Haçova Meydan Savaşı

Kısaca: Haçova Meydan Savaşı Sultan Üçüncü Mehmed Han kumandasındaki Osmanlı ordusunun, Avusturya Arşidükü Maksimilyan’ın kumanda ettiği Alman, Macar, İspanyol, Leh, Çek, Slovak, İtalyan, Hollanda ve Belçika ordularına karşı kazandığı kesin zafer. 1595 yılında Sultan Üçüncü Mehmed Han (1595-1603) tahta geçtiği zaman Osmanlı kuvvetleri, Avusturya ve Alman kuvvetleri karşısında arka arkaya mağlubiyetler alıyordu. Özellikle Estergon’un düşman eline düşmesi bütün yurtta derin bir üzüntüye yol açmı ...devamı ☟

Haçova Meydan Savaşı Sultan Üçüncü Mehmed Han kumandasındaki Osmanlı ordusunun, Avusturya Arşidükü Maksimilyan’ın kumanda ettiği Alman, Macar, İspanyol, Leh, Çek, Slovak, İtalyan, Hollanda ve Belçika ordularına karşı kazandığı kesin zafer.

1595 yılında Sultan Üçüncü Mehmed Han (1595-1603) tahta geçtiği zaman Osmanlı kuvvetleri, Avusturya ve Alman kuvvetleri karşısında arka arkaya mağlubiyetler alıyordu. Özellikle Estergon’un düşman eline düşmesi bütün yurtta derin bir üzüntüye yol açmıştı. Boğdan ve Eflak’ta durum tamamen Osmanlılar aleyhine olduğu gibi, Osmanlılara ait olan İbrahil, Kili, Silistre, Yergöği, Rusçuk, Akkirman ve Varna da elden gitmek üzereydi. Bu sebeple Sultan Üçüncü Mehmed Han, hocası Sadeddin Efendinin de tavsiyesiyle, bizzat Avusturya sefer-i hümayununa çıktı. Kanuni Sultan Süleyman Hanın ölümünden, 30 yıl geçtiği halde hiçbir padişah, ordusuna bizzat başkomutanlık etmemişti.

21 Haziran 1596’da kapıkulu ocaklarıyla beraber hareket eden Sultan Üçüncü Mehmed Han, 11 Ekim 1596’da Eğri Kalesini teslim aldı. Kale muhafazasına Anadolu Beylerbeyi Lala Mehmed Paşayı bırakarak kendisi Macarların Kereşdeş dedikleri Haçova’ya geldi. Osmanlı ordusu Haçova’ya geldiği zaman burada imparatorun kardeşi Arşidük Maksimilyan’ın kuvvetleriyle karşılaştı. Arşidük’ün kumandası altında gerek Alman, Macar ve gerekse diğer devlet ve milletlerden toplanmış büyük bir ordu vardı. Kırım Hanı Gazi Giray’ın biraderi Fetih Giray ile gönderdiği Tatar kuvvetlerinin de birlikte bulunduğu Osmanlı ordusu 100.000 kişi civarındayken, düşman ordusu 300.000 kişiye yaklaşıyordu. Düşman kuvvetlerinin Osmanlı ordusuna ani baskın yapmasından endişe edildiğinden, Cafer Paşa kumandasında on beş bin kişilik bir öncü kuvveti gönderildi. Cafer Paşa, bu kuvvetin azlığından bahisle sonucun kötü olabileceğini bildirdi Fakat Sadrazam İbrahim Paşaya dinletemedi. Aslında düşman, Cafer Paşanın tahmininden de çoktu.

Cafer Paşa, aldığı emri yerine getirmek için düşman üzerine korkusuzca baskın yaptı. Ancak elindeki 15.000 kişilik kuvvet muazzam düşman kuvveti karşısında eriyordu. Cafer Paşa; “Alnımızın yazısı bu imiş.” diyerek korkusuzca ve yüz döndürmeden çarpışıyordu. Rumeli Beylerbeyi kuvvetleriyle geri çekildi. Muharebeden çekilmeyen Cafer Paşayı ise yanındaki tecrübeli hudut komutanları zorlukla savaş alanından uzaklaştırdılar. Bütün ağırlık ve toplar düşman eline geçti.

Karşılaşılan bu hezimet dolayısıyla son derece üzülen Sultan Üçüncü Mehmed Han, derhal harp meclisini topladı ve ne suretle hareket edeceğine dair ordu görüşmesi yapıldı. Padişahın kumandayı veziriazama bırakıp geri çekilmesinin uygun olacağı düşüncesine karşı Hoca Sadeddin Efendi:

“Bu büyük bir iştir. Hasan Paşa, İbrahim Paşa ve gayrisi ile olur biter iş değildir; bizzat saadetlü padişahın, askere baş olup gitmesi lazımdır.” dedi.

Ertesi sabah (26 Ekim) iki tarafın kuvvetleri harp vaziyeti alıp birbirine yanaştı. Osmanlı ordusunun merkezinde Üçüncü Sultan Mehmed Han vardı. Başının üzerinde sancak-ı şerif dalgalanıyordu. Padişahın sağında vezirler, solunda kadıaskerler ile Hocası Sadeddin Efendi bulunmakta idi. Sol kolda Anadolu, Karaman, Halep, Maraş eyaletleri ve sağ kolda Rumeli ve Temaşvar beylerbeyleri kuvvetleri vardı.

Muharebenin başlamasıyla birlikte düşman birlikleri, Padişahın bulunduğu merkez kısmını sardılar. Düşman ateşi tehlikesine düşen Padişah otağına çekilerek sırtına Peygamber efendimizin hırka-i şerifini giyip eline mızrağını aldı. Sağ koldaki Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşanın kuvvetleri dağıldı. Böylece düşman kuvveti ordunun içine daldı. Yağmaya başladı. Düşman, Türk cephane sandıklarının üzerine çıkmış dans ediyordu. Vaziyet tehlikeli bir hal almıştı. Yerinden kıpırdamadığı halde bu durumu bizzat gören Sultan Mehmed Han yanında bulunan hocası Sadeddin Efendiye; “Efendi şimdiden sonra ne yapmamız gerek?” diye sorunca, metanetini kaybetmeyen Hoca Efendi:

“Padişahım lazım olan yerinizde sebat ve karar etmektir. Cengin hali budur. Ecdadınız zamanında olan, tabur muharebeleri çoğunlukla böyle vaki olmuştur. Mucizat-ı Muhammedi ile inşaallahü teala fırsat ve nusret ehl-i İslamındır. Hatırınızı hoş tutun.” dedi.

Artık panik başlamış ve düşman kuvvetleri çadırlar arasına kadar girmiş, ordugahı zaptetmişlerdi. Düşmanın böyle çadırlar arasına girdiğini gören at oğlanı (yani seyis,) aşçı, deveci, katırcı, karakollukçu denilen hademe grubu bu çadırları zapteden düşman üzerine kazma, kürek, balta ve odun gibi şeylerle hücuma geçerken aynı zamanda “Düşman kaçıyor!” diye bağırarak askerleri geri döndürmeyi başardılar. Bu sırada ön kol kumandanı Cağalazade de gizlendiği pusudan çıkarak süvarileriyle hücuma geçti ve Osmanlı ordusunun sağ kolunu bozmuş olan yirmi bin düşmanı bataklıklara sokarak imha etti. Bu hengamede Üçüncü Sultan Mehmed Hanı dimdik atının üzerinde, HocaEfendiyi de onun yanıbaşında atının gemlerini tutmuş gören akıncılar ve Kırım atlıları, zaferi kazandığını sanan düşmana dehşetli bir darbe indirdiler. Düşmanın elli bin kadarı öldürüldü. Böylece kaybolmuş sayılan Haçova Savaşı büyük bir zaferle neticelendi. On bin duka altın ile beraber en güzel Alman toplarının yüzde doksan beşi ele geçti.

Haçova Meydan Muharebesinde, Osmanlı ordusu Mohaç’tan sonra en büyük imha hareketini gerçekleştirmiştir. Tarihçi Hammer bu savaş için; “Hoca Sadeddin’in cesaret ve tesiriyle kazanılan, Mohaç ve Çaldıran’la mukayese edilen parlak zafer...” diye bahsetmektedir. Sultan Üçüncü Mehmed Han bu seferin sonunda “Eğri Fatihi” ünvanını almıştır.

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.