İslam sanatı, İslam kültürünün büyük bir bölümünü oluşturur. İslamî sanat(lar) terimi görece yeni bir terimdir ve genel olarak modern bir kavram olarak ele alınabilir. Terim ile kastedilen İslam topraklarında üretilen, İslam kültürünün izini taşıyan sanat eserleridir; eserlerin illâ ki Müslüman için veya Müslümanlar tarafından yapılmış olması gerekmez. Nitekim birçok Hindu, Hıristiyan ve Yahudi sanatçılar İslamî sanat eserleri verdikleri gibi, Müslümanlar tarafından yapılan bazı sanat eserlerinin alıcıları, sahipleri gayrimüslimdir. Zaman zaman tarihi İslamî sanat eserleri ve sanatçılar çağdaş zamanlarda dinîden ziyade millî sanat açısından değerlendirilmiştirler; bununla birlikte bu genelde yanlış bulunur zira İslamî sanatlarda tarih boyunca ortak olan değer ve vurgu İslamdır ve sanatlar birçok etnik grubun katkısının sonucu olarak ortaya çıkmışlardır. Nitekim o dönemlerde İslam topraklarında bulunan vatandaşların da ayırıcı özelliği etnik gruplarından ziyade dinleriydi ve bu sebeple de bugün birçok tarihî İslamî sanatçının yaşadığı toprağa bakarak etnik kökenini bilmek çok zordur.
İslam itikadındaki Allah inancında antropomorfizme yer verilmemesi ve buna kesin bir şekilde karşı çıkışı, Allah'ın sureti olmadığı için betimlenemeyecek olduğu inancı Hıristiyanlıktakine benzer bir ikona ve dinî resim geleneğinin oluşmasını engellemiştir. Ayrıca İslam'da peygamberlere ilâhî özelliklerin izafe edilmemesi peygamberlerin de betimlenmesini dinî anlamda büyük ölçüde gereksiz kılmıştır. Ek olarak İslam'ın putperestliğe karşıt oluşu ve Kur'an'da putperestliğin şiddetli bir şekilde reddedilmesi özellikle heykel gibi sanatlara Müslümanların, özellikle de aktif pagan putperestliğinin devam ettiği çağlarda, mesafeli durmasına sebep olmuştur. Bununla birlikte Kur'an'da heykel sanatına veya insan (peygamberler dahil) suretlerinin betimlenmesine, tapınmak yani putperestlik için yapılmadıkları sürece, karşıt bir ayet bulunmaz. Nitekim sonraki yüzyıllarda özellikle yeni fethedilen topraklarda var olan sanat gelenekleri ile İslam'daki kavram ve sembollerin kaynaşması sonucu, özellikle İran bölgesinde, gerek Muhammed gerekse diğer peygamberleri betimleyen görsel eserler de, nadir de olsalar, yapılmışlardır ve figüratif betimleme yedinci yüzyılın ilk dönemlerine kadar pek de sorunsal olmamıştır. Bununla birlikte özellikle peygamberin betimlemeleri dinî bir bağlamda değil de tarihî bir bağlamda yapılmıştır.
Batı'da sanatın önder türleri resim ve heykelken, İslam'da bu formlar yukarıda belirtilen sebeplerin de etkisiyle benimsenememiştir. Bunun yerine ahşap, metal işlemeciliği, dekoratif sanatlar, seramik ve cam sanatları ile ciltleme ve hat sanatları büyük yer ve öneme sahiptir. Süsleme sanatlarında özellikle geometrik ve simetrik motifler sıklıkla yer almıştır.
Gerçekçi suret betimlemesinden uzak duran İslam sanatı, daha hayalcî bir tarza sahip olan minyatür sanatını geliştirmiştir. Gerek açı, gerekse özgün stilleriyle minyatür sanatı farklı bir görsel sanat dalıdır ve İslam sanatında büyük yer tutar, başlıca figüratif sanattır. Buna ek olarak, İslam'da önemli bir yer tutan yazıyı baz alan güzel sanat türü, hüsn-ü hat, yani hat sanatı İslam toplumundaki suret karşıtlığından da yararlanarak büyük ölçüde gelişmiştir. Hat sanatında birçok tarz ve üstat geliştiği gibi, farklı İslam devletlerinde, Arap alfabesini kullanan farklı dillerde, daha farklılaşmış stiller ortaya çıkmıştır. Hat sanatı gelişiminde zaman zaman soyut da olsa figüratif özellikler de kazanmıştır; örneğin zoomorfik hat eserlerine sıklıkla rastlanır. Özellikle hat sanatıyla birlikte anılan tezhip sanatı dekoratif bir sanat olarak öne çıkmış, Kur'an nüshalarının oluşturulmasında hat ile birlikte dekoratif ve estetik açıdan önemli bir yere sahip olmuştur. Gerek ciltcilik gerekse süsleme açısından en güzel örnekleri sunan Kur'an nüshaları olmuştur. Kur'an nüshalarında hat ve tezhibe sıklıkla rastlanırken, figüratif dekorasyonlara ve betimlemelere rastlanmaz. Bunun yerine minyatür gibi figüratif betimlemeler destan ve manzum hikâyelerin nüshalarında sıklıkla kullanılmıştır.
Bunlara ek olarak İslam sanatında mimari önemli bir yere sahiptir. İlk dönemlerde (gerek İslam öncesi ve İslam'ın ortaya çıktığı dönemlerde) İslam'ın geliştiği merkezler olan Mekke ve Medine'de mimari açıdan gelişmemiş şehirlerdi. Özellikle İslam devletinin yönetiminin saltanata geçişinden sonra, yapılan fetihlerle de mimariye olan ilgi artmış, zaman içinde farklı toprakların mimarisinden de etkilenerek farklı mimari stillerde camiler, mescitler, medreseler, saraylar, köprüler ve kervansaraylar yapılmaya başlanmıştır. İslam’a has ibadet yeri olan camilerin mimarisi özellikle İslam mimarisi içerisinde önemli bir rol oynamıştır; ilk fethedilen topraklarda, özellikle Suriye'de, kiliseler camiilere çevrilmişken daha sonra fethedilen yeni topraklarda ve kurulan yeni şehirlerde Müslüman camiler inşa etmeye başlamışlardır. Farklı iklimlerden ve etnik kültürlerden etkilenerek camii mimarisi bölgeden bölgeye farklılık gösterir. Bu tip (cami, medrese vs.) dinî mekânların mimarisinde suret betimlemesine pek yer verilmez, bunun yerine dekoratif, sık sık geometrik ve arabesk türde süslemeler mevcuttur. Bununla birlikte dinî olmayan seküler mekânların mimarisinde suret betimlemelerine yer verilmiştir; örneğin özellikle eski hamamlarda ve saraylarda buna rastlanır. Bununla birlikte seküler mekânlar zaman içinde dinî mekânlar kadar iyi korunmamıştır.
Tekstil bazlı sanatlar da İslami sanatlar açısından önemli bir yere sahiptirler. Ticari açıdan da büyük bir gelir kapısı oluşturan tekstil üretimi çok gelişmişti ve çok çeşitli ham maddeler kullanmaktaydı. Halılardan çok amaçlı kumaşlara, tülbentlere kadar birçok farklı tekstil ürünü farklı tarz ve tekniklerle dokunarak hazırlanır,önemli bir kısmı ithal edilirdi. Nitekim Orta Çağ'da kiliselerde azizlerin kemiklerinin sarılıp saklandığı işlemeli kumaşların çoğunluğu İslam topraklarından gelmekteydi ve bugün varlığını sürdüren bu kumaşlar o dönemlerdeki İslam kumaş sanatlarının güzel örneklerini oluşturmaktadır.
Laydi1 - 8 ay önce