Yunan Göçü

Kısaca: Hem Ptoleme İmparatorluğu hem de Selevkos İmparatorluğu büyük ölçüde Yunan göçmenlere dayanıyordu. İskender'in fetihlerinin kışkırtmasıyla binlerce Yunan yabancı ülkelerde zengin olmak umuduyla, arıların kovanlarından boşalışı gibi anayurtlarından boşaldı. Bazıları devlet memuru ve yönetici oldu ötekiler askerlik mesleğine girdi, kimi de askeri önem taşıyan koloni bölgelerine gidip buralara çiftçi olarak yerleşti. Fakat Yunan göçmenlerin büyük çoğunluğu tacir, doktor, mimar, yazıcı, ver ...devamı ☟

Hem Ptoleme İmparatorluğu hem de Selevkos İmparatorluğu büyük ölçüde Yunan göçmenlere dayanıyordu. İskender'in fetihlerinin kışkırtmasıyla binlerce Yunan yabancı ülkelerde zengin olmak umuduyla, arıların kovanlarından boşalışı gibi anayurtlarından boşaldı.

Bazıları devlet memuru ve yönetici oldu ötekiler askerlik mesleğine girdi, kimi de askeri önem taşıyan koloni bölgelerine gidip buralara çiftçi olarak yerleşti. Fakat Yunan göçmenlerin büyük çoğunluğu tacir, doktor, mimar, yazıcı, vergi toplayıcısı, profesyonel sporcu, aktör vb. olarak, hem devlet hizmetinde hem özel işlerde hem de serbest mesleklerde yüzlerce farklı iş yapan kent halklarını oluşturdu.

Bu geniş çaplı göç, Yunanistan'da görülen ekonomik gerilemenin hem bir belirtisi hem de bir nedeniydi. İskender'in fetihlerini izleyen yüzyılda bırakılmış tarlalardan, boşaltılmış köylerden söz edildiğini duyarız. Yurttaşlar, gittikçe artan bir hızla kırsal bölgelerden ayrıldılar ve onların yerlerini kölelerle yabancılar aldılar. Bu değişiklikler bir bakıma Yunan toplum biçimini Ortadoğu'da öteden beri görülen biçime yaklaştırdı.

Yunan kültürünün ilk gelişme döneminde görülen, bir süre için topluma egemen olan çiftçilerle kent halkı arasındaki sıkı ilişkiler yok oldu. Kasabaların, artık büyük bir bölümü köydeki topraklarından gelen rantlarla beslenen yukarı sınıflarıyla kaba köylü sınıfı arasında, hiçbir biçimde kapatılamayacak duruma gelen toplumsal ve psikolojik bir uçurum açıldı. Hemen hemen aynı genişlikte bir uçurum da kentlerin, ekonomik alana olduğu kadar siyasal alana da gittikçe daha fazla egemen olmaya başlayan zengin ve eğitim görmüş sınıflarıyla yoksullarını birbirlerinden ayırdı.

Toplumda bu tür bir kutuplaşma Ortadoğu'da uzun zamandır bilinen bir olguydu. Aslına bakılırsa, bu kutuplaşma uygarlığın karşılığında ödenen bir bedeldi; çünkü üretim ve ulaştırma alanlarındaki teknik sınırlılıklar, bazı kişilerin yüksek kültür sahibi olup bunu daha da geliştirebilmeleri yolunda boş zamana sahip olabilmelerine olanak verirken, öteki bazı kişilerin bunlardan yoksun kalmalarını gerektiriyordu. Klasik çağ da bu sınırlayıcı koşullardan kurtulamamıştı. Atina, en parlak günlerinde, tüm Akdeniz ve Karadeniz kıyılarındaki zayıf toplulukların sırtından geçinen bir toplumdu.

Atina yurttaşları, bu üstünlüklerinden yararlanmak için birlikte hareket ettiler, zenginliklerini ve boş zamanlarım özel amaçlarından çok kamusal gösterişler için harcadılar. Ancak, uzaktan yönetilen ve kolektif bir sömürünün, her zaman köylülere yakın bir toprak ağasının baskısından daha yumuşak olacağı söylenemez. Hizmetçilere, yardımcılara, eğitmenlere ve profesyonelliği gerektiren öteki hizmetleri sunan sanatçılara, zanaatçılara sahip, kültürlü toprak ağalarından oluşan bir toplum, eşitliği, gittikçe artan haraçlara, yağmalara ve uyruk halklar arasındaki davalara bakma gibi hizmetlerden gelen kazançlara dayanan bir eşitler topluluğu İmparatorluğundan daha az insanca ya da daha az uygar değildir.

Yunan'ın yüksek kültürü, gelirleri önemli ölçüde toprak rantlarına ya da devlet memurluklarından alınan maaşlara dayanan kentin üst sınıflarının kültürü olunca, başka ülkelere yayılma yeteneği kat kat arttı. Atina ya da Sparta gibi bir kentin ortaya çıkması için son derece özel koşulların varlığı gerekmişti. Oysa herhangi bir toprak ağası, elinde yeterince nakit para varsa, Yunan eğitimi görebilir, Yunan davranış ve düşünüşünü öğrenebilir ve topluluğun toplumsal yapısını toptan değiştirmek zorunda kalmaksızın, her bakımdan bir Yunana benzeyebilir, bir Yunan olabilirdi.

Bu nedenle, Yunanlar Ortadoğu'ya yayıldıkça, Yunan uygarlığının Yunanistan'da gittikçe daha çok kentli niteliğe, yukarı sınıf uygarlığı niteliğine bürünmesi, onun dışarıda, öteden beri yerel toplumlara egemen durumda olan toprak ağalarınca ve öteki kişilerce benimsenmesine yardımcı oldu. Felsefe ve şiir kadar, çıplak yapılan sporları ve kızların dans etmeleri gibi görenekleri de içeren Yunan yaşam biçimi, bu kişilere son derece çekici göründü.

Yunanlar ise, bu yeni gelenler az çok Yunan eğitiminden geçip yeterince Yunan düşünüş ve davranışlarına sahip olur olmaz, genellikle onları çevrelerine almaya istekliydiler. İskender'in fetihlerinden iki ya da üç yüzyıl sonra, hatta aşağı sınıftan kişiler bile, Aramiceyi yerinden edip hızla tüm Doğu Akdeniz dünyasının egemen dili olan Yunancayı öğrenmeyi uygun ve gerekli gördüler.

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.