İkinci Dünya Savaşı Rusya Cephesi

Kısaca: 1943 yılının başında, Kafkasya’daki Alman ordularının kaderi, Stalingrad’daki ordularının kaderine benzeyecek gibiydi. Kafkasya’da bulunan Alman orduları Stalingrad’da bulunan ordulardan daha derinlikte mevzilenmiş durumdaydılar. Bununla beraber, Stalingrad kuşatmasından sonra bir aydan fazla süre orada kalmak zorunda kalmışlardı. ...devamı ☟

1943 yılının başında, Kafkasya’daki Alman ordularının kaderi, Stalingrad’daki ordularının kaderine benzeyecek gibiydi. Kafkasya’da bulunan Alman orduları Stalingrad’da bulunan ordulardan daha derinlikte mevzilenmiş durumdaydılar. Bununla beraber, Stalingrad kuşatmasından sonra bir aydan fazla süre orada kalmak zorunda kalmışlardı. Oysa müthiş kış bastırmakta ve tehlike büyümekteydi. A Ordu Grubu’nu teşkil eden ve komutasında Mareşal List’in yerine geçen General Kleist’in bulunduğu 1’nci Panzer Ordusu’nun ve 17’nci Ordu’nun durumu oldukça zordu.

Ocak ayının ilk haftasında A Ordu Grubu’nun tehlikeli ve güven teşkil etmeyen durumu kendisini çevreleyen tehditlerin artmasıyla iyice çıkmaza giriyordu. En büyük tehlike Kafkas Dağları’ydı. Ruslar önce Mosdok kentinin sol kanadına taarruz ettiler daha sonra da Nalçık’ın sağ tarafına saldırdılar ve her iki bölgeyi de ele geçirdiler. Daha tehlikeli bir gelişme “Don Ordu Grubu” ve “A Ordu Grubu”nun birleştiği bölgenin sol kanadına doğru Rusların Kalmuk Stepleri’nden geliştirmeye başladıkları harekattı. Elista’yı ele geçiren Ruslar Maniç Gölü’nü geçerek, General Kleist’in Rostov ile ulaşımını sağlayan Armavir’e doğru ilerlemeye başladı. En tehlikeli gelişme ise Don Hattı’ndan güneye doğru ve doğrudan Stalingrad yönüne ve bizzat Rostov’un üzerine ilerleyen harekattı. Rusların öncü birliklerinden birisi bu bölgenin neredeyse yetmiş beş kilometre önlerine kadar gelmişti.

Bu panik yaratacak haber, Hitler’in Kleist’e, bulunduğu mevzilerini hiçbir koşulda terk etmeyeceğini bildiren emriyle aynı gün gelmişti. O anda 1’nci Panzer Ordusu, Rostov’un 600 kilometre doğusundaydı. Ertesi gün gelen yeni emirde bütün teçhizatlarıyla birlikte, Kafkasya’dan çekilmeleri yazılıydı.

Yolları 1’nci Panzer Ordusu’nun geçmesi için elverişli hale getirirken, gerektiğinde de Kerç Boğazı’ndan geçerek Kırım’a intikal etmek için 17’nci Ordu’ya Kuban Nehri boyunca geri çekilme emri verildi. Bu geri çekilme uzun sürecek bir geri çekilme değildi ve Tuapse çevresindeki kıyı şeridinde kuşatılan Rus birlikleri, 17’nci Ordu’nun çekilmesini tehlikeye düşürecek kadar güçlü değillerdi.

Aksine, 1’nci Panzer Ordusu’nun geri çekilmesini çevreleyen büyük tehlikeler vardı. En tehlikeli safha, 15 Ocak ile 1 Şubat arasında ordunun çok büyük bir kısmının Rustov’a ulaştığı dönemdi. Her ne kadar çok dar alana sıkıştırılmadıysa da, bu geri çekilme, üç yüz kilometrelik bir mesafede çeşitli Rus saldırılarına maruz kaldı.

10 Ocak’ta, General Rokossovsky, Almanlara yaptığı teslim ol çağrısına ret cevabı alınca, Stalingrad’da kuşatılmış bulunan Alman birliklerine taarruzu başlattı. Paulus’un birlikleri açlık, soğuk, hastalık, moral çöküntüsü ve mühimmat yokluğundan o denli bezmiş ve güçten düşmüşlerdi ki hiçbir şekilde direnecek ve Rus birliklerinin teşkil ettiği çemberi aşacak durumda değillerdi. Bunu anlayıp değerlendiren Ruslar, Almanların Kafkaslar’daki birlikleriyle irtibatlarını kesmek için güneye birlik ayırabildiler.

Stalingrad’da bu nihai safha başlarken, Kleist’ın birlikleri Kafkasların uç kısmından geri çekilmişler ve Pyatigorsk ve Budenovsk arasındaki Kuma Nehri’ne ulaşmışlardı. On gün sonra güneyde bulunan Elista’dan gelişen Rus saldırısı Kuma Hattı’nın yüz elli kilometre gerisindeki noktaya ulaşmıştı. Fakat o süre zarfında Kleist’in çekilen birlikleri Armavir’e yaklaşıyor ve böylelikle en yakın tehlike bölgesini atlatmış oluyorlardı.

Yine de bu arada çok daha gerilerde Don’un her iki tarafından Rostov’a doğru ilerleyen Rus birliklerinin yarattığı çok büyük bir başka tehlike geliyordu. Doğu kısmında ise Ruslar şimdi Maniç Nehri’ne ve Salsk demiryolu kavşağına daha da yakın hale gelmişlerdi. Batıda ise aşağı Don havzasından pek de uzak olmayan Donets Nehri’ne ulaşmışlardı. Kleist’ın artçı birlikleri Rostov’a Ruslardan üç misli uzak mesafedeydiler. Bundan başka Manstein’ın birlikleri Kleist’ın kanatlarını örtebilmek için çok yorgun düşmüştü ki, neredeyse dağılmanın eşiğine gelmişlerdi.

Bununla beraber, geri çekilen Alman birlikleri yarışı kazanmışlar, kıskaca alınıp imha olmaktan kurtulmayı başarmışlardı. On gün sonra, Kleist’ın artçıları Rostov’a çok yaklaşmışlar ve Rusların bu girişimini boşa çıkarmışlardı. Almanların şanslı olduğu bir konu, bu karla kaplı ıssız arazinin Rusların bile, demiryollarını yeterince kullanıp, Almanları yakalamasına engel teşkil etmesiydi. Manstein’in birlikleri o denli açıkta ve korumasız kalmışlardı ki, geri çekilmeleri tehlikeye girmişti. Bu nedenle Kleist’ın bazı tümenleri hemen geriye gelerek bu birlikleri takviye ederek onları tehlikeden kurtardılar.

Kafkaslar’da bulunan Alman birlikleri, Rostov’da Don nehrini geçerlerken, Stalingrad’daki Alman kuvvetleri de çökmüştü. Paulus’un kendisi ve çevresi 31 Ocak’ta, kalan birlikleri ise 2 Şubat’ta teslim oldular. Rus taarruzunun başladığından bu yana üç hafta geçmiş ve teslim olan Alman askerlerinin sayısı toplam 92.000’i bulmuştu. Toplam kayıp ise bu rakamın üç katıydı. Teslim olanların arasında yirmi dört general vardı. Her ne kadar Doğu Cephesi’ndeki generallerin yanlarında, Ruslara esir düşmeleri halinde kullanmaları için zehir tüpleri varsa da, birkaçı bunu 20 Temmuz 1944’te, Hitler’e karşı girişilen “generallerin komplosu” suikastından sonra kullanmıştı. Çünkü, Gestapo’nun eline düşmektense generaller bu yolu tercih etmeye başlamışlardı. Fakat Stalingrad’ın düşmesiyle birlikte, bütün cephelerdeki Alman komutanların nerede, nasıl infaz edileceklerine ilişkin soru sürekli olarak zihinlerini bir kurt gibi kemirmeye başlamıştı. Alman Ordusu’nun Stalingrad’da bozguna uğramasının temelinde, fiziki yenilgiden ziyade ruhen ve moral olarak çöküntüye uğraması ve Alman Ordusu’nun bundan hiç kurtulamaması yatmaktadır.

Bununla beraber, Hitler yayınladığı bildiride, Stalingrad cephesinin çökmesini, buradaki birliklerin bir amaç için feda edildiğini, buradan kazanılan zaman ve fırsatın Alman Yüksek Komutanlığı’na Doğu Cephesi’nde alınabilecek yeni karşı tedbirler için zaman ve zemin hazırladığını bildirdi. Şayet Stalingrad’daki ordu, kuşatıldığı andan itibaren aradan geçen yedi hafta içerisinde herhangi bir zaman teslim olmuş olsaydı, Rusya’daki diğer Alman orduları çok daha zor durumda kalabilirlerdi. Zira, Manstein’ın çok yetersiz olan birlikleri, muhtemelen, don’dan Rostov’a sarkacak Rus birliklerine karşı koyamayacaktı ve Kafkaslar’da bulunan Alman birlikleriyle irtibatları kesilmiş olacaktı. Aynı zamanda, şayet Stalingrad’daki ordu kuşatmayı yarıp ve batıya doğru çekilebilmiş olsaydı kaderleri farklı olabilirdi. Bundan başka, her ne kadar, Almanların Ocak ayının son yarısındaki direnişleri Rusların Rostov’a doğru ilerlemesini önleyecek kadar güçlü olmadıysa da, yine de bu direniş Kafkaslar’daki Alman birliklerinin bu dar boğazdan kurtularak, Rostov’a zamanında ulaşmalarını sağlayacak kadar kuvveti bu bölgeye sevk edilebilmelerine olanak tanımıştı.

Gönderilen bu yardımla bile Kafkaslar’daki çekilme kıl payıyla başarıldı. Ancak, zaman, arazi, kuvvet ve iklim koşulları göz önüne alındığında, bu olağanüstü bir başarıydı. Bu başarının sonucunda, Kleist Mareşal oldu. Her ne kadar bu başarı ustalık ve her türlü övgüye layıksa da asıl önemi, komutanların ve birliklerin soğukkanlı ve yiğit oldukları sürece, modern savunmanın ne denli güçlü bir direnişe tanık olabileceğinin görülmesiydi.

Modern savunma anlayışını kanıtlayan olaylar müteakip haftalarda da kendini gösterdi. Zira, çekilen ordular emniyet içerisinde Rostov dar boğazından kurtulduktan sonra, Ruslar hala çekilme hatlarının gerisindeki tehlikelerle uğraşmak zorunda kaldılar. Ocak ayının ortasında General Vatutin’in sol kanadı, merkezi Don havzasından Rostov arkasındaki Donets’e, güneye doğru harekatına devam etmişti. Bu harekat sonucunda, çok zor bir engel olan Millerovo’nın ele geçirilmesi sağlandıktan başka, bizzat Donets Nehri geçilmiş ve ayrıca Kamensk’in doğusuna da ulaşılmıştı.

Aynı hafta, iki yeni Rus taarruzu başlatıldı. Birisi, Leningrad bölgesinden çok uzaktı. Bu taarruz, bu büyük şehrin on yedi aylık kuşatmasını zayıflatmış, şehrin üzerindeki baskıyı hafifletmişti. Her ne kadar bu harekatın sonucunda Almanlar şehrin arkasındaki Ladoga Gölü’nden atılmadıysa da gölün yaklaşma istikametinde bulunan Schlüsselburg’u Ruslar ele geçirdiler ve bu açılan gedik sayesinde, şehir nefes alma olanağı buldu. Bu stratejik açıdan çok önemli bir gelişmeydi.

Diğer taarruz ise, Almanların güneydeki sahasını tehdit ediyordu. Bu taarruz, 12 Ocak’ta, Voronej’ın altındaki Don havzasında bulunan General Golikov’un orduları tarafından başlatıldı ve 2’nci Alman ve 2’nci Macar Orduları’nın cephelerini yardı. Bir hafta içerisinde Don’dan Harkov’a kadar olan 300 kilometrelik mesafenin yarısını kat ettiler. General Vatutin’in sağ kanadı doğuya doğru Don ve Donets arasında buluşacak diğer taarruzu başlattı.

Ocak ayının son haftasında, taarruz yeniden başladı. Dikkat, güneybatı yönündeki Harkov’a doğru çekilirken, Ruslar batıda çok geniş cepheden Voronej’e taarruz ederek Almanların burada icra etmekte oldukları bölgesel geri çekilmeyi altüst ettikleri gibi aynı zamanda bu çekilmeyi durdurmayı da başarmışlardı. Hemen hemen üç gün içerisinde Ruslar, Almanların yazın başlattıkları taarruza atlama tahtası olarak seçtikleri Kursk şehrine yaklaşmışlardı.

Ruslar, Şubat ayının ilk haftasında sağ kanatlarını ileriye götürmüşler, Kursk ve Oryol arasındaki demiryolu ve karayoluna ulaşmışlardı. Ondan sonra Kursk ve Belgorod hattının ötesine geçmişlerdi. Kursk’u her iki taraftan kuşatan Ruslar, kenti 7 Şubat’ta ani bir ileri harekatla ele geçirdiler. Aynı yöntemi kullanarak iki gün sonra Belgorod’ın da düşmesini sağladılar. Bu şehrin düşmesi aynı zamanda Harkov’un kuzey kanadı için de tehlike oluşturmaya başlamıştı.

Bu arada Rusların Harkov’un üzerine çok belirgin bir şekilde ilerlemeleri daha güneybatıya, Azak Denizi’ne doğru bir harekat eğilimini doğurmuştu. 5 Şubat’ta Vatutin’in birlikleri, Almanların baharda Donets Nehri’ni geçerek elde ettikleri Izyum’u ele geçirdiler. Ruslar, Donets’in güneyindeki, demiryolunu geçtikten sonra batıya doğru yayıldılar ve 11 Şubat’ta önemli bir demiryolu kavşağı olan Lozovaya’yı ele geçirdiler.

Rusların bu yeni başarıları 16 Şubat’ta Golikov’un eline geçen Harkov’un önemini azaltmıştı. Harkov’un ele geçirilmesi bir başarıydı, ancak Almanlar için daha büyük ve yakın tehlike, Rusların Donets’den güneye, Azak Denizi’ne doğru geliştirmekte oldukları harekattı. Dört gün önce, seyyar bir birlik Rostov’dan, Dnyepropetrovsk’a oradan da, Krasnoarmeisk’e ulaşmıştı. Alman birlikleri ciddi biçimde tehdit ediyordu.

Burada gerçekleştirilmekte olan Rusların taarruzları giderek daha etkili hale gelmeye başlamıştı. Bu taarruzların, Almanların direnişleri üzerinde ne denli gerilim ve zorluk yarattığını anlamak ve hissetmek pek zor değildi ve aynı zamanda, lojistik kaynaklarından sürekli olarak uzaklaşmakta olan Almanlar, azalan ikmal maddelerine karşın artan cephe genişliğini örtme gibi bir ikilem ile karşı karşıya kalıyorlardı. Rusların tatbik ettikleri, farklı taarruz taktikleri karşısında, Almanlar şaşırmışlardı. Ruslar ise ellerine geçirdikleri bu üstünlüklerini sürdürmek niyetinde olduklarını her fırsatta gösteriyorlardı. Bu aşamada, Rusları başarıları incelendiğinde, ele geçirdikleri yerlerin önce çevresini zayıflatıp daha sonra da bizzat kendilerini ele geçirdikleri görülmektedir.

Rusların burada uyguladıkları farklı taarruz sistemi 1918 yılında Foch’un tatbik ettiği sisteme benzemekle beraber, o yöntemin daha karmaşık ve süratli bir tarzıydı. Taarruzda seçilen asıl vurucu nokta, her seferinde daha aldatıcı oluyordu ve ayrıca taarruza kısa aralıklar veriliyordu. Her ne kadar hazırlık taarruzları, tehdit etmek istedikleri noktaya doğrudan yönelmiyorsa da tamamlayıcı hareket, yer açısından doğrudan hedefe yöneliyordu ve böylece psikolojik etkisi çok yüksek oluyordu. Çünkü, son darbe her zaman hiç beklenmedik bir noktadan geliyordu.

Fakat asıl değişiklik, Şubat ayının ikinci yarısında gerçekleşti. Ruslar üstünlüklerini, Donets’den Azak Denizi ve Dinyeper kıvrımına, Alman ordularının irtibatlarını kesmeye doğru yöneldiklerinde, kaybetmeye başlamışlardı. Rusların buradaki amaçları aşikardı. Çünkü, Almanların bulundukları bölgeye doğru inmeye başlamışlardı. Böylece, bundan sonraki safhanın bir yarış haline gelmesi kaçınılmazdı. Bu yarıştaki asıl sorun, Rusların, Almanların kaçış koridorlarının karşısına, onlardan önce yetişip, yeterli bir şekilde mevzilenip mevzilenmeyeceğine bağlıydı. Aksi taktirde, Almanlar bu noktaya gelip tertiplenmelerini tamamlayacaklar ve Ruslara karşı gerekli önlemleri alabilecek duruma geleceklerdi.

Maalesef, karların beklenenden önce erimeye başlaması, Rusların karşısına uzun süren yürüyüşlerine ilave bir engel daha çıkarmıştı. Ruslar, kış taarruzunu planladıklarında planın lojistik tarafının, stratejik tarafıyla denk düşmediğini görmüşlerdi. Çünkü böylesine geniş bir bölgede, çeşitli bölgelerden girme ve yarma harekatlarını geciktirecek taktik planlamayı icar etmek için gerekli asgari miktardaki mühimmat, yakıt ve yiyecek için nakit taşıma araçlarının yarısına bile sahip değillerdi. Tipik bir Rus cesareti örneği olarak, planı tadil etmek yerine, düşmandan ele geçirecekleri malzemelere bel bağladılar. Bu düşüncelerinde de başarılı oldular. Her girdikleri yerde, Almanların malzemelerine el koydular. Fakat, giderek Almanların direnişi sertleşmeye başlayıp ve ele geçirdikleri yerlerin sayısı azalmaya başladıkça, ulaşım araçları açısından duydukları zaafiyet artmaya başladı. Böylece, geniş bölgeye yayılmanın stratejik prensipleri gündeme gelirken aynı zamanda, bu ilkeler Rusların aleyhine işlemeye başlamıştı. Don-Donets koridorunda birkaç demiryolu hattı vardı. Ve bu demiryolu hatları Rusların güneybatı ilerleme istikametlerinden doksan derece sağa doğru ayrılıyorlardı. Oysa aksine, doğudan batıya giden Donets’in güneyinde bulunan nispeten fazla sayıdaki demiryolları, Almanların çok hızlı bir şekilde gelişledikleri, sonbahardakinden yaklaşık 1000 kilometre daha dar olan Almanlar, bu daralmanın avantajlarından yararlanmaya başlamışlardı.

Bu unsurların bi araya gelmesiyle durma noktasına gelen Ruslar çok zor bir durumda kalmışlarıd. Donets’in gerisinden, Dinyeper’e doğru kama şeklinde yüz yirmi kilometre ilerlemişler, fakat Pavlograd’a elli kilometre kala durmuşlardı. Donets’ten yüz kırk kilometre güneye doğru dar bir kama biçiminde ilerleyip, Donets Nehri ve Azak Denizi arasındaki koridorda kalan Krasnoarmeisk’e doğru ilerlemişlerdi. Mevcut, bütün kuvvetlerini toplayan Almanlar, Manstein’in talimatları uyarınca üç noktadan karşı taarruz planladılar. Bu planın asıl hedefi, Rusların Taarruz düzeni ve yerleşme açısından içinde bulundukları düzensiz durumdan yararlanmaktı. Sol kanattaki saldırı Dinyeper’den güneybatı ucuna; sağ kanattaki saldırı güneydoğu ucuna; merkezden yapılacak saldırı ise iki ucun arasında kalan cepheye, Lazovaya’doğru yapılacaktı. Saldırı sonucunda her iki uçta çökmüş ve Alman zırhlıları kama biçiminde Rus birliklerinin içine doğru ilerlemeye başlamışlardı. Şubat ayının son haftasında gerçekleştirilen bu karşı taarruzlar, Almanların Rostov’dan batıya doğru çekilmeleri sırasında sağladığı takviyeler sayesinde genel bir karşı taarruza dönüşmüştü. Mart ayının ilk haftasında, Almanların ilerlemesi Rusların hemen hemen büyük ölçüde püskürtüldüğü Izyum’a ulaşmıştı ve Rus birliklerinin bir bölümü de Harkov’un güneyine doğru sürülmüşlerdi.

Şayet, Almanlar Donets Nehri’ni süratli bir şekilde geçebilmiş olmalardı ve batıya doğru ilerleyen Rus ordusunun arkasını sarabilselerdi, Ruslar kendilerinin Stalingrad’da uğradıkları felaketin benzerine uğratabilirlerdi. Fakat almanlar bu teşebbüslerinde ağır davrandılar. Bu duraklamadan sonra harekatın ağırlık merkezi, Alman kuşatmasının Rusları bir kez daha Harkov’un dışına atan kuzeybatıya yöneltmişti. Bu işler olup biterken tarihler 15 Mart’ı gösteriyordu. Dört gün sonra, Harkov’un kuzeyinden gelişen Alman saldırısı sonucunda Belgorod tekrar ele geçti. Fakat, bu Alman başarılarının da sınırıydı artık. Almanların karşı taarruzu, müteakip hafta, eriyen karların teşkil ettiği çamur deryası içinde hızını kaybetti.

Almanlar, güneyde karşı taarruzda bulunurken, kuzeyde geriye püskürtülüyorlardı. Bu geri çekilme bu bölgede bir yılın içerisindeki, en önemli geri çekilmeydi. Ağustos ayında, Ruslar, takviye edilmiş bulunan Rjev’in merkezine, şaşırtma yapmayı amaçlayarak taarruz ettiler. Burada şaşırtma yapmanın amacı, düşmanın cephe merkezini çökerterek, Stalingrad’da yardımcı olmaktı. Her ne kadar Ruslar, kanatlardan girmeyi başardılarsa da, Rjev’in gösterdiği inatçı ve sert direniş karşısında durakladılar. Ruslar yılın sonunda, bulundukları tertiplenme noktasından, Almanlara taarruz ettiler ve Moskova-Riga hattı üzerinde, Rjev’den 225 kilometre batıda bulunan Velikiye Luki’yi ele geçirdiler. Sonuçta, sadece Rjev değil, bütün bölgenin tehlikeye girdiği aşikar hale gelmişti. Bir ay sonra, Stalingrad’daki birliklerin teslim olmasıyla, tehlike dolaylı bir şekilde kendini hissettirmeye başlamıştı ve aynı zamanda güneye doğru sirayet eden çöküşler, bu kadar geniş bir cepheyi elde tutmanın, savunmaya çalışmanın bir sonucu olarak ortaya çıkmaya başlamıştı. Zeitzler, şimdi Hitler’i ikna etmeyi başarmıştı. Geri çekilmeden çok nefret eden birisi olarak hele hele Moskova’dan bir adım bile geri adım atmayı istemeyen Hitler, cephenin tümüyle düşmesini önlemek amacıyla ikna olmuştu. Rjev, Mart ayının başında, tam da yeni bir Rus taarruzunun başladığı gün tahliye edilmeye başlamıştı. Ve 12 Mart’a kadar, önemli bir ulaşım merkezi olan Vyazma da dahil olmak üzere bütün bölge terk edilmişti. Almanlar Smolensk’i örten hatta çekildiler. Velikiye Luki kenti ve Ilmen Gölü arasında bulunan ve nispeten daha küçük olan Demyansk Mart ayı başında terk edildi. Batı’da bu çekilmenin önemi, İngiliz ve Amerikan gazetelerinde yer alan haritaların Demyansk bölgesini bir yılı aşkın bir süredir Rus cephesi içerisinde göstermesi neticesinde anlaşılamamıştı.

Bununla beraber, Almanlar kuzeyde cephelerinin daralmasıyla güneydeki karşı taarruza daha fazla birlik ayırabilmişlerdi. Güney cephesinde karşı taarruzla kazanılan bu başarı generallerin, Hitler’i, Alman birliklerini, Rusların tehdit noktasından daha geride yeniden tertiplenmesini sağlayacak bir hatta toplanması için ikna edebilecekleri umudunu yok etmişti. Hitler’in bu talebi sonucu Almanların yeterince geride yeniden tertiplenememeleri büyük bir dezavantaj yaratacaktı. Hitler her zaman olduğu gibi her koşulda taarruzu emrediyordu.

Karşı taarruz başarısının diğer sonucu da Donets Havzası’nın ivedi olarak terk edilmesi zorunluluğunu gündemden çıkarmış olmasıydı. Hitler, geçen yılki, Donets Havzası’nın güneyinde, Taganrog’un civarında işgal ettikleri hatta bulunmak suretiyle Kafkaslar için daha umutlu olabileceğini hesap ediyordu, aynı zamanda buradaki endüstriyel merkez de kontrolü altında olabilecekti. Donets Havzası’nın batısına doğru yaptıkları dönüşle, Hitler burada kanatlardan geliştirilecek bir harekatı planlıyordu. Belgorod’ı tekrar ele geçirmek ve Oryol’ı elde tutmakla, Rusların yakınlarında işgal ettiği Kursk ve çevresindeki mevziler elde edilmiş olacaktı. Bu büyük bölgeyi ele geçirmekle, Rus cephesinde çok büyük ve derin bir gedik açacaktı ve panzer birlikleri bir kez bu gedikten geçti mi, her şey değişebilirdi. Rusların gücü Hitler’in önceden tahmin ettiğinden çok daha fazlaydı ancak çok ağır kayıplar vermişlerdi. Rusların kaynaklarını tükenmez olarak gören sadece Almanların “eski generalleri” idi. Her zamanki içgüdüsünden bir türlü kopamayan Hitler, bu görüşünü terk etmedi. Ve giderek artan bir şekilde Kursk’taki başarının bütün dengeyi lehine çevirebileceğini ve bütün sorunlarını halledebileceğini sandı. Sorunların, sadece Rusya’daki ağır kış iklimi koşullarından ileri geldiğini sanıyor ve buna inanmak istiyordu. Her zaman yaz ayındaki avantajlarına güvenebiliyordu.

Her ne kadar asıl taarruz, Kurs bölgesine doğru yapılacaksa da Hitler’in yaz programında iki kez ertelenen Leningrad taarruzu da vardı. Çok ilginç olan bu plan ve ana taktiğin 1942 yılında uygulanan taktiklerin aynısı olmasıydı. Şimdi iki tümenden oluşan bir paraşüt kolordusu teşkil edilmişti ve bu birlik Leningrad’a yapılacak kara taarruzunun yolunu açma görevini üstlenmişti. Hitler’in şansı azaldıkça cesareti de o oranda artırıyordu. Zira, bir yıl önce tereddüt etmişti. Fakat, Tunus cephesinin çökmesinden sonra bu hava indirme birliği Sardinya’da gerçekleşebilecek muhtemel bir Müttefik çıkarması için Fransa’nın güneyine sevk edilmişti. Daha sonra Kursk taarruzunda uğranılan yenilgi, Leningrad taarruzunun tamamen terk edilmesine yol açmıştı.

Kursk planı konusunda generaller fikir ayrılığı içindeydiler. Doğuda bir zaferi mümkün görmeyen generallerin sayısı giderek artmaktaydı. Ve bu generallerin arasına bu yıl, taarruz yanlısı olan Kleist da katılmıştı. Fakat Kleist, bu taarruzla, doğrudan ilgili değildi. Kış muharebeleri için yapılan yeniden tertiplenme esnasında Manstein, güney cephedeki asıl birliklerin sorumluluğuna getirilmişti. Yılın başında 1’nci Panzer Ordusu, Manstein’in ordu grubunun kadrosuna dahil edilmişti. Kleist’ta ise sadece Kırım ve Kuban’ın köprübaşının sorumluluğu kalmıştı. Kursk bölgesine yapılacak taarruz, Manstein’in sol kanadı tarafından, cephenin güney kanadına karşı yapılacaktı ve Kluge’nin Merkez Ordu Grubu ise sağ kanattan Kursk’un kuzey cephesine taarruz edecekti. İki komutan, daha önceden yaptıkları konuşmalarda başarıdan çok emin olduklarını ifade etmişlerdi.

Her ne kadar generallerin birçoğu, Rundstedt’in bir yıl öncesinden desteklediği gibi çok uzun bir zaman geri çekilmeyi desteklemiş olsalar bile, Hitler böyle bir adımı yasaklamıştı. Kış aylarının sonunda, Alman ordusunun bulunmuş olduğu hat iyi bir savunma mevzisi olarak seçilmediğinden, generaller “en iyi savunma, taarruz”dur ilkesine göre hareket etme eğilimindeydiler. Taarruz etmekle, Almanlar, bulundukları durumun dezavantajlarını ortadan kaldırmış olacaklar ve Rusların taarruz etmek için yaptıkları hazırlıkları altüst etmiş olacaklardı. Böylece, yapılacak taarruzun başarısız olması neticesinde, meydana gelebilecekler hiç hesaba katılmadan bütün hazırlıklar una göre planlandı. Ayrıca bu taarruzun sonunda müteakip bir savunma için ihtiyat birliği tedarik etmek mümkün olmayabileceğinden büyük bir tehlike söz konusuydu.

Alman ordularının eski güçlerini kaybetmesi yürütülen gizlilik politikasıyla dışarı sızdırılmazken aynı zamanda birliklerin suni olarak sayıları artırılıyordu. Oysa kadrolarındaki gerçek asker miktarı olması gereken miktarın çok altındaydı. Tümen sayısı eski mevcutlara o denli yakındı ki, buradan gerçek gücü çıkartmak pek mümkün olmuyordu. Almanlar, 1943 yılının bahar aylarında asker ve silah oranı yönünden, kadrolarının yarısının biraz üzerindeydiler. Fakat, tümenlerin birçoğu kadrolarının yarı seviyelerine yaklaşabiliyordu. Komutanlar o denli gizlilik içerisinde görev yapmak zorunda bırakılıyorlardı ki, birkaçının dışında genel durum hakkında bilgi sahibi olan yoktu ve kendilerine durumu soruşturmamanın daha sağlıklı olacağı bildiriliyor ve ihsas ettiriliyordu.

Hitler, kendisine ulaşan rakamlardan neredeyse büyülenmişti. Çünkü, Hitler için, rakamlar her şey demekti, güç demekti. Her ne kadar 1940 yılında kazandığı zaferlerin temelinde, bu standart tümenlerin sayısı yerine kadrolarda yer alan mekanize birlikleri varlığı ve sayısı rol oynadıysa da, madem ki tümenlerin sayısı askeri gücün ölçüsüydü, Hitler, en fazla sayıda tümene sahip olmalıydı. Hitler, Rusya’yı işgal etmeden evvel, kadrosundaki asker sayısını az tutan buna mukabil tümen miktarını yüksek gösteren bir politikada ısrar etmişti. Ve bu politikanın doğal sonucu olarak asker sayısı azaldıkça tümenlerin sayısı nispi olarak artmıştı. Birliklerin kadrolarını bu şekilde teşkil etmek nihayetinde ekonomiye ağır bir yük olarak yansımaya başlamıştı.

Tümen sayılarının yapay olarak artırılması 1943 yılı içerisinde giderek artmış ve bunun olumsuz sonuçlarından birisi de, Alman silahlarındaki gelişmenin sağladığı avantajları geçersiz kılması olmuştu. Bu özellikle Tiger ve Panter tanklarında görülmüştür. Tümenler ağır kayıplara uğradıklarında bunlardan en çok etkilenen zırhlı birlikler olmaktaydı. Muharip birlikler hep cephenin ön saflarındaydılar. Bir zırhlı tümende en büyük kayıp, tank ve tank mürettebatlarında olurken, en düşük kayıp oranı piyade ve lojistik birliklerde olmaktaydı. Böylece, tümenlerde, muharip unsurları, özellikle zırhlı birlikleri kadro seviyesinin altında bulundurmak muharip birlik stratejisi açısından hiç de akılcı ve ekonomik olmuyordu. Gerçek kadrolarına göre tertiplenmeyen birliklerin kayıpları hemen giderilmediğinde, amaçladıkları hedefe ulaşamıyorlardı. Çünkü güçleri, taktik açıdan kendilerine gösterilen hedefi ele geçirmekten çok uzak kalıyordu.

Alman Ordusu’nun bu eksiklikleri şu anda daha da önem kazanmaktaydı. Çünkü 1942 yılına oranla Rus Ordusu şimdi hem nitelik hem de sayı yönünden çok daha iyi durumdaydı. Başarılarının artmasının nedenlerinden birisi Urallar’daki fabrikaların üretimlerini arttırması ve Batılı Müttefiklerin gönderdiği malzeme yardımıydı. En azından tankları diğer ordulardan aşağı değildi. Aynı zamanda Alman subaylarının birçoğu bu tankları daha bile gelişmiş buluyordu. Her ne kadar telsiz gibi tamamlayıcı teçhizat eksikliği çok hissediliyorsa da, teçhizat, silah ve dayanıklılık açısından üstün bir seviyeye ulaştılar. Rus topçusu nitelik olarak çok üstün durumdaydı ve ayrıca büyük bir gelişme kaydetmişti. Rus topçusunun atış sürati de Alman topçusundan üstündü ve aynı zamanda piyadenin kullandığı ağır silahlarla da Almanlarla aynı seviyeye gelmişlerdi.

Rusların asıl zaafı, tekerleksi araç eksikliğiydi. Bu hayati önem arz eden konuda ihtiyaç duydukları eksiklik Amerikan tekerlekli araçlarıyla artan bir şekilde karşılanıyordu. Ruslar için, tekerlekli araçlar kadar hayati önemi olan diğer bir ihtiyaç da, Amerikalıların bol miktarda gönderdikleri konserve yiyeceklerdi. Zira bunlar, Rusların yiyecek maddelerinde içerisinde bulundukları sorunu çözmede çok yardımcı oluyorlardı. Rusların sahip olduğu gücün inanılmaz büyüklüğü ve ulaşım şebekesinin yetersizliği hareket kabiliyetini sınırlayan en büyük unsurdu. Şayet Rus birlikleri herhangi bir Batı Ordusu’ndan, daha zor koşullarda savaşmaya alışkın olmasaydı, bu sorun çok daha kötü bir boyutta kendini gösterecekti. Her ne kadar Kızıl Ordu, Almanlarla asla eşit bir seyyar hareket kabiliyetine ulaşmışsa da, elindeki teknik olanaklara oranla hareket kabiliyeti daha yüksek bir durumdaydı çünkü, daha ilkel koşullarda muharebe etme yeteneği ve alışkanlığı vardı. İlkelliği hem avantajı hem de dezavantajıydı. Başkalarının açlıktan ölebileceği durumlarda, Rus askerleri hayatlarını idame ettirebiliyorlardı. Böylece, Kızıl Ordu’nun öncü birlikleri şimdi daha etkili sonuç alabilecek bir güce erişmişlerdi. Bu güce erişme nedenleri, daha yeterli kaynaklara sahip olması, bu sayede çok kalabalık olan ordularını lojistik açıdan destekleyebilmeleriydi.

Kızıl Ordu’nun taktik kabiliyeti de artmıştı. Oysa 1942 yılında, 1941 yılında kaybettiği en iyi eğitimli birliklerinin eksikliği nedeniyle bir bozulma içerisindeydi. Artan muharebe tecrübesi, bu eksikliğini 1943 yılına kadar gidermiş ve 1943 yılına kadar yeni birliklere verilen temel eğitim, eski birliklere savaş öncesi verilen eğitime oranla daha başarılı olmuş ve muharebe gücü yüksek birlikler ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu değişme ve gelişme ordunun en üst kademelerinde de başlamıştı. Üst kademelerin çok hızlı bir biçimde tasfiye edilmeleri sonucunda, çoğu kırk yaşın altında genç ve dinamik generaller birliklerin sevk ve idaresini devralmaya başlamıştı. Ve bu generaller seleflerinden daha profesyonel ve daha az politik tavırlıydılar. Rus komuta kademesinin şu andaki yaş ortalaması Almanlardan yirmi yaş daha küçüktü ve yaş ortalamasının küçülmesi hem yeterliliği, hem canlılığı hem de, hareket kabiliyetlerine yansıdığı gibi müşterek planlı çalışmayı da mümkün kılmıştı.

Şayet Rus generalleri; çok sert direniş gördükleri yerlerde başarısızlık korkusuyla taarruzlarına devamda ısrar etmemiş olsalardı ya da çok arzulu ve istekli oldukları için taarruzlarına her koşulda devam etmeyip taktik gerekliliği ön plana almış olsalardı bu gelişme çok daha hızlı ve etkili olmuş olacaktı. Rus generalleri başarısızlığı kabul etmekten ziyade aşamayacakları engellere saldırmışlar ve sonucunda giderek artan bir bedel ödemişlerdir. Böylesine beyhude taarruzlar ordularda yaygın bir eğilimdir. Çünkü askeri disiplin ile ast-üst ilişkisi bu sonucu doğurmaktadır. Fakat, bu özellik, Rus gelenekleri ve Rus kaynakları ve Rusya’nın koşulları göz önüne alındığında, Kızıl Ordu’da daha da belirgin hale gelmişti. İnsanları acımasızca feda etmek, üst kademedeki komutanın gazabına uğramaktan daha kolaydı.

Genel olarak, arazinin olağanüstü geniş olması bu eksiklikleri dengeliyordu. Genellikle manevra için yeterli alan vardı e Rus Yüksek Komutanlığı, düşmanın çok geniş olan cephesinde zaafiyet taşıyan ve taarruzları için elverişli noktaları seçmede ustalaşmıştı. Genel olarak Kızıl Ordu şu anda asker sayısı bakımından üstün olduğundan Rus Yüksek Komutanlığı taarruz edeceği bölgelerde, 1’e karşı 4 oranında üstün olmanın avantajından istifade ediyordu. Bu avantajı sonucunda taarruz ettiği cephe yarılınca elde edilen gedikten gerekli manevra alanı için yararlanılıyor ve bu gedik çok kısa zamanda genişletiliyordu. Rusların giriştiği ve netice alamadığı cephe taarruzları, Almanların daha iyi savunma mevzileri tesis ettiği kuzey cephede yer alıyordu. Güneyde ise, Ruslar en iyi komutan ve birliklere sahipti ve arazinin genişliği bu başarılarını genişletmelerine yardımcı oluyordu.

Yine de Almanlar, Rusların karşısında henüz daha çok güçlüydü ve bu aşikardı. Ruslar hala Almanların teknik üstünlüğünü yakalayıp, onları geçmekte zorlanıyorlardı. 1943 baharı yaşanırken, bu avantajın farkında olmak her iki tarafın değerlendirmelerinde de rol oynamıştı. Bu üstünlük Hitler’i hatta askeri danışmanlarını bile, şayet geçmişin hatalarının tekrarlanmaması halinde, gidişatın lehlerine döneceği yönünde umut beslemelerine neden olabiliyordu. Ruslar ise müteakip yazı görmeden, bu kış elde ettikleri başarılardan emin olamıyorlardı.

Konunun belirsizliğinin böyle sürmesi belki tekrar muharebeye girmeden önce gerçekleştirilen diplomasinin yol açtığı bir durum olmuş olabilirdi. Haziran ayında Molotov, Ribbentrop ile o zaman Alman sınırları içerisinde olan Krovograd’da savaşı sona erdirmenin koşulları üzerine görüşmüştü. Görüşmeye teknik danışman olarak katılan Alman subaylarına göre Ribbentrop, barışın koşulu olarak Rusya’nın sınırının Dinyeper Nehri olması gerektiğini önerirken, Molotov ise ilk sınırlarına dönmekten başka bir şey düşünemeyeceğini söylemişti. Görüşmeler, böylesine bir görüş ayrılığı nedeniyle ve buluşmanın Batı’ya sızdığı haberi geldikten sonra kesilmişti. Ve konunun çözümü, muharebeye bırakılmıştı.

Yazın başlayan muharebeler, son iki yılın muharebelerinden daha geç başlamıştı. Kış muharebelerine ara verileli üç ay olmuştu. Bu gecikmenin nedenleri arasında en azından kısmen, Almanların müteakip taarruz için yaptıkları hazırlıklarında hem araç, gereç ve silahların yenilenmesi ve onarılmasında hem de birliklerinin kadrolarını tamamlanmasında karşılaştıkları zorluklar yer aldığı kadar aynı zamanda Almanların, bu kez Rusların taarruzda öncülüğü ele geçirmelerini ve çıkmaza girmelerini istemeleri de yer alıyordu. Böylelikle kendilerine de karşı taarruz fırsatı çıkmasını umuyorlardı. Ancak bu arzu ve umutları hüsranla bitti. Ama bu kez neden sadece Hitler’in sabırsızlığı değildi, Ruslar da, Almanları aynı olta ile avlamak istiyorlardı.

Alman liderlerin geçmişteki görüşlerine göre şayet birlikleri altı hafta önce hazır olabilseydi, taarruzlarında büyük bir başarıya kavuşmuş olacaklardı. Almanların kıskaç harekatı, Rusların mayınlı bölgelerinde çıkmaza saplandığında ve yine Rusların asıl birliklerini çoktan geriye çektiklerini anladıklarında muharebeye ara verilen süre içerisinde Rusların büyük bir hazırlık yaptıklarını ve böylece de çok iyi şekilde mevzilendiklerini kabul etmiş ve bundan çok korkmuşlardı. Bu görüş, Kursk’un bir hedefi olarak değerlendirilmesini gözden kaçırmıştı. Almanlara komşu olan Oryol’ın Ruslara bir kıskaç harekatı fırsatı verdiği gibi Kursk’ta Almanlara aynı fırsatı vermiyordu. Böylece, her iki tarafın da seçeceği hareket tarzının ve bölgesinin tahmininde pek kuşku yoktu. Şimdi ise asıl sorun kimin önce taarruz edeceğiydi.

Bu konu, Rus cephesinde de tartışılıyordu. Rusların önce taarruz etmesini isteyenler, geçen iki yılda Almanların taarruzlarında, savunmalarının pek varlık gösteremediğini ileri sürenlerdi. Ve ayrıca, Stalingrad’dan bu yana gerçekleştirilen birçok taarruzda da başarılı olmaları komutanlarına bu yaz ayında, taarruzu kendilerinin başlatması yönünde cesaret veriyordu. Öte yandan ise, Timoşenko’nun 1942 yılının Mayıs ayında Harkov’a karşı giriştiği taarruzun başarısızlıkla sonuçlanması ve Haziran ayındaki Kursk’ta karşılaşılan felaket te tartışmada gündeme getiriliyordu.

Mayıs ayı sonunda Rus Genelkurmayı ile ilk toplantısını yapan İngiliz Askeri Görev Komitesi yeni başkanı olan Korgeneral Martel, dengenin taarruz lehine doğru kaydığı izlenimini elde etmişti. Martel, Almanların yenilenen panzer birliklerinin görevlerinin henüz tahsis edilmediği şu anda Rusların girişeceği taarruzun Almanların başını epeyce ağrıtacağını çok açık bir şekilde söylemişti.

Birkaç gün sonra, Ruslar İngiliz Görev Komitesi Başkanı Martel’den, İngilizlerin, Kuzey Afrika’daki muharebelerde nasıl bir taktik izlediklerini sordular. Martel, Ruslara, el-Alameyn’deki başarılarının büyük ölçüde, Almanların taarruz etmesine olanak sağlamaları ya da her hal^karda taarruzlarda Alman zırhlı birliklerini doğrudan savunmalarıyla karşı karşıya getirmeleri sayesinde olduğunu açıklamıştı. Almanlar çatışmaya girip durdurulduktan sonra, İngilizlerin, karşı taarruza geçtikleri belirtilmiştir. Martel, müteakip toplantıda, Rus Genelkurmayı’nın bu planı benimseyebileceği izlenimini elde etmişti. Martel, bunun üzerine fırsatı değerlendirerek, Rusların etkilenebileceği diğer bir örneğe geçmişti. Martel, Ruslara, taarruzda düşman tanklarının kanatlardan yarma yapmasını önleyerek, kanatlardan ziyade cepheden taarruza yöneltilmesinin tercih edilmesi gerektiğini söylemiştir.

Kursk’un iki kanadına Almanların giriştikleri taarruz 5 Temmuz şafakla birlikte başladı. Kursk’un cephesi yaklaşık yüz elli kilometre genişliğinde, güney tarafı yetmiş beş kilometre derinliğinde ve kuzey tarafı ise 225 kilometre genişliğindeydi. Kursk’un kuzey tarafı, Almanların Oryal bölgesinin karşısında olduğu için iki bölge burada çakışıyordu. Kursk’un asıl uzantısı Rokossovsky’nin birlikleri tarafından tutulurken, Vatutin’in sağ kanadı da güneydeki köşeyi tutuyordu.

Manstein’ın güney ve Kluge’ın kuzey kıskacı teşkil eden birlikleri güç yönünden hemen hemen eşittiler. Fakat Manstein’ın zırhlı birlikleri güç yönünden hemen hemen eşittiler. Fakat Manstein’ın zırhlı birlikleri daha fazlaydı. Toplam olarak, bu taarruz için on sekiz adet panzer ve Panzergrenadier Tümeni görevlendirilmişti. Bu birlikler Rusya’da bulunan bütün Alman kuvvetlerinin yaklaşık yarısını, Alman zırhlı birliklerinin de tümünü oluşturmaktaydı. Hitler, büyük kumar oynuyordu.

Almanların güney kıskaç harekatı ilk birkaç günde, Rus cephesini bazı noktalarda otuz kilometre kadar yarıp girebildi, ama bu çok hızlı bir yarma harekatı sayılamazdı. Almanlar cephenin derinliklerinde karşılaştıkları mayın döşeli bölgeleri aşamadıklarından durmak zorunda kaldılar ve nihayet Rusların birliklerinin büyük bir kısmını daha gerilere doğru çektiklerini anladılar. Neticede son derece az esir ele geçirebilmişlerdi. Bundan başka, kama şeklinde geliştirdikleri ilerleme, karşılaştıkları inatçı ve güçlü savunma karşısında engellemeye uğramıştı. Kluge’nin kuzeyindeki kıskaç harekatı ise daha sınırlı bir yarma sağlayabilmişti ve Rusların asıl savunma hatlarında gedik açmayı başaramamıştı. Bir haftalık muharebelerden sonra, panzer tümenlerinin güçleri azalmıştı. Kanatlarında meydana gelebilecek tehditlerden dolayı paniğe kapılan Kluge, panzer tümenlerini çekmeye başlamıştı.

12 Temmuz’da, bu kez Ruslar aynı anda, Oryol bölgesine ve kuzey kanadına doğru taarruza geçtiler. Kuzeydeki harekat üç günde Oryol’ın arkasına doğru elli kilometre ilerledi, bu arada diğer harekat ise kentin yirmi kilometre yakınlarına kadar gelmişti. Fakat, Kluge’nin taarruzdan çektiği panzer tümenlerinden dördü Rusların kuzeyde, Oryol’dan Bryansk’a giden demiryolunun her iki yanını ele geçirmelerini tam zamanında önledi. Bu taarruz giderek zorlanmaya başladı ve Alman birliklerinin geriden taciz edilmesine ihtiyaç duyar hale geldi. Bu bedeli ağır bir çabaydı, ama Rokossovsky’nin birliklerini, Kursk’tan Oryol’ın güney kanadına taarruzla görevlendirmesiyle halledilebildi. Ve nihayet Almanlar 5 Ağustos’ta, Oryol’dan atılmıştı. Oryol sadece 1941 yılından bu yana Almanların en güçlü kalelerinden biri olmakla kalmamış, aynı zamanda Moskova için her zaman muhtemel bir tehdidi oluşturmuştu. Oryol’ın stratejik mevkii, o bölgeyi bir sembol haline getirmişti. Ve Oryol’ın tahliyesi Almanların kendine olan güvenlerini sarsarken, diğer yandan da Rusları yüreklendiriyordu.

Bu arada, Vatutin’in birlikleri Almanların geri çekilmesini, Kursk’un güney tarafından açılan gedikten başlangıç hattına kadar takip etmişlerdi. 4 Ağustos’ta, Vatutin bu zayıf hatta taarruzu başlattı ve ertesi gün Belgorod düştü. Düşmanın yorgunluğundan yararlanan Vatutin ertesi hafta yüz yirmi kilometre daha yol katederek Harkov’un arkasına geldi. Bu ilerleme, Almanların tüm güney cephesini altüst etme tehlikesi ihtimalini ortaya çıkardı. On gün sonra Vatutin’in solundaki Koniev’in birlikleri Harkov’un güneydoğusundaki Donets’i geçtiler ve kenti tümüyle tehdit etmeye başladılar. Koniev, Harkov’u tehdit edebilmek için büyük bir cesaretle Luibotin bataklığını yaklaşma istikameti olarak seçmiş ve buradan da Donets Nehri’ni geçmişti.

Şayet bu iki taarruzdan biri Poltava kavşağına ulaşmış olsaydı, sadece Harkov garnizonunu kuşatmakla kalmayacak aynı zamanda, Donets Nehri boyunca, Alman birliklerinin sağ kanadını oluşturan kuvvetlerinde de büyük bir panik yaratmış olacaktı. Bu sırada, 3’nci Panzer Kolordusu ayakta kalabilen, dikkate değer tek ihtiyattı. Üç SS Panzer tümeniyle bu 3’ncü Panzer Kolordusu tehlikeyi daha büyümeden önlemek için Taganrop yakınlarındaki Mius Nehri’ne sevk edildi. Amaçları tehlikeyi Poltava civarında önlemekti. Bu harekat tarzı, Harkov’da bulunan Alman birliklerinin çok büyük bir bölümünün, 23 Ağustos’ta şehir düşmeden önce emniyet içerisinde geri çekilmesini sağladı. Diğer yerlerde bulunan ve kadroları hissedilir derecede eksilmiş olan panzer tümenleri, bu koşullarına karşın, ilerleyen Rus birliklerini hala engelleyebilecek ve geciktirecek kabiliyete sahiptirler. Bu kriz şimdilik atlatılmıştı. Rusların ilerlemeleri yavaşlamıştı. Taarruzlarını takip eden altı hafta içerisinde Ruslar 25.000 esir aldılar. Böylesine büyük ve çok geniş bir alanıkapsayan taarruz sonucunda, alınan esir sayısı, Alman savunmasının bu taarruzdan sadece sınırlı ve bölgesel bir şekilde etkilenildiğini gösteriyordu.

Ağustos ayının ikinci yarısında, Rus taarruzu giderek genişlemeye baladı. Popov’un birlikleri Oryol’dan Bryansk’a doğru yavaş yavaş ilerlerken Smolensk’e doğru harekat da, sağ kanattan Eremenko’nun birlikleri tarafından başlatılmıştı. Sol kanatta ise Kiev’in yanından, Dinyeper’e doğru daha derin bir harekat Rokossovsky tarafından başlatılırken, aynı esnada Vatutin’de o bölgeye doğru ilerliyordu. Daha güneyde ise Tolbukhin, Mius Nehri’ni geçmiş ve Taganrog’u tahliye için zorlamaya başlamıştı. Ondan sonra, Eylül ayının başlarında Malinovsky, Donets üzerinden Stalino’ya doğru ilerlemeye başladı ve bu kanatlardan gelişen harekat Almanları, Donets’in güneyinde bulunan birliklerini ivedi olarak çekmesine yola açtı. Bununla beraber, dikkat çeken bir nokta ise geri çekilme güzergahlarının kanatlarının ve demiryollarının sarılmış olmasına rağmen, Alman birliklerinin birçoğunun emniyet içerisinde bu kuşatmadan kurtulup geri çekilebilmeyi başarabilmiş olmasıydı. Buradaki önemli kavşak noktası olan Lozovaya, Eylül ayının ortalarına kadar teslim olmadı.

Rusların taarruz taktiği ve uygulama tarzları, Foch’un 1918 yılındaki genel taarruzunu daha bir andırır bir hale gelmişti. Rusların bu taarruzları da farklı noktalara, farklı zamanlarda geliştirilen saldırılarla başlıyor ve her bir saldırı karşılaştığı şiddetli direniş karşısında ilk hızını kaybettiğinde duruyor ve müteakip harekat tarzları belirleniyordu. Çeyrek yüzyıl sonra Ruslar, Foch’un 1918 yılında uyguladığı taktiğin aynısını daha elverişli koşullarda ve daha gelişmiş bir şekliyle icra ediyorlardı.

Bu taktik, hareket kabiliyeti sınırlı fakat genel olarak büyük üstünlüğe sahip bir ordu için çok doğal bir taktik idi. Ayrıca bu harekat tarzı ulaşım tesislerinin yetersizliğinden dolayı ihtiyatlarını istedikleri bölgeler arasında istedikleri süratle sevk edemeyen ordular için daha da uygun bir taktik idi. Bunun diğer anlamı da her seferinde yeni bir hedefe cepheden taarruzu gerektirmesi ve sonucunda, cephenin derinliklerinde gerçekleştirilecek bir harekata oranla daha ağır kayıp vermek demekti. Ayrıca çok çabuk kati netice alınması ihtimali zayıf da olsa, sonucunun daha emin olması nedeniyle tercih nedeniydi. Ancak buradaki temel koşul, orduların bu harekatı idame ettirebilecek malzeme, araç ve silah üstünlüğüne sahip olmasıydı.

Doğal olarak bu taarruzda Rusların kayıpları Almanların kayıplarından daha ağırdı, fakat Almanlar karşılayabileceklerinden daha fazla zayiat vermişlerdi. Almanlar için yıpranma mahvolmak demekti. Ayrıca, Hitler’in, mevzilerin terk edilmesine koyduğu yasak, geri çekilmeyi önlemiş ama yıpranmalarını, güçlerini kaybetmelerini önleyememişti.

Eylül ayında, cephenin zayıflaması, kaynaklarının azalması, Rusların ilerleme hızını arttıran en büyük etken olmuştu. Vatutin, Koniev ve Rokovsky gibi yetenekli komutanlar, Almanların bu geniş cephelerinde beliren zaafiyetlerinden her fırsatta yararlanıyorlardı. Bu başarılarının itici kuvvetlerinde birisi de durmadan artan Amerikan yardımlarıydı. Ay sona ermeden önce, Ruslar sadece Dnyepropetrovsk’un yakınlarındaki Dinyeper’in en doğu kıvrımına ulaşmakla kalmamışlar, Kiev’in ötesinde Pripyat Nehri’ne kadar uzanmışlardı. Nehrin üzerindeki geçişler birçok noktalardan yapılırken bu arada köprübaşları da tesis ediliyordu. Rusların bu nehre ulaşmaları, Almanların kış hattı dedikleri nehrin gerisinde yeniden tertiplenmesini ve savunma hazırlıkları için hayati önem taşıyan koruyucu unsurlarını çok ciddi bir şekilde tehlikeye düşürüyordu. Rusların nehri kolay geçişi, Rus komutanların cesareti ve araziden çok ustaca yararlanmaları sayesinde olmuştu. Poltava’nın güneybatısında, Kremençug çevresinde tesis edilen önemli Köprübaşı Koniev’in, sıklet merkezini tek bir hat üzerinde toplamak yerine, yüz kilometre uzunluğunda bir cephede on sekiz noktadan geçişi sağlamasıyla gerçekleştirilmişti. Bu beklenmeyen dağılma bir de sis örtüsü altında icra edilince etkisi daha da fazla oldu. Vatutin de benzer yöntemlerle, Kiev’in kuzeyinde, bilahare birbirleriyle temas sağlayacak bir dizi yer ele geçirdi.

Bununla beraber, buradaki belirleyici temel unsur, Almanların bütün cephelerini örtecek kadar yeterince birlikleri olmaması ve düşmanın yayılmasını önlemek için yegane çaresinin karşı taarruz olmasıydı. Bu gidişat Almanlar için tehlike sinyalleri vermekteydi. Çünkü Almanların ihtiyat birlikleri azalırken, düşmanın gücü de giderek artıyordu.

Kiev’in beş yüz kilometre ilerisinde bulunan Smolensk’i Almanlar 25 Eylül’de terk ettiler ve zaten bir hafta önce de Bryansk’tan atılmışlardı. Almanlar, geçilmez kaleleri olarak nitelendirdikleri ve yukarı Dinyeper Nehri boyunca uzanan Jlobin, Rogaçev, Mogilyov, Orşa ve ayrıca Dvina üzerindeki Vitebsk’i bir bir kaybediyorlardı.

Almanlar daha güneyde Kuban’da tesis ettikleri köprübaşını tahliye etmişler, Kırım yarımaadsında bulunan ve Ruslar tarafından tecrit edilme tehlikesi taşıyan Kerç’e çekilmişlerdi. Kleist, birliklerini Azak Denizi ile Zaporojye’de bulunan Dinyeper kıvrımı arasında kalan bölgeye çekme emri almıştı. On beş gün içerisinde alınan bu kararda, çok geç kalınmıştı. Artık çok geçti. Kleist’in birlikleri Ekim ayının ortalarında yeni mevzilerine gelmeye başladığında, Ruslar Melitopol’e girmişti ve bütün bölge bir kargaşa içerisindeydi. Ekim ayının ilk yarısında Ruslar, Dinyeper’i ilk geçtiklerinde bu bölge nispeten hareketsizdi. Ve Ruslar bu arada takviye birliklerini gönderiyorlar, malzeme yığınağı yapıyorlar ve kendilerini taşıyacak köprüleri inşa ediyorlardı. Ruslar, köprü inşa konusunda çok uzmandılar. Dinyeper gibi çok büyük bir nehir üzerinde, en ağır yüklerin geçebileceği bir köprü inşası, Rusların en fazla dört gününü alıyordu.

Bir yandan gözler büyük çatışmaların yaşanması beklenen Kiev’e çevrilirken, müteakip cephe Dinyeper kıvrımı ile Kiev arasında açılmıştı. Koniev, Poltava’nın güneybatısında yer alan Kremençug köprübaşından aniden fırlayarak kama şeklinde ilerlemeye başladı. Başlangıçta, Koniev’in birliklerini karşılayacak Alman birlikleri pek yeterli değildi, fakat Manstein hiç vakit geçirmeden ihtiyatları oraya sevk etti ve Koniev’i yavaşlattı ve böylece bu kırım içerisinde tehlikeye maruz kalabilecek Alman birliklerinin geri çekilmesini sağladı. Manstein’ın bu hareket tarzı sonucunda Ruslar, çıkış noktası olarak seçtikleri Krivoy Rog’un yüz kilometre dışında durmak zorunda kalmışlardı.

Fakat, Dinyeper nehrinin kıvrımının güneyindeki çöküş kaçınılmazdı. Çünkü Manstein, Kleist’ın birlikleri kendilerinin mevzilerini devralmadan önce birliklerini sevk etmek zorunda kalmıştı. Melitopol’da elde ettikleri başarıyı genişleten Ruslar, Kasım ayının ilk haftasında aşağı Dinyeper Havzası’ndaki Nogaisk Stepleri’ne ulaşarak Kırım’a girişi kesmiş ve burada bulunan düşman birliklerini tecrit etmişti.

Ekim ayının son yarısında Kiev bölgesinden pek haber gelmiyordu, ama Ruslar şehrin kuzeyinde tesis ettikleri köprübaşını, kanatlardan yapacakları bir taarruz için genişletiyorlardı. Bu taarruz, Kasım ayının ilk haftasında Vatutin tarafından başlatıldı. Vatutin, çok geniş cephe üzerinde bulduğu zayıf noktalardan taarruza geçmiş ve açtığı gediklerden b atışa doğru ilerlemeye devam edip ve daha sonra iç kısımlara doğru sarkıp, Kiev’in dışındaki yolları kesmiş ve şehri arkasından ele geçirmişti. Almanlar bir kez daha bu kıskaçtan kurtulmayı başarmışlar, Rusların ellerine sadece 6000 esir bırakmışlardı, fakat bu birlikler Rusların önünü kesmeye muktedir değillerdi, çünkü panzer tümenlerinden birçoğu, Koniev’in Dinyeper kıvrımına yaptığı taarruzda güneye çekilmişlerdi.

Kiev’in ele geçirildiği gün Rus zırhlı birlikleri kentin altmış kilometre güneybatısında bulunan Fostov’a ulaşmışlardı. Bu neredeyse takip hızında bir taarruzdu. Bu hattaki direnişin üstesinden geldikten sonra Ruslar müteakip beş gün içerisinde Jitomir kavşağını ele geçirmek için yüz kilometre katettiler. Bu Jitomir kavşağı Pripyat Bataklık bölgesin dışında kalan yegane demiryolu kavşağıydı. Ve ondan sonra kuzeye yayılarak 16 Kasım’da, Korosten’i ele geçirdiler. Bu anda Alman direnişi çökme eşiğine gelmişti ve bu çöküş gerçekleşirse, Stalin’in 6 Kasım’da duyurduğu zafer, gerçekleşmiş olacaktı. Zira, Manstein’in hiç ihtiyatı kalmamıştı.

Bu olağanüstü durumda, Manstein, 7’nci Panzer Tümeni’nin cesur ve yetenekli komutanı Manteuffel’e, bulabildiği kuvvetlerle Berdiçev kentine yardım etmesi talimatını verdi. Manteuffel’in zikzak çizen taarruzu çok başarılı olmuştu. 19 Kasım gecesi Rusların kanadını delerek Jitomir’i geceleyin tekrar ele geçirmiş, daha sonra Korosten’e devam etmiştir. Zırhlı birliklerin küçük görev kuvvetleri halinde geniş cephede kullanılması gücünün daha fazla gibi sanılmasında yardımcı olmuştu. Almanlar, Rus kolları arasında hızla atılarak arkalarına sarkmış karargah ve muharebe merkezlerine saldırmış ve böylece Rus cephesinde büyük bir karmaşa yaşanmasına neden olmuştur.

Böylece, Manstein yaratılan bu fırsattan yararlanmak için, Kiev’in batısında bulunan Rus birliklerine daha kesin bir karşı taarruz başlattı. Kendisine bu aşamada batıdan gelen birkaç yeni panzer tümeni yardımcı oldu. Plana göre zırhlı birliklerle kuzeybatıdan ve güneyden Fastov’a kıskaç harekatı başlatılacaktı. Kuzeybatıdan Fastov’a doğru olan harekat, Manteuffel’in de dahil olduğu Balck’ın panzer kolordusunun üç tümeni tarafından gerçekleştirildi. Fakat Vatutin’in ilerideki birlikleri, Dinyeper üzerine kurulan köprülerden topçu ve tanksavar silahı ve askerle takviye edilirken, aynı zamanda Vatutin’in ihtiyatta tümenleri de vardı. Alman karşı taarruzu başlangıç hamlesi olarak önemli bir sonuç elde edemedi. Kağıt üzerindeki durum, muharebe sahasından daha da tehlikeli gözüküyordu. Zira, Almanlar sınırlı gücünün eksikliğini kapatacak bir şekilde baskın tesirinden yararlanamamışlardı ve kötü hava koşulları durumu daha da olumsuz hale getirmişti. Aralık ayı başlarında bu karşı taarruza bağlanan umutlar çamura saplanıp, kaybolup gitti. Müteakip duraklama safhasında Vatutin, birliklerini bir araya toplayıp, sonraki harekata hazırladı.

Bu konudaki en iyi durum muhakemesini, farkında olmayarak Hitler yaptı. Manteuffel’in başarılı saldırısını kutlamak için kendisini Noel’de Angerburg’a yanına çağırdı ve ödül olarak elli tank verdi. Bu Hitler’in düşünebileceği en iyi hediye idi. Ve kaynaklarıyla mukayese edildiğinde büyüklüğü ortaya çıkıyordu. Mevcut en güçlü panzer tümeninin tank sayısı sadece 180 idi ve diğer tümenlerden sadece birkaçı bu miktarın ancak yarısını geçebiliyordu.

Kuzeyde uzanan Alman cephesi de, sonbahar boyunca, Rusların taarruzlarına maruz kalmıştı. Fakat, Rusların buradaki müteaddit taarruzları, Almanların, Smolensk’i tahliye ettikten sonra yukarı Dinyeper Havzası’nda tesis ettikleri cephe hattını yarabilmede başarılı olamamıştı. Rusların buradaki başarısızlıklarının nedenlerinden birisi, modern savunma anlayışının gerektirdiği yeterli manevra alanının olmaması, diğeri de hedeflerinin pek aşikar olmasıydı. Oysa, güneyde arazi manevraya olanak sağlayacak kadar genişti.

Bu muhareelerde, Alman uçakları kar ve buz nedeniyle gereği gibi rol oynayamadı. Hava kuvvetlerinin tesirli olamayışı, Rusların kara muharebelerinde daha fazla sıkıntı çekmesini önlemiştir.

Taarruzun bütün yükünü Orşa ve Rogaçev arasında yüz elli kilometre uzunluğundaki cepheyi tutan Heinrici’nin eksik kadrolu on tümeninin oluşturduğu 4’ncü Ordu çekmişti. Ruslar Ekim ve Aralık ayları arasında her biri beş ila altı gün süren beş taarruzda bulunmuştu. Ruslar ilk taarruzlarında yirmi kadar tümen kullanmışlardı. Bu sırada ise Almanlar, hazırladıkları tek kademeli siperlerini henüz işgal etmişlerdi. Ruslar, ikinci taarruzda otuz tümene görev vermişlerdi, fakat bu kez, Almanlar savunma hazırlıklarını tamamlamışlardı. Müteakip taarruzlar yaklaşık otuz altı tümenle icra edilmişti.

Rus taarruzunun sıklet merkezi Moskova-Minsk istikametinden Orşa’ya doğru yöneltilmişti. Cephede asıl yarmayı yapacağı nokta için büyük ikmal avantajı vardı ve ayrıca açacağı gedikten başarıyı genişletme şansı yüksekti. Fakat, harekatın hedefinin pek belirgin olması, Almanların kuvvetlerini o noktaya yoğunlaştırmasına fırsat verdi. Almanların buradaki savunma yöntemleri gerçekten incelenmeye değmektedir. Heinrici, bu dar alanı savunmak için 3,5 tümeni kullanırken, 6,5 tümeni de geriye kalan ve uzayıp giden cepheyi örtmekle görevlendirmişti. Böylece, Heinrici, çok hayati olan bir noktayı epeyce büyük oranda bir kuvvetle savunmayı planlamıştı. Topçusu hemen hemen hiç zarar görmemişti ve Heinrici 380 topunu bu hayati bölgeyi savunmakla görevlendirdi. Tek komutanla idare edilen 4’üncü Ordu Karargahı’ndan, bölgede tehlikede olan herhangi bir noktayı her an kontrol altında tutmak ve atışları istenilen yere yönlendirmek mümkündü. Ordu Komutanı, cephesinde muharebe olmayan, nispeten sakin bölgelerde bulunan tümenlerden, gerektiğinde şiddetli çatışma içerisinde bulunan tümenler için taburlar alıp ilgili yerlere sevk ediliyordu. Bu genellikle evvelki günün kayıplarını dengeliyor, aynı zamanda, ilgili tümene, karşı taarruzda kullanabileceği yen ibir birlik takviyesinde bulunuyordu. Birliklerin birbirinden alınarak yapılan karmanın yaratabileceği sakıncalar ise, tümenler içerisinde sırayla yapılarak bir ölçüde giderilmeye çalışılıyordu.

Bu şekilde muharebe eden Almanlar, kendilerinden altı kat daha güçlü düşmana karşı inanılmaz bir başarı elde etmişlerdi. Bu, savaşın nasıl uzayabileceğinin ve de savunma taktiğinin stratejiyle denk düştüğünde Rusların nasıl yorulabileceğinin bir göstergesiydi. Fakat bu ihtimal, Hitler’in kendisinden izin alınmadan asla geri çekilmeme talimatında ısrar etmesi üzerine ortadan kalktı. Kişisel kararlarını uygulayan komutanlar, yüce divan ile tehdit edilmekteydiler. Hitler’in baskısı o denli yüksekti ki, ast birlik komutanları felce uğramış durumdaydılar, neredeyse tabur komutanları izinsiz bir adım bile atamıyorlardı. Alman Yüksek Komutanlığı, papağan gibi bıkmadan “Kimse bulunduğu yeri savaşmadan terk etmeyecektir” sözünü tekrarlıyordu.

Bu katı ilke, Alman Ordusu’nun, Rusya’daki ilk kışı atlatmasını sağladı, fakat uzun dönemde Almanlar, Rus kışının korkusunun üstesinden gelmişlerdi. Ama bu seferde, örtmek zorunda kaldıkları cepheyi besleyecek kadar askerleri yoktu. Bu ilke, muharebe meydanında komutandan karar verebilme yetkisini ve inisiyatifini aldığından, komutanlar zamanında geri çekilip, yeniden tertiplenme ve teşkilatlanma imkanlarından yararlanamadılar.

Bu katı ilkelerin uygulanmasıyla 1943 yılında güney cephesinde bilinen felaket yaşanmıştır. Bu sonuç, 1944 yılında kuzeyde de yaşanacaktı. Bu bölgeler, önceleri Alman savunmasının asla geçilmez olduğu yerlerdi.

Kaynaklar

http://www.turkforum.net/showthread.php?t=462545&page=6

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Doğu cephesi (ii. dünya savaşı)
3 yıl önce

II. Dünya Savaşı'nda Doğu Cephesi (Almanca: Die Ostfront 1941-1945, der Rußlandfeldzug 1941-1945 (Rusya Harekâtı) veya der Ostfeldzug 1941-1945 (Doğu...

I. Dünya Savaşı
3 yıl önce

I. Dünya Savaşı, 28 Temmuz 1914'te başlayan ve 11 Kasım 1918'de sona eren Avrupa merkezli küresel savaş. II. Dünya Savaşı'na dek Dünya Savaşı veya Büyük...

I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Cepheleri
6 yıl önce

I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun savașa katıldığı cephelerdir. Kafkasya Cephesi (1914-1918), Rusya'ya karşı. Sina ve Filistin Cephesi (1914-1918)...

Balkan cephesi (ii. dünya savaşı)
3 yıl önce

Balkan Cephesi, Almanya'nın 1941 yılında Balkanları istilasıyla başlayan bir dizi çatışmadır. 1940 yılı içinde Almanya, Polonya ve Fransa'yı askerî harekâtlarla...

Step Cephesi
6 yıl önce

Step Cephesi (Rusça: Степной фронт), II. Dünya Savaşı sırasında Doğu Cephesi'nde, Kızıl Ordu'ya bağlı bir askeri teşkildir. 20 Ekim 1943 tarihinden itibaren...

Çanakkale Savaşı
3 yıl önce

kalmışlardır. Kara ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir. Osmanlı İmparatorluğu, Almanya'nın Rusya'ya savaş ilan ettiği 1 Ağustos...

Çanakkale Savaşları, Osmanlı Devleti, Avustralya, Birinci Dünya Savaşı, Yeni Zelanda, Anzaklar, Fransa, İstanbul, Almanya, Çanakkale Boğazı, Avusturya
Kafkasya Cephesi
3 yıl önce

Kafkasya Cephesi, I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun 2. ve 3. orduları ile Rus İmparatorluğu Kafkas Ordusu'nun karşı karşıya geldikleri cephe...

Kafkasya Cephesi, 17 Ocak, 18 Ocak, 1914, 1915, 1917, 1918, 1919, 1 Kasım, 2 Ocak, 4 Ağustos
II. Dünya Savaşı
3 yıl önce

II. Dünya Savaşı, 1939'dan 1945'e kadar süren küresel savaş. Savaşa tüm büyük güçler dahil dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu dahil oldu ve bu ülkeler iki...