Bu ihvan, tarikat olarak önce 980 yılında Irak`ta Zenciler ayaklanmasının tamamen bastırılmış olduğu sırada Vasıt bölgesinde meydana çıktı. İnsan ruhunun ölümsüzlüğüne karşılıklı yardımlaşma ve eğitim ile ruhların arınacağına inanan kişilerin bir araya gelmesinden doğan bu İhvan üs-Safa daha çok Yeni-eflatunculuk görüşünün etkisi altında idi. C. Brockelmann, bunların görüşlerinin temellerini şöyle açıklıyor : ``"İran`ın Tanrı`nın esirgeyiciliği fikriyle Hermetizm kökenli Gnostik kurumlar, Yunan felsefesinin unsurları ve aydınlıkların Mani dini, Ön asya (Anadolu) ırkının miras olarak doğuda yayılmış olan esrarengiz eğilimlerine uygun düşen batıni doktrini halinde birbirine karıştı ve şan şöhret düşkünü kışkırtıcılar tarafından türlü zamanlarda en iyi politika aracı olarak kullanıldı. Bu kurallar edebi biçimlerine yüzyıl sonra "Halis kardeşler"in ansiklopedik eserlerinde erişti."``
Onlara göre insanın kötülüklerden, geçici eğilimlerden sıyrılıp,mutluluğa ulaştırıcı bir ahlak ilkesine kavuşması için bilgi gereklidir. Eski Yunan eğitim ve öğretim ilkelerini benimseyen İhvan üs-Safa, dört bölüme ayrılıyordu :
12-30 yaşlar arasındaki gençlerin katıldığı ilk bölümde öğretmenlerin sözlerine uymak, onların gösterdikleri yolda yürümek, düzenli bir nefis eğitimine alışmak gereği vardı.
30-40 yaşlar arasında olanların girdiği ikinci bölümde Dünya ile ilgili felsefi bilgiler öğretilirdi.
40-50 yaşlar arasında olanlar ilahi bilgiler üzerinde çalışırlardı.Bu basamağa erişenler bir takım ilahi sırlar öğrenir ve peygamberlere eşit sayılırdı.
Elli yaşından yukarı olanların kabul edildiği bölüme yükselenler "Melaike-i Mukarribin" denen ve Tanrı`ya en yakın melekler sırasındadırlar.Bu son sıraya girenler, içinde bulunduğumuz alemin ve şeriat kanunlarına bağlı bütün olayların üzerinde bir değer taşırlar.
İhvan üs-Safa düşünce ve görüşlerini, felsefi inançlarını "risaleler" yani dergiler adı verilen 52 kitapta toplamıştır. Bu risaleleri yazanlar şunlardır :
el-Mukaddesi, Ebu`l-Hasan Ali bin Harun ez-Zencani, Muhammed bin Ahmet el-Nehracuri, el-Avfi, Zeyd bin Rifaa
Risalelerin incelenmesinden anlaşıldığına göre "El-İhvan üs-Safa" çığırı, eski Hint ve İran kültür ürünlerine, felsefi-dini görüşlerine yabancı değildir. İhvan üs-Safa`nın üzerinde durduğu ana konular ; dünyanın ilahi kaynağı, ruhun Tanrı`ya dönüşü, ilahi niteliklerin ve ruhun özüdür. Dünya Tanrı`dan fışkırmıştır (sudur etmiştir). Bu çıkış vetiresi derece derece olmuştur :
1.Tanrı birliği (vahdet-i ilahi) aşamasında ; bütün varlık türleri birlik içinde, Tanrı özündedir. Burada tek varlık Tanrı`dır.
2.el-Akl aşamasında ; yönetici, denetleyici, öğretici, yol gösterici özellikleri bulunan ; tanrısal varlık olan us (akıl) oluşur. Bu oluşma da bir fışkırmadır.
3.el-Nefs, diri varlıkların özünü oluşturan, nitelik bakımından usla yakınlığı bulunan bir güçtür.
4.İlk madde (maddi ula), yer kaplayan varlıkların oluşturucu gerecidir.
5.Dehr (evren),bütün varlık türlerini kuşatan bütündür.
6.Ecsam (cisimler-nesneler), yer kaplayan tek tek varlıklardır.
7.Eflak(gök katları),ayrı ayrı özellikler taşıyan varlık alanlarıdır.
8.Anasır (ilkeler yani elemanlar), varlık türlerini oluşturan kurucu özlerdir. Evreni dolduran bütün varlık türleri bu ilkelerin belli oranlarda, belli bir düzene göre, birleşmesiyle biçimlenir.
9.Madenler, bitkiler ve hayvanlar (cemadat, nebatat ve hayvanat), evrende bulunan bütün varlık türlerinin toplandığı üç büyük bölümdür. Yeryüzünde görülen ne verse bu üç türden birine bağlıdır.
Bu varlık katları, belli bir diziye göre bir öncekinden doğar. Yaratılış, Tanrı`dan çıkış ile başladı, son varlık katında bütünlüğe ulaştı. Bu çıkış, Tanrı`nın özünden güçlü bir fışkırma niteliğindeydi.Bu nedenle yoktan varetme diye bir olay yoktur, varolan Tanrı`dan, görünüş alanına çıkarak biçimlenme vardır.
Madde bütün kötülüklerin, eksikliklerin kaynağıdır. Bu yüzden maddeye bağlanmak kişiyi kötülüğe, eksikliğe sürükler. Tin, Tanrı`dan fışkırmıştır, bütün everni kuşatır, engindir.Bütün öteki tinler, bu engin tinin bir bölümüdür.
Bunlara göre insan bedeni yok olduktan sonra ruh, Tanrı`ya dönecektir. Bütün alemi kuşatan engin ruhun kaynağı olan Tanrı`ya dönüş, büyük diriliştir (ba`s-ü Ba`d el-mevt).İhvan üs-Safa çığırına bağlı kalanların ölümü ise, ruhların geldikleri yere dönmelerinden dolayı küçük diriliştir. Öz olan soylu ve yüce olan, ruhtur. Beden geçicidir, ölümlüdür.
Bilgi, üç aşamalıdır : 1.Duyular aşağı varlık katlarının bilgisini verir. Çevremizde bulunan nesnelerin, yerkaplayan varlıkların bilgisi yalnız duyu verileriyle sağlanır. 2.Kanıtlama yoluyla daha üstün varlıkların bilgisi kazanılır. 3.Us, sezgi ile insan kendi özünün bilgisini sağlar, kendi kendini bilir. Kendini bilmek bilginin en yüksek aşamasına ulaşmaktır.
Akıl, insanı başarıya ulaştıran en güvenilir yetidir, varlık aşamalarında Tanrı`dan ilk fışkıran akıl olduğundan Tanrı`ya en yakın olan da odur.
İhvan üs-Safa filozofları Kur`an`ı mecazi olarak yorumlama yolunu benimsemişlerdir.Savundukları uscu görüş, imanı ustan üstün sayan, İslam bilgelerinin tepkisiyle karşılaşmıştır.Kur`an ile Hadis`ten kaynaklanan düşünce çığırlarının aşırı suçlamaları İhvan üs-Safa filozoflarının etkisini azaltmamıştır. Aktöre sorunlarını yaşama ortamındaki davranışlarla dile getiren bu uscu görüş, insanı bir "us varlığı" olarak yorumlamıştır.
Kaynakça
Bir Türk Kurumu Olan Ahilik - Prof. Dr. Neşet Çağatay - TTK Basımevi 1989 Adel Ava`nın makalesi - A.Ü. İlahiyat Fak. Dergisi - çeviren H. R. Atademir Ana Britannica - Cilt 11 - İhvan üs-Safa maddesi, ss.483 İstanbul 1989 C. Brockelmann, İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi,çeviren N. Çağatay Meydan Larus İhvan üs-Safa maddesi
Günümüz ışığında Tasavvuf Tarikatlar Mezhepler Tarihi - İsmet Zeki Eyuboğlu - Geçit Kitabevi 1987
filozof-taslak felsefe-taslak