Manik Depressif Psikoz

Kısaca: Manik depressif hastalık, affektif bozukluklar alt grubunda yer alan en kesin tanımlanmış bozukluk olup iki ayrı ve zıt tipte tezahür eder: depresyon (bkz.) ve mani (bkz.). ...devamı ☟

Manik depressif hastalık, affektif bozukluklar alt grubunda yer alan en kesin tanımlanmış bozukluk olup iki ayrı ve zıt tipte tezahür eder: depresyon (bkz.) ve mani (bkz.). Depressif safhanın diğer depresyonlardan yeterince olmasa bile ayırdedilmesini sağlayan belirli birkaç karakteristiği vardır. Çok kere daha önce herhangi bir kayıp ya da hayalkırıklığı olmaksızın, birdenbire başgösterir. Depresyon hızla derinleşir ve bazan normal bir keder durumuna hiç benzemeyen "belirli bir nitelik" taşır. Nörotik depresyonlarda olduğu gibi bir günden öbürüne değişmez, ama kesin bir günlük değişkenlik göstererek sabah görülen en kötü durum gün ilerledikçe biraz düzelebilir. Hem konuşmayı, hem de genel motor aktiviteyi etkileyen bir retardasyona sık rastlanır. Buna çok kere hastayı rahatsız edici derecede bir konsantrasyon yeteneksizliği ve en sevdiği uğraşlara bile ilgi kaybı eşlik eder. Vejetatif bozukluklar şiddetli olabilir. Hasta iştahını kaybeder, cinsel arzusu azalır ve kilosu hızla düşer. Ayrıca özellikle gecenin ikinci yarısında uyuma güçlüğü çeker. Suçluluk duyguları sık görülür ve çok kere uzun zaman önce işlenmiş önemsiz suçlar üzerinde yoğunlaşır. Vakaların çoğunluğunda depresyon, hastanın hayatın yaşamaya değer olmadığını hissetmesine yol açacak derecede derindir ve bunun sonucunda da intihar her zaman ciddi hir risktir. Karakteristik olarak hastanın yargı yeteneği bozulur. Hasta olduğuna inanmaz ve durumunun kendi güçsüzlüğü yahut akılsızlığından ileri geldiğini düşünür; ya kötü yahut değersiz bir insan olduğu, ya da kendisini bir felaketin beklediği gibi konular üzerinde yoğunlaşan delüzyonlar gelişebilir. Hastalığın manik safhası ise birçok bakımlardan depressif safhanın ters görüntüsüdür. Hasta neşelidir, hayalkırıklığı ve başarısızlıklara karşı kayıtsızdır. Normalden çok fazla enerjisi vardır ve uyuyamadığı için değil, yapacak çok şeyi olduğundan veya yorgunluk duymadığından, gecenin yarısını ayakta geçirir. Normalden fazla girişken ve daha az çekingendir; çok az tanıdığı kişilere müstehcen sözler söyleyerek yahut yersiz cinsel önerilerde bulunarak çevresini rahatsız edebilir. Bazan bu neşeli durumun yerini hemen öfke alır; hatta bu hastalarda sinirlilik durumu, neşeden daha belirgindir. Hemen her zaman düşünce hızlanır. Zihin bir yığın tasarı ve fikirle doludur ve hasta pahalı ve gerçekleştirilmesi güç girişimlerde bulunabilir. Aynı zamanda durmaksızın ve hızlı konuşur ("acele konuşma") ve çok kere tutarlı bir düşünce silsilesi sürdüremez ( " fikir kaçışı" ). Özbeğeni artar ve üstünlük delüzyonları gelişebilir (dünyaca ünlü bir şair olduğuna yahut ülkenin ekonomik sorunlarının çözümyolunu bildiğine inanır). Bazı hastalarda değişik zamanlarda hem manik, hem de depressif hastalıklar gelişirken ("bipoler hastalık"), bazılarında nüksedici depresyonlar görülür ("ünipoler hastalık"); birkaçında da yalnızca manik hastalık gelişir. Karışık durumlara da sık rastlanır. Depresyonlardan önce yahut sonra kısa hipomani episodları görülür; manik hastalıkta ise bunun tersi, yani manik safha sırasında depresyon, olur. Gerçekten de, birçok manik hastalıkta, herhangi bir safhada depressif özellikler görülür. Çok kere neşe durumu sırasında hasta kısa ağlama nöbetleri geçirir ve intihar olaylarına da sık rastlanır. Hastalığın süresi ve seyri epeyce değişkendir. Kronik depresyonlara, hatta kronik maniye sık rastlanmakla birlikte, vakaların büyük bir çoğunluğu tedaviyle yahut tedavisiz sonunda tamamen iyileşir ve ne kadar çok nüksederse etsin, şizofrenideki gibi bir "bozukluk durumu" bırakmaz. Bir manik episodun süresi ortalama olarak yaklaşık üç ila beş ayken, depresyonunki altı ila sekiz aydır; ama her ikisi de büyük bir değişkenlik gösterir. Bipoler hastalıkların en sık görülen başlama yaşı 20-40 yaşlarıdır; ünipoler hastalıksa çok kere ilk olarak orta hatta daha da ileri yaşlarda belirebilir. Kesin bir manik depressif hastalık bir kez başladıktan sonra yeniden beliren episodlar kaçınılmazdır ve yaş ilerledikçe sıklaşma eğilimi gösterir; ama hastalık bu bakımdan da bir hastadan öbürüne değişkendir. Manikdepressif hastalıkta güçlü bir genetik faktör sözkonusudur ve birçok inceleme manikdepressif hastaların % 15'inde ebeveynin, kardeşlerin ve çocukların da etkilendiğini göstermiştir. Bu oran hastane gruplarından elde edildiği için, muhtemelen yüksek olabilir; ama hastalığın çocuğa geçmesi riskinin onda birden daha düşük olması ihtimal dışıdır. Kalıtım yolu bilinmemekle birlikte, en muhtemel yollar ya yetersiz penetranslı bir donıinan gen, ya da çok-faktörlü kalıtımdır. Her iki durumda da, ortamsal etkilerin de en azından eşit ölçüde rol oynadığı kesindir ve çocuklukta ebeveynden birinin kaybı böyle bir faktör olabilir. Son zamanlarda, bipoler ve ünipoler hastalıklar arasında önemli farklar bulunduğu ortaya çıkmıştır. Her iki tip vakada da "soyaçekim" bir dereceye kadar sözkonusudur (bipoler hastalıktan mustarip kimselerin etkilenen akrabalarında ünipolerden ziyade bipoler hastalık görülür-aynı durum ünipoler vakalarda da geçerlidir) ve genetik yük bipoler grupta daha belirgindir. İkisi arasında ayrıca sistematik kişilik farkları da mevcuttur: Hem manik, hem de depressif hastalıktan mustarip olanlar daha enerjik, dışa dönük olup emosyonel bakımdan daha sıcaktırlar; yalnızca depresyondan mustarip olanlarsa, daha anksiyöz ve içe dönüktürler ve belirgin obsesyonel eğilimler gösterirler. Son birkaç yıl içinde manikdepressif hastalığın fizyolojisi ve biokimyasında önemli bulgular elde edilmiştir. Manikdepressif tipteki şiddetli depresyon durumlarına çok kere hipotalamus ve beyin sapında hem katekolamin (noradrenalin ve dopamin), hem de indolamin (5-hidroksitriptamin) depresyonunun eşlik ettiğine ilişkin kanıtlar vardır ve bu depresyonla ruhsal durum değişimi arasında nedensel bir ilişki olabileceği belirtilmiştir. Böylece reserpin beyin sapı aminlerinde benzer bir depresyona yol açmakta ve depresyonu presipite edici özelliği bakımından tanınmaktadır; öte yandan, her iki antidepresan ilaç grubu, yani trisiklik grup ve nıonoamin oksidaz inhibitörleri, beyin sapındaki amin düzeylerini yükseltmektedir. Son olarak da, intihar eden kişilerin beyin sapı amin düzeylerinin, başka bir nedenle birdenbire ölen kişilere göre daha yüksek olması ihtimali vardır. Ayrıca, bütün vücuttaki denge incelemelerine dayanan ve depresyonda intrasellüler sodyum muhtevasının anormal yükseldiğine manide çok daha fazla yükseldiğine ve hastalığın iyileşmesinden sonra bu anormalliklerin de düzeldiğine ilişkin raporlar da vardır.

Manik-depressif hastalığın tedavisi, her zaman yeterli olmamakla birlikte, oldukça basittir. Depresyon vakalarından birçoğu ya bir trisiklik antidepresana, ya da ECT'ye cevap verir. Bazı hastalar selektif olarak bunlardan yalnızca birine cevap verirlerse de, depresyon ne kadar şiddetliyse, ECT'nin gerekmesi ihtimali de o kadar fazladır. Mao inhibitörleri genellikle etkisizdir. Manik hastalıklar çoğunlukla fenotiazinler (bkz.) yahut haloperidol ile kontrol altına alınır. Son zamanlarda lityum (bkz.) tuzlarıyla uzun süreli tedavinin, manikdepressif (özellikle manik öğenin belirgin olduğu) hastalardaki ruhsal durum değişimlerini giderdiği veye azalttığı ileri sürülmüştür. Kanda yüksek lityum düzeyleri toksik olduğundan dikkatli bir dozaj kontrolü ve kan düzeylerinin sık sık belirlenmesi şarttır. Bu tedavinin yararı doğrulanırsa, yalnızca büyük bir terapötik aşama olarak kalmayacak, aynı zamanda teorik alanda yeni görüşler getirmesi bakımından da büyük bir önem taşıyacaktır.

Bkz. Geriatrik psikiyatri

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.