ÂŞÛRA' sözcüğü, Arapça 'aşr' sözcüğünden gelir. Aşr, on demektir. Burda kastedilen Kameri ayların birincisi olan Muharrem'in onuncu günüdür.
Hicri 61 yılında Muaviye oğlu Yezit, Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.v.) 'in kızı Hz. Fatıma'dan olma Hz. İmam Hüseyin'i, kendi zulüm saltanatını onaylatmak anlamında biat etmesini, aksi halde halde onun kellesini kestireceğini bildirdi. Bunu kabul etmeyen İmam hüseyin, Medine'de kan akmasını istemedi. Bu şehri terk edip yakınları, bir kısım sevenleri ve çoluk çocuğuyla birlikte Mekke'ye sığındı.
Yezid'in, orda bile kan akıtacağını haber alan İmam Hüseyin, Mekke'den de ayrılarak, kendisini koruyup kollayacaklarını mektupla bildiren, Kufelilerin davetini kabul edip bu şehre gelirken, Yezid'in ordusu tarafından yolu kesilerek susuz Kerbela çölüne getirildi.Burada etrafları çevrilerek günlerce aç susuz bırakılan İmam Hüseyin ve yakınları, yine de Yezid'in zulüm yönetimine boyun eğmeyince kendisi, erkek evladı, kardeşleri, yakınları ve az bir grup dostlarıyla birlikte, toplam 72 kişi o çolde Yezid ordusu tarafından hunharca kılıçtan geçirilerek şehid edildi. Cenazeleri orada terk bırakılıp, hanımları ve çocukları esir edilerek Şam'a Yezid'in sarayına götürüldü.
İşte 10 Muharrem 61 Hicri'de meydana gelen bu kanlı olay, İslam ve insanlık tarihine 'ÂŞÛRA' günü olarak geçti. Daha sonra Yezit ve Emeviler, bu kanlı olayı unutturmak ve kamufle etmek için Âşura günüyle ilgili asılsız bir takım hikayeler uydurarak o günü bir bayram havasına büründürmeğe çalıştılar. Ancak bu olayı sonradan öğrenen Müslümanlar, her yıl çeşitli şekillerde Hz. Hüseyin ve Kerbela şehitlerinin yasını tutarak günümüze kadar aktardılar.