Çocuk Terbiyesi

Kısaca: Çocuk Terbiyesi çocuğun iyi yetenek (kabiliyet, istidad) ve eğilimlerini geliştirme ve kötülerini silme işi. Terbiye, sistemli olarak çocuğu etkileme ve iyi alışkanlıklar vermekle mümkündür. Etkileme ve iyi alışkanlıkların verilmesine ne kadar erken başlanırsa sonuç o kadar mükemmel olur. Ferdin fıtratında, doğuştan getirdiklerine tabiat, sonradan kazandıklarına kültür ...devamı ☟

Çocuk Terbiyesi Alm. Kındererziehung (f), Fr. Education (f) de l’enfant, İng. Bringing up children. Çocuğun iyi yetenek (kabiliyet, istidad) ve eğilimlerini geliştirme ve kötülerini silme işi. Terbiye, sistemli olarak çocuğu etkileme ve iyi alışkanlıklar vermekle mümkündür. Etkileme ve iyi alışkanlıkların verilmesine ne kadar erken başlanırsa sonuç o kadar mükemmel olur.

Ferdin fıtratında, doğuştan getirdiklerine tabiat, sonradan kazandıklarına kültür diyecek olursak terbiyeyi daha veciz bir ifadeyle; “Terakki eden, ilerleyen insanlık kültürünü yeni nesillere aktarma ve doğuştan getirdiği kapasitelerini geliştirme, inkişaf ettirme faaliyetidir.” diyebiliriz.

Terbiye, konuşmakla değil icraatla, yani fiiliyatla olmalıdır. Diğer taraftan yetenek ve eğilimleri geliştirirken, yani çocuğa şahıs terbiyesi verilirken, aynı zamanda çocuğun sosyal eğilimlerini de geliştirmek gerekir ki terbiye sosyal bir yönde kazanılmış olsun. Böylece çocuk bencil olmaktan kurtulur. Kazandığı niteliklerle cemiyete faydalı bir fert olur. Sosyal olarak yetiştirilmeyen çocukların nitelikleri ne olursa olsun, kendilerini cemiyete ve cemiyet kurallarına uyduramazlar. Her zaman her yerde şahsi çıkarlarına bakarlar. Hatta bazan o kadar ileri giderler ki, menfaatleri için her şeyi yapabilirler. Topluma karşı gelirler. Örf, adet, kanun tanımazlar.

Demek ki, terbiyenin gayesi, iyi bir insan yetiştirmek ve bu insanı cemiyete faydalı hale getirmektir.

Bilindiği gibi insanı insan yapan dört özellik vardır:

1-Zeka ve fikir,

2-Ruh,

3-İrade,

4-Konuşma.

Bu özelliklerin de sosyal yönde ayrıca geliştirilmesi ve terbiyesi gerekir. Çocuk terbiyesinin esasını, insandaki bu dört unsurun terbiyesi teşkil eder.

1. Zeka ve fikir terbiyesi: Çocuğun müşahede kabiliyetinin geliştirilmesi, zeka ve fikir terbiyesinin esasını teşkil eder. Mesela çocuklar umumiyetle ilk gördükleri eşyayı tedkik etme, yoklama, kurcalama veya daima sorular sorarak öğrenme heveslisidirler. Onun için çocuklara hep iyi ve güzel şeyler gösterilmeli ve soruları doğru cevaplandırılmalıdır. Böyle çocuğun düşünme ve karar verme kabiliyeti gelişmiş olur ve yeni yeni bilgi ve görgü sahibi olmaya başlar.

2. Ruh terbiyesi: Bazı çocuklar ruhen çok hassastırlar. Her şeyden alınıp kırılırlar. Hayata çabuk küserler. Böyle çocuklara çok dikkatli bir şekilde (acı da olsa) gerçekleri görmesini ve tahammül edebilmesini, fedakarlığı, merhametli, şefkatli olmayı öğretmek lazımdır.

Ruhen hassas olmayan, katı ruhlu çocuklar ise daha fazla alaka, sevgi, şefkat göstererek, duygulanacak, ibret dersi alınacak hadiseler anlatarak, örnekler vererek, ruhen hassaslaştırılmalı, olgunlaştırılmalıdır.

3. İrade terbiyesi: İrade terbiyesinden gaye, iradesi güçlü şahsiyet yetiştirmektir. Kendi kendine (nefsine) mücahede, yani şahsi arzu ve ihtiyaçlara gem vurabilmesini veya yok edebilmesini öğretmek, nefsine hakim bir şahsiyet yetiştirmek, irade terbiyesinin esasını teşkil eder. Tabii olarak çocukların bir kısmında irade zayıf, bir kısmında kuvvetli olur. Zayıf iradeli çocukları lüzumundan fazla itaate zorlamak doğru değildir. Böyle çocukları biraz serbest bırakmalı ve kendine olan güvenini arttırmaya çalışmalıdır.

İradesi kuvvetli çocuklarda ise terbiye biraz sert olmalıdır. Fakat sert bir terbiye ile beraber sevgi, şefkat ve anlayış gösterilmesi de şarttır.

İrade, terbiye edilirken çocuğun inat dönemlerinden istifade edilmelidir. Çocuklar 3-4 yaş arası ve büluğ çağında inatçı olurlar. Bu dönemler irade terbiyesi için müsait zamanlardır.

4. Konuşma terbiyesi: Normal olarak çocuklar 1.5 yaşından sonra az çok konuşmaya başlarlar. İki yaşını bitirdiği halde konuşmayan çocuklarda zekaca bir gerilik düşünülürse de, tek başına konuşamama zeka geriliğinin kat’i delili sayılamaz. Konuşma öğrenimine yardım edilen çocuk, daha çabuk konuştuğu gibi, yardım edilmeyen çocuktan daha fazla kelime bilir.

Çocuklar konuşmaya başladıkları andan itibaren öğretilen her kelime doğru olmalı ve çocuk tarafından doğru telaffuz edilmeli, normal dille söylenmeli, ayrıca kelimeleri yerinde ve zamanında kullanması da öğretilmelidir

Büyüklerine karşı saygıyı, hitab etmesini ve edebini gözetmesini belletmelidir.

Çocuk terbiyesinde, en başta anne ve baba olmak üzere, bütün aile efradının, mürebbiyenin, öğretmeninin rolü inkar edilemez. Ancak annenin yerini hiçbir kimse tutamaz. Fakat anne sevgi ve şefkati dolayısıyle, çocuğun yalnız iyi taraflarını değil, noksan ve kötü taraflarını da görmesini bilmelidir. Öyle yetiştirmeli ki kendine olan güven duygusunun tek başına hareket etme ve karar verme yeteneğinin gelişmesine yardımı olsun.

Anne ve baba, çocuk için tam bir örnek olmalıdır. Çocuğun yanında büyükler çok titiz davranmalı, konuşma ve hareketlerine son derece dikkat etmelidir. Hele konuşmaları ile hareketleri asla çelişmemelidir. Çocuk büyüdükçe evdeki büyüklerin birbirlerine saygı ve sevgi ile davrandıklarını görerek kendisi de aynı şeyi yapacak, söylemesi istenen nezaket sözlerini ise, ancak ailesinden duya duya öğrenecektir.

Diğer taraftan anne baba tam bir fikir ve görüş birliğinde olmalıdır. Yani anne ve babadan biri sert davrandığı zaman diğeri şefkat göstermemeli, biri tarafından verilen ceza, diğeri tarafından affolunmamalıdır. Bilinmelidir ki, yerinde ve haklı olarak verilen ceza, çocuğun sevgisini hiçbir zaman azaltmaz. Bilakis ciddi ve yerinde ceza veren anne baba, körü körüne sevgi gösteren, her şeye göz yuman anne ve babadan daha çok sevilir, sayılır. Demek ki çocuk terbiyesinde sevgi, şefkat ve bağlılık mühim olmakla beraber, ciddiyet ve geçici sertlik de çok önemli birer faktördür.

Çocuğa iyi bir terbiye verebilmek için, anne baba ve diğer aile fertlerinin bütün terbiye prensiplerini tam uygulamasıyla beraber, aile hayatının düzenli olmasının yanında anne babanın da iyi geçimli olması şarttır. Anne baba geçimsizliği, hele ayrılığı kadar çocuk ruhunda fırtınalar koparan bir hadise yok gibidir.

Unutulmamalıdır ki, çocuklar anne babayı ideal birer insan olarak görürler. Onlar gibi olmak ve onlar gibi hareket etmek isterler. Huy ve alışkanlıklarını çabuk kaparlar. Onun için çocuk dünyaya geldikten sonra, anne ve baba bütün yönleriyle, olduklarından daha iyi olmak mecburiyetindedirler.

Kardeşi olmayan çocukların terbiyesi daha zor ve hatta bir problem olabilir. Halbuki birkaç çocuğun terbiyesi daha kolaydır.Her çocuk kendiliğinden itaat etmesini ve uysallığı öğrenir. Kardeşlerinin de istekleri olabileceğini ve onların da anne baba sevgisine en az kendisi kadar ihtiyacı olduğunu anlar. Daha doğrusu her şeyini kardeşleriyle paylaşmasını bilir. Böylece karşılıklı sevgi ve hürmeti erkenden öğrenen çocuklar, cemiyete kendini hazırlayarak yetişir. Ancak anne ve babanın her çocuğa aynı sevgi ve bağlılığı göstermesi şarttır.

İyi bir terbiye verebilmek ve cemiyete faydalı bir fert yetiştirmek için para ve servete ihtiyaç yoktur. Hatta zenginlik ve lüks hayat, ekseriya çocuğun fena yetişmesine sebeb olabilir. Çünkü acı da olsa, varlık içindeki bazı anne babaların kendi zevk ve eğlencesini düşünerek, çocuklarını ihmal ettikleri bir gerçektir. Halbuki anne babanın bu ihmalleri çocuk ruhunda fırtınalar koparabilir ve bu fırtınaların, çocuğu nereye sürükleyeceği belli olmaz. Diğer taraftan, zenginlik ve hudutsuz imkanlar, çocuğu kötü yollara saptırabilir.

Müşahede ve tecrübelere göre, yokluk içerisinde büyümesine rağmen iyi terbiye alan çocuk, daha fazla insan sevgisiyle yetişmekte ve cemiyete daha faydalı olmaktadır. Fakat bu, “ailelerin çocuklarının daha iyi yetişmesi için fakirlik şarttır.” manasına alınmamalıdır; ama aile varlıklı olsa bile, bu varlık çocukta şuurlaştırılmamalı ve çocuk aile servetine güvenmeden yetiştirilmelidir.

Garb müellifleri çocuk terbiyesinde din, ceza ve mükafat, oyun ve oyuncaklar, okul gibi faktörlerin önemli olduğunu bildirirler.

Çocuk terbiyesi eğitimciler kadar dinlerin de belli başlı mevzularındandır. Hayatı, dünya ve ahiret olmak üzere iki büyük safhada, ikincisini birincisinin devamı olarak takdim eden İslam dini; insan ömrünü de doğum öncesinden başlayarak çocukluk, erginlik, yetişkinlik, olgunluk ve yaşlılık olarak safha safha, fakat bir zincirin halkaları şeklinde bütün olarak ele alır. Bu arada çocuk terbiyesinin esaslarını, modern pedagogların uzun araştırmalar sonucu elde ettikleri umdeleri de içine almış bir halde, mükemmel bir sistem şeklinde tesbit etmiştir. Çocuk terbiyesiyle ilgili hükümler incelendiğinde, garp müelliflerinin saydığı faktörlerin asırlardır İslam dininde var olduğu görülür.

İslam dininde çocuk terbiyesinin esasları şunlardır:

1. Din: Pedagoji, yani çocuk terbiyesi İslam dininde çok kıymetli bir ilimdir. İslam dininde çocuk terbiyesinden maksat, çocuğun Allahü tealanın razı olduğu, kulların beğendiği, devletine, vatanına, milletine, ailesine, cemiyete ve insanlığa faydalı bir insan olarak yetişmesidir. Bunların tahakkuku için çocuk, çeşitli güzel vasıflarla donatılmalıdır. İslam alimlerinin büyüklerinden olan İmam-ı Gazali hazretleri çocuk terbiyesi hakkında eserlerinde şunları yazmaktadır:

“Evlad, ana, baba elinde bir emanettir. Büyük bir nimettir. Nimetin kıymeti bilinmezse elden gider. Çocukların temiz kalpleri, kıymetli bir cevher gibidir. Mum gibi her şekli alabilir. Küçükken hiçbir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa hangi tohum ekilirse, onun meyvesi hasıl olur.”

Çocuklara iman, Kur’an-ı kerim ve Allahü tealanın emirleri öğretilir ve yapmaya alıştırılırsa, din ve dünya saadetine ererler. Bu saadete anaları, babaları ve hocaları da ortak olur. Eğer bunlar öğretilmez ve alıştırılmaz ise, bedbaht olurlar. Yapacakları her fenalığın günahı baba ve hocalarına da verilir. Allahü teala Kur’an-ı kerimde mealen; “Kendinizi ve evlerinizde ve emirlerinizde olanları ateşten koruyunuz.” buyuruyor. Bir babanın, evladını Cehennem ateşinden koruması, dünya ateşinden korumasından daha mühimdir. Cehennem ateşinden korumak da imanı, farzları ve haramları öğretmekle ve ibadete alıştırmakla ve dinsiz, ahlaksız arkadaşlardan korumakla olur. Bütün densizliklerin ve fenalıkların başı, fena arkadaştır. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem; “Bütün çocuklar Müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyaya gelir. Bunları sonra anaları babaları Hıristiyan, Yahudi ve dinsiz yapar.” buyurmuşlardır. Ana baba, evvela evladının hakiki istikbalini, sonsuz saadete kavuşmasını düşünmelidir. Dinin esaslarını ona öğretmelidir. Bunu öğrenip yaptığı zaman, dünya saadeti kendiliğinden gelecektir. Zira dinimiz insanlara dünya ve ahirette rahat ve mesut olmanın yollarını göstermektedir.

İslam dininin ahlaki esasları, insani ve sosyal yönleri, çocuk terbiyesi için bulunmaz bir hazine niteliğindedir. Ancak dini telkinler, şuurlu, bilgili, müşfik ve mahir, ehliyetli ve yetkili kimseler tarafından yapıldığında çok iyi neticeler alınmaktadır.

Çocukta kökleşmesi ve kafasına iyice yerleştirilmesi gereken ilk ve temel şey; her şeyin üstünde, her şeye muktedir, bütün iyilik ve güzelliklerle beraber her şeyin yaratıcısı bir Allah’a ibadet etmeyi, hürmet etmeyi, sevmeyi en büyük vazife bilmektir. Ayrıca Allahü tealanın ancak iyi, çalışkan ve dürüst kullarını sevdiğini, onun için karşılık beklemeden daima iyilik yapması, yarattığı her şeyi, özellikle insanları sevmesi, usanmadan çalışması telkin edilmelidir. Eğer çocuk bu inançlara sahib olursa, dürüst, vicdanlı, iyi ahlaklı, cemiyete yararlı bir kimse olmanın yolunu tutmuş demektir.

2. Ceza ve mükafat: Çocuk terbiyesinde ceza ve mükafat önemli bir faktör sayılırsa da, iyi ve ideal anne baba için başvurulması gereken bir terbiye vasıtası olmaması icab eder. Çünkü çocuk anne babayı örnek tutarak büyüdüğünden, onları taklid etmekle zaten terbiyeli büyüyor demektir. Bu usul daha ziyade kötü yetişen ve problemleri olan çocuklarda uygulanır. Mamafih, küçük süt çocuklarında arzu edilen veya edilmeyen bir hareketinden sonra derhal yapılırsa faydalıdır. Çünkü çocuk ceza ve mükafatın ne demek olduğunu öğrenir. İyi alışkanlıkları mükafatla kökleştirilir. Kötü alışkanlıkları ceza ile giderilebilir.

Bugünkü pedagojik esaslara göre dayak bir terbiye sayılmamaktadır. Oyun ve okul çağlarındaki çocuklara, yerinde ve zamanında aşırı olmamak şartıyla, tatbik edilirse tesirli bir ceza ve terbiye vasıtasıdır.

Küçük süt çocuklarında ceza, anne babanın sert mimikleri ve onunla ilgilenmemesidir. Yani süt çocuklarına daha ağır ceza verilmemeli, Özellikle dayak atılmamalıdır.

Büyük çocuklara ceza, yaşına uygun olmalı ve çok dikkatle tatbik edilmelidir. Ceza kalp kırıcı olmamalı, kimsenin önünde yapılmamalı, cezadan sonra ilgilenmemeli, Özellikle sevilip öpülmemeli, araya şefaatçı girmemeli, sözde kalmamalı, yani derhal uygulanmalıdır.

Anlatıldığına göre Sultan İkinci Murad’ın oğlu Fatih Sultan Mehmed Han şehzadeliğinde Manisa’da valiydi. Babası bu şehzadenin yetişmesi için birçok alim gönderdi. Fakat şehzade Mehmed yaratılış icabı zeki ve celalli olduğundan, dersten kaçınır ve hiçbir muallim onu zabtedemezdi. Doğru dürüst eğitilemiyordu. Hatta Kur’an-ı kerimi bile hatmetmemişti. Sultan İkinci Murad heybetli ve hiddetli bir muallim olan Molla Gürani’yi bu vazifeye tayin etti ve emrini dinlemediğinde dövmesi için de bir sopa verdi. Hocaya; oğlu emrini dinlemediği zaman hem kendisini hem de şehzadeyi sopa ile korkutmasını ve kovalamasını, hatta dövmesini emretti. Molla Gürani bir gün şehzadeye bağırınca o da hocayı babasına şikayet etti. Babası “Olamaz öyle şey!” diye hocaya geldi. Ancak, Molla Gürani Şehzade’den önce babasına çıkıştı. Sonunda Sultan Murad; “Oğlum görüyorsun ya, senin yüzünden ben de azarlandım. Okumaktan başka çare yok!” dedi. Şehzade bu hal karşısında okumaktan başka yol bulamadı. Kısa zamanda Kur’an-ı kerimi hatmetti ve nice ilimler öğrendi.

Mükafat da bir terbiye vasıtası olabilir. Fakat daha çok dikkat isteyen bir husustur. Her şeyden önce çocuk iyice bilmeli ve inanmalıdır ki dürüst, mert, çalışkan, fedakar ve namuslu olmak, daha doğrusu iyi ahlaklı olmak, üstünlük değil, insanların en tabii halidir. Ayrıca yine bilmelidir ki, çalışmak, sorumlu olduğu bir işi yapmak, sınıf geçmek de, en tabii bir vazifedir.

Mükafat ancak üstün bir başarıdan sonra verilmelidir. Yoksa her iyi, güzel hareketten,basit başarılardan sonra mükafata alışmış ve karşılık bekleyen çocukta sorumluluk hissi belirmez veya gelişmez, ayrıca menfaatçı kimse olur.

3. Oyun ve oyuncaklar: Çocuğun dikkatini ruh ve zeka gelişmesini, çevreyle ilgisini arttırması bakımından faydalıdır. Oyuncaklar çocuğun çağına ve cinsiyetine göre değişir. Küçük süt çocukları parlak ve ses çıkaran oyuncaklardan hoşlanır. Oyuncağın tehlikesiz olması şarttır.

Meraklarından dolayı çocuklar oyuncakların nasıl çalıştığını anlamak, içini görmek isterler. Çocuğun bu tutumu, ruh gelişimini arttırması bakımındann iyidir. Mani olunmamalı ve oyuncağını bozdu, kırdı diye cezalandırılmamalıdır. Fakat sık sık oyuncağını bozan ve kıran çocuğa hemen yenisi alınmamalı ve oyuncağın kıymeti öğretilmelidir.

Oyunlar, çocuğun yalnız adale ve iskelet gelişmesini değil, ruh gelişimini de sağlar. Çevikliği, ani karar vermeyi öğrettiği gibi, iradeyi kuvvetlendirir. Oyun kuralları ve incelikleri, zekayı arttırır.

Yüzme, atıcılık vs. çocuklar için mükemmel bir spor ve oyundur. Öğrenilmesi küçük yaşta daha kolaydır.

4. Okul: Çocuk, ancak altı yaşını tam olarak bitirdikten sonra okula gitmelidir. Daha önce göndermek iyi netice vermemektedir. Okulda öğretmenin otoritesi, topluluğa alışma, müşterek öğrenim ve oyunlar, çocuk terbiyesinde mühim birer faktördür. Ancak, okul ile aile, daha doğrusu öğretmenle anne baba hem fikir olmalı, birbirleri aleyhinde hiçbir şey söylenmemelidir. Hele okulda verilen bir cezadan dolayı okul ve öğretmen aleyhine atıp tutmamalı, bilakis çocuğun bunu gelip anlatması hoş karşılanmamalıdır. Okula yeni başlayan çocuklarda birçok problemler olabilir. Bu problemlerin çözümü için, okul ve ailenin birlikte çalışması lazımdır. Birçok ailelerde görüldüğü gibi, çocuk okula başlamasıyla adeta rahatladıkları, sorumluluklarının çoğunun okula ve öğretmene yükleyerek ferahlık duydukları, öğretim ve terbiye vazifelerinin de sona erdiğini zannetmek hatalı ve çocuğun geleceği için kötü bir tutum olur.

Altı yaşını dolduran çocuk, harfleri, rakamları, kelimeleri anlayabilecek, okula gidebilecek bir durumdadır. Ayrıca o güne kadar bilmediği çalışma ve sorumluluk duygusu, başarıya ulaşma ve yarışma çabası da belirmiştir. Cemiyet geleneklerine ve kanunlara uymasını bilir veya uymak için gayret sarf eder. Kiminin yetiştiği çevre icabı görgü ve terbiyesi az, kiminin zekası türlü sebeplerle gelişmemiş, kimisi bütün gün anne babadan uzak kalabilecek serbestliğe ulaşmamış olabilir. Böyle çocuklar, okul düzenine ve ortamına uyamazlar, uysalar bile öğrenimde başarısızlığa uğrarlar.

Çocuğun okul düzenine uyamayışının muhakkak bir sebebi vardır. Bu sebepler fizyolojik, sosyolojik veya psikolojiktir. Yani çocuk okuldan önce veya okul sıralarında geçirdiği hastalık ve sakatlıklar, ruhi rahatsızlıklar, sosyal çatışmalar yüzünden bu duruma gelmiştir. Okula karşı gösterilen tepkinin ve başarısızlığın sebebi ne olursa olsun, çocuk bütün şahsiyeti ile bunun tesiri altında kalır.

Görülüyor ki, okula ve öğretmene çok sorumluluklar düşmektedir. Çünkü öğretmenlik, yalnız okuyup yazmayı öğretmek, bilgi vermek değildir. Öğretmenin her çocukla ayrı ayrı uğraşması, gelişme mekanizmalarını incelemesi, yetiştiği çevreyi, evdeki hayatını, sıkıntılarını, korku ve endişelerini bilmesi, haşin ve dengesiz çocuklara özel ilgi göstermesi gerekir. Fakat bütün bu sorumlulukları öğretmene yüklemek insafsızlıktır. Bu problem aile-öğretmen işbirliği ile beraber çözülmelidir.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Halil Fikret Kanad
6 yıl önce

savunmuş, "köye göre öğretmen" fikrini benimsemiştir. Çocuk terbiyesi, pedagoji, suçlu çocukların terbiyesi, Goethe, Köy Enstitüleri ve çok amaçlı okul kavramı...

Yücel Seçkiner
6 yıl önce

siyasetçidir. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi'ni bitirdi. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, MSB Özel Kalem Müdürlüğü, Spor Toto Teşkilat Müdürlüğü...

Mehmet Rifat Dolunay
6 yıl önce

Ekonomi, Ziraat Odası ve Ticaret Odası başkanlığı, Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Beden Terbiyesi Kurumu üyeliği, Vilayet İdare Heyeti başkanlığı ve Çankırı...

Danyal Akbel
6 yıl önce

Federasyonu Başkanlığı, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, TBMM X. Dönem Yozgat ve XI. Dönem İzmir Milletvekilliği yapmıştır. Evli ve üç çocuk babasıdır. ^ "TBMM Albümü"...

Suat Yurtkoru
3 yıl önce

Türk Spor Kurumu Futbol Heyeti Başkanlığı, Beden Terbiyesi Teşkîlâtı Bölge Asbaşkanlığı, Beden Terbiyesi Merkez İstişare Heyeti Üyeliği, Karşıyaka SK Başkanlığı...

Ali Kemal Ocak
6 yıl önce

öğretmenliği yapmıştır. THK Gaziantep Şube Başkanlığı, Gaziantep Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü yapan Ocak çiftçilik ve tüccarlık da yapmıştır. TBMM IX....

Veli Andaç Durak
6 yıl önce

Beden Terbiyesi Gençlik ve Spor Bölge Müdürlüğü, XIX., XX. Dönem Adana Milletvekilliği ile TBMM Başkanlık Divanı İdare Amirliği yaptı. Evli ve iki çocuk babasıdır...

Veli Andaç Durak, 1940, Aytaç Durak, Karaisalı, Adana, Siyasetçi, TBMM, Türk, Türkiye, İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi
Şekip Engineri
3 yıl önce

Ataşeliği, Matbuat Umûm Müdürlüğünde Dış Matbuat Umûm Müdürlüğü, Beden Terbiyesi Umûm Müdürlüğü, Atletizm teknik Müsavere Heyeti Üyeliği, TBMM VII. Dönem...