dolu
Havada su buğusunun birden yoğunlaşıp katılaşmasından oluşan, türlü irilikte, yuvarlak veya düzensiz biçimli saydam buz parçaları durumunda yere hızla düşen bir yağış türü:
"Dolu ekinlerini vurmuşsa bir yıl aç demekti."- T. Buğra.
boş vakti olmayan, meşgul.
bir yerde sayıca çok; (ış, uğraş, olay vb. için) çok olan.
boş yeri yok, her yeri tutulmuş; (top, tüfek gibi ateşli silahlar için) ıçinde atılacak mermisi bulunan.
dolu
Türkçe dolu kelimesinin İngilizce karşılığı.
adj. full, filled, loaded, crowded, occupied, engaged, abounding, abundant, alive with, capacity, fraught, instinct, instinct with, laden, replete, rife, shot, shot through, steeped in, thick with
n. hail
n. race, fruit, offspring, progeny, progeniture, spawn, seed, semen
dolu
Türkçe dolu kelimesinin Fransızca karşılığı.
plein/e, rempli/e, chargé, complet/ète, fourni/e, gonflé/e, massif/ive, (yer) occupé/e; grêle [la]
dolu
Türkçe dolu kelimesinin Almanca karşılığı.
n. Hagel
adj. besetzt, gespickt, massiv, voll