Ankara’da Büyük Millet Meclisinin açılışından sonra 2 Mayıs 1920 tarih ve 3 sayılı Kanunla Müdafaa-i Milliye Vekaletinden ayrı olarak bağımsız bir Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti kurulmuş ve bu şekli ile 1924 yılına kadar çalışmıştır.
Genelkurmay Başkanlığı, Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar üç dönem geçirmiştir:
1924-1944 dönemi:
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti 3 Mart 1924’te kaldırılmış, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti adıyla, vazifesinde bağımsız, bir yüksek askeri makam olarak çalışmalarını sürdürmüştür. Bu dönemde, bir planlama organı olarak iki daire ve on iki şube halinde yeniden düzenlenmiştir.1944-1949 dönemi:
Erkan-ı Harbiye-i Umumiyenin, ülkenin savaşa hazırlanması bakımından bütün devlet teşkilatının çalışmalarıyla yakından ilgili teknik bir uzmanlık kurulu olduğu gözönünde tutulmuş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumlu olarak Başbakanlığa bağlanmıştır.1949 sonrası:
Yeni adıyla Genelkurmay Başkanlığı 1949’da çıkarılan bir kanunla doğrudan doğruya Milli Savunma Bakanlığına bağlanmış, 1961 Anayasası yürürlüğe girinceye kadar bu bakanlığa bağlı olarak çalışmıştır. Bu dönemde Genelkurmay Başkanlığının teşkilatı daha da geliştirilmiş ve hemen hemen günümüzdeki şeklini almıştır. Buna göre, Genelkurmay Başkanı, Silahlı Kuvvetlerin komutanı olup, Bakanlar Kurulunun teklifi üzerine, Cumhurbaşkanınca atanır; görev ve yetkileri kanun ile düzenlenir. Genelkurmay Başkanı, bu görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumludur.Tarih sürecinde Siyasi düzeni, Askeri düzenle birlikte doğup, gelişen Türklerin tarihi dörtbin yıl öncesine dayanır. Orta Asya’da başlayan uzun öykü, büyük göçlerin neden olduğu hareketlilikle tüm ana karalara yayılmıştı. Doğuda, Hun, Göktürk ve Uygur ulusları, Batıda ise 1040 yılında Oğuz kökenli Türklerin kurduğu ilk Türk devleti Selçuklu İmparatorluğu, Türkleri dünyaya tanıtmış oldu.
1071 yılında Malazgirt zaferiyle kapıları açılan Anadolu topraklarına giren Türkler, bir çok beylik, Anadolu Selçuklu Devleti ve Türklüğün en önemli devletlerinden biri olan Osmanlı İmparatorluğunu kurdular. Bu Türk topluluklarında değişmeyen unsurlar; dil, din, töre ve geleneklerdi. Yüzyıllar boyunca Türk Bayrağı bir uçtan bir uca dalgalanmış, atlarını Tunada sulayan Türkler, Viyana kapılarına dayanıp, Akdeniz’de kesin egemenlik kurarak Arap yarımadasını, Kuzey Afrika’yı ellerine geçirmişlerdi.
Kişi olarak askerliğe gönül veren Türkler tüm dünyaya ordu-millet olduklarını kanıtlamışlardı. Orta Asya’daki Türk uluslarından başlayarak, her Türk savaşçı durumunda olduğundan askerliğe özel meslek gözü ile bakılmamıştır.
Göktürk kitabelerinde belirtilen tanrı vergisi askerlik misyonu, Türklerin bütün zamanlarda ülküsü kabul edildi.
Jeopolitik ve jeostratejik koşullar sonunda zayıflayan Osmanlı İmparatorluğu, en zayıf döneminde I. Dünya Savaşına katılmış, Türk askeri tarihinde yeni ve destansı sayfalar açılmıştı. Dünya coğrafyası ve siyasal düzeni üzerinde yaşamsal rol oynayan Çanakkale Savaşları Türk ordusunun zaferiyle son bularak savaşın uzamasına neden olmuştu.
Birlikte yola çıktıkları müttefiklerinin yenilgisi, Osmanlı İmparatorluğunun da sonu olmuş, ülke toprakları işgal edilerek ordu dağıtılmıştı.
Tarihe karışan bu köklü imparatorluğun topraklarında doğan yeni bir güneş, sonsuza dek sürecek Türk Cumhuriyeti’nin temellerini attı. Karanlık bulutları yırtan bu güneş, 20. yüzyılın büyük asker ve devlet adamı olan Mustafa Kemal Atatürk’tü. Asker kökenli bir reformist olan Atatürk dehasını, kurduğu devleti ileri götürerek, tüm uluslara kanıtladı. Sınırları kanla çizilen Türkiye toprakları üzerinde artık yepyeni bir Cumhuriyet vardı.
Büyük Atatürk Ulus ve silahlı kuvvetlere yol gösterip, onları güçlendirdi.
II. Dünya Savaşının alevleri sınırları yalarken Türk ordusu görevi başındaydı. Savaş sonrası Dünya üzerindeki gelişmeleri izleyen Türk Silahlı Kuvvetleri, insanlık idealleri uğruna 1950 yılındaki Kore Savaşlarına katılarak tüm dikkatleri üzerinde topladı. Kore’ye gönderilen takviyeli piyade tugayı girdiği savaşlarda, azmiyle, kahramanlığıyla, ruhuyla, bir çok ülke ordularına örnek gösterildi. Türk Silahlı Kuvvetleri KORE’de 731 şehit verdi.
18 Şubat 1952’de NATO’ya katılan Türkiye Cumhuriyeti, Silahlı Kuvvetlerinde modernizasyon çalışmalarını başlattı. Caydırıcılık gücü sürekli artan Türk ordusu 1974 Kıbrıs Barış Harekatında güç ve yeteneğini bir kez daha kanıtladı. Türk Silahlı Kuvvetleri, 1980'li yılların sonunda yeniden yapılanma sürecine girdi.
Günümüzde birbirlerinden farklı siyasi rejimlerin, dinlerin, ekonomik sistemlerin ve askeri güçlerin karşı karşıya geldiği bir bölgede yer alan Türkiye, Karadeniz’e, Ege’ye, Akdeniz’e, Balkanlar’a ve Ortadoğu’ya hakim olan konumu ile, üç kıta arasında kara ve deniz ulaşım yollarının kesiştiği Cebelitarık Boğazı’ndan başlayıp, Orta Doğu ve Orta Asya’ya uzanan stratejik halkalar zincirinin odak noktasını oluşturur. Türk Boğazlarına sahip olan Türkiye, Süveyş’i ve dolayısı ile bölgedeki deniz ulaştırmasını kontrol edebilecek bir mevkiidedir.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Ortadoğu’daki enerji kaynaklarına kara ve havadan ulaşılabilen en kısa yol olmaktadır. Stratejik önemli bu denli büyük olan Türkiye’nin bulunduğu bölgede köklü değişiklikler oluşmakta, büyük değişikliklerin yaşandığı bu süreç beraberinde bir çok sarsıntılar getirmektedir. Değişimin kapsam ve süresi belirsizliğini sürdürmekte, Türkiye bölgede istikrar unsuru olarak dimdik ayakta durmaktadır.
Bu belirsizlik ortamında, Türkiye’nin güvenliğine yönelik tehlikeler, eskiden olduğu gibi yalnızca bölgedeki Askeri güçleri değil, bu ülkelerdeki politik, ekonomik ve sosyal dengesizlikler, sınır anlaşmazlıkları, iktidar ve güç mücadeleleri ile terörizmi de kapsamaktadır. Türkiye’nin yeraldığı bölgedeki bu ortam, belirgin bir tehlike arzetmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, bölgesindeki krizlerin yanısıra, politik kararlara bağlı olarak dünya barışını tehdit eden krizlere de müdahaleye hazır olmak zorundadır.
Büyük Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünya’da Barış” ilkesine bağlı olan Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri; saldırgan emeller gütmez, ancak bağımsızlığı, ülkesi, milleti ve onuru tehdit ve tehlikeye maruz kaldığında ya da bağlı bulunulan uluslararası kuruluşların müşterek idealler doğrultusunda birlikte alınan kararlar ile kullanılır.
Türkiye Cumhuriyeti, NATO Savunma Paktına dahil bulunmakla savunma güvencesini arttırmış, aynı zamanda global dengenin korunmasına katkıda bulunmuştur. Değişen dengeler sonucu tek süper güç olarak kalan ABD ile savunma ve ekonomik işbirliği içerisinde olan Türkiye, Silahsızlanma ve Silahların kontrolü girişimlerini desteklemekte, silahsızlanmanın hiç bir ülkenin güvenliğini olumsuz yönde etkilemeyecek bir biçimde ve etkin denetim altında gerçekleşmesi gereğini savunmaktadır.
Yerleşmiş coğrafi koşulların ve sıcak çatışmaların yoğun olduğu bir bölgede, NATO Savunma zincirinin son halkası olmanın yarattığı önemle Türkiye Cumhuriyeti, barış zamanında itibaren milli savunma olanaklarını güçlü bulundurmak ve silahlı kuvvetlerini olası tehditlere karşı hazır ve güçlü bir yapıda bulundurmak zorundadır.
Türkiye’nin savunma politikasının unsurları; Milli savunma için kararlılık ve irade, NATO dayanışması ve Türk Silahlı Kuvvetleri’dir.
Jeopolitik ve jeostratejik önemi bu denli büyük olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığına bağlı olan Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri’nden oluşmaktadır. Barış zamanında iç güvenlik kuvvetlerinin bir parçası olarak görev yapan, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları, savaş zamanında Kara ve Deniz Kuvvetleri komutası altına girmektedir.
Genelkurmay Başkanı; Silahlı Kuvvetlerin komutanıdır. Savaşta Başkomutanlık görevini Cumhurbaşkanı adına yerine getirir. Silahlı Kuvvetlere komuta etmek, savaşa hazırlanmasında personel, istihbarat, harekat, teşkilat, eğitim-öğretim ve lojistik hizmet ilkeleri ve programları Genelkurmay Başkanlığının sorumluluklarıdır.
Genelkurmay Başkanlığı ayrıca NATO ve diğer ülkeler ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin askeri ilişkilerini yönlendirir.
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce