Karl Raimund Popper

Kısaca: Bilim ve siyaset felsefesiyle uğraşmış olan, 20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri. ...devamı ☟

Bilim ve siyaset felsefesiyle uğraşmış olan, 20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri.

Temel eserleri: The Logic ot Scientific Discovery Keşfin Mantığı, Conjectures and Refutati­ons ve Yanılmalar, Objective Knowledge Bilgi, The Poverty of Historicism Sefaleti ve The Open Society and its Enemies Top­lum ve Düşmanları.

Bilim Felsefesi: Popper’ın felsefeye yaptı­ğı ilk büyük ve önemli katkı, bilime bir sınır çekme problemine getirdiği yeni çözümden oluşur. Onun zamanına dek kabul edilmiş olan görüşe göre, bilim tümevarım yönte­miyle seçkinleşir, yani bilim sonuçlarına, mantıksal analiz yerine, gözlem ve deney yöntemiyle ulaşır. Buradaki büyük güçlük ise, şudur: Ne kadar çok ve uzun süreli göz­lem yapılmış olursa olsun, eldeki veriler sı­nırlanmamış bir genellemenin, tümel bir önermenin doğruluğunu saptamak için hiç­bir zaman yeterli olmayacaktır. Örne­ğin, ‘Tüm kargalar siyahtır’ şeklindeki sınır­lanmamış bir genellemenin doğruluğu, bu dünyada şimdi varolan ve gelecekte varola­cak olan tüm kargaları hiçbir zaman gözlemleyemeyeceğimiz için, kanıtlanamaz. Bu ise, bizi şu endişe verici, kaçınılmaz sonuca götürün: Bilim, yalnızca doğanın düzenlili­ğine duyduğumuz inançla varolabilir ki, bunu da tanımlamak ve kanıtlamak, görü­nüşte imkansızdır.

Popper, işte bu durumun bir sonucu ola­rak, sınırlanmamış genellemelerin, deneyi­me dayanan tümel önermelerin doğrulana­mayacaklarını savunur, ancak bir yandan da bunların yanlışlanabileceklerine işaret eder. ‘Tüm kargalar siyahtır’ genellemesi hiçbir zaman doğrulanamasa bile, beyaz tek bir karga, onu yanlışlamaya yeter. Popper’a göre bilimde belirleyici olan yanlışlamadır.

O, bilimin, belirli özel koşullar altında gözlemlenen ya da gözlemlenecek olan açı­sından, her zaman tehlike içinde olduğunu savunur. Bilimsel teoriler, Popper’a göre, gözlemler beklentilerle uyuşmadığı takdir­de, terk edilmeye ya da değiştirilmeye mahkumdur. Buradan, hiçbir bilimsel teori­nin, ne kadar çok test ve sınamadan başarıy­la geçmiş olursa olsun, asla kesin sonuçlu olarak doğrulanamayacağı sonucu çıkar. Bu sonuç, Popper’a göre, bilim tarihi tarafından da doğrulanmaktadır: Newton fiziği gibi, doğruluğu test edilmiş ve geniş bir biçimde kabul görmüş olan bir teori bile, revizyon­dan kurtulamamıştır. Bilim, hiç kuşku yok ki, teorilerini geliştirebilir, onları tüm testlerden başarıyla geçmiş olan yeni kuramlarla değiştirebilir. Ancak bilim, hiçbir zaman doğayla ilgili olarak kesin, değişmez ve mut­lak doğrulara ulaşmış olduğunu iddia ede­mez. Popper’a göre, bilimsel bilgilerimiz, ta­rihte şimdiye kadar, yanlışlamaya yönelik tüm sistematik girişimlere karşın ayakta ka­labilmiş teoriler yığınından ibarettir.

Siyaset Felsefesi: Popper, toplum ve siya­set felsefesi alanında tarihsiciliğe ve holizme yönelik sert eleştirileriyle ün ka­zanmıştır. Tarihsel gelişmenin yasaları ya da ilkeleri bulunduğunu, bu yasa ya da ilkeleri bildiğimiz takdirde, insanlık tarihinde gele­cekte olup bitecek olayları, tıpkı bir astrono­mun ay ya da güneş tutulmasını önceden doğru tahmin etmesi gibi, önceden doğru tahmin edebileceğimizi savunan görüş ola­rak tarihsiciliğe şiddetle karşı çıkan Popper’a göre, insan toplumunu oluşturan sistemde öndeyiye yer yoktur; çünkü, burada gelişme­yi belirleyen temel etkenlerin başında, çev­remize ve içinde bulunduğumuz koşullara nasıl karşılık vereceğimizle ilgili kararlar gelir. Buna göre, örneğin teknolojinin çağ­daş toplum üzerinde bu kadar büyük bir etki yapacak güç haline gelebileceği, bir yüzyıl önce hiçbir şekilde tahmin edilemezdi. Pop­per için, seçim ve sorumluluk bireylerindir, bundan dolayı, üyeleri ister istesin, ister is­temesin, toplum bu şekilde gelişmek zorun­dadır’ demek için yeterli dayanağımız asla olamaz.

Siyaset felsefesiyle toplum görüşleri, bili­min doğasına ilişkin araştırmalarına sıkı sıkıya bağlı olan ve özellikle Açık Toplum ve Düşmanları adlı eserinin ikinci cildinde Marx’ı yoğun bir biçimde eleştiren Popper’a göre, Marx’ın görüşleri bilimin doğasıyla il­gili yanlış bir kabul ya da önyargıya dayan­maktadır. Marx kendisini, toplumu konu alan bir bilim adamı, topluma, onun nasıl işlediği­ni ve geliştiğini anlamak amacıyla, yansız ve önyargısız olarak yaklaşan bir araştırmacı olarak görmüştü. Marx’a göre, toplumlar de­ğişmez, statik varlıklar değildirler; toplumlar değişmektedir ve toplumlardaki bu değişme, yasasız olmayıp, değişmenin yavaş olan hı­zından dolayı, tarihe ilişkin araştırmalarla or­taya çıkarılabilecek yasalara uygun olarak gerçekleşir. Bu çerçeve içinde, Marx, tarihi konu alan araştırmalar sayesinde, feodaliz­min nasıl kapitalizmi doğurduğunu, insanlık tarihindeki bir evre olarak kapitalizmin nasıl gelişip, daha sonra yıkılacağını anlayabileceğimizi savunur. Buna göre, bilimsel sosya­lizmle tarihsel yöntem örtüşmektedir. Popper, işte bu noktada, Marx’ın bilimin nihai ve de­ğişmez doğruları keşfettiğine, bilimin doğru­larının zorunlu ve kaçınılmaz olduğuna büyük bir güçle inanmış olduğunu belirtir.

Popper için böyle bir analiz, kendi içinde iki temel yanlışı barındırmaktadır. Ona göre, bilimsel bilginin artışı ve gelişmesinin insanlık tarihinde çok güçlü bir etkisi oldu­ğu, ve bilgideki büyük birikim ve ilerleme, Newton ve Einstein gibi dahilerin kavrayış ve yaratıcılığına bağlı olduğu için, ne bilgi­deki artış ve ilerleme, ne de bu gelişmenin tarih içindeki sonuçları önceden kestirilebi­lir. Başka bir deyişle, bilimsel bilgideki biri-kim ve ilerleme insanlık tarihinin akışını büyük bir güçle etkilediğinden, fakat bilim­sel bilginin gelecekteki durumu ya da geliş­me seyri, mantıksal ya da bilimsel yöntem­lerle önceden kestirilemeyeceğinden dolayı, insanlık tarihinin gelecekte nasıl bir gelişme seyri içinde olacağına ilişkin olarak öndeyi­de bulunmak olanaklı değildir. Bu ise, teo­rik bir tarih, yani teorik fiziğe karşılık gelen ya da eşdeğer olan tarihsel bir toplum bilimi imkanının yadsınması anlamına gelmekte­dir. İşte bu, Popper’a göre, Marks’ın bilimsel araştırmanın doğasını yanlış anlamaktan oluşan birinci yanlışıdır.

Marx gibi, Popper da bilimsel yöntemin toplumu konu alan araştırmalara uygulanabi­leceğini düşünür. Bununla birlikte, onun yöntemi ve bilim anlayışı, Marx’ın savunucu­luğunu yaptığı bilim ve yöntem anlayışından farklılık gösterir. Tarihsel araştırmayla bilim­sel sosyalizmi özdeşleştiren Marx’tan farklı olarak, Popper’ın gözünde bilim, tarihsel araştırmayla, hatta tümevarımsal süreçlerle bile aynı değildir. Bilim, imgelemin, ilke ola­rak yanlışlanabilir olması durumunda, ‘bilim­sel’ olan hipotez oluşturma faaliyetini içerir. Oysa, Marx’ın, tarihsel değişmeyle ilgili de­ğişmez diyalektik yasaların keşfine dayanan iddiaları, yanlışlanabilir olmadıkları için, bi­limsel değildir. Ve Karl Popper, bu bağlam­da, bilimin kesin olmadığını ve olamayacağı­nı, yeni veriler ışığında sürekli olarak revizyona tabi olduğunu belirtir.

Karl Marx’ın ikinci yanlışı, bilimin toplu­mun bütününe uygulanabileceğini, bütün bir sistemle ilgili olan yasalar bulunduğunu dü­şünmesinden oluşur. Popper, buna holistik görüş ya da ütopik bir toplumsal planlama adını verir. Ona göre, kaçınılmaz ve zorunlu olup, toplumun bütününe uygulanan tarihsel yasalara duyulan inanç, toplumun bütünü­nün belirli bir plana göre yeniden biçimlen­dirilmesi ya da yapılandırılması gerektiği görüşüne götürür. Bütünü göz önüne aldı­ğında, insan faktörünü zorunlu olarak göz­den kaçıran bu yaklaşım, toplumun yeni baştan kurulması ve yapılandırılmasının mümkün ve zorunlu olduğuna önceden karar verir ve toplumun varolan yapısını kökten bir biçimde değiştirir. Karl Popper’a göre, Marx’ın ikinci yanlışı da bundan, yani onun bilimin deneme ve yanılma yöntemine dayandığını bir türlü görememesinden kay­naklanmaktadır. O, bunun tam tersine, özel problemler için özel yaklaşımların söz ko­nusu olduğunu belirtir, kurumların kötü yö­netici tehlikesini en aza indirgeyecek şekil­de düzeltilmesi ve geliştirilmesini ister.

Popper, yaşamayı her şeyden önce ve her şeyin üstünde bir sorun çözme faaliyeti ola­rak gördüğü için, sorun çözmeye elverişli olan toplumlar ister. Sorun çözme ise, çözüm denemelerinin cesaretle ortaya atıl­masını, sonra da bunların eleştiriye ve hatta eleme işlemine tabi tutulmasını gerektirdiği için, Popper karşı önerilerin engellenmeden ortaya atılmasına, bunların eleştirilmesine, sonra da eleştirilerin ışığında, bunlarda ger­çek değişiklikler yapılmasına izin veren toplum biçimleri istemektedir.

Popper, her çeşit ahlak düşüncesi bir yana, bu gibi çizgiler boyunca örgütlenmiş bir toplumun, başka türlü örgütlenmiş bir topluma oranla, sorunlarını çözmekte daha etkili ve dolayısıyla daha başarılı olduğuna inanır. Popper’a göre, teorik konularda oldu­ğu gibi, pratik alanda da doğru yanıtlara sahip olabileceğimizden asla emin olamayız. Bundan dolayı da, o, yönetim biçimi olarak demokrasiyi, açık toplumu savunur, çünkü eleştirme ve tecrübe etme özgürlüğü en fazla demokraside vardır. Onun anladığı biçimiyle demokrasi, yöneticilerin toplum problemleri-ne önerdikleri çözümün umut verir gibi gö­rünmediği zaman, değiştirildikleri bir sistem­dir. Popper’ın gözünde, iktidarın kimlerin elinde olduğundan çok, iktidarın kişisel çıkar için olduğu kadar, toplumsal ya da siyasal dogmalar adına kötüye kullanılmasının önüne geçilmesi büyük önem taşır.

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.