İhtisab (Islam)
Kısaca: Islâm cemiyetinde iyilikleri emretmek ve kötülüklerden vazgeçirmek suretiyle, sosyal huzuru saglamak için yapilan is; Emr-i bil ma'rûf ve nehy-i anil münker. Bu vazife, muslümanlarin bir kisminin yapmasiyla digerleri üzerinden sakit oldugu için islâm devletlerinde hükümdarlar bu isle vazifeli me'murlar tâyin etmislerdir. Osmanlilardan önceki islâm devletlerinde bu vazifeye hisbe ve bunu yapan me'mura da muhtesib; Osmanlilarda ise bu ise ihtisâb, vazifelisine de ihti sâb agasi ve muhtesib denilmi ...devamı ☟
Iyilikleri emretmek ve kötülüklerden vaz geçirmek gayesiyle kurulan bu müesseselerin basinda bulunan muhtesib, dinin hos karsilamayip çirkin gördügü her türlü kötülügü (münkeri) ortadan kaldirmaya çalisirdi. islam ülkesinde müslümanlarin Cuma namazinda camiye gitmelerine dikkat eder, sayilari kirki asan topluluklarda cemaat teskilatinin kurulmasini saglardi. Ramazan ayinda alenen oruç yiyenler, içki içip sarhos olanlar, iddet beklemeden evlenen kadinlar, yasak musiki aleti çalip alem yapanlar, velhasil islam'a muhalif hareket edenler hep muhtesibe hesap vermek mecburiyetindeydiler.
Muhtesib, devleti temsilen bu vazifeye getirildigi için genis bir tazir (cezalandirma) salahiyetine de sahibdi. Okullari teftis eder, düsmanin eline geçtigi zaman isine yarayabilecek her türlü harb malzemesinin satisini yasaklardi. Çarsilarin nizam ve intizamini saglamaya, ölçü ve tartilari kontrol etmeye, dinle alay edenleri takibe, komsu hakkina tecavüzü önlemeye, zimmilere aid binalarin müslümanlarinkinden daha yüksek yapilmamasina dikkat etmeye kadar varan yetkilere sahibdi.
Muhtesip, herhangi bir sikayet beklemeden kendi yetkisini kullanarak bizzat halk içinde dolasip gördügü uygunsuz hallere aninda müdahale ederdi. Bir muhtesibin uygunsuz hareket eden bir kimse hakkinda islem yapabilmesi için her seyden önce, yapilan kötü isten haberdar olmasi gerekirdi. "Falanca bu suçu islemis olabilir" gibi bir düsünce veya tecessüsle (kisilerin gizli hallerini arastirmakla), rastgele kimselerin laflari ile bir kimse hakkinda islem yapamazdi. Kendisi veya kendisine yardimci me'murlarin sahid olmalariyla münkerin islendigine bizzat kanaat getirmesi veya iki adil müslümanin sehadet etmesi lazimdi.
Münkerin islendigi sabit olduktan sonra, hatayi bilmeden islemis olma ihtimali oldugu için ilk önce münasib bir sekilde, o isin kötülügünü münkeri isleyene anlatirdi. Allahü tealadan korkmak lazim oldugunu söyler, nasihat ederdi. Tatli sözden anlamaz, verilen nasihatla alay etmeye kalkisan olursa, dil ile ta'zir eder, "Günahkar, ahmak, cahil, Allah' tan korkmaz" gibi sözler söyleyerek azarlardi.
Azarlamak da fayda vermezse, elle müdahale ederdi. Içkiyi döker, ipek elbiseyi çikarir, oyun aletini kirar, gasb edilmis araziden çikarir, bunlari yapmak için de herhangi bir yerden izin almasi gerekmezdi. Duruma göre dövmekle veya baska bir ceza ile tehdid eder, bütün bunlar fayda vermez ve kisi hala münkerde (kötülükte) israr ederse döverdi. Münkeri isleyen; muhtesibe karsi koyar, onu ta'zir eder, saldirirsa; son çare olarak silah kullandigi da olurdu.
Muhtesibde bazi sartlar aranirdi. Her seyden önce ihtisab isini üstlenecek kisi yani muhtesib; müslüman ve mü'min olmaliydi. Zira emr-i bil ma'rüf ve nehy-i anil münker, dini bir hizmettir. Muhtesiblik kisilere bir yetki ve hakimiyet tanidigindan dinin aslini inkar eden ve müslüman olmayan kisiler bu vazifeye tayin edilmez, böylece müslümanlarin serefi gözetilirdi.
Vazifelerinden bir kismi, aninda müdahaleyi gerektirecek cinsten olan muhtesibin, bütün bu isleri yaparken bilgi ve kudret gibi iki melekeye sahib olmasi lazimdi, insanlarin baska müdahaleye lüzum kalmadan, kendiliklerinden münkeri (kötülügü) terk etmeleri için, muhtesib tayin edilecek kisilerin akilli, zeki, ilim sahibi, yüzü nurlu, heybetli ve vakar sahibi kimselerden seçilmeleri gerekirdi.
Erkek ve mükellef olmalidir. Bulug çagina gelmemis, akil-balig olmamis bir çocugun emir ve yasaklara riayet etmesi, 'gerekli ikazlarda bulunmasi caiz olmakla beraber henüz bunlardan sorumlu degildir. Üstelik bilfiil men etmek ve mesru olmayan bir seyi ortadan kaldirmak, devlet otoritesini temsil eden me'murun yapabilecegi bir is oldugundan bu vazife çocuga verilemezdi.
Muhtesibin sadece dini emir ve yasaklarin yaninda me' muriyetini ilgilendiren iktisadi konulari da bilmesi sartti, ilmiyle amil olan muhtesibin bildigi seyleri öncelikle kendi nefsine tatbik etmesi çok önemliydi. Aksi halde yani kendi bildigi ile amel etmeden baskasinin amel etmesini istemesi, cemiyet üzerinde menfi te'sirlerin meydana gelmesine sebeb olurdu. Her fiil ve sözünde Allahü tealanin rizasini gözetmeli, riya ve gösteris gibi baskasina yaranmaya sebeb olacak kötü huylardan uzak bulunmaliydi.
Muhtesib, vera ve takva sahibi olmaliydi. Çünkü bildikleri ile amel etme önemli ölçüde buna baglidir. Ancak böyle bir özellige sahib olan kimseler vazifelerini kötüye kullanmazlar. Bazi kisilerin kötülüklerinden men edilmesine ilim ve takva kafi gelmeye bileceginden, böyle durumlarda yavas ve yumusak davranmak gerekir, bunun için güzel ahlaka da sahib olmasi lazimdi.
Osmanli Devleti'nde muhtesiblik yüksek bir makam kabul ediliyordu. Her ne kadar bu makam, devlet teskilatinda uygulanan iltizam usulünden dolayi bir çesit satin alinan bir hizmet görünümünde ise de, mali imkan bakimindan bu makami satin alabilecek kudrete sahib herkese verilmiyordu. Zira bu muhtesiblik (ihtisab agaligi) bir kisiye verilirken; "ihtisab agasi olan kimesne mechulü'l-hal (huyu, yasayisi, inanci bilinmeyen) kimesne olmayip, hüsn-i hal ile ma'rüf (iyi özellikler, iyi halleriyle taninmis) ve istikamet ile mevsuf (dogrulukla vasiflanmis) bir kimesne ola" perensibinden hareket ediliyordu. Bu sebeple de ancak istenilen vasiflara haiz olanlara bu görev veriliyordu.
Osmanli idari teskilatinda pek çok me'muriyet hizmetinde oldugu gibi ihtisabda da vazife süresi prensip olarak bir seneydi.
Bu sekilde bir kisi ayni isde uzun süre tutulmayarak suistimallerin önüne geçilirdi. Iltizam usulü ve bir sene müddetle ihale olunan bu vazife karsiliginda, talib olandan bedel-i mukataa adiyla bir meblag alinarak eline bir berat verilirdi.
Osmanli devlet teskilatinin genis kadrosu içinde yer alan ve hemen hemen bütün müslüman devletlerde muhtesib diye isimlendirilen bu görevliyi Osmanlilar da genellikle ayni sekilde isimlendirdiler. Bununla beraber bazan ihtisab emini bazan da ihtisab agasi diye isimlendirildigi oldu. 1826 senesinde ihtisab nezaretinin kurulmasindan sonra ise unvan olarak, ihtisab nazin kullanildi.
Osmanlilarda ihtisab vazifesini yapmakla ilk defa kimin ve ne zaman tayin edildigi bilinmemekle beraber, Âsikpasa Tarihi'nde bildirildigine göre; ilk uygulama Osman Gazi'nin; "Her kim pazara bir yük getire, sata iki akçe virsün ve satmazsa hiç bir sey virmesün" emriyle baslamistir. Kenz-ül-Kübera'daki kayda göre ise Germiyan ve Osmanogullarinda muhtesibe mühim yer verilmistir. Fatih Sultan Mehmed Han'in Istanbul'u fethinden sonra ise sehrin, ticari, iktisadi ve buna paralel olarak içtimai nizamini saglamak ve diger hizmetleri görmek üzere tayin ettigi hakimlerden sekizincisi ihtisab agasiydi iktisadi hayattaki vazifeleri ise bir kanunname ile söyle belirtilmisti: "Bütün san'at ehline hükmedip ta' zir ve cezalandirma, alisverisde hile edenleri tekdir ve tenbihe me' mur..." Bu sekilde kadisi bulunan sehir ve kasabaya, kadiya bagli olarak bir de muhtesib tayin edilmis, Osmanli cemiyet hayatinda sehir yasayisini saglam temellere oturtmak ve kurulu sosyal düzeni korumak için tedbirler alinmisti. Bunun yaninda zaruri günlük ihtiyaç maddelerinin halkin eline uygun ve ucuz bir sekilde geçmesini saglamak için esnaf ve diger ticaret erbabi kontrol altinda tutulmustu.
Genis yetki ve selahiyetlere sahip bulunan muhtesib, bütün bu vazifeleri tek basina yerine getiremezdi. Onun için muhte sibler ilk zamanlardan itibaren kendilerine bagli olarak çalisan bir takim yardimcilar kullandilar. Degisik mesleklere mensup kimseler arasindan seçilen bu yardimcilara arif, emin, gulam, avn ve haberci gibi isimler veriliyordu.Bunlarin seçimi de bizzat muhtesib tarafindan yapiliyordu. Yardimcilarin vazifelerini ifada titizlik göstermeleri, hareket ve davranislarinda ölçülü davranmalari gerekiyordu. Aksi halde; muhtesib tarafindan derhal vazifelerine son verilirdi.
Sehirler büyüyüp, iktisadi hayat gelistikçe hüddam-i ihtisab denilen muhtesib yardimcilari da çogaldi. Bundan dolayi daha önceleri bir veya bir kaç kisi olan yardimci sayisi sehrin büyüklügü ölçüsünde gittikçe artti. Özellikle yeni yeni ortaya çikan san'at ve meslekler, bu artislarda mühim rol oynadilar. 1480'lerde Bursa muhtesibi tarafindan bezzazistanda sadece kumas ölçücülügü yapmak için ilyasoglu Piri adinda birinin emin tayin edildigi görülmektedir.
Osmanli devlet teskilatinda köklü degisikliklerin yapildigi sultan ikinci Mahmud Han zamaninda 1826 yilinda yeniçeriligin kaldirilmasindan sonra sehir idaresinde bir bosluk dogdu. Bunu gidermek için de daha genis sela hiyetlerle kontrolü saglayacak yeni bir idari sistemin kurulmasi gerektiginden, ihtisab nazirligi kurularak, baslangiçta muhtesib, ihtisab agasi veya ihtisab emini unvani ile ihtisab isine bakan kimse de ihtisab nazin unvanini aldi. Her türlü inzibati görevi üstlenen bu teskilata, bostancibasi, mimarbasi, hamam ve hamallar yazicisi gibi vazifelilerle, mahallelerin nüfus kayit ve yoklamasini yapan mahalle mukayyidleri, bazan da mahalle imamlari yardimci görevli kabul edildi.
1845'de surta (polis) ve 1846' da zaptiye müsirligi kuruldugundan, ihtisab nezaretinin bir kisim vazife ve selahiyetleri yeni kurulan bu müesseselere devredildi. Nezaret ise, sadece narh ve esnaf isine bakar oldu. Nezaretin yetkilerinin sinirlanarak baska müesseselere devredilmesi ve memleketin içinde bulundugu durum, bir çok aksakliklarin meydana gelmesine sebeb olunca, bazi tedbirler alindi. 1854'deyapilan bir resmi teblig ile istanbul Sehremaneti (Belediye) idaresi kuruldu ve ihtisab nezareti lagvedildi.
Muhtesibin Görevleri: Osmanlilarda muhtesibin vazifelerini genel olarak üç grupta toplamak mümkündür.
l- Muhtesibin iktisadi ve içtimai hayatla ilgili vazifeleri:
Muhtesib özellikle esnaf teskilatlarini kontrol eder, mahalli pazarlarin organizasyonu ile mesgul olurdu. Kadi veya divan tarafindan tesbit edilmis bulunan fiyatlarin uygulanip uygulanmadigini kontrol, satis mahallerini teftis eder, lonca azalarinin tabi oldugu ve ihtisab rüsumu denilen vergilerin satici ve san'atkarlardan toplanip toplanmadigini da kontrol edip esnafa nezaret ederdi.
Herhangi bir meslege intisab edip dükkan açmak, öncelikle muhtesibin iznine bagliydi, ihtisab agasi, her türlü esnaf ve san' atkarin, kethüda ve yigitbasilari vasitasiyla kefillerini tesbit ederek isim ve eskallerini deftere yazar, ondan sonra çalisma izni verirdi. Istanbul'a disardan gelip esnaflik yapmak isteyenlere ise izin vermezdi.
Emrindeki kol oglanlari vasitasiyla vergi toplardi. Bu vergilerin bir kismi san'atkar ve tüccarlardan bir kismi da tüketilen ve ihraç edilen bütün mallar üzerinden alinmaktaydi. Bunlar; günlük ihtiyaç maddesi satan dükkan sahiplerinden alinan yevmiye-i deka kin vergisi, üretimi yapilan kumas, nal, bakir, tepsi, mücevherat vb. emtiadan kalite kontrolü yapilip damgalandiktan sonra alinan damga vergisi; sehir pazarlarindaki alimsatimlardan alinan bac-i bazar vergisi, gida maddesi, saman, odun, odun kömürü, insaat kerestesi, tugla, küp, hasir, yem, tas, demir vb. emtiayi getirip limanlara bosaltan ve liman hizmetlerinden faydalanan gemilerden alinan gemi ihtisabiyesi vergisi; lonca azalari ile sebze, peynir, yogurt, tursu, pasta, sekerleme, pastirmacilardan vb. senede bir veya iki defa kabala olarak alinan resm-i bitirme vergisi ve cerime, bayiiyye (pazar yerlerine gönderilen madde ve esyadan gümrük ihtisab resminden baska olarak alinan resim), evlenme, kapi hakki, hakk-i kapan, kislak, hakk-i dümen ve mizan gibi vergiler alinirdi.
Muhtesib ayni zamanda degisik isimler altinda topladigi bu vergilerin büyük bir kismini; hazine adina hak sahibi kimselere (savasta yaralanmis asker, sehid yetimlerine vb.) bir nevi emekli maasi olarak veriyor, bir kismini da emrinde çalisanlar ile diger masraflara harciyordu.
istanbul'dan kara ve deniz yoluyla tasraya gidenler nüvvabdan olursa, kazasker tezkirecile rinden, esnafdan iseler kethüdalarindan, digerleri mahalle imamlarindan, gayr-i müslim ler de patrikhanelerinden; isim, söhret ve eskallerini belirten, ayrica kefaleti bildiren mühürlü bir ilmühaber alip, istanbul mahkemesine ibraz edip, oradan tezkire almak zorundaydilar. Tasradan Istanbul'a yahud baska bir yere gideceklerin mahalli naiblerden tezkire almalari gerekiyordu. Muhtesibler böylece sehirlere gelip gidenleri bu tezkireler vasitasiyla siki bir takib altinda tutarak, hem asayisin korunmasini sagliyorlar, hem de isteyen herkesin köyleri terkedip sehre, sehri terkedip, köylere yerlesmelerini önleyerek, vergi ve ziraatin aksamamasini sagliyorlardi, özellikle, güzelligi dillere destan olan Istanbul'a, Anadolu ve Rumeli'den esas mesleklerini ve ziraati birakip gelenlerin ve issiz güçsüz takiminin gelip yerlesmemesi için mahallelerde arada sirada yoklamalar yapilir, muntazam tutulan nüfus defterlerinde olmayanlar geldikleri yere gönderilirlerdi.
Osmanli Devleti'nde cemiyetin sosyal siniflarini tesbite ve onlari tanimaya yarayan bir kiyafetler kanunu vardi. Bu sistem sayesinde toplumda disiplin saglandigi gibi, fiyatlarin basibos bir sekilde yükselmesi de önleniyordu. Bu yüzden herkes kendi sinifi için tahsis edilip belirlenen kiyafetlerinden baskasini giyemezdi. Bilhassa farkli dinlerden olanlarin kendileri için tesbit edilen özel kiyafetlerden baska bir sekilde giyinmemeleri, kolaylikla taninmalarina sebeb oldugu için önem tasiyordu. Özellikle yahudi ve hiristiyanlarin müslümanlara aid kiyafetlerle dolasmalari yasak oldugundan, muhtesiblerin bu uygulamayi devamli kontrol etmeleri gerekiyordu.
Bunlarin yaninda inhisarlari (tekelleri) kirmak, herkesin üreticiden mal alip fahis fiyatlarla satmamalari için, üreticiden mal almaya izin belgesi olan ruhsat tezkiresini vermek, disaridan askere yazilmak için gelen, fakat yaslari küçük oldugundan mümkün olmayan çocuklari esnaf yanina çirakliga yerlestirmek, ihtiyaç duyulan yerlere bölgesinden zahire göndermek, posta hizmetlerini görmek, hekim ve hastalarin durumlari ile yakindan ilgilenerek yol ve sokak kaldirimlarini tamir etmek, evlenen gayr-i müslimlerden resm-i ruhsatiyye vergisi almak, bahçe-i amire mahsulünün satilmasi için yapilan dükkanlarin kirasini almak gibi görevleri vardi.
2- Muhtesibin dini hayatla ilgili vazifeleri:
Büyük ölçüe iktisadi hayatla ilgili bulunmasina ragmen, muh tesib, ayni zamanda dini vazifeleri de olan bir yetkiliydi. Bu yönüyle o, mesru olmayan, dinin kötü ve çirkin kabul ettigi her türlü davranisa karsi derhal harekete geçmek zorundaydi. Ahlakin bozulmamasini saglamak, umumi yerlerde din ve geleneklere uygun olmayan davranislara meydan vermemek gibi vazifelerle mükellefti. Muhtesibler, namazin sartlarini yerine getirmeyen imamlari kontrol edip vazifeden alir ve cemaate devam etmeyenleri uyarirlardi. Içki kullananlari, talih oyunlari ile ugrasanlari, fuhsiyatla istigal edenleri hesaba çekerlerdi. Bilhassa dini yönde müslümanlari rencide edebilecek davranislara mani olmak muhtesibin vazifeleri arasindaydi. Hatta standartlara uygun mezar kazmayanlar ile mezarliklarda hayvan otlatanlar bile muhtesib tarafindan sorguya çekilip cezalandirilirlardi.
3- Adli vazifeleri:
Muhtesib, Osmanli adaleti mekanizmasinda kadinin yetkisi dahilinde is gören bir görevliydi. Kapali veya açik bütün pazarlari devamli kontrol eder, ihtisab nizamina aykiri hareketini gördügü kisileri kusurlarinin agirligi derecesinde cezalandirirdi. Bu cezalar falakaya yatirip dövmek, degnek ve falakadan ziyade terbiye edilmesi gerekenleri habse göndermek, sürgüne gönderilmesi gerekli ise bab-i ali,ye bildirmek seklinde özetlenebilir. Özellikle falakaya yatirip dögme cezasi suçun islendiginin tesbit edildigi anda, sicagi sicagina halkin içinde gerçeklestirilir, dövülenin nefsine çok agir geldigi için çok te'sirli olurdu. Muhtesib bundan baska, bilhassa yalanci sahidlik edenleri cezalandirir, borçlarini zamaninda ödemeyenlerden icra yoluyla borcun tahsilini bizzat uygulardi.
Muhtesib cezalari uygularken, kendi veya me'murlari tarafindan görülmüs ve açik ve sarih davalara baktigindan sahid ve delile gerek duymaz, rahat hareket edebilirdi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
3 yıl önceülkelerine benzetilmeye çalışması sonrasında, 1855 tarihli Bâb-ı Âli kararıyla İhtisap Nezareti'nin kaldırılması sonucunda kurulmuştur. Şu anki Büyükşehir belediye...
Zimmi
3 yıl önceZimmî, İslam devletinin egemenliğini kabul eden gayrimüslim kişilerdir. Zimmet kökünden gelmekte olup, zimmetli olan veya zimmetle ilişkili olan demektir...
Zimmi, Cizye, Mal, Namus, Tarih, Taslak, İslâm, CanCizye
3 yıl öncetanımayan ve hak dini (İslam'ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın. '' İslam devletinin tabiyetinde olan...
Cizye, Fetva, Kadı, Müslüman, Osmanlı Devleti, İslİ¢m, İslİ¢miyet, Zımmİ®Orhan gazi
3 yıl önceOsmanlılar'ın en eski ticarî kanunu olan 21 maddelik ilk İhtisab Kanunnamesini çıkarmıştır. Sonraki İhtisab kanunnamelerinde yer alan bazı maddelerin nüvesini...
Orhan Gazi, 1281, 1326, 1359, 1360, Abdülaziz, Abdülmecit, Başkent, Bizans, Bulgar, BursaKaragümrük
3 yıl öncetekkeleri ile dikkat çeken bir semttir. Fatih Sultan Mehmed döneminin devri ihtisap ağalarından Muhtesip İskender'in yaptırdığı “Kabakulak Mescidi” burada...
Karagümrük, Fatih, Adnan Menderes, Aksaray, Edirnekapı, Fatih, İstanbul, Fevzi Paşa, Taslak, Topkapı, Turgut í–zal, İstanbul, Millet CaddesiKoca Hüsrev Mehmed Paşa
6 yıl öncenedeni olan ve savaşın devam ettirilmesi ile konulan acil vergi olan "İhtisab Rüsmu"'nun konulup tahsil edilmesinin koruyucusu olduğu kabul edilen Koca...
I. Kılıç Arslan
3 yıl önceHumar-taş'ın elindeki Meyyafarkin'i almış ve onun me'un, a'şar, kist, darbhane, ihtisab ve emlak vergilerini kaldırmıştır. Kılıç Arslan; babası Süleyman Şah gibi...
I. Kılıç Arslan, I. Kılıç ArslanKonya
3 yıl öncebüyüyen İslam Devleti, İstanbul'u hedef alan harekâtları sırasında Konya üzerine de akınlar düzenlemişlerdir. Anadolu'da ve Konya çevresinde ilk İslami oluşumlar...
Konya, Ahırlı, Konya, Akören, Konya, Akşehir, Konya, Altınekin, Konya, Ankara, Beyşehir, Konya, Bozkır, Konya, Cihanbeyli, Konya, Derbent, Konya, Derebucak, Konya