Ali Ulvi Kurucu
Kısaca: Daha sonra Sultan Mahmud’un yaptırdığı Mahmudiye Kütüphanesi’nde çalışan Ali Ulvi Kurucu, emekli ... ...devamı ☟
1920’de Konya’da doğan Ali Ulvi Kurucu, dolu dolu bir ömrün arkasından 4 Şubat 2002 tarihinde “aşkıyla yandığı efendisiyle buluştuğu”; Peygamber şehri Medine’de Hakk’a yürüdü.
81 yaşında aramızdan ayrılan Ali Ulvi Kurucu, 60 yıldır Medine-i Münevvere’de yaşıyordu. 1994’den beri senenin altı ayını Türkiye’de geçirmeye özen gösteriyordu. Üstad, yetişmekte olan imanlı nesli gördükçe; “Sizler benim gerçekleşen rüyalarım, kabul olunan dualarımsınız.” derdi.
Safahat’ı ezbere bilen ve Akif gibi şair olmayı Cenab-ı Hak’tan isteyen Kurucu’ya, yazdığı şiirlerinden dolayı II. Akif denmekte.
1938 yılında ailesiyle birlikte Medine’ye göç ederler. Gidiş hikayelerini dedesi “Hacı Veyiszade-Belgesel” adlı eserin 52-54 sayfalarından okuyabilirsiniz. Çocuklarını okutmak için Türkiye’den gitmek zorunda olan İbrahim Efendi, Ali Ulvi’yi Hafız yaptıktan sonra Kahire Ezher Üniversitesi’ne gönderir. Bitirdikten sonra da Medine’de önce Evkaf Dairesi’nin inşaat ve sicilat emini olarak çalışır. Daha sonra Sultan Mahmud’un yaptırdığı Mahmudiye Kütüphanesi’nde çalışan Ali Ulvi Kurucu, emekli oluncaya kadar da Arif Hikmet Kütüphanesi’nde çalıştı.
Başta ifade ettiğim gibi, göreni cezbeden yapısıyla, insanlar üzerinde ciddi tesirler bırakan Ali Ulvi Kurucu, Peygamber nezaket ve nezafetini sergileyen gönül dostu, Peygamber aşığı, alim, fazıl, edip ve şair bir kişiydi.
Ali Ulvi Kurucu’nun şu hatırasını sizlere aktarmak istiyorum:
“Mısır’da okuduğu yıllarda Şeyhu’l İslam Mustafa Sabri Efendi’den faydalanmak için haftada bir orada bulunan zevatla birlikte yanına giderdik. Bir gün akşam namazı kılmak için ben müezzinlik yaptım. Mustafa Sabri’ye uyarak akşam namazını eda ettik... geri döndü. “Evladım, biraz evvel kamet getirirken hangi makam ile okumuştunuz, biliyor musunuz?” Çekinerek: “Hüseyni olacak efendim.” dedim.
“... Evladım Hüseyni makamı tam bir Türk makamıdır. Hüseyni dinlerken insanın gözünün önüne Anadolumuzun viran bağları, mor dumanlı dağları, masum ve garip ovaları gelir.” der ve ağlar. Oradakiler de hep birlikte ağlaşırlar, vatandan ayrılığın hasretiyle.””
Bu konuda henüz görüş yok.