Babası büyük alim Şeyh Yavsi lakabıyla tanınan Muhittin Efendi’dir. İstanbul’da yetişen büyük alim, ilk eğitimini babasından aldı. Devrin büyük alimlerinden ders okudu. Genç yaşta 2. Beyazid’in ilgi ve iltifatına mazhar oldu. Nitekim çelebi ulufesiyle ödüllendirildi. Özellikle ünlü alim Şeyhülislam Kemalpaşazade’nin (İbn Kemal) dersleri ile kemale erdi.
Değişik yerlerde müderrisliklerde bulundu. Bursa ve İstanbul kadılıklarına getirildi. Kanuni’nin Korfu seferinde Rumeli kazaskeri idi. Fenerzade Muhiddin Efendi’nin yerine Şeyhülislam oldu. Ölünceye kader bu görevde kalan Ebu’s-Suud Efendi İstanbul‘da vefat etti. Mezarı Eyüp’tedir.
Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim zamanlarında 30 yıla yakın yürüttüğü Şeyhülislamlık görevi ile Osmanlı devrinin en uzun süreli Şeyhülislamı olan Ebu’s-Suud Efendi, zayıf, uzun boylu, uzunca sakallı, nurani yüzlü, vakarlı bir alim idi. Bulunduğu mecliste kimse konuşmaz, onu dinlerdi. Ahlak ve fazileti, bir mesel olacak derecede şöhret bulmuştur.
Ebu’s-Suud Efendi, tefsir ve fıkıhta Osmanlı bilginlerinin en büyüklerindendir. Devletin yasalarını şeriatla uzlaştırmaya çalışmış ve Kanuni zamanında yapılan hukuki revizyon onun fetvalarına dayanılarak gerçekleştirilmiştir. İslam’a aykırı her uygulama, karşısında onu bulmuştur.
Arapça ve Türkçe şiirleri yanında eski Türk nesrinin her kademesinde verdiği eserlerle de ünlüdür.
Başlıca eserlerini şöyle sıralayabiliriz:
1- İrşadü’l-Aklu’s-Selim Mezaye’l-Kitabü’l-Kerim (Arapça tefsir),
2- Fetavayı Ebu’s-Suud Efendi,
3- Kanunname,
4- Maruzaat (çeşitli fıkhi ve ameli hükümler),
5- Duaname (yalın bir dil ile yazılmış dualar ve hadisler),
6- Galatat (yanlış kullanılan kelimeler),
7- Kaside-i Mimiyye (Arapça ünlü bir şiir). (2)
İlmi kariyeri ve şöhreti
Ömer Nasuhi Bilmen, onun için; Ebu’s-Suud Efendi, asırların emsalini nadiren yetiştirilebildiği muazzam ulemadan biridir. O bir Şeyh-i kebir, tecrübeli, bilgili, faziletli bir alim. O’nun ne acemde bir misli, ne Arab’da bir naziri vardır. Zamanında Hanefi mezhebinin anlayışı ve görüşü onda son bulurdu. Bazı meselelerde ictihad eder, tahricde bulunur, delilleri tercih eylerdi.Tefsiri
Tefsirde de büyük bir ihtisasa sahipti. Zemahşeri’nin Keşşaf isimli tefsirinin Fetih süresine haşiye yazmıştır.Aynı zamanda “İrşadü’l Aklu’s-Selim ila Mezaye’l-Kitabülkerim” adlı tefsiri ile büyük şöhret bulmuştur. Kendinden sonra yazılan tefsirlere kaynaklık yapmıştır. Özellikle Elmalılı Hamdi Yazır, tefsiri Hak Dini Kur’an Dili eserinde bundan ziyadesiyle yararlanmıştır.
Sahip olduğu belagat ve fesahatten dolayı “müfessirlerin kitabı” unvanını almıştır.
Tefsir çalışması esnasında, bir kısmını Sultan Süleyman’a mahdumuyla göndermiştir. Bunu kapıda karşılamış ve maaşına 100 akçe zam yapmıştır. Marifet iltifat ilişkisi tefsir tamamlandığında 100 akçe daha zam yapmıştır.
Ebu’s-Suud Efendi, zamanının devlet ricalinden ve halktan büyük iltifat görmüş, tabi ki bu durum onu daha da sorumlu kılmıştır. Kısaca günden güne şan ve şöhreti artmıştır.
Keşşaf ile Kaazi tefsirinden sonra hiçbir zatın tefsiri, Ebu’s-Suud Tefsiri kadar itibar ve şöhrete mazhar olmamıştır. Unutmamak gerekir ki, bu tür eserler iltifat ve teşvikle meydana gelmektedir.
Ülkeler fetheden ve aynı zamanda ilim ve fennin inkişafına da büyük hizmetlerde bulunan, ülkesini birçok ilim ve sanat müesseseleriyle süslemeye çalışan Kanuni zamanında yaşayan Ebu’s-Suud Efendi, bu durumdan çok faydalanmış ve çalışmalarından dolayı da rağbet görmüştür.
Velhasıl, bu durumlar gösteriyor ki; bir yerde ilim ve marifetin yükselmesi, muazzam eserlerin vücuda gelebilmesi için gerek halkın ve gerek yöneticilerin (ekabirin) rağbet ve himayesine büyük bir ihtiyaç vardır.
Bundan yoksun olursa, birçok zekalar, daha inkişaf etmeden yok olur gider.
Değerlendirme
Osmanlı Devletinin konumunu ve durumunu anlamak için ilmiye sınıfını iyi tanımak gerekiyor. Gerçi bu tespit tüm devletler için gerekli. Bir yönetici işlerini ilim erbabına danışarak yapıyorsa, bunu yaparken de onu tasarud altında tutmuyor da, özgürce düşüncesini beyan edebiliyorsa orada verim vardır, orada inkişaf vardır. Bunun en bariz örneği Kanuni ve Ebu’s-Suud Efendi’dir.Günümüzde de eğer ilim erbabına istenilen değer verilse, ilim erbabı da doğru dürüst çalışırsa çok hayırlı şeylerin, ilme ve ilim adamına yardımcı olan ülkelerin daha müreffeh, aksi olan devletlerin ise daha geri olacağı bir gerçek.
Güzel çiçekler, iyi bitkiler verimli toprakta olur. Müsbet işlerin oluşması da sağlıklı ortamda meydana gelir.
Kaynaklar
1- Büyük Tefsir Tarihi (Tabakatu’l–Müfessirin), Ömer Nasuhi Bilmen, BilmenYayınları, İst. 1974, c. 2, s. 6522- Osmanlı Ansiklopedisi, Tarih/Medeniyet/Kültür-İskender Pala, İz Yayıncılık, İst. 1996, c. 2, s.261.
Ülkeler fetheden ve aynı zamanda ilim ve fennin inkişafına da büyük hizmetlerde bulunan, ülkesini birçok ilim ve sanat müesseseleriyle süslemeye çalışan Kanuni zamanında yaşayan Ebu’s-Suud Efendi, bu durumdan çok faydalanmış ve çalışmalarından dolayı da rağbet görmüştür.
Velhasıl, bu durumlar gösteriyor ki; bir yerde ilim ve marifetin yükselmesi, muazzam eserlerin vücuda gelebilmesi için gerek halkın ve gerek yöneticilerin (ekabirin) rağbet ve himayesine büyük bir ihtiyaç vardır.
“Her sözünüzde bir hikmet saklı efendim!”
Kemalpaşazade’nin, “Bir gün gelecek Ebu’s-Suud, zamanın allamesi olacaktır.” diye övdüğü öğrencisi gerçekten bir allame olmuş ve Kanuni’nin saygısını kazanmıştır. Padişah, Zigetvar seferine giderken ona yazdığı bir mektubunda: “Halde haldaşım, sinden sindaşım, ahiret karındaşım, tarik-i Hak’ta yoldaşım.” diye başlamıştı. Kanuni, hemen hemen bütün önemli meselelerde ona danışır, görüşlerini dikkatle dinler, sonra:
- “Bizi münevver kıldınız, efendi!” der, hatta bazen de, “Her sözünüzde bir hikmet saklı üstadım.” diye iltifatta bulunurdu. * İlk adım dergisi
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce
misafir - 9 yıl önce