Hellenik Felsefe

Kısaca: M.Ö. altıncı yüzyılın başlarında M.Ö. 323 yılına dek sürmüş olan Yunan felsefesi. ...devamı ☟

M.Ö. altıncı yüzyılın başlarında M.Ö. 323 yılına dek sürmüş olan Yunan felsefesi.

Felsefe, felsefenin doğuşu için, yüksek bir refah düzeyiyle merak olmak üzere, iki koşul arayan Aristoteles’in yorumuna uygun olarak, çeşitli yolların kesiştiği bir kavşakta bulunan ve özellikle ticaret yoluyla zengin­leşmiş olan Milet kentinde başlamıştır. Kişi­nin merak duyması, kendisine sunulanla ye­tinmeyip, şeylerin niçin oldukları gibi olduklarını anlamaya çalışması gerektiğini söyleyen ikinci koşul da Miletli filozoflarda varolmuştur. Miletliler Doğu düşüncesinden etkilenmiş olsalar da, Yunan mitolojisinin sunduğu açıklamayla yetinmemiş, varlıkla­rın niçin oldukları gibi olmaları gerektiğini anlamaya ve açıklamaya çalışmışlardır.

Bundan dolayıdır ki, felsefe, felsefi düşü­nüş öncesindeki insanın yaptığı gibi, gör­mek ya da inanmakla ilgili bir konu değil­dir. Felsefe merak etmekle, düşünmekle, kısacası akıl ile ilgili bir konu, gözle görü­len varlıkların meydana getirdiği çokluğun gerisinde gizli olan birliği, görünüşün arka­sındaki gerçekliği aramakla ilgili bir faali­yet olarak ortaya çıkıp gelişmiştir. Daha ön­ceki düşüncenin dini düşünceyle ve pratik ihtiyaçlarla karıştığı yerde, Hellenik felsefe daha çok dini ya da mitolojik düşünceden kopuşun sonucunda, yalnızca insan aklına dayanan bağımsız bir düşünce faaliyeti ola­rak başlamıştır.

Hellenik felsefe, üç döneme ayrılabilir: 1- Doğa Felsefesi. Bu dönemde yer alan filo­zoflar, felsefenin üç temel konusu olan var­lık, bilgi ve değerden birincisini, yani varlık konusunu ele almışlar, varlıktaki değişme­yi, varlığın nedenlerini, doğadaki çokluğun kendisinden türediği birliği, yani arkhe ko­nusunu araştırmışlardır. Doğa felsefesi dört okul ya da problem çerçevesi içinde ele alı­nabilir: a) Thales, Anaximandros ve Ana­ximenes’ten oluşan maddeci, birci Milet Okulu. b) Matematiksel çalışmalarıyla seç­kinleşen ve felsefede, formu, yapı ve işlevi ön plana çıkartan Phytagorasçı Okul. c) Daha çok birlikten çokluğa geçiş ve dolayısıyla, değişme problemi üzerinde durmuş olan Herakleitos ve Parmenides. d) Dünya­daki apaçık değişme olgusunu Parmeni­desin varlıkla ilgili görüşleriyle uzlaştırma­ya çalışmış ve bu çerçeve içinde, varlığın temeline birden çok arkhe yerleştirmiş olan çokçu filozoflar: Empedokles, Anaksagoras ve Atomcular.

2- İnsan Üzerine Felsefe. Yunan felsefe­sinde, M. Ö. V. yüzyılın ortalarıyla birlikte, doğa felsefesinin yerini, pratik felsefe olarak da tanımlanan, insan üzerine felsefe almıştır. Bu dönemde filozoflar, düşüncelerini insa­nın kendisiyle yaşamına yöneltmişlerdir. Bundan dolayı, bu tür bir felsefe, insanın kendisiyle, doğası, değerleri ve yetileriyle, onun doğadaki yeriyle ilgili olan, insanın başka insanlarla olan ilişkilerini konu alan bir felsefedir. İnsan üzerine olan bu felsefe­nin temelinde yer alan motif, doğa felsefe­sinde olduğu gibi, saf merak olmayıp, insan yaşamının ve insanın eylemlerinin nasıl iyi­leştirilip, geliştirilebileceğini bulma şeklinde ortaya çıkan pratik bir motiftir.

Hellenik felsefedeki bu değişimin toplum­sal, siyasi ve felsefi nedenleri vardır, Buna göre, bu çağda felsefenin merkezi olan Atina’nın toplumsal yapısı bozulmuş, kent, göz kamaştırıcı bir refah döneminin ardın­dan, M. Ö. 431 yılında, otuz yıl sonraki yıkı­lışını hazırlayan, uzun ve zorlu bir savaşa gir­miştir. Savaş yenilgisinin ardından, Atina, bir de veba salgının tüm dehşetini yaşamıştır. Bundan dolayı, Atina artık yüksek bir refah düzeyi olan bir kent olmaktan çıkarak, insan yaşamıyla ilgili problemlerin kendilerini çok daha derinden hissettirdiği bir kent olup çık­mıştır.

Öte yandan, Yunan felsefesinde, felsefe­nin merkezi olan Atina aynı zamanda, yurt­taşların yöneticilerini seçmekle kalmayıp, kendilerinin de siyasal yaşama etkin bir bi­çimde katılabilecekleri küçük bir demokra­siydi. İşte bu durum, siyasal yaşamın gerisin­de yatan ilkeler ve kişinin siyasal yaşamda başarılı olmasını sağlayacak sanatlar hakkın­da daha çok şey öğrenme arzusunu güçlen­dirmiştir. Yine, doğa felsefesinin, ortalama insanın bakış açısından iflas etmiş olduğunu söylemek gerekir. Başka bir deyişle, ortala­ma aydının bakış açısından, doğa filozofları­nın aynı konuda karşıt görüşlere ulaşmaların­dan dolayı, doğa felsefesi hepten anlamsız ve gereksiz hale gelmiştir. Bu tür bir felsefenin iki temsilcisi vardır: Sofistler ve Sokrates.

3- Sistematik Dönem. Hellenik felsefenin son dönemi, eleştirici bir felsefeden oluşan sistematik dönemdir. Yunan felsefi düşünce­sinin ulaştığı bu düzeyde, Platon ve Aristo­teles, insanın bilgiye ulaşırken kullandığı güç ve yetilerin güvenilirlik ve yeterlilikle­rini sorgulamaya başlamıştır. Bilgimiz, ger­çekte neye dayanmaktadır? Bilgilerimiz du­yularımıza mı. yoksa aklımıza mı dayanmaktadır? Duyularımızın bizi gerçek­likle ilişkiye sokabileceğinden emin olabilir miyiz? Zihinsel faaliyet ve işlemlerimiz gü­venilir mi?

Bu dönemin iki büyük filozofu olan Pla­ton ve Aristoteles, felsefelerinde, kendileri­ne dış dünya hakkında düşünme ve spekü­lasyonda bulunma izni vermezden önce, yetilerimiz, zihinsel faaliyetlerimiz ve iş­lemlerimizi çözümlemek ve sınamadan ge­çirmek gerektiği inancıyla, işe bu soruları sorarak başlamışlardır. Yine, aynı dönemde, Yunan felsefesinin ilk iki döneminde, doğa ve insan konularında elde edilen bilgiden de yararlanan Platon ve Aristoteles, tarihin ta­nıdığı ilk ve en büyük felsefe sistemlerini kurmuşlardır. Bu dönem, nihayet, bilimsel araştırmayla felsefe faaliyetinin, eğitim ve Öğretimin kurumsal bir nitelik kazandığı dönem olmuştur. Bu çağda, eğitim ve araş­tırma faaliyeti için, Platon Akademiyi, Aris­toteles de Liseyi kurmuş ve faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.