Efes Müzesi
Kısaca: Arasta Eski Türk ticaret hayatının yoğunlaştığı bölgelerde bedestenlerin yola bakan cephelerinde revaklı dükkânların oluşturduğu çarşıdır. Aynı zamanda kısmen üretime dayalı, çoğunlukla aynı işkolunu paylaşan esnafın faaliyetlerini sürdürdükleri alan işlevi görür. Osmanlı geleneğine dayalı eski Türk kentlerindeki arastalarda ticaret belli bir sisteme ve ticari ahlâk kurallarına göre yönetilirdi. Bu sisteme göre her meslek grubu kendi aralarında mesleki dayanışma kurumları olan "lonca"lar ...devamı ☟
Eski Türk ticaret hayatının yoğunlaştığı bölgelerde bedestenlerin yola bakan cephelerinde revaklı dükkanların oluşturduğu çarşıdır. Aynı zamanda kısmen üretime dayalı, çoğunlukla aynı işkolunu paylaşan esnafın faaliyetlerini sürdürdükleri alan işlevi görür.
Osmanlı geleneğine dayalı eski Türk kentlerindeki arastalarda ticaret belli bir sisteme ve ticari ahlak kurallarına göre yönetilirdi. Bu sisteme göre her meslek grubu kendi aralarında mesleki dayanışma kurumları olan "lonca"lar oluşturmuştu, her zanaatkar kendi loncasına üye olmak ve bunun için belirli bir ödenek vermek zorunda idi. Loncalarda çıraklık, kalfalık, ustalık gibi meslek basamakları vardı ve bir üst basamağa geçebilmek için belli bir başarı göstermek gerekirdi. Bu basamakları aşmak pirin veya ustanın vereceği izne bağlı idi. Loncaya bağlı meslek sahibi usta olduktan sonra pirden izin almadan arastada dükkan açamazdı, bu izin törenle verilirdi. Loncaların dükkan açmaya gücü yetmeyen zanaatkarlara dükkan bulma, sermaye verme gibi görevleri de vardı.
Değirmen
Öğütme, tahılın sertliğinin giderilmesi, pişirilip suyla karıştırılacak kıvama getirilmesi için gerekli bir işlemdir. İlkel toplumlar öğütmek için doğal kayaları kullanırlardı.
Neolitik Çağdan başlayarak İ.Ö. 5. Yüzyıl'a dek kaya yerine ortası çukur taşınabilir bir alt taş ile elin kavrayabileceği biçimde el taşı kullanılarak tahıl ezilirdi.
İ.Ö. 5. Yüzyıl'dan sonra üst taş daha büyük yapılarak ortası aralık bırakıldı ve tahılın buradan alt taşa dökülmesi sağlandı. Daha sonra üst taşa bir çevirme kolu ilave edilerek öğütme işlemi, kolaylaştırıldı.
Büyük ölçekli, eşek ve at gibi hayvanlarla çevrilen değirmenler İ.Ö. 2. Yüzyıl'da Akdeniz Bölgesinde kullanılmıştır. Su gücüyle çalıştırılan değirmenlerin ise İ.Ö. 1. Yüzyıl'da kullanıldığı bilinmektedir.
Geleneksel deneyim ve beden gücünün ilk planda olduğu, tarıma bağlı yöresel yaşamda teknolojik gelişmeler hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze dek ulaşmaktadır.
Cici Berber
50 yıl öncesine dek Anadolu'nun hemen her kasabasında "Cici Berber" adıyla anılan bir berber dükkanı bulunur, bu dükkanda genellikle bir usta, bir kalfa ve bir çırak çalışırdı.
Usta saygınlığı olan kişileri, kalfa gençleri ve çocukları traş eder, çırak ise yerlere dökülen saçı süpürür, su ısıtır, gerektiğinde müşterilere çay, kahve ikram eder, boş zamanlarında ustasını dikkatlice gözleyerek işi öğrenirdi.
Berber dükkanları günlük konuların konuşulduğu bir dedikodu yeri oldukları gibi aynı zamanda siyasi tartışmaların yapıldığı yerlerdi. Berberler genellikle kibar, iyi giyimli, saçları briyantinli, dış görünüşleri ile örnek kişilerdi. Gerektiğinde sünnet yapar, diş çekerlerdi, bu nedenle toplumda iyi, saygın yerleri vardı.
Gülsuyu ve Gülyağı Üretimi
Gülhanelerde geleneksel yöntemlerle gülsuyu ve gülyağı üretimi modern fabrikaların rekabetine dayanamamış ve yok olmaya yüz tutmuştur.
Gülhanedeki yöntem, gül yapraklarından damıtılma yoluyla gülsuyu ve gülyağı elde edilmesidir. Üretim yıl içinde yalnızca güllerin olgunlaştığı mayıs ayında yapılır.
Gül üretimi İ. Ö. 3000 yıllarına (Sümerler'e) dek inmektedir. Daha sonra Asurlular gül yetiştirmiş ve bundan gülsuyu ve gülyağı üretmişlerdir.
Anadolu'da 12-13. yüzyıllardan bu yana gül yetiştirilmektedir. 14. yüzyılda yaşayan İbn-i Batuta, Seyahatname'sinde Burdur'un Gölhisar (Gülhisar) İlçesi'nde kendisine gülsuyu ikram edildiğini yazmaktadır.
Avrupalılar gülsuyu ve gülyağı üretimini 17. yüzyıldan sonra Türkler'den öğrenmişlerdir.
Efes Müzesi arastasında aslına uygun olarak düzenlenen gülhanede 3500 kg. gül yaprağından 1 kg. gülyağı ve 1000 kg. gülsuyu elde edilmektedir.
Gözboncuğu
Anadolu'daki prehistorik kazılarda bulunan çok sayıda gözboncuğu günümüzde Ege Bölgesi'nde Kemalpaşa ve Görece'de imal edilen gözboncuklarının öncüsüdür. Cam özel bir fırında 900-1000 derecede eritilip renklendirildikten sonra demir çubuk ile istenilen miktarda alınıp şekillendirilir. Daha çok nazarlık olarak kullanıldığı için mavi en yaygın renktir.
Günümüzde takı, anahtarlık, tespih olarak çeşitli renklerde gözboncuğu yapılır.
Efes Müzesi arasta sergisindeki gözboncuğu atölyesi Kemalpaşa İlçesi'nden getirilmiştir ve çalışır durumda bir fırını vardır. Sergilenen gözboncuklarının tümü yenidir ve bu sergileme ile atölyenin aynı zamanda satış yeri olduğu vurgulanmak istenmiştir.
Yatağan-Türk Kılıcı Yapımı
Yatağan, 50-100 cm. uzunluğunda, kabzasından ucuna doğru hafifçe kıvrılan Türk kılıcıdır. İlk olarak 14. yüzyıl başında kullanılmıştır.
Gövdesi kaliteli çelikten, kabzası boynuzdan yapılır ve belde kalın bir kuşak içinde taşınırdı.
Yapıldığı yerler genellikle Yatağan adını almıştır. Ege Bölgesi'nde, Denizli ve Muğla illerine bağlı Yatağan ilçelerinde yüzlerce yıl Osmanlı Türk ordusuna kılıç üretilmiştir.
Saadet Hatun Hamamı
Türk hamamlarının kökeni Roma hamamlarına dayanır. Bu dönemlerde hamamlar yalnızca temizlenme yerleri değil, aynı zamanda masaj ve spor yapılan, sohbet edilen yerlerdi. Roma Devrinde önemli bir yer tutan hamam kültürü Bizans Devri ortalarına dek etkisini sürdürmüş, daha sonra Akdeniz ülkeleri ve Avrupa'da unutulmuş, Türklerle birlikte yeniden ve daha canlı olarak ortaya çıkmıştır. Anadolu'da Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde sanatsal ve işlevsel değerleri yüksek çok sayıda hamam yapılmıştır.
Selçuk İlçesi'nde bilinen 7 eski Türk hamamı vardır. Bu hamamlardan biri de kitabesine göre Saadet Hatun Hamamı olarak adlandırılmaktadır. Saadet Hatun'un kim olduğu kesin bilinmemekle birlikte Aydınoğulları Beyliği soyundan gelen seçkin biri olduğu düşünülmektedir. 16. yüzyıla tarihlenen hamam geleneksel Türk hamamlarının birçok özelliklerini taşır, soğuk, ılık ve sıcak olmak üzere üç bölümlüdür. 1970 yılına dek yıkık durumda olan hamam 1972 yılında Efes Müzesi'nce onarılmıştır. Hamam, yakınındaki Efes Müzesi konferans salonu olarak kullanılan kervansaray ve Ayasuluk Mescidi ile bir külliye oluşturmakta idi.
AZİZ JOHN
Hıristiyan dininde iki önemli kişiden biri Az. Paul ve diğeri Az. John'dur. Bunların her ikisi de Efes'te yaşamışlardır. İlki 5-6 yılını vaazlarla ve bu yeni dini Efes'te tanıtmakla geçirmiştir. İkincisi bir yüzyıl süren ömrünün son yıllarını Yeni Ahit'in bölümlerini yazmakla geçirmiş, sonra burada ölmüştür. Mezarı Ayasuluk Tepesindedir. Kral Justinyen tarafından bu mezarın üzerinde yapılan kilise de Ortaçağ'ın muhteşem anıtları arasında yer almaktadır.
İsa, Kudüs kalabalığının coşkulu çığlıkları ve kahkahaları arasında çarmıha gerilirken Az. John ve Hz. İsa'nın annesi yanı başındaydı. Hz. İsa, Az. John'a dönmeyi becererek "John bu senin annendir", annesine dönerek de "Anne bu senin oğlundur" dedi. Bunun üzerine İsa'nın havarisi memnuniyetle görevi üstlenip sonuna kadar sorumluluğunu yerine getirdi.
İsa'nın çarmıha gerilmesinden sonra insanlar arasında bir tür huzursuzluk baş gösterdi. Dahası, Az. John'un erkek kardeşi öldürüldü. Az. John kan kokan bu kentte artık yaşayamayacağını fark etti. M.S. 39 ve 48 yılları arasında Az. Paul'e dair hiçbir bilgi edinilememiştir. Bu dönemde İsa'nın diğer havarileri gezerek ve vaazlar vererek bu yeni dini yaymaya çalıştılar. Bu sekiz yıllık boşluk, onun Efes'te kaldığına dair dolaylı bir kanıttır. M.S. 6. yüzyıl'ın ilk yarısında İmparator Jüstinyen, Az. John'un mezarının üzerine basilika (dikdörtgen biçiminde bir mezarlık) yapılmasını emretti. Bu Ayasuluk adıyla bilinen bir tepenin üzerinde Artemis Tapınağı'nın doğusunda yer almaktadır. Bu yapıdan sonra Lysimachos tarafından kurulan kent zamanla ekonomik sebepler yüzünden Ayasuluk Tepesinin eteklerine taşındı. Sonunda 10. Yüzyıl'da Efes kenti tamamıyla tepenin çevresine kuruldu.
St. JOHN KİLİSESİ
Az. John Efes'e geldi, burada yaşadı, Yeni Ahit'in 4. kitabını yazdı ve burada öldü. 4. kitabını bu eski kilisede kendisi derledi. Bu kilise Selçuk Türkleri gelmeden önce vardı. Burada yapılan kazılar sonunda birçok kalıntının Yunanistan, Avusturya ve diğer ülkelere kaçırıldığı ortaya çıktı. Bugün Az. John'un mezarının çevresinde beş küçük mezarın daha var olduğu ortaya çıkmıştır. Az. John'un arzusu üzerine diğer beş mezar kendi mezarıyla haç oluşturacak biçimde yapılmıştır. Hıristiyanlığın en başından beri Hıristiyan camiası bu yeri bir hac merkezi olarak kabul etmişler ve hürmet etmişlerdir. Sonraları bu kilise tanrılar tarafından harap edilmiştir. Fakat daha sonraları İmparator Jüstinyen tarafından yerine daha büyük bir kilise yaptırılmıştır. 100 m. uzunluğundaki bu kubbeli kilisenin sütunlarla çevrili çok güzel bir avlusu vardı. İki katlı olan kilise freskler ve mozaiklerle bezenmiş 6 büyük ve 5 küçük kubbeye sahipti. Yangınlar sırasında, M.S. 1. Yüzyıl'ın ikinci yarısına ait madeni paralar bulunmuştu. Bu, Az. Paul'ün mezarının o zamanlar da insanlar tarafından ziyaret edildiğini göstermektedir. Kutsal kuyular, ilahilerin söylendiği yerler, her türlü hastalığa iyi gelen küller, bu kubbelerin çatılarının altındaydı. Az. John'un mezarlığının yanından akan şifalı suların o zamanın hacıları için ayrı bir değeri vardı. 4-5 yıl sonra Az. John rakibi Artemis'le birlikte yaşadı. Artemis tapınağı ne kadar çok yağmalandıysa Az. John'un mezarına bir o kadar dokunulmadı. Bu mezarlık en ufak zarar görmedi. Çünkü o insanlığın en önemli mesihiydi ve İsa'nın halefiydi. Onun mezarı aynı tepedeki St. Mary’nin kilisesi gibi bir halefi yoktur biçiminde yükselmekteydi. Onun anısına Batı inanlar tarafından asla ihmal edilmeyecektir." Türkler Efes'i 11. Yüzyıl'ın ilk yıllarında fethetmelerine rağmen, Bizanslılar bölgeyi 14. Yüzyıl'ın başlarına kadar terk etmediler. Kent zamanın hanedanlığı Menteşoğullarından İsa Bey tarafından fethedildi (İsa Bey Camii bu döneme ait anıtsal bir kanıttır, planda da görülebilir-). Sonra kent M.S. 1348'de Aydınoğulları Beyliği'nin başkenti olmuştur. Daha sonrada 1390 yılında Osmanlılar tarafından fethedilmiştir. Bundan sonra kent önemini yitirdi ya da İzmir daha önemli hale geldi. 1914 yılında Ayasuluk ismi Selçuk ismine çevrildi. Kentin nüfusu 50 yıl önce 1000 iken şu anda 18.000'e ulaşmıştır.
Atatürk Mahallesi, Kuşadası Caddesi, Selçuk Tel : (0232) 892 60 10 Faks : (0232) 892 70 02
Pazartesi dışında her gün 08.30-12.00/13.00-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.
Viyana Efes Müzesi
3 yıl önceViyana Efes Müzesi Avusturya'nın başkenti Viyana'daki Viyana Sanat Tarihi Müzesinin bir bölümüdür. 19. yüzyıl sonlarında Efes kentinden getirilmiş olan...
Efes
3 yıl önceKoordinatlar: 37°56′K 27°20′D / 37.933°K 27.333°D / 37.933; 27.333 Efes (Eski Yunanca: Ἔφεσος Ephesos, sonuçta Hititçe Apasa’dan türemiş olabilir),...
Efes harabeleri, İzmir, Selçuk, İzmir, AnadoluÇukuriçi Höyüğü
6 yıl öncederece verimli bir ovada yer almaktadır. Höyük, 3 Nisan 1995 tarihinde Efes Müzesi araştırmacıları tarafından mandalina bahçesinde yapılacak bir tesviye...
Pervin Özdemir
6 yıl önceAvustralya, Japonya ve Fransa'da yapıtları bulunmaktadır. Özdemir, Efes Müzesi Sanat Galerisinde 7 yıl sanat danışmanlığı yaptı. 2000 yılında Şanlıurfa'da...
Pervin í–zdemir, 1968, 1996, ABD, Almanya, Amsterdam, Avusturalya, Avusturya, Efes, Fransa, Seramik, Biyografi, SanatBelevi Anıt Mezarı
6 yıl öncemezar Efes'ten 14 kilometre uzaklıktadır. Günümüzde Belevi beldesi sınırları içinde kaldığı için Belevi Anıt Mezarı adıyla anılır. MÖ 301'de Efes kralı...
Konya Ereğli Müzesi
3 yıl önceİvriz'de bulunmuş Geç Hitit stel ve heykel başı ile Hellenistik dönem altın Efes sikkesi nadir eserlerdir. Helenistik ve Roma taş eserleri şehrin içinden...
Mira Krallığı
6 yıl öncekurulduğu yer olarak bilinen Ayasuluk Tepesi’nde 1990 yılından beri Efes Müzesi Müdürlüğü/Pamukkale Üniversitesi işbirliği ile yürütülmekte olan kazılar...
Ayasuluk Tepesi
6 yıl önceitibaren daralmaya başlamıştır. Kalede kazı çalışmaları 1960 yılında Efes Müzesi tarafından yapılmıştır. İkinci dönem kazıları 1990 yılında başlatılarak...