Köy Enstitüsü adının verilmesinin nedeni ise, köylüye sadece okuma-yazma öğretmenin yanı sıra geri kalmış bölgelerin geliştirilmesi için yeterli ve vasıflı insanın gücününde yetiştirilecekleri daha kapsamlı eğitim yuvaları olmalarından ötürüdür.
Cumhuriyetin ilanı sonrası ülke nüfusunun %80’ine yakını, kırsal nüfusun ise %90’ına yakını Okuma yazma bilmiyordu. Okuma yazma çağındaki genç nüfusun %80’i ise köylerde yaşamaktaydı. Tüm bu olumsuzlukların yanı sıra savaştan yeni çıkmış Türkiye Cumhuriyeti'nde, mevcut öğretmenlerin %78'i kentlerde, %22'si ise okulu olan 4-5 bin nüfuslu köylerde eğitim vermekteydi. Tüm bunların üstüne kimi öğretmenler köy yaşamına tutunamayarak başarısızlık göstermekteydi. Geri kalan 40000 köyün 35277’sinde öğretmen bulunmamaktaydı. Savaşın yarattığı yükler neticesinde eğitime yatırım yapmak mevcut şartlarda mümkün değildi. Bunun için halkın kendi kalkınması için kullanabileceği kendi emeğinden başka hiç bir şeyi yoktu. Bu olumsuzlukları bertaraf edip kısa sürede eğitim sorununu çözülmesi gerekiyordu.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, eski kurmay subaylarından Saffet Arıkan’ı 1935 yılında Milli Eğitim Bakanlığı görevine getirdi. Aynı yıl içinde Saffet Arıkan da, Köy Enstitülerinin hem kuramcısı hem de kurucusu olacak olan İsmail Hakkı Tonguç’u ilköğretim genel müdürlüğüne atamıştır.
İsmail Hakkı Tonguç, öncelikle detaylı bir köy incelemesi yapmış, rakamları ve eski yapılanları değerlendirerek, 20 yıllık bir plan taslağı hazırlamıştır. Bu plan taslağına göre 1954 yılına kadar öğretmen, koruyucu, tarım teknisyeni ve sağlık hizmeti ulaşmamış köy kalmayacaktır.
Eğitmen yetiştirme deneyimi köy enstitüsü sisteminin ilk adımıdır. İsmail Hakkı Tonguç, ilk olarak askerliğini yapmış, okuma-yazma bilen gençlerden seçtiği bir grubu, 'geçici öğretmen' olarak görevlendirmek amacıyla, 1936 yılı yaz aylarında Eskişehir’in Çifteler bucağındaki Mahmudiye köyünde ilkokulda 6 aylık bir kurs açmıştır. Burada verilen kursu bitirenlere öğretmen yerine 'eğitmen' denilecekti. Bu kursları tamamlayarak Ankara köylerinde görevlendirilen ilk 84 eğitmen son derece başarılı olmuş ve eğitmen kursları kısa süre içinde ülkenin başka yerlerinde de açılarak çoğaltılmıştır. Böylece köy gençlerine ülkenin eğitim sorunlarının çözümünde yer verilerek ilk adım atılmıştır.
Bu ilk deneyimde olumlu sonuç elde edilmesinden sonra, 11 Haziran 1937'de çıkartılan "Köy Eğitmenleri Kanunu" ile eğitmenliğe yasal işlerlik kazandırılmıştır. Bu yasaya dayanılarak Eskişehir'in Çifteler bucağı, İzmir'in Kızılçullu bucağı ve Edirne ilinin Karaağaç bucağında birer eğitmen kursu açılmıştır. Ertesi yıl bu eğitmen kuyslarına üç yeni kurs daha eklenmiştir. Zamanla eğitmen kursları ile köylerde ilkokul düzeyinde bir öğretimin sürdürülemeyeceği düşünülerek 3704 sayılı yasa ile "Köy Öğretmen Okulları"nm açılması öngörülmüştür. Bununla birlikte köy enstitülerine temel oluşturan başta Kızılçullu, Çifteler ve Gölköy Eğitmen Kurslarının, Köy Öğretmen Okulu'na dönüştürüldüğü görülecektir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının ardından göreve gelen İsmet İnönü, başlatılan bu eğitim seferberliğinin devam etmesini sağlamıştır. Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan'ın sağlık sorunları sebebiyle görevinden ayrılmasının ardından Arıkan'ın yerine 28 Aralık 1938'de Hasan Ali Yücel getirilmiştir. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'la, Köy Enstitüleri çalışmalarını hızlandırmışlardır.
1939'un 17-29 Temmuz tarihleri arasında yapılan Birinci Maarif Şûrası'nda (Eğitim Danışma Kurulu) ele alınan konular her yönüyle tartışmaya açılmıştır. Köylerde yaşayan vatandaşın eğitiminde yalnızca okuma-yazma öğreten bir öğretmenin yeterli olmayacağı; köy öğretmeni yetiştirecek kurumların çok yönlü insan gücü yetiştirmesi gerektiğine karar verilerek, yeni açılacak kurumlara "Köy Enstitüsü" adının verilmesi uygun bulunmuştur.
Eğitmen kursu uygulamasından elde edilen deneyim ve firiklerle hazırlanan 3803 sayılı kanunun tasarısı Mart 1940’ta meclis alt kuruluna verildi ve 17 Nisan 1940'da kabul edilen 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu'na göre, enstitülerin görevi sadece köy öğretmeni yetiştirmekle sınırlı kalmayıp, öğretmenle birlikte sağlık görevlileri, teknisyenler gibi meslek elemanları yetiştirmekti. Köy Enstitüleri, kuruluş amaçlarının çok üstünde bir başarı göstermişlerdir. Köyün, kırsal alanlarda yaşayanların sorunlarını ortaya koyan ilerici bir kuşağın yetişmesini sağlamaktır.
Enstitülerin, 1940 yılında kentlerden uzakta, tren istasyonlarının yakınındaki tarıma elverişli geniş arazilere sahip köylerin hemen yakınlarında kurulmaya başlanmıştır. Başlangıçta kurulmuş olan 14 Köy Enstitüsü şunlardır:
Eskişehir-Çifteler (1937)
İzmir-Kızılçullu (1937)
Lüleburgaz-Kepirtepe (1938)
Kastamonu-Gölköy (1939)
Malatya-Akçadağ (1940)
Antalya-Aksu (1940)
Samsun-Akpınar (1940)
Kocaeli-Arifiye (1940)
Trabzon-Beşikdüzü (1940)
Kars-Cılavuz (1940)
Adana-Düziçi (1940)
Isparta-Gönen (1940)
Balıkesir-Savaştepe (1940)
Kayseri-Pazarören (1940)
1941 yılında Ankara-Hasanoğlan ve Konya Ereğli-İvriz’de 2 enstitü; 1942 yılında Sivas Yıldızeli-Pamukpınar ve Erzurum-Pulur’da 2 enstitü; 1944 yılında Diyarbakır Ergani-Dicle ve Aydın-Ortaklar’da 2 enstitü ve 1948 yılında Van-Erciş’te (Emis) 1 köy enstitüsü kurulmuş ve 1948 yılına gelindiğinde Köy Enstitüsü sayısı 21’e ulaşmıştır.
Köy Enstitüleri bireylere bilinçli olmayı öğretirken, toplum bireylerini yönetmekte olan başta toprak ağaları olmak üzere kimi çıkar çevrelerini korkutmaya başlamıştı. Ve bu durum genel siyasete ve meclise yansımaya başlamıştı. 1946 yılında yeni hükümetin kurulmasıyla Milli Eğitim Bakanlığına Hasan Hasan Ali Yücel'in yerine Reşat Şemsettin Sirer getirildi. Yeni Milli Eğitim Bakanı'nın ilk işi, Köy Enstitüleri'nin kurulmasında büyük payı bulunan İsmail Hakkı Tonguç'u İlköğretim Genel Müdürlüğü'nden uzaklaştırmak olmuştur. Önce Talim ve Terbiye Kurulu'na atanan Tonguç, çok geçmeden bir ortaokulun resim öğretmenliğine gönderilecektir. Bunu diğer enstitü yöneticileri ile öğretmenlerin görevden alınıp, başkaca yerlere atanmaları izlemiştir.
Enstitülerdeki bu tasfiye hareketi hızla devam ederken, suçlamalarda da önemli oranlarda artışlar göze çarpmaya başladı. Enstitü öğrencileri arasında sağcı-solcu, milliyetçi-komünist ve ilerici-gerici ayrımı ve sürtüşmeleri de başgöstermeye başlamıştır.
1947 yılında Köy Enstitülerinin program ve yönetmelikleri değiştirilerek eski ilk öğretmen okulu geleneğine dönüldü ve sistemin işleyişi bütünüyle aksamaya başladı. Sirer'in yerine Milli Eğitim Bakanlığı'nı üstlenen Tahsin Banguoğlu'nun döneminde ise bu aksama hız kesmeden devam etmiştir. 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti'nin yeni Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri döneminde çıkarılan 27 Ocak 1954 gün ve 6234 sayılı kanunla Köy Enstitüleri kapatılmışlardır.
Eğitim Enstitüleri sayesinde 6 yıl gibi kısa bir sürede 21 köy enstitüsünden toplamda 33398 kişi mezun olmuştur. 8756 eğitmen, 7300 sağlık memuru, 1398 kadın öğretmen, 15943 erkek öğretmen yetiştirilmiş, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 150 büyük inşaat, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane ve 7000 köy okulu inşaa edilmiştir.
Köy Enstitülerinde Günlük İşleyiş
Enstitülerde günlük çalışma düzeni, her sabah 30 dakikalık yoklama, müzik, ulusal oyunlar veya spor, her gün öğleden önce 45'er dakikalık 4 ders veya iş saati, öğleden sonra yine 45'er dakikalık 4 ders veya iş saati, her gün iki saatlik etüt ve 45 dakikalık serbest okuma zamanı, 8 veya 8,5 saatlik uyku zamanı şeklindedir.Köy Enstitülerinde Uygulanan Program
Genel kültür ve beceri dersleri ile birlikte sanat, edebiyat, resim, müzik ve spor gibi etkinlikler, her öğrencinin kazanımları doğrultusunda hazırlanmıştır. 1953 yılına kadar Köy Enstitüleri'nin öğretim süresi ilkokul üzerine 5 yıldır. Beş yıllık bir öğretim süresince uygulanan program şöyledir: 114 haftası kültür derslerine;58 haftası ziraat dersleri ve uygulamalarına; 58 haftası teknik dersler ve uygulamalara 30 hafta da, 45 gün aralıklı tatillere ayrılmıştır. Köy Enstitülerinde, öğretim, uygulama çalışmalarını ve kültür, tarım, teknik alanlarla ilgili derslerini düzenlemekte serbesttirler. İmar-inşaat yahut ekin yapılması veya hasat kaldırılması gibi önemli işler çıktığı zaman bütün çalışmalar o iş üzerinde yoğunlaştırılır, önceden planlanan ders ve uygulama kayıplarının uygun bir zamanda telafisi yoluna gidilir.Köy Enstitülerinin Amacı ve Felsefesi
Enstitüleri'nin eğitim felsefesi “iş içinde, iş aracılığı ile, iş için eğitim” ilkesi tatbik ediliyordu. Kurulan bu sistemde insan, yaparak, yaratarak, sorgulayarak, merak ederek, küçük yaştan başlayarak yapılan katkılarla eğitilmekteydi.Köy Enstitüleri'nin kendisine ait tarlaları, bağları, besi hayvanları, kümesler, arı kovanları ve atölyeleri vardı. Öğretmenler, hem örgün eğitim vererek okuma-yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern ve ilmi tarım tekniklerini öğreterek köyün ve köylünün kalkınmasına yardımcı olması amaçlanmıştır. Derslerin yarısı temel örgün eğitim-öğretim konularını, geri kalan ise uygulamalı eğitim-öğretimi içeriyordu.
Ayrıca demokrasi değerleri de yaşayarak öğretilmekte, öğrenciler yönetime katılmakta, ve böylece insan gelişimine özgürlük tanınmakta, tartışma ve eleştirme değerleri yaşanmaktadır. Yapılan her iş ve uygulanacak her etkinlik enstitülerde yaşayanlar tarafından kararlaştırılır.
Bu eğitim ve öğretim yuvaları, insanı kendisine ve çevresine yabancılaştırmadan, bireyin yaratıcı gücünü ulusal yaşama katan özelliktedir. Köy ortamındaki zeki ve başarılı çocukların eğitilerek yine kendi bölgelerinde öğretmenlik yapmaları sağlanmıştır. Böylece mezun olan öğretmenler ve eğitmenler yabancısı olmadıkları kendi bölgelerinde eğitim ve öğretim hizmeti verebilecek, bulundukları bölgenin kalkınmalarını sağlayacak özgür ve akılcı bireyler yetiştirebilecekti.
Köy Enstitüleri, ezberci olmayan, yaparak-deneyimleyerek öğrenmeyi metod edinmiştir. Bir iş, bir üretim yapmanın somut uygulamasının gerçekleştiği, öğrenmede, olanaklar ölçüsünde, çok araçlı etkinliklerin yer aldığı bir uygulama. Gelenekçi eğitimin aksine, bilimsel yaklaşımı, yetiştiriciliği, somut yaşantı, profesyonel olmayı, üreticiliği ve demokratik gibi çağdaş eğitim modelini hedef almış ve uygulamıştır.
misafir - 9 yıl önce
Seda - 5 yıl önce
Bu ne saçma sapan bir yazı. Utanmıyor musunuz insanları yanlış bilgilendirmeye .