edilirdi.
Moltke'nin XIX. asrın ilk yansında işaret etmiş olduğu gibi, Eginliler öteden beri, İstanbul'a giderek, orada çeşitli işlere girerler; kasaplık, hamallık, bakkallık, yapı kalfalığı, ticaret, sarraflık yapar ve para kazanıp, ihtiyarlayınca, kasabalarına dönerek, inşa ettirdikleri güzel evlere yerleşirlerdi. Eginliler arasında büyük memuriyetlere erişmiş ve hatta nazır olmuş bulunanlar vardı. Bu hicret yalnız kasaba halkına münhasır olmayıp, komşu Arapgir'de olduğu gibi, köylülere de şamil idi.
Egin Ermenileri arasında Amerika'ya hicret edip, orada tavattun edenler ve sonra memleketlerine dönenler de vardı. Bununla beraber Cuinet, 1890 senesine doğru, buraya zenginleşerek dönenler tarafından, binlerce liralık evler yapılmış iken, bunların torunlarının tembellik ve gamsızlık ile servetlerini tüketip, kötülediklerini kaydeder.
Mahalli sanayii, Avrupa mamulleri rekabeti yüzünden, gerilemesi ile, şehrin daha o zaman ümranından kaybettiği anlaşılır. Birinci cihan harbi sırasında Egin çok sarsıldı. 1945 sayımının ilk neticelerine göre, kasabanın nüfusu 3.300 idi ve 1333 km2 arazi üzerine yayılmış bulunan kazanın 34 köyü ve 16.900 kadar nüfusu vardır." http://www.sonbaski.com/kemaliyem.htm Kemaliye Fotografları
Kemaliye Fotografları
Coğrafyadaki konumu [1]
Kemaliye ve çevresi, doğal yapısı ve yüzey şekilleri itibariyle, bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesi'nin özelliklerini yansıtır. Doğu Anadolu Bölgesi, ülkemizin bilinen coğrafi bölgelerinden biridir. Türkiye'nin en yüksek ve engebeli yüzey şekilleri bu bölgededir. Ortalama yükseklik 2000 m. dolayındadır. Anadolu Yarımadası'nın kuzey ve güney kenarları boyunca uzanan dağ sıraları, bu bölgede birbirine yaklaşır, sıkışır, daha da yükselirler.
Bilimsel araştırmalar, Kemaliye ve çevresini de içine alan yüzey şekillerinin, Doğu Anadolu Bölgesi'nde oluşması, İkinci Zaman'da başlayan ve Üçüncü Zaman'da da devam eden dağların oluşumu ile ilgilidir. Yer kabuğu kalınlaşmış ve dağlar yükselmiş, birbirine sıkışmıştır. Buzul çağının birikimleri, Doğu Anadolu'nun yüksek dağ kesimlerinde bariz olarak görülür. Buna örnek olarak, Kemaliye yakınlarında bulunan Munzur Dağlan gösterilebilir. Bu dağlarda, eski buzulların aşındırması sonunda oluşan buz yatakları vardır. Kemaliye ilçe merkezinin bulunduğu çevre, deniz yüzeyinden 900-1000 m. yükseklikte olup iklim olarak çevresine göre mikroklima özellikleri göstermektedir. Köy yerleşim birimlerinin denizden yüksekliği ise 1000-1700 m. arasında farklılıklar gösterir.
Doğu Anadolu Bölgesinin Yukarı Fırat Bölümünde kalan Fırat Nehrinin en büyük kolu olan Karasu Nehri'nin batı yönünde, Sarıçiçek dağlarından, Harmancık tepelerine kadar sıralanan kireçtaşlı ve çok sayıda çeşitli su kaynaklarını da kucaklayan yeşil yamaçlar üzerine serpilmiş, doğal güzelliklerden oluşmuştur. İlçe mahalleleri yeşil bahçeler içinde adeta kaybolmuş gibi görülür. Daha geniş bir sınırla belirlemek gerekirse, kuzeyde Navrel Boğazı, güneyde Gemürgap Boğazı arasında kalan İncidüzü'nden, Gemürgap bağlarına, Hotar Dağı eteklerinden, Apçağa ve Kırkgöz yaylalarına, Paşa bağlarından, Pegir (Sırakonak) bağlarına kadar geniş bir alan üzerine yayılmış, yeşillikler cenneti bir yurt köşesidir. Bu nitelik yüzyıllar boyu (Egin = Cennet veya Güzelbahçe) adının verilmesini gerekli kılmıştır.
EĞİN KÜLTÜRÜ VE FOLKLORU
Eğin folkloründe binlerce türkü, halk oyunları, ağıt, mani, öykü, masal, bilmece, fıkra ve güldürü yer alır. Eğin müziği yurt içinde ve yurt dışında tanınmıştır. Eğinli folkloruna sahip çıkmıştır. Özellikle Eğin türküleri, Kemaliye'nin kaderinde bulunan gurbetin yanık özlemi ve doğanın türlü güzelliklerinden esinlenerek işlenmiştir.
Derin derelerin serin köşesi Kırıldı gönlümün billur şişesi Duydum ki olmuşsun mısır paşası Geçti gençlik çağı neyleyim seni
Ağam gönderdiğin yazmayı yaktım, Çürüttüm ömrümü yoluna baktım Ela gözlerini sevdiğim ağam Ya senin tecellin ya benim bahtım...
...... manilerinde, Kemaliye insanının gurbet duygusunu görülür. Tarihin seyri içinde Kemaliye insanı, yöresine özgü folklorunu unutmamıştır. Bugün, birçoğu memur, esnaf, sanatkar olan insanların bir araya gelerek oluşturdukları "Kemaliye Kültür Turizm ve Folklor Demeği", her Cuma günü fasıl dinletisi ile halk müziğini canlı tutma çabası içindedir. Kemaliye yöresinin halk oyunları daha çok milli bayramlarda, düğünlerde, toplantılarda, eğlence gecelerinde oynanır. Ekip çoğunlukla 5-10 kişiliktir. Düğünlerde tören gereği herkesin bu oyuna katılması istenir. Halay başlarken en usta oyuncu başı çeker. Sıra ile diğer oyuncular da başa geçer. Enstrümanları davul ve klarnettir. Oyunlara önce ağırdan başlanır, daha sonra ritimler çabuklasın Tek Ayak, İki Ayak, Üç Ayak, Sıklama, Gecegü, Hayriye, Havaçor, Tamzara, Sinanlı ve Kasap oyunları en ünlüleridir. Ayrıca yörenin karşılıklı olarak oynanan ağır kol oyunları da meşhurdur.
Şu an modern çağa uygun olarak kültürel yaşamını sürdüren Kemaliyeliler, geçmiş dönemlerde aşağıdaki giysileri kullanmışlardır.
Elbise : Entari, fistan, kaftan,hırka, kürk, kastor, gömlek, yaşmak, kuşak, kemer. Ayakkabı : Çizme, kaloş fotin, tegelli kundura, yemeni (sırmalı yemeni) Çorap : Beyaz çorap, renkli çiçekli çorap Baş Giysileri : Baş, hilal,alınlık, altınlı fes, kulaklık, zülüf Baş Örtüler : Püskül, örtüler, yazmalar ve oyalar
TARİHİ KEMALİYE EVLERİ Kemaliye kuruluşundan bu yana, çeşitli kültürlerin yaşandığı bir yer olma özelliğini taşır. Bu ortak kültürün izleri ayrıntılara da yansır. Dut, ceviz, çınar, kavak ağaçlarının oluşturduğu, yeşilin bin bir tonu arasında yer alan evler, doğal çevre ile mimari arasındaki uyumun en güzel örneklerini sunar.
Kemaliye evleri, topografya yapısına uygun olarak konumlanmış ve "mağ" adı verilen, 3-3.5 metrelik aks sistemiyle yapılmıştır. Araziyi ekonomik kullanma zorunluluğu nedeniyle, evler kademeli olarak şekillenmiş, yatay değil, düşey olarak düşünülmüş ve tek katlı evler yerine iki, üç ya da dört katlı evler tercih edilmiştir. Evlerin bir çoğu eğimli araziye yaslanır. Dolayısıyla, Kemaliye Evleri'nin her kaündan açılan kapılardan, ya bir sokağa ya da bir bahçeye çıkabilirsiniz. Genelde üç katlı olan Kemaliye evlerinin alt katları, hizmet katı olarak işlev görür. Bahçe ile bağlantısı olan bu kat soğukluk, kiler ve odunluk olarak kullanılır. Ana katlar -taş duvarın üstü ile başlayan ahşap katlar- yaşam mekanları olarak düzenlenmiştir. Divanhane, selamlık, sofa ve mutfak bu katta bulunur. Üst katlarda genel olarak yatak odaları vardır. Son katın üzerinde bulunan rıhtım döşemeyle kaplı damlar ise, tarımsal ürünlerin işlenmesi ve kurutulması amacıyla kullanılır.
Kemaliye evlerinin yukarıda adı yazılan bütün bölümleri, tek tek ele alınması gereken mimari özelliktedir. Bu bölümlerden bazılarını birlikte gezelim.
SOFA
"Aralık" adıyla biçimin ana belirleyicisi olma işlevini sürdüren sofa, odaların ve diğer mekanların doğrudan açıldığı bir geçittir. Ortak kullanım alanı olmanın ötesinde, katların dış çevre ile doğrudan ilişkisini sağlaması bakımından önem kazanır. Sofa, geleneksel evin avlu öğesini, yapı içinde oluşturma eğiliminin bir ifadesi olarak da açıklanabilir.
DİVANHANE
Kemaliye evlerinde sofanın oturma işlevli bölümü, "Divanhane" adını alır. Divanhane aynı zamanda evin, manzara ile etkin görsel ilişkisini kurduğu mekan olarak da tanımlanabilir. Yalnızca bir basamak yükseltilmiş döşemesiyle sofadan ayrılan divanhane, sofanın ardından, hatta onunla birlikte, ana kat planını örgütleyen temel mekan olarak belirlenir.
ODALAR
Mekansal biçimlendirme açısından Türk evinin temel özelliği, odayı ana birim olarak ele almasıdır. Varılmak istenen sonuç, odanın yönlendirme ve kullanımda en uygun biçimlendirilmeye kavuşturulmasıdır. Kemaliye evlerinde de bu amaca yönelik biçimlendiği kanıtlanan odalar yeme, oturma, yatma işlevlerinin tümüne cevap verebilecek nitelikte tasarlanmıştır. Sofanın iki yanında konumlanmış odalar, genellikle divanhanenin iki yanında yer alır. Aralarında işlevsel farklılık yoksa simetrik bir düzen gösterirler. Kısa kenarı uzun kenarının yaklaşık yarısı olacak boyutta biçimlenmiş odalar, kısa kenarları manzaraya doğru ve yaygın bir uygulamayla divanhane ile aynı yöne bakacak şekilde yapılmıştır.
Odanın oturma alanı (sekiüstü), sekialtına göre bir basamak yükseltilmiştir. Sekiüstünde, duvarlar boyunca yerleştirilen bir, iki ya da üç yönlü sedirler bulunur. Sedirleri sekialtı kenarında sınırlayan eleman olarak kapı tarafında korkuluk (parmakçalık), diğer tarafında ise yüklük yer alır. Yüklükler banyo yapma ve yatak-yorgan koyma yeri olarak işlev görür. Yüklük ile kapı arasındaki duvar yüzeyi ise, "çiçeklik", "şerbetlik" adıyla anılan ahşap süslemelerle şekillendirilmiştir. Ayrıca, çiçeklik üst sınırında, kapıdan yüklüğe kadar ve oradan da pencere üst sınırına koşut, tüm mekanı dolaşan raf sistemi, köşelerde lambalık, kapı üstünde veya arkasında da şapkalık yer alır.
SERVİS MEKANLARI
Kemaliye evlerinde servis mekanları adı altında toplanabilen mutfaklar; selamlık odasına hizmet veren kahve ocağı, depolama işlevli kiler, soğukluk ve mağazalar, mevsimlik yiyeceklerin kurutulmasına yönelik dam, ailenin ihtiyacı olan hayvanları barındıran ahır, samanlık ve hela birimleri, evin mekansal örgütlenme ilkeleri doğrultusunda yapı bütünü içinde katlara dağıtılarak çözümlenmiştir. Kemaliye evlerinin günlük kullanıma ayrılan hazırlama ve pişirme mekanları olan mutfaklar, çoğunlukla ana katta sofaya bitişik ve evin manzara yönüyle ters konumdaki arka kesiminde yer alır. Model olarak odalarla uyum gösterir. Mutfağın en önemli özelliklerinden bir tanesi, kapısının diğer kapılara göre küçük olmasıdır. İçeri giren kişinin başını eğmek zorunda kalması, "nimete saygının" ifadesidir. Kemaliye evlerinde selamlık odasına hizmet olarak tasarlanan kahve ocağı, bu mekanla doğrudan ilişkili küçük bir ofis niteliğindedir. Çoğunlukla evin arka kesiminde konumlanmış olması nedeniyle dış duvarları taş olup, pencere yüzeyleri de, servis mekanı penceresi niteliğindedir. Sedir, ocak ve duvar nişleri içindeki dolaplar mekanın donanım öğeleridir. Kemaliye evlerinde depolama işlevine yönelik çeşitli mekanlara, yapı bütünü içerisinde olmak koşuluyla yer verilmiştir. Meyve, sebze, tahıl, yağ, peynir, kavurma ve uzun süreli tüketim için hazırlanan yufka ekmeklerinin bozulmadan kullanılmasını sağlayacak uygun sıcaklık ve havalandırma koşullarına sahip farklı mekanların oluşturulabilmesi için, kat alanlarının, genellikle odaların konumlandığı ön kesim dışındaki bölümleri, depolarla donatılmıştır.
Zengin ailelerin evleri ile fakir evleri arasında büyük farklılıklar yoktur. Bir farklılık sayılacaksa, "kat" sayısı ve "evlerin boyutu" bu iki evi birbirinden ayırır. Evin "direkli oda" denilen selamlık odaları, ayrı giriş ve servis mekanları ile diğer bölümlerden ayrılır. Kemaliye evlerinde tüm oturma mekanları manzaraya, bu manzaranın en güzel görüntüsü olan Fırat'a bakar. Eğimli arazideki set set yapılanma, evlerin birbirinin manzarasını kapatmasını önler. Manzaraya bakan oturma yerlerine, evin diğer yerlerine oranla daha çok pencere, vitraylı tepe pencereleri, her katta daha ileriye taşan cumbalar yer alır. Oturma mekanları arasındaki hiyerarşiyi, bu cephedeki "çıkma düzeni" ile kavramak mümkündür. Yaz boyunca oturulan ortak mekan olan "divanhane", cephede dışarıya en fazla çıkma yapar. Onu selamlık ve odalar takip eder. Aynı cephede simetrik biçimlenme de dikkati çeker. Evlerin yapımında taş ve ahşap malzeme kullanılmıştır. "Hımış" adı verilen, arası kerpiç dolgulu ahşap dikmelerin üzeri çam tahtaları ile kaplıdır.
Ahşap kaplamaların etekleri fisto biçiminde iç ve dış bükey eğriler veya yalın oyma motiflerle bitirilmiştir. Bu ahşap kaplı cephedeki dikdörtgen pencerelerin, ahşap kapaklarındaki dövme demir açma-kapama ve sabitleştirme elemanları motiflerle bezelidir. Kapaklar kapandığında odalar yalnızca tepe pencerelerinden ışık alır. Ahşap cephe yüzeyini üstte saçak, yöreye özgü adı ile "süvüng" sınırlar. Bu saçak, aynı zamanda bir balkon korkuluğudur. Çünkü evin "rıhtım" adı verilen dere taşı kaplı düz damı, diğer adıyla "yetme", üzerinde gezilen bir üretim alanıdır. Pestil, tarhana, dut, elma, reyhan evin en üst kısmında kurutulur. Aynı katta depolama ve yazın oturma işlevli kapalı mekanlar da bulunur ki buraya "kaçak " denir.
Kemaliye evlerinde dikkate değer bir cephe elamanı da kapılar ve kapı tokmaklarıdır. Bu tokmaklar iki türlüdür. Biri erkekler içindir ve vurulduğunda kalın ses çıkarır. İnce ses verenini ise kadınlar kullanır.
Kemaliye evleri, mimarisinde yerel kültür öğeleri barındıran ancak plan örgütlenmesi, kütle düzeni ve strüktür özellikleri ile, Osmanlı döneminin geliştirdiği kentsel konut geleneğinin özgün örnekleri arasında yer alır.
Kısa adı ÇEKÜL olan, Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı'nın "7 Bölge 7 Kent" projesi kapsamında yer alan Kemaliye, doğal-tarihsel ve kültürel özelliklerinin yanı sıra özgün mimari dokusuyla da Dünya Mirası Tarihi Değerlerden biri olmak üzere UNESCO'ya aday gösterilmiştir.
Mutlaka görülmesi gereken bu sivil mimari örnekleri, bütün özellikleri ile geçmişin parlak sayfalarını anımsatan, Anadolu kültürünün gözler önüne serildiği en açık örneklerdendir.
*
o
+ - Bu bölüm Kemaliye'ye uzun yıllar emek veren Doç. Dr.Y. Berrin Alper'in "Kemaliye (Eğin) Yerleşme Dokusu ve Evleri Üzerine Bir Araştırma" konulu doktora tezinden yararlanılarak hazırlanmıştır.
ÖZGÜN EL SANATLARI
Kemaliye'de, atalarımızdan gelen ve herbiri tek tek ele alınarak incelenmeye değer olan el sanatları, emekleri geleceğe taşımayı sürdürmektedir. Bunlardan kısaca söz edecek olursak ;
- HALICILIK
Geleneksel motif ve renklere bağlı kalınarak, el uğraşında önemli bir dal olan halıcılık, çeyrek yüzyıl öncesine kadar ilçe ekonomisine büyük katkı sağlamıştır. Tarihsel bilgilere göre 1887 yılında iran'dan gelip, Eğin'e yerleşen göçmenlerin başlattığı, yerli halkın benimseyip geleneksel bir sanat olarak sürdürdüğü "Eğin halıcılığı" uzun yıllar Türkiye'de önemli bir yere sahip olmuştur. Eğin halısını diğer halılardan ayıran en önemli özellik atkı ipliğinin mavi boyalı oluşudur. Bunun dışında kenar püskülleri aynen saç örgüsü gibidir. Diğer yerlerde dokunan halılar, dokunduktan sonra kesim ve traşlama yapılarak yıkandığı halde, Eğin halısına tezgahtan çıktıktan sonra herhangi bir işlem yapılmaz. Eğin halısında, bir santimetre karede 36 ilmek (düğüm) vardır. Halının kalınlığı genelde 8 mm'dir. Dokumada 2.5 numara yün ipliği, atkısında ve çözgüsünde 20 numara pamuk ipliği kullanılır. Çözgüsü ve atkısı 15 kattır. 2002 yılında başlayarak, Kemaliye Kaymakamlığı tarafından Eğin halıcılığının tekrar canlandırılması için ilçe merkezi ve köylerde çalışmalar başlatılmıştır.
-KAPI TOKMAKLARI
Dış kapı kanatları üzerindeki döğme demir kapı tokmakları, işlevsel elemanlarının yanı sıra, zengin motif çeşitleri ile de dikkat çeker. Erkeklerin ve kadınların ayrı ayrı kullanımına ayrılmış, kalın ve ince sesler çıkaran tokmaklar, gelenekler doğrultusunda bezenmiş "Ayna" ların üzerinde yer alır. Kapı tokmaklarında iki tür ses verme elemanı vardır: Birincisi yabancı erkek misafirler için olanıdır ki, bu üstte bulunan kalın sesli kapı tokmağıdır, ikincisini ev halkı ve kadın misafirler kullanır. Bu tokmak altta bulunur ve ince ses verir. Böylece ev halkı hazırlıksız yakalanmamış olur; kapı tokmağının çıkardığı sese göre misafir karşılanır. Günümüzde Kemaliye'de bir demirci ustası tarafından üretilen kapı tokmakları, süs eşyası ve hediyelik eşya olarak da kullanılır.>
-GAZENNE
Gazenne dokumacılığının kökeni, bu yörede çok eski dönemlere dayanır. Yapılan araştırmalardan, 1960'lı yıllara kadar Eğin'de, her iki evden birinde gazenne dokunduğu, halkın yüzde doksanına yakınının dokuma yaparak geçimini sağladığı anlaşılmıştır. Çevre il ve ilçelere satılan gazenneler, erkeklerde pijama, gömlek, kadınlarda entari, şalvar ve ayrıca sofra bezi olarak kullanılır. Gazenne'nin ham maddesi pamuk ipliğidir. Kemaliyeliler bu ipleri işleyip, çeşitli renklerde boyayarak kuyu çekme tezgahlarında dokumuşlar. Bugün en ünlü ve sağlam kumaşlardan kalite olarak farklı olmayan gazenne, Kemaliye'de kültürel bir değer olarak korunur.
-YEMENİ
Yemeniciliğin kökeni, Eğin'in en eski tarihlerine dek uzanır. Günümüzde "Eğin yemenisi" adı verilen ayakkabılar ve simli ayakkabılar, değerli sanat eserleri olarak evlerin en nadide yerlerinde sergilenir. Düğün, kına gecesi gibi eğlencelerde özenle giyilir. Eğin yemenisinin özelliği, tek tip olmasıdır. Kalıplarda sağ ve sol diye ayrım yapılmaz. Kadın yemeni kalıpları, zenneler 35-36, zerderger 37 ve uluorta 38 numara olarak üretilir. Erkek yemeni kalıpları, kaba rüzgar 44, rüzgar 42, ve orta 40 numara şeklinde isimlendirilir.
-AHŞAP İŞÇİLİĞİ
Kemaliye'de ahşap işçiliği ustalar tarafından yıllarca, yaşanılan mekanlarda uygulanmıştır. Evlerin ve dükkanların dış ve iç kısımlarında (özellikle tavan işlemeciliği, pencere, kepenk, yüklük, çiçeklik, lambalık gibi örneklerinde görüldüğü gibi) ahşap oymacılığın yanı sıra, günlük hayatta kullanılan eşyaların (masa, sandalye, dolap, ceviz ağacı, oda çiçekleri, sofra tahtası ve raf gibi) her birinde, nadide bir ahşap işçilik görülür.
-DİĞER ELSANATLARI
Demircilik sanatı içinde düşünülmesi gereken nalbantçılık, keçe üretimi denilen hallaçlık, ağaç oymacılığı gibi sanatlar günümüzde varlığını sürdürür ve Kemaliyeli için büyük önem taşır. "Dabakçılık" adı verilen deri işleme sanatı, ilçe ekonomisine şu an bir katkı sağlamasa da, bu güzel geleneksel el sanatının yaşatılması amacıyla, ferdi olarak sürdürülür.
Kaynakça: Kemaliye Kaymakamlığı WEB Sitesi
misafir - 9 yıl önce