Atatürk İlkeleri, başlangıcından beri Türk Devrimi içinden doğmuş ve onun uygulamalarına yön vermiştir. Atatürkçülük konularını araştıran bilim adamları bu ilkeleri Temel İlkeler ve Bütünleyici İlkeler olarak iki başlıkta toplarlar.
Bu ilkeler, Atatürk’ün devlet anlayışına hakim olan ulusal devlet, tam bağımsızlık, ulusal egemenlik ve çağdaşlaşma hedefinden kaynaklanmaktadır.
Atatürk İlkeleri, önce dönemin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Fırkası’nın program ilkeleri olarak benimsenmiştir. 1937’de çıkarılan bir kanunla 1924 Anayasası’na eklenen ilkeler, bu uygulama ile hukuken Türk ulusuna mal edilmiştir.
Msutafa Kemal Atatürk'ün en buyuk eseri Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bu yeni ve çağdaş devleti kuran büyük önder, Türk vatanının ve devletinin bagimsizligina, Turk ulusunun ozgurlugune dayali bu genc devletin kurulmasi savasimlarini verdikten sonra, "ilelebed payidar olacagini", sonsuza dek yasayacagina inandigi cumhuriyeti gelecegin genc kusaklarina emanet etmistir. Cumhuriyet adini verdigi yeni devletin cagdas demokratik yonetim temeline oturan toplum yapisini da cagdas dunya gorusune gore olusturmustur. Bu yapiyi olusturan cagdas dunya gorusu olan Turk devriminin korunmasi da bu kusaklarin gorevidir.
Ataturk'un "Turk Devrimi" dedigi toplumsal degisme ve olusmanin degismez ilkeleri, onun olumunden sonra "Ataturk Ilkeleri" deyimiyle yeni Turkiye'nin yasama felsefesinin ana kaynagi olmustur.
Ataturk ilkeleri, Turk devriminin dayandigi temel dusunce ve inanclarin ozudur. Devrimler, yeni Turkiye'nin ruhu, ilkeler de bu ruhu yasatan gucun kaynagidir. Turk ulusunun cagdaslasmasinin durmadan gelisip surecegi inancini ozetleyen Ataturk Ilkeleri, sonsuzluga akip giden ulus varliginin sonsuz dinamizmidir.
1924 ve 1961 Anayasalarinda da acik secik yerini bulan bu ilkeler, kaderde ve tasada birlesen bireylerinin ortak mutlulugunu amaclayan ve birbirinden ayrilmaz bir butun olusturan bir ulusal inanc olarak yasayacaktir. Turk ulusu ve gencligi, hergun ileriye dogru gelisen atilimlarinda, sasmaz bir hedef olarak Ataturk Ilkeleri dogrultusunda inancla yuruyecektir.
Temel İlkeler
1. Cumhuriyetçilik:
Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir. (1924) Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir. (1933) Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir....(1925) Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilatımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilatıdır ki, onun adı Cumhuriyet'tir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir. (1925)2. Milliyetçilik:
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir. (1930) Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir soyun evlatları ve hep aynı cevherin damarlarıdır. (1932) Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur. (1923)3. Halkçılık:
İç siyasetimizde ilkemiz olan halkçılık, yani milletin bizzat kendi geleceğine sahip olması esası Anayasamız ile tespit edilmiştir. (1921) Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir. (1921)Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil fakat kişisel ve sosyal hayat için işbölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek esas prensiplerimizdendir. (1923)
4. Devletçilik:
Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. (1936) Prensip olarak, devlet ferdin yerine geçmemelidir. Fakat ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır. (1930) Kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz; bununla beraber, hiçbir piyasa da başıboş değildir. (1937)5. Laiklik:
Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti de demektir. (1930) Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. (1930) Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. (1926)6. Devrimcilik:
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların, (devrimlerin) gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görüşleriyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. (1925) Biz büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. (1925)Bütünleyici ilkeler:
1. Milli Egemenlik:
Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu milli egemenliktir. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir. (1923) Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin sağlanması, istikrarı ve korunması ancak ve ancak tam ve kesin anlamıyla milli egemenliği sağlamış bulunması ile devamlılık kazanır. Bundan dolayı; hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası milli egemenliktir. (1923)2. Milli Bağımsızlık:
Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, İktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam seferberlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. (1921) Türkiye devletinin bağımsızlığı mukaddestir. O, ebediyen sağlanmış ve korunmuş olmalıdır. (1923)3. Milli Birlik ve Beraberlik:
Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. (1919) Biz milli varlığın temelini,milli şuurda ve milli birlikte görnıekteyiz.(1936) Toplu bir milleti istila etmek, daima dağınık bir milleti istila etmek gibi kolay değildir. (1919)4. Yurtta Barış Dünyada Barış:
Yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz. (1931) Türkiye Cumhuriyeti'nin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta sulh, cihanda sulh gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve terakkisinde en esaslı amil olsa gerektir. (1933) Sulh, milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur. (1938)5. Çağdaşlaşma:
Milletimizi en kısa yoldan medeniyetin nimetlerine kavuşturmaya, mesut ve müreffeh kılmaya çalışacağız ve bunu yapmaya mecburuz. (1925) Biz Batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz. (1926)6. Bilimsellik ve Akılcılık:
a) Bilimsellik: Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. (1924) Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet bilimdir. (1933)b) Akılcılık : Bizim; akıl, mantık, zeka ile hareket etmek en belirgin özelliği-mizdir. (1925) Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. (1926)
7. İnsan ve İnsanlık Sevgisi:
İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegane vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. (1931) Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. (1936)İlkelerin oluşumu ve birbiriyle olan ilişkisi
Atatürk İlkeleri, tarihsel sureci icinde Turk ulusunun ve toplumsal yapisinin gereklerinden cikmis, cagdaslasma gereksinimin yarattigi toplumsal ilkelerdir. Kavram ve sozcuk olarak kullanilmaya baslanmasi, Turk ulusunun yasam cizgisi surecinde, toplumsal vicdanin ozunde sakli birer inanc olarak olaylarin dogal gelisimiyle ortaya cikisindan sonradir.Ozgurlukculuk, Cumhuriyetcilik ve Milliyetcilik yeni devletin kurulmasinda ulusun ozunden kopmus birer yasama ve var olma savasiminin temel ilkeleridir. Halkcilik ve Devrimcilik bagimsizligini kazanmis Turk ulusunun cagdaslasma gereksiniminin yaratici kaynaklaridir. Laiklik ve Devletcilik, yeni devletin cagdas bir kimlik kazanmasinin dogal sonucudur. Bariscilik, Gercekcilik ve Akilcilik, otekilerin hepsinin itici gucu olmus, ilkelerin tumunun birbirleriyle kaynasik bir butun olusturmasini saglamistir.
Ozgurlukculuk ilkesi, Kurtulus Savasinin iki ana sloganiyle ozetlenebilecek olan "Ya bagimsizlik, ya olum" ve "milli misak (ulusal ant)"in ozunu belirler. Kaynagini Turk ulusunun tarihsel niteliklerinden alan bu ilke, kurtulus savasi boyunca ulusal direnisin itici gucunu olusturmustur. Ulusal Ant, Ataturk tarafindan kaleme alinip 28 Ocak 1920'de kabul edilmisti.
Genc Turkiye devletinin demokratik esaslara dayali ilk yonetim bicimi olan Turkiye Buyuk Millet Meclisi yonetiminin saglam kurallara baglanarak calismasini ongoren "Halkcilik Programi" da 13 Eylul 1920'de yine Ataturk tarafindan meclise verilmisti.
Ataturk Ilkelerinin tumu, yeni Turkiye'nin atilimlarina kaynak olarak "dokuz umde" adiyla 8 Nisan 1923'te yine Ataturk tarafindan ortaya atilan programin uygulama eylemlerinin adim adim gerceklestirilmesinde tarihsel sureclerin dogal sonucu olmustur.
Bu ilkeleri, bu tarihsel olusum ve gelisimin ana cizgileri olarak anlamak ve birbirini butunleyen bir demet halinde incelemek ve aciklamak gerekir. Bu incelememizde ilkelerin iliskileri ve birbirlerini butunleyisleri ozellikle on planda tutulacaktir.
Özgürlükçülük
Buyuk Fransiz Devrimiyle evrensellik kazanan özgürlük kavrami, yakincaga damgasini vuran cagdas devlet gerceginin temelini olusturan bir eylemi de vurgular. Ozgurlukculuk, kisinin ve toplumun mutluluga erismesinde ugrunda girisilen savasimlarin tumunu kapsar.Türk toplumunun özgürlük savasimi, kotu yonetimle yoksulluga ve tutsakliga itilmis soylu bir ulusun bagimsizlik direnisi ile dis guclere karsi, kazandigi basarilarla son sinavini vermistir.
Ulus, cani pahasina kurtardigi ulkesinde kendi egemenligine dayanan bagimsiz bir yonetim kurarken, ulke bagimsizligini ve ulus egemenligini bir daha tehlikeye dusurmeyecek onlemleri ancak ozgurlukcu bir ortamda etkin ve guclu tutabilir.
Özgürlüğün bu iki oz varligi, bagimsizlik ve egemenligi korumada yasalarini koyarken yanlis ve olumsuz davranislari sinirlayici ilkeleri yine akilci olculere göre saptamak gerekir.
Sinirsiz özgürlük anlayisinin yaratacagi kargasa, toplumun ve kisinin amacladigi mutluluga ters duser. Bu bakimdan kutsal özgürlük hakkini kullanmada konulmasi zorunlu sinirlar cok genis ve duyarli bir olcekle cizilmelidir.
Akılcılık ilkesiyle cakisan özgürlükçülük ilkesinin, gercekcilik ilkesiyle de siki bagintisi dusunulmeden bu ilkenin soyut bir kavram olarak ya butunuyle yok olmasi ya da bir kargasa kaynagi olmasi onlenemez. Atatürk ilkelerinin basinda yer verdigimiz bu ilkenin anayasamizla saptanmis ozgurlukler cercevesinde uygulanmasi ve gerceklestirilmesi için cok duyarli ve bu ilkenin yilmaz savunucusu olmak zorundayiz.
Özgürlüğün kutsalligini korurken gercek bir ozgurlukcu inanisin ozu su olmalidir: "Zorbalik haline gelen otorite, otoriteyi yikar, keyfilik haline gelmis özgürlük de ozgurlugu" (Jarpers).
İnsan ozgurlugune kaynak olan insan haklarinin en buyugu olan yasama hakki bile sinirsiz degildir. Bu bakimdan buyuk ozverilerle kazanilmis ozgurluklerin korunmasinda akilcilik ve gercekcilik ilkelerinin aydınlık, sasmaz dogrultusunda yurumeliyiz.
Atatürk, tum yasaminda ulusuyla birlikte ugrunda buyuk savasimlar verdigi ozgurlugun en titiz bir savunucusuydu. "Ozgurluk olmayan bir ulkede olum ve cokuntu vardir; her ilerlemenin ve kurtulusun anasi ozgurluktur," diyen buyuk onderin özgürlükçülük ilkesini, Atatürkcu kusaklar onun tum ilkelerinin basinda koruyacak ve savunacaklardir.
Akılcılık
Atatürk İlkelerinin tumu, kavram ve uygulama olarak, akilciliga dayanir. Atatürk'un eserinin buyuklugu, ulusu ve ulkesi için giristigi tum eylemlerinin basariya ulasmasinda akilciligin nasil sasmaz olcek oldugunu kanitlar.Türk toplumunun yuzyillik cagdaslasma atilimlarinin ortacagin karanlik ve bagnaz dusuncelerinden oturu, basarisiz kaldigini en iyi anlayanlardan biri Atatürk'tu. Dogru yolu bulmak için, simdiye dek inandirilmis oldugumuz neler varsa hepsini aklin supheci suzgecinden gecirip inanclarimizi olumlu bilimlerin aydinliginda yeni bastan kurmak, akilcilik ilkesinin ozudur.
"Bizim akıl, mantik ve zeka ile davranmamiz, yonetimimizdir. Butun yasantimizi dolduran olaylar bu gercegin kanitidir." diyen Atatürk, saglam bir dusunce duzenine ve kafa yapisi ile girisim ve eylemlerine engel olacak tum gerici, tutucu ve her cesit özgürlük dusmani davranislari ezerek, devrimciligini akilcilik temeline oturtmustur.
Bilimin yol gostericiligini tum girisimlerinde bir mesale gibi cizdigi ve actigi yolu aydinlatan "aklin" tek ve yanilmaz denektasi" oldugunu gostermistir.
Atatürk ilkeleri arasında on siraya aldigimiz "akilcilik" ilkesinin pek onemli bir yani da Türk toplumuna acilan gercekci yolun, bir dogma ve ogreti kalibina sokulmamasidir. Cunku Atatürk, her zaman bunlara karsi olmus, ancak olumlu bilimlerin isiginda yurumekle giristigi uygarlik yolunun ulusunu duzluge cikaracagina tum yuregiyle inanmisti.
"Ogreti istemem, donar kaliriz, biz yuruyus halindeyiz" diyerek buyuk sagduyusu ve sevgisiyle dunya savaslarinin ideoloji ve ogreti ayriliklari yuzunden insanligi nasil bolup parcalayabilecegini gormustu.
Atatürk ilkelerinin kati ve bagnaz bir kaliba sokulmayarak bu akilcilik olculeri icinde butunlesmesi, onun özgürlükçülük ve devrimcilik ilkelerine hiz veren bir guc kaynagi olmustur.
Gerçekçilik
Atatürk İlkelerinden uygarlıkçılık, bariscilik ve devrimcilik ilkelerinin akilcilik ilkesiyle cakismasinin dogal bir sonucu olan gercekcilik, tum ilkelere canlilik kazandiran bir ilkedir.Türk ulusunun tarihsel ve sosyal gerceklerine dayanmaki, toplumun icinde bulundugu kosullari acik ve aydınlık bicimde belirleyerek gelecegin yolunu cizmek Atatürk gercekciliginin ozudur. Tutulan yolda amaca yonelirken "olani oldugu gibi bilme" ve bu cikis noktasinin gerektirdigi akilci yontemler uygulama gercekligin yeter ve gerek kosuludur.
Gercegi bilmek devrimciyi yolundan cevirmez, ustelik turlu careler arayip gucunu arttirmak olanagini saglar. Gercege boyun egmek ya da toplum yararina uymayan gercegin aldatici bir gercek oldugunu dusunmek arasında boccalamadan yurumek ve amaca yonelmek Atatürk gercekciliginin sasmaz niteligidir. Bu nitelik, dogru ve yerinde saptamalarla, deger olculerine göre siraladigi amaclara ulasmada, olanaklari olcerek, olaylarin gelisiminden yararlanarak, gerceklesme kosullarini hazirladiktan sonra adim adim amaca dogru engelsiz ve kararli yurumesinde kendini gostermistir.
Atatürk gercekciligi, kimi kez halka ragmen, cok kez halkla birlikte ve fakat sonunda kesinkes halk için en iyi yolu bulmak ve gerceklestirmektir.
Yalan ve yanlisin er gec gercegin parlak aydinliginda yok olacagi inanci, gercekciligin temelidir. Dogru yolda ilerleyen gercekcilerin basarilarinin sirri bu noktadadir.
Barışçılık, uygarlıkçılık ve devrimcilik girisimlerinin basariya ulasmasinda gercekciligin cizdigi saglam ve guvenli yoldan sasmadan ilerlemek gercek Atatürkculerin degismez idealidir.
Uygarlıkçılık
Atatürk devrimlerinin temeli uygarlikciliktir. "Türkiye Cumhuriyeti halkini butunuyle cagdas, bütün anlam ve bicimleriyle uygar bir toplum haline getirmektir. Devrimlerimizin asil temeli budur" diyen Atatürk, Türk ulusunu ileriye donuk yasam cizgisinde "cagdas uygarlik duzeyinin istune cikarmak" ulkusunun yilmaz savascisidir. Bu bakimdan, yuz yillik uygarlasma cabalarina ilk kez, Atatürk'un giristigi toplumsal atilimlarla devrimci bir yon cizilmistir.Türk toplumunun geri birakilmisliginin siyasal, sosyal ve ekonomik nedenlerine ilk olarak dogru tani (teshis) koyan Atatürk, yer yuzunde her ulusun varligi, degeri, özgürlük ve bagimsizlik hakkinin elinde bulundurdugu ve yaratacagi uygarlik urunleri ile oranli oldugunu vurgulamisti.
Uygarlikcilik ilkesine göre ulkeler degisiktir, fakat uygarlik tektir. Osmanli Imparatorlugunun cokmesi, batiya karsi elde ettigi zaferlerden cok gururlanarak bati uluslari ile baglari kestigi gun baslamistir. Bu yanilgiya dusmemek için girisilecek atilimlarda, bugunku cagdas uygar toplumlarin icinde bulunduklari dengesizliklerden celiski ve catismalardan korumak için izlenecek ilkelerin bir bütün olarak ele alinmasi gerekir. Bu bakimdan uygarlıkçılık ilkesinin oteki Atatürk ilkeleriyle birlikte gerceklesmesi devrimin amacina ulasmasini saglayacaktir. Kisaca bati uygarligini koru korune taklit degil, batidan olumlu bilimler, sanat, insan anlayisi, insanca yasama yontemlerini almak, uygarlikcinin temel yontemidir.
Uygarlikcilik, Atatürk'un ve Türk ulusunun "Türklugun unutulmus uygar niteliginin ve buyuk uygar yeteneginin, bundan sonraki gelismesiyle, gelecegin yuksek ufkundan yeni bir gunes gibi dogacagi" ozlem ve inancidir.
Barışçılık
Atatürk İlkelerinden akilcilik, gercekcilik ve uygarlıkçılık ilkeleriyle birlikte degerlendirilmesi ve yorumlanmasi gereken bariscilik ilkesi, bugun tum dunyada korunmasina ve yasatilmasina bütün uluslarin caba gosterdigi yuce bir insanlik ulkusudur.Tarih boyunca giristigi turlu savaslarda kahramanliklar yaratan Türk ulusunun, insanlik ailesinin onurlu bir uyesi olarak barisi korumada gosterdigi duyarlik ve titizlik, Atatürk ilkeleri arasında bariscilik kavraminin akilciliga ve gercekcilige dayali bir ilke olarak nasil deger kazandiginin bir kanitidir.
"Yurtta baris, dunyada baris" ilkesiyle ozetlenebilecek olan bariscilik, dunyanin gelecegini, dunya uluslarinin anlasarak kardesce gecinmeleri, turlu nedenlerle ve etkenlerle birbirinden ayrilmis ve birbirine dusman kesilmis uluslarin aralarinda bir yakinlasma ve kardeşlik kurmalarinin mumkun olacagi inancidir. Ancak her ne suretle olursa olsun, savas dusuncesini ulkemizden uzak tutarak bariscilik ilkesi ugrunda elimizden geleni yapmak yeterli degildir. Yuce ulusumuzu ve kutsal ulkemizi, bir saldiriya ugradigi takdirde bir karis topragi için kanimizin son damlasina kadar dokmeye hazir ve inancli olmak da barisciligin ayrilmaz kosuludur.
Halkçılık
Devrim Tarihimizde uzerinde duyarlikla titredigimiz, 1924 ve 1961 anayasalarinda yer alan halkçılık ilkesi, Atatürk ilkeleri arasında demokrasi ulkusunun temelini olusturmaktadir. Bu ilkenin ana ozelligi, ulke yonetiminin ve egemenligin kaynagini halk dedigimiz ulus varliginda bulmaktir. Atatürk'un daha 1920 yilinda meclise sundugu halkçılık programinda halki temsil eden meclisin ulusal egemenligi hangi yontemlerle kullanacagini saptayan esaslar, 1937'de anayasamizda devletin temel ilkeleri arasında yer alan halkçılık adiyla yonetimin demokratik kaynagini saptiyordu.Egemenligi bir zumre ya da bir aileye baglayan cagdisi bicimlerin yerini alan ve halkin secimle saptadigi bir meclis araciligi ile yonetim ve egemenlik haklarini kullanmasi yonetimi, genis anlamda "halkin, halk tarafindan halk için yonetimi" halkciligin ozunu olusturur. Devlet ile yurttas arasındaki karsilikli hak ve odevlerin yerine getirilmesinde duzenleyici kurallari, yasalari yapma yetkisini halk egemenliginde taniyan halkçılık ilkesi, baslica su ozellikleri kapsar:
Yasalar onunde salt bir esitlik ongoren ve hicbir bireye, hicbir aileye, hicbir sinifa, ayricalik tanimayan bireyler halktandir. Bu nitelikleri tasiyan bireylerin yonetimi ellerinde bulundurmalari halkciligin temel ozelligidir. Bu bakimdan halkçılık: a. Ülke yonetiminin demokratikligi, b. Herhangi bir birey ve sinifa ulusun genel haklari disinda ayricalik tanimamak, c. Sinif kavgasini kabul etmemek gibi ogelerden olusur.
Halkçılık ilkesi, ulusal egemenligi genis halk yiginlarinin ozgur iradesine baglarken oteki ilkelerden soyutlanmadan degerlendirilmelidir. Akılcılık, özgürlükçülük, ve uygarlıkçılık ilkeleriyle cakisan bir ilke olrak halkin olumlu bilimin ve cagdas uygarligin gereklerine göre egitilmesi, yurttaslik bilincinin egitim yolu ile aydinlatilmasi halkciligin temel yontemidir. Türk toplumunun sosyal, kulturel ve ekonomik kalkinmasinin temelini olusturan egitim kalkinmasi milliyetçilik ilkesinin de ana eregidir. Bu bakimdan egitim yoluyla aydinlatilmis halk, ulusal egemenligin guclenmesi ve demokrasimizin yasamasinda halkçılık ile milliyetçilik ilkelerinin aydinliginda tek ve gercek guvencedir.
Devletçilik
Anayasamizda da yer alan devletçilik ilkesi, tum ulkelerin ortak amaci olan toplumun esenlik ve mutlulugunui saglayici toplumsal, ekonomik ve kulturel kalkinmada devletin ustlenmesi gereken gorevleri saptayan bir yontemdir. Genel cizgileri ile ozel girisimin yetki ve gucu disinda kalan ekonomik kalkinma ve orgutlenmeyi devlet eliyle ve araclari ile ggerceklestirmek ilkesidir.Anayasamizin devletin gorev ve sorumlulukguna biraktigi, yerine getirmekle yukumlu oldugu bellibasli gorevleri saptayan maddeleri, devletin, ulusun bireylerinin ve tumunun esenlik ve mutlulugu ile ulkenin guvenlik ve bagimsizliginin korunmasi esaslarini kapsar.
Genel olarak her devletin temel iki odevi vardir: a. Ülke icinde guvenligi ve adaleti kurmak ve surdurmek, bu suretle yurttaslarin her cesit ozgurluklerinni dokunulmazlik altinda bulundurmak, b. Dis siyasal ve oteki uluslarla iliskileri iyi yoneterek, ulkede her cesit savunma guclerini, her an hazir tutarak ulusun bagimsizligini guvence altinda tutmak ve bu ugurda baska care kalmazsa, silahla savunmaktir.
Denebilir ki devletin olusturulmasinda amac bu iki temel odevin yerine getirilmesini saglamaktir. Cunku bu odevlerin yurttaslarin birey olarak yapmaga guclerinin yetmeyecegi islerdir.
Bunlardan baska devletin ilgilendigi bellibasli isler, bayindirlik, egitim, kultur, saglik ve sosyal yardim, tarim, ticaret ve sanayiye iliskin ekonomik etkinliklerdir.
Tarimla, tecimle, sanayi ile ekonomik islere devletin girmemesi, bireylere birakmasi gerektigi gorusunde bulunan kurama "bireycilik" derler. Ulusun genel ve ortak cikarlarina ait, siyasal ve dusunsel islerde oldugu gibi her turlu ekonomik islerin de bireylere birakilmayip devlet tarafindan yapilmasinin daha uygun olacagini savunan kurama da "devletçilik" denir.
Devletin temel iki odevinin yaninda ekonomik amacli odevler, dogrudan dogruya devletin zorunlu gorevlerinden gorunmemekle birlikte, ana gorevlerinin yerine getirilmesinde etkindirler. Vatandasin guvenligini ve esenligini her seyin basinda dusunmek ve saglamakla yukumlu olan devletin, ana gorevlerinin yerine getirilmesinde son derece etkili ekonomik amacli odevleri de bireylere ya da ortakliklara tumuyle birakabilmek için, bu islerin devletin el koymasina ve yardimina gerek kalmadan yurutulecegine, devletin temel odevlerini yerine getirmekte guclukler yaratmayacagina guvenmesi gerekir.
Bu gibi islerde, bireylerin kurmaya olanak bulamayacaklari genis ve guclu orgutler gerekebilir. Ya da bu gibi islerde yeterince cikar elde edemeyecekleri için, o islerden vazgecerler. Oysa ki o isler, ulusca yasamsal bir onem tasiyabilir. Iste devlet onu yapmak zorunda bulunur.
Devletin, bireye göre amaci cok farkli bir ozellik tasir. O, toplumun ortak cikarini ve ilerlemesini dusunur. Bireyleri, ozel cikar hirsindan ne olcude uzaklastirmak olanaklidir, dusunulmeye deger.
Anayasamizda da yer alan bu ilkenin, ozellikle halkçılık ilkesini butunleyici, halkçılık ilkesinin gerceklesmesini saglayacak bir yontem oldugu gozden uzak tutulmamalidir. Bu ilke, yuzyillar boyu saglanmis teknik gelismeleri, sanayii kisa surede yurtta saglamayi istemekte, ona calismakla birlikte, bunlari basarmis ulkelerin, yaptiklari buyuk yanlisliklara, icine dustukleri buyuk zorluklara ve celiskilere ugramamak için ortaya konmus ve Atatürk tarafindan gerceklestirilmeye baslanmistir. Atatürk ilkeleri arasında ozel bir yer tutan devletçilik, ulus birligini, ulus butunlugunu siniflara parcalamamak; bu siniflar arasında ulus varligini sarsan, yipratan catismalara, karsitliklara dusmemek amacina yoneliktir.
Devletcilik ilkesi, devlet ile bireyin etkinlik alanlarini saptarken ozel ve bireysel ekonomik girisim ve etkinliklere set ceken, onlari yok eden bir yontem degil, ilke olarak devleti bireyin yerine koymamak, fakat bireyin gelismesi için genel kosullari hazirlamak ve bireyin kisisel etkinligini ekonomik ilerlemenin ana kaynagi olarak gormek anlayisidir.
Kurtulus Savasimiz, "birlik ve dayanisma" ile anamalciligin somurgeciligine karsi kazanilmisti. Genc Türkiye Cumhuriyeti de bu birlik ve dayanismayi toplumun gelismesi atilimlarinda gerceklestirmek zorundadir. Nasil, cumhuriyet yonetiminin kurulus baslangicinda somurucu, anamalci ve isci siniflari yoksa, cagdas uygarlik yolundaki gelismelerde de sinif karsitliklarina, catismalarina dusmeden toplum yapisinda ekonomik ve kulturel dengeler saglamak da devletciligin amaclari arasındadir. Devletciligin bu anlamda uygulanisi, cagimiza ve gelecege uygun ozgun bir girisimdir. Atatürk devletciligi, Türk ulusu için oldugu kadar, onun durumunda olan egemenlikleri, ozgurlukleri için savasan, anamalci ulkelerin somurulerinden kurtulmak cabasinda olan uluslar için de toplumsal bir kosul, bir gerekirciliktir.
Devletcilik ilkesi, dogumu, denemesi, uygulanmasi ile ulusal; amaci ve gelecegi ile evrenseldir.
Cumhuriyetçilk
Atatürk devriminde cumhuriyetcilik, ana ilke ve esas degerdir. Anayasalarimizda oteki Atatürk ilkelerinin yer alisinda dizilis sirasinda en bastadir. Oyle ki anayasamizda degistirilmesi onerilemez maddelerin en basinda gelir. Kisacasi bu ilke anayasanin bagimsiz anamaddesidir.Cumhuriyetcilik ilkesi, boylece devletin bicimini belirleyerek devlet duzen ve yonetiminde kisisellik ve keyfiligin egemen olmasini onleyen en saglam guvencedir.
Ulusal Kurtulus Savasi, baslangicindan olumune degin Atatürk, halk yonetimini, devleti halkin yonetmesini, yonetimin halkin eline gecmesini, devletin bir halk devleti haline gelmesini savunmustur. Bu bakimdan Cumhuriyetcilik ilkesi, halkçılık ilkesiyle birlesir ve "Egemenlik Ulusundur" ozdeyisinde en ozlu anlatimini bulur.
Egemenliğin ulus tarafindan kullanilmaya baslandigi 23 Nisan 1920 gununden itibaren özgürlük ve bagimsizlik savaslarini kazanan Türk ulusu, kendi yonetim bicimini belirlemis, bu yonetim bicimi ayni zamanda ulus seref ve onurunu kurtarmak için en guclu arac olmustur. Cumhuriyet yonetimi daha o gunden secmis secmis olan Türk ulusuna seslenen buyuk onder su tumcelerle cumhuriyetin bagimsizligin ayrilmaz parcasi oldugunu vurgulamistir: Bugün ulastigimiz sonuc, yuzyillardan beri cekilen ulusal yikimlardan uyanmanin ve bu sevgili vatanin her kosesini sulayan kanlarin karsiligidir. Bu sonucu Türk gencliginin korumasina birakiyorum."
"Ey Türk Gençliği: Birinci odevin Türk bagimsizligini, Türk Cumhuriyetini sonsuza degin korumak ve savunmaktir."
Bu sozleri ruhuna ve varligina percinlemis olan Türk ulusu, cunhuriyeti dunya durdukca korumaga and icmistir. Cumhuriyetcilik, oteki Atatürk ilkeleriyle birlikte ugrunda olumu goze alma inancidir. Cunku, demokrasinin esanlamlisi olan Cumhuriyet, ulus egemenligini en iyi simgeleyen, en yuksek, dolayisiyla Türk ulusuna en layik ve onun yuce ruhuna en uygun bir devlet yonetimi bicimidir.
Milliyetçilik
Atatürk İlkeleri arasında son derece onemli bir ilke olan milliyetçilik, akilcilik, gercekcilik, bariscilik ve cumhuriyetcilik ilkeleriyle butunlesen ve bu ilkelerle celisen yorumlara kapali bir ilkedir.Milliyetcilik ilkesi, ulusal savasimin cikis noktasini olusturmus ve tum tutsak uluslarin kurtulus hareketlerine isik tutmustur.
Atatürk'un turlu demec ve soylevlerinde aciklik kazanmis olan bu ilke, Fransiz devriminden sonra dunyaya yayilan özgürlük dusuncesinin tarihsel gelisimi icinde her ulusun kendi kaderini cizme inancinin dogal bir sonucu olmustur.
Osmanli Imparatorlugunun cokus doneminde, ulusallik niteligini yitirmekte olan dilimizin sadelestirilmesi ve dunyaya yayilmis Türk toplumlarinin arastirilip incelenmesi hareketlerinin ortak adi olarak Türkculuk akimi biciminde belirmistir. Zaman zaman bütün Türk toplumlarini birlestirmeyi amaclayan Turancılık, zaman zaman da Islam Birligi kurmak gibi bir amaca yonelik Islamcilik akimlariyla karistirilmaya baslanmisti.
Bugün anayasamizda da yer alan milliyetçilik kavram bir ilke olarak, Türk ulusunun egemenligini kendi iradesine aldigi surec icinde gercek anlamini kazanmistir. Akılcı, gercekci, barisci ve cumhuriyetci bir nitelik aldiktan sonra Atatürk tarafindan "Türk Milliyetciligi" deyimiyle bütün aciklik ve kapsamini, gercek anlam ve kilavuzlugunu bulmustur. Bugün Atatürk ilkeleri arasında yer alan milliyetçilik, cagdas anlamiyla siyasal, ekonomik ve kulturel bir devlet sistemi olmustur.
Milliyetcilik ilkesine göre, Türk ulusu buyuk insanlik ailesinin yuksek onurlu bir uyesidir. Bu bakimdan bütün insanligi sever; ulusal onur ve cikarlarina dokunulmadikca baska uluslara karsi dusmanlik beslemez ve asilamaz.
Milliyetcilik ilkesi, bütün cagdas uluslarla uyum icinde yasamakla birlikte, Türk toplumsal varliginin ozel karakterini ve baslibasina bagimsiz kimligini sakli tutmayi esas sayar. Bu bakimdan kendi ozune aykiri akimlarin ulkeye girmesini ve yayilmasini istemez.
Atatürk milliyetciligi, gerek bagimsiz, gerek baska devletlerin uyrugu olarak yasayan bütün Türkleri, hangi dinden olurlarsa olsunlar derin bir kardeşlik duygusuyla candan sevmek ve onlarin refah ve gelismesini candan dilemekle birlikte, siyasal sinir olarak Türkiye Cumhuriyeti sinirlarini tanir.
Milliyetcilik ilkesine göre, Türkiye Cumhuriyeti icinde, Türk dili ile konusan, Türk kulturu ile yetisen, Türk ulusunun her yonden yukselmesi dusuncesini benimseyen her birey, hangi dinden olursa olsun Türk'tur.
Milliyetcilik ilkesini, ulusal bilincimize Kurtulus Savasi ile percinleyen guc, Türk toplumunu birbirine baglayan en yuce bagin uluscu bag oldugu inancidir. Bu uluscu bagin en ozlu deyisi "Ulusal Birlik Duygusu"dur.
Milliyetcilik ilkesi ozet olarak: "Türk ulusunun yuksek karakterini, yorulmaz caliskanligini, dogustan gelen zekasini, bilime bagliligini, guzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik duygusunu araliksiz olarak ve her turlu arac ve onlemlerle besleyerek gelistirmek"tir.
Milliyetcilik ilkesi, Türk ulusunun "bütün bireylerini, kaderde, kivancta ve tasada ortak bir bütün halinde ulusal bilinc ve ulkuler cevresinde toplamak" inancidir.
Devrimcilik
Devrimcilik ilkesi, Atatürk ilkeleri arasında devingenlik, eylem ve atilim kavramlarini iclem ve kaplamina almis tek ilkedir.Atatürk, Buyuk Soylevinin sonunda: "Bu aciklamalarimla ulusal yasami sona ermiş varsayilan buyuk bir ulusun bagimsizligini nasil kazandigini ve bilim ve teknigin en son esaslarina dayali ulusal ve cagdas bir devleti nasil kurdugunu anlatmaya calistim," diye degindigi cagdas devlet kavramiyla devrimcilik ilkesinin sasmaz isaretini veriyordu.
Cagdas devleti kuran bir ulusun cagdisi niteliklerden kurtulmasi gerekirdi. Iste, Türk ulusunun, cagdisi niteliklerden kurtulmak, cagdaslasmak için giristigi atilimlarin tumu devrimcilik ilkesinin kapsami icine girer.
Devrim, sozcugunun su ya da bu anlama geldigini tartismanin devrimcilik kavraminin anlamini degistirmeye bir yarari yoktur. Devrimcilik Atatürk'un Türk ulusunu cagdaslastirmak için giristigi eylemlerin tumunun, tek ve degismez amacidir.
"Türk ulusunu son yuzyillarda geri birakmis olan kurumlari yikarak, yerlerine ulusun en yuksek uygarlik gereklerine göre ilerlemesini saglayacak yeni kurumlari koymus olmaktir" tumcesiyle tanimlamis oldugu devrim atilimlarini gerceklestiren Atatürk, "ulusu ve toplumsal ortami hazirlamak" yontemini uygulamistir.
Devrimcilik, bu ana yonteme uyarak, yalnizca cagdisi kurumlari yikmak yerine, cagdaslarini kurmakla yetinmemek, ulusu cagdaslasmanin gerektirdigi yeni kurumlara bilimin ve uygarligin kilavuzlugunda cagdas degerlere kavusturmaktir. Bu bakimdan devrimciligi dar anlamda yikip yapmak sinirlari icinde dusunmek, onun bicimsel yonunu gormekten ileri gitmeyen bir dar gorusluluktur.
Devrimcilik devrime konu olan eylemlerin turune, niteligine göre bir atilim sureci saptamaktir. Atatürk bu sureci saptamakta essiz bir basari gostermistir.
Devrimcilik, Atatürk ilkelerinin hemen hemen tumuyle birlesir. Butun ilkelerin ya neden, ya da sonuc olarak devrimcilikle simsiki bir ilintisi vardir. Bu bakimdan devrimcilik, Atatürk ilkelerinin tumunu gerceklestirmeye, korumaya ve yasatmaya kesin kararliliktir.
Devrimcilik gercek anlamiyla "Türkiye Cumhuriyeti halkini butunuyle cagcil ve bütün anlam ve bicimiyle uygar bir toplumsal kurul (heyeti ictimaiye) durumuna vardirmaktir." Devrimcilik, devrim atilimlarini yalnizca bicimsel yaniyla dondurup yuce anlam ve amacini yitirenlerle savasmaktir. Devrimcilik, ulusun ve ulkenin yucelmesi için surekli caba gostermektir. Cunku "devrimler baslar, ama devrimin bitisi diye bir sey yoktur. Baslamak ve bitmemek gerek dogada, gerek toplumda devrimin, evrimle benzer olan ortak yasasidir."
Laiklik
Atatürk ilkeleri arasında devrimcilik, cumhuriyetcilik ve uygarlıkçılık ilkeleri ile simsiki iliskili olan laiklik ilkesi, yaygin anlatimiyla din ile dunya, din ile devlet islerinin ayrilmasini ongoren akilci bir yontemdir.Laiklik, genis anlamiyla cagdaslasmanin dogal bir sonucudur. Din, bireylerin diledigi inanci tasimasidir. Nasil bireyleri belli bir inanca zorlamak insan haklarina aykiri ise, devleti de belli bir inancin buyrugu altina sokmak cagdas devlet anlayisina aykiridir.
Devlet yonetiminin dinsel kural ve kurumlardan ayrilmasi, cagdas Türk toplumunun yuzyillardir bekledigi bir devrim atilimidir. Yalnizca, basimevinin ulkeye girmesine engel olup uc yuz yil geciktiren dinsel otoritenin, Türk ulusunun cagdisi kalisindaki olumsuz etkisi bile, din ile devlet islerinin ayrilmasi için yeter ve gerek bir kosuldur.
Laiklik ilkesi, kimi gerici cevrelerin yorumladiklari gibi, dinsizlik anlaminda dusunulmemelidir. Tersine her yurttasi din ve inancinda ozgur birakan temiz ruhlu halkimizi, ozellikle koylumuzu, kutsal din duygusunu somurerek cikar saglayan guclerin baskisindan kurtaran laiklik ilkesi, toplumdaki mezhep farkliligindan ileri gelen karsitlik ve catismalari da onleyen en etkili ve olumlu bir yontem oldu.
Laiklik, devlet yonetiminde bütün yasalarin, kurallarin ve yontemlerin, bilimsel ve teknik bulgularla cagdas uygarligin sagladigi verilere ve dunya gereksinmelerine göre yapilmasi ve uygulanmasi ilkesidir.
misafir - 6 yıl önce