Hapis
Alm. Einsperren (n), Fr. Emprisonnement (m), İng. Confinement, imprisonment. Suçluyu bir yerde gözaltında bulundurma, bir yerde kalmaya mahkûm etme. Toplu halde yaşamak mecbûriyetinde olan insanlar, bu hayatın bir gereği olarak bir takım kaide ve usûllere uymakla mükelleftirler. Bu husus, insanların kendi huzurları ve bekâları için zarûrîdir. İşte insanlar, birlikte yaşamanın gereği olan kurallara uymayanları bu kurallara uymadıkları için, uymamaya meyilli olanları bu fikirlerinden vazgeçirmek ve böylece toplumun huzurunu temin etmek için bir takım cezâlar uygulamışlardır. Bu cezâlardan ilk çağlardan beri kullanılmakta olanı ve en meşhuru hapis cezâsıdır.Hapis, suçlu olduğuna mahkemece karar verilen kimseleri, belli bir süre toplumdan ayrı bulundurmak üzere cezâevinde (hapishânede) kalmak zorunda bırakan, hürriyeti bağlayıcı bir cezâdır. Hapis, suçluyu bir süre toplumdan uzak tutmaktır. Toplumu da onun zararlarından korumaktır. Hapis, suçluyu topluma kazandırmada eğiticilik ve onun suç işlemesinde caydırıcılık rolü de oynar.
Suçlara verilecek cezâlar, insanların yaratılıştan bu yana Allahü teâlâ tarafından peygamberlerine bildirilmiştir. Peygamberlere gönderilen her dinde, cezâyı gerektiren suçlar ve cezâ miktârları açıklanmıştır. Sonradan târih boyunca bir takım devletler bu kânunları değiştirerek, yeni bir takım kânunlar ortaya koymuşlar, adâlet yaptıklarını zannederek, zulme varan çeşitli cezâlar tatbik etmişler veya insanlık duyguları adı altında cezâları çok hafifleterek suçluların çoğalmasına ve mazlûm haklarının gasbına sebeb olmuşlardır.
Eski devletlerin kânunlarında hapis cezâları belirtilmişti. Asurlular, Etiler, Mezopotamyalılar, Romalılar, Moğollar, Çinliler, Yunanlıların da kendilerine göre bir hukuk sistemi ve hapis cezâları vardı.
Daha sonraları Avrupa’da hukuka sistemli bir şekil verilmeye başlanmış, klasik, neoklasik ve modern dedikleri bâzı devrelerde kânunlar hazırlanmış ve cezâ sistemleri konmuştur. Son gelişmelerle modern dünyâ hukukunda iki prensip yer almıştır. Bunlardan birincisi, kânunsuz suç ve cezâ olmaz; ikincisi ise, cezâların şahsîliği prensibidir.
Bugün dünyâ devletlerinin bir çoğu belli bir hukuk sistemine sâhiptir. İngiltere ve bâzı devletlerde örf, âdet ve gelenekler hukuku geçerlidir.
Türklerde, İslâmiyetin kabulünden önceki dönemlerde örf, âdet hukuku geçerli olduğu için çok farklı cezâ şekilleri, buna bağlı olarak da hapis çeşitleri vardı. İslâmiyetin kabulünden sonra İslâm cezâ hukuku uygulanmaya başlamış ve bu sistem cumhuriyet devrine kadar devam etmiştir. İslâm cezâ hukukunda da suçluyu hapis ile cezalandırmak vardır. Kur’ân-ı kerîm’de altı suçun cezâ miktârları açıkça bildirilmiştir. Bunların cezâsına “had” denir. Had cezâları hâkimin takdirine bırakılmamıştır. Fakat tâziri gerektiren suçların cezâları çok çeşitlidir. Bunlardan biri de hapis ve sürgündür. Tâzir, suçluyu edeplendirmek, terbiye etmek, hatâsını düzeltmesi için gerekli ikâzda bulunmak demektir. Tâzir, had’den daha hafif cezâ ile cezâlandırmaktır. Tâzirin cinsini ve cezânın miktârını hâkim takdir eder. Suçluyu gerekli gördüğü hallerde, işlenen suça ve şahsa uygun olan cezâ ile cezâlandırır. Bu cezâlardan birisi de hapis olabilir.
Cumhûriyet devrinde İtalyan cezâ hukukundan istifâde edilerek yeni Türk Cezâ Kânunu kabul edilmiş ve böylece yeni bir cezâ hukuku sistemi getirilmiştir. Kânuna göre hapis cezâsının verilebilmesi için suçun kânunlarda belirtilip, cezânın hapis olması, suçun işlendiğinin sâbit olması, suç zamanına riâyet edilmesi, incelenmesi ve mahkeme kararıyla cezâ verilip bu cezânın da hapis olması lâzımdır.
Türk Cezâ Kânunu’nda üç türlü hapis cezâsı vardır. Bunlar; ağır hapis, hapis ve hafif (kısa) hapis cezâlarıdır.
Ağır hapis: Müebbet veya muvakkat olur. Müebbet ağır hapse mahkûm olan ölünceye kadar hapishanede (cezâevinde) tutulur. Muvakkat ağır hapiste ise, bir yıldan 24 yıla kadar hapsedilir. Ağır hapis için dört devre kabul edilmiştir. Birincisi geceli gündüzlü hücrede tecrit de