Bu konuda Eyüp Sultan Camii ve Yakın Çevresi isimli çalışmasında Nezih Eldem görüşlerini şöyle dile getirmiştir: “Tarihi mekansal kurguyu incelediğimiz zaman Eyüp Camii önünde bir yapı adasının kaldırılması ve önemli bir çeşmenin yok edilmesi bahasına yaratılmış olan mevcut meydanın bile, bir mimarlık ayıbı olduğunu yazık ki bugün pek çok mimara ve tasarımcıya bile anlatabilmek kolay olmuyor. Oysa camiye deniz yolu ile ulaşan yolların, nasıl bu kapılarda sonlandığını, açık büyük mekan olarak cami bünyesi içindeki ana avlunun boyutları ile ağaçları ile nasıl etkiyici olduğunu çocukluğumdan hatırlıyor ve bugünkü anlamsal kayıp için üzülüyorum. Türk mimarisinde hiçbir cami bir meydan üzerinde değildir. Camiler ve külliyeler geometrik yapılanma kurguları ile piramidal yükselişleri ile kültürel egemenliğin taş ve kurşun malzemeleri ile kalıcılığın simgesidirler. Faniliğin, geçiciliğin vurgulandığı, ahşap malzeme ve kişiselliği vurgulayan gölgeli parçalıklar ve kırıklıkları ile evler topluluğunca kucaklanmışlardır. Onların üzerinde yükselerek sadece uzaktan siluette algılanırlar. Yaklaşırken bütünü gördüğünüz mesafeler asla yaratılmamıştır.” Bu dönemde meydana gelen tahribatlardan bazıları şunlardır.
Ünlü anıt eserlerin çevresinde meydan açmanın, yol yapımı ve genişletme uygulamalarının neden olduğu tahribat Eyüp Sultan Camii’nin yerleşme dokusu ile eklemlendiği yerde yapı adalarından birinin ve kentsel doku ögelerinin kaldırılması ile meydan açılması sonrasında iskeleden bu önemli Eyüp anıta yaklaşırken caminin çevresindeki ahşap yapılar topluluğu ve ağaçlarla kişilerde yarattığı etkinin azalması, cami avlusunun verdiği sürpriz ferahlık hissinin kaybedilmesi 1950’li yılların imar hareketlerinin karakteristiği olarak geniş arterler açmak uygulamasının sonucu olarak Eyüp Camii Meydanına saplanan bulvarın yapımı ile doku özelliklerinin silinmesi, oyuncakçılar çarşısının ortadan kalkması ? Surlara koşut geçirilen ana arterler nedeniyle Suriçi bitişiğinde yer alan, Eyüp’ün İstanbul ve Ayvansaray ile organik ilişkisini temsil eden Ya Vedut Mahallesi’nin hemen hemen ortadan kalkmış olması ? Haliç kıyısında üst kademe de, sürekli ve geniş bir sahil yolu uygulaması ile yerleşme-kıyı ilişkisinin koparılması, dört izli, refüjlü bu geniş kazıklı yol yapımı sırasında kıyının beton döşenmesi sonucu eski dokunun düşük seviyede kalması ve su yüzeyi ile ilişkisinin görsel olarak ta engellenmesi ? Boğaz Köprüsü ve çevre yolları ile birlikte (ki bu yolların yapımı sırasında İstanbul’da ilk şehitlerinde gömüldüğü en eski Müslüman mezarlığı özelliğine haiz Tokmaktepe Mezarlığı ortadan kaldırılmıştır) öngörülen Haliç Köprüsü’nün genişletme ve katlı kavşağı ile bağlantılarının yapımı sırasında sit alanının bir parçası olan Defterdar Mahallesi’nin yerleşme bütününden ayrı düşmesi, yapıların zemin kotunun altyapıdan aşağıda kalması, anıt yapıların yerlerinin değiştirilmesi veya tamamen ortadan kaldırılması. 1954 Kat Mülkiyeti Yasası ile 1974 İstanbul Kat Nizamları Düzenlemesi Eyüp’te de yükleniciler eliyle yık-yap-sat sürecinin işlemesine ve parçacı yaklaşımlara yol açmıştır. Diğer yandan sanayinin yoğunlaşması ile artan kaçak yapılaşma boş alanlarda yayılarak eski dokuyu sarmıştır. Tüm bunlar yoğunluğun artmasına, yolların genişletilmesi uygulamaları ile birlikte geleneksel dokunun tahrip olmasına yol açmıştır.
Bu süreç sonunda Eyüp’teki çiçek yetiştirme alanları da, Alibeyköy’deki sebze bahçeleri ve meralar da ortadan kalkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Eyüp, İstanbul’un dört büyük kadılığından (Bilad-ı Selase =Eyüp, Galata, Üsküdar, İstanbul Kadılıkları) biridir. Cumhuriyet döneminde ise; yerel yönetimlerin yeniden yapılandığı 1984 yılına kadar İstanbul Belediyesi’ne bağlı bir şube Müdürlüğü olarak idari yapılanmadaki yerini almıştır. 1980’li yıllarda çıkarılan 3030 sayılı yasa ile “Büyükşehir” kavramı tesis edilmiş, yerleşme merkezleri, bu arada Eyüp, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ilçe konumuna gelmiştir. Yerel yönetimlerin imar yetkilerini artıran bu yasaların da yardımıyla dönemin belediye başkanı marifetiyle başlatılan Haliç’in sanayiden arındırılması operasyonu çerçevesinde kıyıdaki imalathaneler ve Sütlüce’deki mezbaha kaldırılmış,sahilde yeni dolgu alanları tesis edilerek hızlı araç ulaşımına göre tasarlanan geniş ve kıyı kotundan yüksek, kazıklı sahil yolu düzenlenmiştir. 1984 yılında 3030 sayılı yasa çerçevesinde, Kemerburgaz yerleşmesi ve kırsal alanı Eyüp Belediyesi’ne bağlanmış,böylelikle Eyüp Karadeniz kıyılarına kadar çok geniş bir alanın yerel yönetim merkezi olmuştur.
Sonuç olarak, bugün Eyüp gelişme ekseni,Haliç kıyılarından,hatta Londra Asfaltı’ndan kaymış, yapılaşma baskısını kırsal alanında doğal çevrede de yaşamaya başlamış bir kara kentidir; suya bu kadar yakınken Haliç’in su yolu,dinlenme alanı ve manzara potansiyelinin değerlendirilmesini, tarihi ve doğal kimliğine uygun bir yerleşme düzenine kavuşmayı beklemektedir. Bilindiği gibi korunması gereken değerler doğa ve/veya insan tarafından oluşturulmuş olan ve arkeolojik,tarihi,estetik ya da etnolojik önemleri nedeniyle dikkati çeken,yer altında,yer üstünde ve su altındaki her türlü taşınır/taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarıdır. Konuya bu tanımın içerdiği kültür ve tabiat varlıkları açısından bakıldığında,Eyüp eşsiz zenginlikte bir yerleşme olarak belirmektedir.Gerçekten de,Eyüp hem anıtsal ve sivil mimarlık örneği yapıları ve yapı gruplarını hem de kentsel ve tarihsel sit alanını içeren,bu özelliği tescil edilmiş ve kabul görmüş bir mekandır. Diğer yandan,yerleşme alanındaki Pierre Loti Tepesi olarak isim yapmış olan Gümüşsuyu İdris Köşkü Tepesi ile Amcazade Vakıf Arazisi’nin yerleştiği tepe eski İstanbul’un seyredilebildiği önde gelen manzara noktalarıdır. Eyüp’ün kırsal alanının doğal zenginlikleri ise Karadeniz kıyıları ve akarsuların tanımladığı havzalar ve ormanlık alandır.Ormanın su kaynaklarının beslenmesi (su rejimi), Sağlık ve İstanbullulara dinlenme alanı olarak sunduğu olanakların yanısıra erozyonu (Haliç’in alüvyonla dolmasını) önlemek yönünden de önemli işlevi vardır.Buna ulusal savunma stratejisi de eklenince Belgrad Ormanları’nın bir kısmı ‘muhafaza ormanı’ ilan edilmiştir.
Ormanlık alan, aynı zamanda Bentler adıyla bilinen tarihi su yapılarını barındırmaktadır. Roma döneminde yapılan su yolları ve kemerler,16.yüzyıldEyüpa gelişen İstanbul’un su gereksinmesini karşılamak üzere Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman Döneminde yapılan eklemelerle su yolları iyileştirilmiştir.Kemerburgaz ile Göktürk Beldesi arasındaki Uzun Kemer 711 m. Uzunluğu ile Mimar Sinan’ın irili ufaklı 33 su kemeri bulunan bu yapılar topluluğuna kattığı en büyük su yapısıdır. Eyüp’ün geçmişteki mesire yerlerinin bir kısmı halen mücavir alanında kalmakta,bir kısmı ise günümüzde yerleşik alana dönüşmüştür.Eyüp mücavir alanı sınırları içinde bulunan ve Karadeniz sahili boyunca açılan linyit ve doğal kömür ocakları ile taş ocakları ve bunların yerleşme ile bağlantılarını sağlamak üzere yapılan yollar çevrenin ekolojik dengesini bozan kullanımlardır.Buradan elde edilen linyit kömürü düşük kaliteli olup yakıt olarak kirletici bulunduğundan üretim bu yönden de verimlilik içermemektedir.İstanbul Metropoliten Alanı’nın sürdürülebilir bir yaşam çevresi niteliğini kazanması açısından ‘Kuzey Bandı’ olarak nitelenen orman-havza-kıyı kuşağının doğal özelliklerinin ve içerdiği değerlerin korunmasının önemi açıktır.
Eyüp İlçesi sınırları içerisinde yer alan tescilli yapı ve yapı elemanlarına ait liste aşağıdaki gibidir: Cami-Mescit : 38 Türbe – Kabir : 56 Mezarlık- Hazire : 121İmarethane : 1 Kilise : 3 Namazgah : 7 Tekke ve Dergahlar : 24 Medrese : 7 Su Tesisleri : 50 Sebil – Şadırvan : 8 Tarihi Ağaç : 7 Yapı Kalıntısı : 3 Kargir Yapı :5 Mektepler : 11 Askeri Tesis : 1 İskele : 1 Kütüphane : 2 Hamam : 5 Çeşme : 116 Atik Duvar : 12 Sivil Mimarlık Örnekleri : 392 Kırkçeşme tesisleri (Kemer- Galeri-Havuz) : 14