Abdülkadir Meragi

Kısaca: ABDÜLKÂDİR MERÂGÎ (1353 ?-1435)Yerli ve yabancı kaynaklarda, Farabî ve İbni Sina birinci ve ikinci üstad sayıldıkları için , Üstad-ı Salis, Merâgalı Abdülkâdir, İbni Gaybî, Hoca Abdülkâdir, Merâgalı olarak anılan bu ünlü Türk bilgin ve mûsikîşinası Azerbeycan'ın Merâga şehrinde doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir, verilen tarihler tahminlere dayanır ve 1353 ile 1360 arasında değişir. ...devamı ☟

ABDÜLKÂDİR MERÂGÎ (1353 ?-1435)

Yerli ve yabancı kaynaklarda, Farabi ve İbni Sina birinci ve ikinci üstad sayıldıkları için , Üstad-ı Salis, Meragalı Abdülkadir, İbni Gaybi, Hoca Abdülkadir, Meragalı olarak anılan bu ünlü Türk bilgin ve musikişinası Azerbeycan'ın Meraga şehrinde doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir, verilen tarihler tahminlere dayanır ve 1353 ile 1360 arasında değişir. Çok ilgi çekici ve fırtınalı bir hayat sürmüştür, hayat hikayesinin büyük bir bölümü bilinmektedir. Eserlerini yüzyıllarca ilim ve sanat dili olarak kullanılan Arap ve İran dillerinde yazdığı için, Batılı araştırmacıların bir türlü tedavi olamadıkları eski hastalıkları depreşmiş ve bu Azerbeycanlı Türk'ü de İranlı musiki nazariyatçısı olarak kabul etmişlerdir. Türkçe eser yazması, Azerbeycanlı olması yeterli olduğu halde bu gibi gerçekleri, Türklük kompleksinden kurtulamayan şartlanmış Avrupalı kafalara sokmak pek güç olsa gerektir.

Bu büyük musiki bilginimiz hakkında ilk ciddi yayını Rauf Yekta Bey yapmıştır. Babası çağının bilginlerinden Gıyaseddin Gaybi'dir. Babasından söz ederken"Bir çok ilim dalında üstün bilgisi vardı;bilhassa musikinin pratik ve teorik dallarında üstad idi"dediğine göre temel bilgileri ve musikiyi babasından öğrendiği kesindir. Babasının ölümünden sonra Tebriz'e geldi. Daha sonra İlhanlılar'ın hizmetine girerek önce III. hükümdar sultan Hüseyin'e sonra 1380 yılında Ahmed Celayeri'ye nedim oldu. Döneminin tanınmış musikişinası Rızaeddin Rıdvan Şah'ın düzenlediği bir musiki yarışmasını kazanmış olması bu yıllarda ünü yaygınlaşmış bir musikişinas olduğunu ispatlar.

1386 yılında Timur'un Azerbeycan'ı istila etmesi sonucu Ahmed Bağdat'a kaçmış;Sultan'ın "yar-ı aziz" dediği Hoca da birlikte gitmişti. Bağdat'ın Timur'un eline geçmesiyle Sultan Ahmed Yıldırım Beyazıd'a sığındı;Meragalı da Timur'un eline düştü. Timur, bir çok ilim ve sanat adamı gibi onu da Semerkant'a gönderdi;1397 yıllarında bu sarayda hizmet gördüğü biliniyor. 1399'da Timur'un akıl hastası oğlu Miranşah'ın(ölümü:1400) nedimleri arasındaydı. Bunlar arasında Meragalı'dan başka Kudbeddin-i Nayi, Habib-i Udi, Ardeşir-i Çengi gibi ünlü musikişinaslar da bulunuyordu. Oğlunun anormal davranışlarına çevresindeki insanların neden olduğu düşüncesine kapılan Timur, bunların çoğunu öldürtmüştü. Canını güçlükle kurtaran Abdülkadir, derviş kılığına girdi ve Semerkant'tan kaçarak Bağdat'a geldi. Eski efendisinin hizmetine girdiyse de bu da uzun sürmedi. 1401 yılında Bağdat yeniden alınınca bir süre saklandı;fakat bir rastlantı sonucu Timur'la yüz yüze geldi. Hiddetlenen imparator hiç tereddüt etmeden idamını emretti. O anda Meragalı Kur'an-ı Kerim'den bir sureyi ezberinden ve çok duygulu bir şekilde okuyunca bağışlandı. Böylece eski saygınlığı geri verilerek bir süre Timur'la dolaştı. Hindistan seferi sırasında Semerkant'a gitmek için Timur'dan izin istedi. Ricasını kabul eden Timur bir de nişan yazılmasını emretmişti. Bu nişanın bizzat Timur tarafından dikte ettirildiğini tarihi kaynaklar belgelemektedir.

Kesin bir kanıt olmamakla birlikte, 1421 tarihinde Bursa'ya gelerek Sultan II. Murad'a eserini sunduğu, Semerkant'a geri döndüğü ileri sürülür. Timur'un ölümünden sonra oğlu Muinüddin Şah'a intisab etti ve bunun torunu Halil Mirza'dan himaye gördü;Şahruh'un sarayında bulundu. Şahruh taht şehrini Herat'a nakledince buraya geldi ve 1435'te Herat'ta Veba hastalığından öldü.

Sanatı :

Anadili Türkçe'den başka Arapça ve Farsça'yı iyi bilirdi;bestekar, hanende, nazariyatçı, şair, ressam, hafız ve hattattı. Musiki sanatımızı modern bir fizikçi gibi düşünmüş, incelemiş ve bir çok kapalı noktalarını açıklamıştır. Meragalı'nın düşünce ve sezişlerini takdir eden ve kendisinden beş yüz yıla yakın bir süre sonra yaşayan HELMHOLTZ ,

"Fiziologie der Tonemphfindungen"adındaki büyük eserinde Hoca'nın bütün eserlerini okuduğunu, derinlemesine inceliyerek çok yararlandığını söyler.

KIESSEWETTER, Türk Musikisi açısından hatalarla dolu olan eserini, HAMMER'in Abdülkadir'den çevirdiği önemli notları esas alarak yazmıştır.

Eserlerinde musikinin pratik ve teorik yönlerini toplamış, bütün bunları fiziksel olaylara ve fizik yasalarına dayanarak deneysel bir düşünce doğrultusunda açıklamıştır. Nitekim, Camiü'l-Elhan adındaki kitabının önsözünde musikinin "Erkan-ı Riyaziye"den bir rükün ve Ecza-i Hikmet'ten bir cüzüv" olduğunu söyler. Eskilerin musikiyi Astroloji'ye bağladığı, bu sanatın "İlm-i Nucum"dan sayıldığı bir dönemde, adı geçen kitabında musikiyi şu fasıllara ayırarak incelemesi bunu ispatlar.

I. Bölüm:

1-Sesin tarifi, 2-Ezginin tarifi, 3-Ses ve ezginin kulağa gelmesi, 4-Pestlik ve Tizlik

II. Bölüm:

1-Aralıkların oranı, 2-Aralıkların birbirinden farkı, 3-Aralıkların birbiri ile ilgisi,

4-Kulağa hoş gelmeyen seslerin nedenleri.

Musikideki bu derece ustalığından dolayı, kendinden söz eden bütün yazar ve araştırmacılar"Geçmiş zamanları yücelten bir kimse" ya da "Musiki nazariyatında en yetkili kişi" gibi sıfatları kullanmışlardır. Eserlerini, kendinden önce yazılmış olanları inceleyerek ve bunların arasındaki çelişkileri, bu çelişkilerin nedenlerini açıklayarak yazmış ve bunları gidermeye çalışmıştır. Mesela Şirazlı Kudbeddin'in musikiden söz eden ansiklopedik eserinde, Farabi ve Safiyüddin hakkındaki itirazlara, eleştirilere bilimsel ve teknik kanıtlarla karşılık verir. Kudbeddin'in bu hatalarını, ameli yönden eksik olmasına bağlar. Bir gün bir toplantıda, o yılların sayılı musiki bilginlerinden Nasrullah Kari elinde bir kitapla içeri girer ve Hoca kitabın konusunu kendisine sorar. Nasrullah ise, "Safiyüddin'in Kitabü'l-Edvar'ına bir açıklama yazdım. Sizden eleştirisini ve düzeltilmesini rica ediyorum"der. Kitabı eline alarak bir göz gezdiren Hoca, düzelmesi gereken noktaları o anda söyleyerek bulunanları hayran eder.

Meragalı'nın en çok etkisinde kaldığı kimse Farabi olmuştur. Pitagoras'ın musiki ile ilgili fikirlerini Farabi'den iktibas ederken, Yunanca bilmediği için yanılgılara düşmüştür. Gerçekten de Yunanca asıllı musiki deyimleri Türk Musikisi'nin yapısına uymadığı gibi yararlı da olmamıştır. H. Sadeddin Arel bu konuyu şöyle açıklıyor:

". . . Bu isimlerle onların tariflerini, Farabi'den sonra gelen nazariyatçılardan ancak bir kaçı iktibas etmiştir. Fakat, sanırım ki iş işten geçtikten sonra onlar da pişman olmuşlardır. Çünki isimlerin de, tariflerinin de kitaplarda konu edilen musikiye bir faydası olmadığı gibi iktibas eden yazarların bunları anlamadığı ortaya çıkmıştır. Meragalı Abdülkadir gibi yüksek bir alim bile kendi eseri olan Camiü'l-Elhan'ın yine kendi eli ile yazdığı nüshasında, Farabi'nin Yunancadan çevirdiği deyimleri iktibas ederken karma karışık bir şekle sokmuştur. . "Arel bunlardan başka Meragalı'nın bu deyimleri bir cetvel halinde verdiği halde yine hatalara düştüğüne, metinlerle cetvelin birbirini tutmadığına deyinir. Bir çok sanat dalında uğraşısı olduğu halde, musiki ile ilgili eserlerinin dışında başka bir eseri günümüze gelmemiştir.

Bir efsane:

Farabi ve İbni Sina gibi Hoca Abdülkadir'in de sanatı ile ilgili bir efsane yaratılmıştır. Gerçek dışı olan bu efsanenin özeti şöyle:Hoca eserlerini çok kıskanır ve kimsenin öğrenmesini istemezmiş. Sultan Hüseyin Baykara, çok zeki bir köleyi sağır ve dilsiz rolü oynatarak Meragalı'nın hizmetinde çalışmasını sağlamış, bir-iki denemeden sonra kölenin gerçekten sağır ve dilsiz olduğuna iyice kanaat getiren Üstad, hiç çekinmeden eserlerinin en değerlilerini okumaya ve başka eserler üzerinde çalışmaya başlamış. Bu eserleri hiç sezdirmeden öğrenen köle, gizlice saraya gelir bellediği eserleri saray musikişinaslarına öğretirmiş. Bir gün Hüseyin Baykara, Hoca'nın da hazır bulunduğu bir musiki meclisinde bu eserleri icra ettirmiş, olaya çok sinirlenen ve üzülen bestekar renkten renge girerek düşüp bayılmış ve bu olaydan sonra da çok yaşamamıştır.

Bu olayın gerçekle ilgisi yoktur. Ayrıca Hüseyin Baykara ile çağdaş bile değildir. Kaldı ki Meragalı yazmış olduğu kitaplarda sırası geldikçe değeri yüksek olan eserlerinin anlaşılamadığından ve yaygınlaşamadığından yakınır;ancak orta derecedeki eserlerini öğretebildiğini söyler. Bestelerinin günümüze çok az olarak gelmesinin nedeni Kenzü'l-Elhan'ın bulunamaması, notaya gereği kadar değer verilmemesi ve aradan geçen beş yüz yıllık zaman olsa gerektir.

Bu efsane Divan Edebiyatı içinde işlenerek "Hoca-Gulam"ikilisi senbolleşerek "Âşık-Maşuk" anlamlarını kazanmıştır. Bu etki ile Itri,

Hafız Post'un ölümü için,

Âlemin nakşın çıkardı bildi karın kim ecel

Ne gulama rahmeder, ne Hace'ye verir aman

Şair Sami ise Küçük Müezzin Çelebi için,

Hace şayan idi olmaklığa şekirdi anın

Hemçü def seza halka beguş olsa gulam

gibi tarih beyitlerini yazmışlardır.

Eserleri :

1-KENZÜ'L-ELHAN:Nağmelerin hazinesi anlamına gelen bu eser bugüne kadar hiçbir yerde bulunamamıştır. Meragalı diğer eserlerinde sırası geldikçe, musiki konularının anlaşılması güç olan bölümleri için, bu esere başvurulmasını salık verir. Ayrıca pek çok bestesinin notasını bu eserine kaydettiğini de söyler. Özellikle Camiü'l-Elhan'ın önsözünde, adı geçen kitabı iyi incelenirse musiki sorunları için başka bir esere başvurmaya gerek kalmayacağını ileri sürer.

2-CÂMİÜ'L-ELHAN (Nağmeler topluluğu):Bu kitabını 1405'de oğlu Nureddin Abdurrrahman'a hediye etmiştir. Kitabı sonradan 1423 yılında geri alarak gözden geçirdiği ve bazı ekler yaptığı eser üzerindeki notlardan anlaşılıyor. Kitabın üzerinde Şahruh'a sunuş yazısı bulunan (1415) bir nüshası İstanbul Nuruosmaniye Kitaplığı'nda bulunmaktadır. Farsça yazılmış olup içinde bazı eserlerinin notası vardır. Geniş olarak yazdığı önsözünde kendi hakkında ayrıntılı bilgi verir. Hoca'nın anlattığına göre:

1376 yılının 12 Aralık günü yapılan bir toplantıda Hükümdar Celaleddin Hüseyin, Şeyhülislam Şeyh Kahhi, vezir Emir Şemseddin Zekeriya hazır bulunuyormuş. Bunlardan başka Safiyüddin'in"Kitabü'l-Edvar"ı ile"Şerefiyyesi"ne şerh yazmış olan Celaleddin feyzullah Ubeydi, Sadeddin Kuçek ve Horasanlı Ömer Taç da varmış. Bunlardan birisi, "Musiki eserlerinden en zor beste şekli olanı Nevbet-i Mürettep'tir ve bir tanesinin bestelenmesi için bir ay gerekir;o da bestekar kudretli ise"demiş. Hoca Abdülkadir buna karşılık olarak bir ayda otuz tane yapabileceğini, bir ay sonra gelecek olan Ramazan'ın arife gününde otuzunu birden okuyabileceğini söylemiş. Bu sözlere kimse inanmamış. Çağdaşı olan musiki ustalarından Hoca Rıdvan Şah, daha önce bestelediklerini okuyacak diye kuşkulanmış. Hoca bunun üzerine "Her gün okunacak Nevbet-i Mürettep'in sözlerini siz seçin ve bana hangilerinin yapılmasını siz söyleyin"demiş. Bunun üzerine hükümdar, orada bulunanlara hergün okunacak nevbetlerin sözlerinin huzurunda saptanmasını, her biri için ses ve düzümde hangi sanatların kullanılması isteniyorsa kararlaştırılmasını istemiş. Sonra Hoca'ya dönerek:

"-Birinci Nevbet-i Mürettep'i benim adıma taksim et ve Hüseyni makamından bestele. Bu nevbet-i mürettep Kavl, Gazel, Terane, Früdaşt ve Müstezad olmak üzere beş parça olsun. Son kıt'ada 12 makam ile 6 Âvazeyi göster. Öyle ki, her iki makam arasında bir avaze bulunsun. makamlı olan bölümlerini şiirin bir mısraı ile bestele. Nevbet-i Mürettip'in usulü de Sakil-ü Remel olsun.

Orada hazırlanan şiirleri istenilen şekilde besteleyip zamanında okuyunca herkes şaşırmış ve bu durum bir Ramazan boyu devam etmiştir.

3-MAKASİDÜ'L-ELHAN(Nağmelerin amacı):1422 yılında Sultan II. Murad'a sunulmuş ve farsça olarak yazılmıştır. Eserin bir nüshası Rauf Yekta Bey'in kütüphanesinde, II. Murad'a sunuş yazısı bulunan diğer nüshası da Leyden Üniversitesi kitaplığında bulunmaktadır. Bu eserinde kendi icadı olan sazlar hakkında bilgi verir;mesela, değişik büyüklükteki çini kaselerden oluşan bir sazın nasıl çalınacağını anlatır. Yine bu eserde musiki sanatını yücelten önemli olaylardan söz eder.

4-ŞERHÜ'L-KİTABÜ'L-EDVAR:Safiyüddin Abdülmümin'in Kitabü'l-Edvar'ının açıklamasıdır. Farsça olarak yazılmış olan bu eserin bir nüshası Nuruosmaniye Kütüphanesindedir. .

5-KİTABÜ'L-EDVÂR:Türkçe yazılmış bu eserin tek nüshası Leyden'de bulunmaktadır. Bu nazariyat kitabında bazı bestelerinin notası vardır.

6-MÛSİKÎ ESERLERİ:Bazı musiki aletlerini bulan ve o zamana kadar bilinenleri ıslah eden bu büyük insan, elimizde bulunan eserlerini "Ebced Notası" ile kaydederek günümüze gelebilmesini sağlamıştır. Bu eserler beste tekniği açısından ve formlaşmada kendinden sonra gelen bestekar musikişinaslara örnek olmuştur. Saz musikisine ait eseri yoktur. Bu yolda da çok eser bestelediğini her eserinde belirttiği halde, notaya almadığı için kaybolmuştur. Sözlü eserleri değişik makam ve usullerde 13 Kar, Beste ve Nakış Beste, Nakış Yürük Semai, Sengin Semai ve Aksak Semai olmak üzere 30 kadardır. Devrihindi usulü ile bestelemiş olduğu Rast makamındaki Kar-ı Muhteşem ile Segah makamındaki Kar-ı Şeşavaz ve Haydarname en tanınmışlarıdır. Eserlerinin çoğu Kenzü'l-Elhan'la birlikte kaybolmuştur. Bu eserlerin başkalarına ait olduğu görüşü de vardır.

Sonuç olarak Hoca Abdülkadir, iyi bir nazariyatçı olduğu kadar iyi bir bestekardır. Çok güzel Ud çaldığı çeşitli kaynaklarda belirtiliyor. Onun için Devlet Şah "İyi Ud çalan birinci sınıf bestekardır"diyor. Bütün bu anlatılanlara bakılırsa verimli bir sanatkardır. Güzel bir ses sahip olan ve usta bir hanende (guyende) olduğu bilinmektedir. Denebilir ki Hoca Abdülkadir, Türk Musikisi'nin şekillenmesine, uslublaşmasına, nazariyatının bir düzene sokulmasına birinci derecede yardımcı olmuş en büyük musikişinaslarımızdan biridir. Musikimizi daha kolay kullanılabilir, klasik ve halk musikisi geleneğini daha yakın bir duruma getirmek istemiştir. Klasik okulun başlangıcı olan bu büyük usta, kendinden sonra gelen musikişinasları yüzyıllarca etkilemiştir. Günümüze gelen eserleri klasik repertuvarımızın en metin eserleri olarak hala çalınıp söylenmektedir.

Musikimize her açıdan çok büyük hizmetleri geçmiş bu büyük insanı saygıyla ve rahmetle anıyoruz. . .

Hazırlayan:Tahir AYDOĞDU

Kaynak:Türk Musikisi Tarihi. . . . . . . . Dr. Nazmi ÖZALP

İlgili konular

1360 1435 timur türk herat meraga

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Abdülkadir
7 yıl önce

avukat ve siyasetçi; Abdülkadir Meragi, Türk besteci; Abdülkadir Noyan, Türk akademisyen; Abdulkadir Sarı, Türk bürokrat; Emir Abdülkadir, Cezayir milli mücadele...

1360
3 yıl önce

Çin'in Ming Hanedanının üçüncü imparatoru (ö. 1424) tarihi bilinmeyen Abdülkadir Meragi, Türk kökenli besteci ve müzik bilgini (ö. 1435). I. Selâhaddin, Mısır...

1360, 13. yüzyıl, 1355, 1356, 1357, 1358, 1359, 1361, 1362, 1363, 1364
1435
6 yıl önce

Albert'in metresi ve belki de ilk eşi (d. y. 1410) tarihi bilinmeyen Abdülkadir Meragi, Türk kökenli besteci ve müzik bilgini (d. 1360) Gazi Mihal Paşa,...

1435, 14. yüzyıl, 1430, 1431, 1432, 1433, 1434, 1436, 1437, 1438, 1439
Mâhur Kâr
7 yıl önce

Klasik Türk Musikisi'nin en eski ve büyük bestekârlarından Meraga'lı Hoca Abdülkadir'e ait olduğu kabul edilen Mâhur makamındaki kâr. Hafif usulündeki...

Mâhur Kâr, Farsça, Mâhur, Tiz Acem, Hafız Şirazi, Klasik Türk Musikisi, Hafif, Meraga`lı Hoca Abdülkadir, Kâr, ,
Klasik Türk Müziği
3 yıl önce

kapsamaktadır. Bu dönemin sonlarına doğru, çok meşhur bir üstat olan Abdülkadir Meragi, bir sonraki evrenin tohumlarını atmış, Türk müziğine yeni bir yön...

Klasik türk müziği, Klasik türk müziği
Yaylı tambur
3 yıl önce

getirildi. Tamburun eskiden de yayla çalındığına dair 15. yüzyılda Abdülkadir Meragi’den gelme rivayetler varsa da günümüzde bilinen yaylı tamburu ilk olarak...

Yaylı tambur, Abdülkadir Meragi, Bestenigâr, Cümbüş, Ercüment Batanay, Ferahfeza, Hicaz, Klasik kemençe, Re, Taksim, Tanbur
Klasik Türk müziği bestecileri listesi
3 yıl önce

Dede - 1820 Abdülgani Gülşeni - 1705 Abdülhalim Ağa - 1802 Abdülkadir Meragi - 1435 Abdülkadir Töre - 1946 Abdülkerim (Buhurizade) - 1778 Abdüllatif Ali...