Peygamber efendimize ait mübarek eşyalarının bütün Müslümanlarca çok büyük değeri ve bunların arasında bilhassa Hırka-i Saadetin hususi bir yeri vardır. Bunun sebebi, hırkanın halifelik alameti sayılmasıdır. Yavuz Sultan Selim Hanın Mısır'dan İstanbul'a getirdiği mukaddes emanetler, bir müddet Harem'de kaldı. Daha sonra Topkapı Sarayında Hırka-i Saadet Dairesi yaptırılarak orada muhafaza edilmeye başlandı.
Her yıl Ramazan ayının on ikinci günü Hırka-i Saadetin içinde bulunduğu sanduka, Revan Odasına taşınır, umumi bir temizlik yapılır; bu arada duvarlar gülsuyu ile yıkanır, öd ağacı ve buhurlar yakılır, dairenin direkleri cilalanırdı. Ramazanın 15. günü devlet ileri gelenleri, alimler, yeniçeri ve sipahi ağaları, Babüssaade önünde öğleden önce toplanırlardı. Sadrazam, Ayasofya Camiinde şeyhülislam ile birlikte namaz kıldıktan sonra, alay halinde Arz Odasına gelirlerdi. Padişah ile beraberindekiler de Hırka-i Saadet Dairesine geldikten sonra, yeşil ipek kadifeden som sırmalı, ince işlemeli ve yedi bohçaya sarılı altından yapılmış bu çekmece padişahta bulunan altın bir anahtar ile açılır ve Hırka-i Saadet ortaya çıkarılırdı. Bu işler yapılırken, padişahın birinci ve ikinci imamları ile has oda imamı ve ayrıca güzel sesli müezzinler, Kur'an-ı kerim okurlardı. Önce padişah, sonra işaret ettiği kimseler sıra ile Hırka-i Saadete yüzlerini ve gözlerini sürerlerdi. Padişah üzerlerinde Seyyid Şeyhülislam Ârif Hikmet Beye ait olan beyitlerin yazılı olduğu tülbentleri, Hırka-i Saadete sürüp, ziyarete gelenlere dağıtırdı.
Hırka-i Saadet
124 cm boyunda, siyah yünlü kumaştan hırkanın içi daha kaba şekilde dokunmuş krem renk yünlü kumaşla kaplanmıştır. Yer yer yıpranmış durumdadır. Resulullah (sas) tarafından Züheyr oğlu Ka’b’a verilen hırkadır.Hırka-i Saadet Dairesi, adını Peygamber Efendimiz’in (sas) şair Ka’b bin Züheyr’e huzur-ı saadetlerinde Müslüman olduğunda hediye ettiği hırkadan alıyor. Arapların meşhur şairlerinden olan Ka’b, İslamiyet aleyhindeki şiirlerinden ve sözlerinden dolayı Peygaberimiz’in (sas) nerede görülürse öldürülmesi emrine muhatap oldu. Daha önce Müslüman olan kardeşinin ikazı üzerine, hakkındaki ölüm emrine aldırmadan Medine’ye geldi, Mescid-i Nebevi’ye girdi. Peygamber Efendimiz’e Müslüman olan bir kimsenin geçmiş hatalarının bağışlanıp bağışlanmayacağını sordu. Müspet cevap alınca “Bu, Ka’b olsa da mı?” diye ilave etti. Allah Resulü bu soruya da olumlu cevap verdi. Ka’b (ra) kimliğini açıklayıp Kaside-i Bürde ismiyle tarihe geçen eserini okumaya başladı. “Muhammed Aleyhisselam kınından çıkmış bir kılıçtır / Cihan onun nurundan feyz alır” mısraına gelince Efendimiz (sas) sırtındaki hırkasını çıkardı, şairin sırtına bıraktı. Ka’b, Hazreti Peygamber’in (sas) gül kokusunu taşıyan bu hırkayı ömrü boyunca muhafaza etti, çok yüksek fiyat teklif edilmesine rağmen bir ipliğini feda etmedi. Muaviye tarafından varislerinden alınıp halifelere geçen hırka, Yavuz’la birlikte İstanbul’a geldi.
Hırka-i Saadet sırma işlemeli yeşil atlastan bohçalara sarılıp altın bir çekmeceye konulur. Bu çekmece de aynı şekilde bohçalara sarılıp büyük altın bir sandığa yerleştirilir.