Hacı Yakup Anat

Kısaca: Hacı Yakup ANAT 1920 yılında Kaşgar vilayeti Yenisar ilçesi Kagu köyünden bir Uygur tüccarı olan Hacı Abdullah ile Hacı Fatma'dan Bursa’nın Orhangazi ilçesi Çukurbostan mahallesinde dünyaya gelen Hacı Yakup Bey 9 yaşında ailesi ile birlikte Doğu Türkistan’a döndü. ...devamı ☟

Hacı Yakup ANAT 1920 yılında Kaşgar vilayeti Yenisar ilçesi Kagu köyünden bir Uygur tüccarı olan Hacı Abdullah ile Hacı Fatma'dan Bursa’nın Orhangazi ilçesi Çukurbostan mahallesinde dünyaya gelen Hacı Yakup Bey 9 yaşında ailesi ile birlikte Doğu Türkistan’a döndü.

O dönemde Rus-Uygur ve Uygur-Çin savaşları amansız bir şekilde devam ediyordu. 1931 de Kumul Ayaklanmasının vermiş olduğu moral destekle bölgede bulunan Çin kuvvetlerinin büyük bir kısmı Doğu Türkistan’dan çıkarılmıştı. Annesi O’nu fen bilimlerin ağırlıkla okutulduğu bir okula yazdırdı. Arapça ve Farsça’yı da bu okulda öğrendi. 1934 yılında Aksuda açılan Darul Muallimin ilk öğrencisi oldu. 16 yaşında okulunu bitirip Üçturpan’ın Satuk Buğra Han ilkokuluna öğretmen oldu. 1937 yılında Urümçi’ye gelip önce Maliye Kadirler Mektebi, daha sonra ise Siyasi Kadirler Mektebini bitirdi ve 1940 yılında Hoten’de ilk modern matbaayı kurarak Vatan Gazetesi müdürü oldu. 1941 yılında hiçbir neden göstermeksizin yüzlerce Uygur aydını gibi o da tutuklandı ve 5 yıl cezaevinde yattı. Cezaevi hayatı onun yarım asır sürecek milli mücadelesinin başlangıcını oluşturdu.

Burada gizli gizli okuduğu Alma ata ve Taşkent’te çıkarılan Şark Hakikati, Mehmet Emin Buğra Bey ve İsa Bey’in Çin’in başkenti Çunkin’de, daha sonrada Lencu’da çıkartmaya devam ettiği Altay Mecmuası Hacı Yakup Bey’in yeni kimliğini oluşturdu ve bu tarihten itibaren de işgalci Çin’e karşı amansız bir mücadele içerisine girdi. Merkezi Uygur Ağartiş Uyuşmasının baş katibi olup hızlı bir şekilde modern okulların kurulmasına katkı sağladı.

1946 yılında 2. Dünya Savaşı bitince Milliyetçi Çin hükümeti Başkentini Çünkin’den Nenkin’e aldı. O da Nenkin’e gelip Merkez Üniversitesi Sınır Fakültesinde Uygur Tükçesi'nde Doğu Türkistan’da kullanılacak ders kitapları hazırlamaya ve eğitim vermeye başladı.

1947 yılında Tiyanşan isimli bir yayınevi kurdu ve Tiyanşan Resimli Mecmuayı çıkarmaya başladı. Bu, Uygurca yayımlanan ilk resimli dergi idi. Yine ayda bir çıkan Edebiyat Dergisini de bu dönemde çıkarmaya başladı. 8 Ekim 1947 yılında İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra’nın daveti üzerine Urumçi’ye gitti ve yeni kurulacak olan milli partinin tüzüğünü yazmakla görevlendirildi.

1948’de 1.Halk Kurultayı’na Doğu Türkistan’dan milletvekili seçildi ve kurultay daimi konseyinin heyet üyesi oldu. Milletvekilliği döneminde Aksu’da çalışmalarda bulundu ve evlendi. Kısa süre içerisinde Aksu’daki okulların ve resmi idarelerin başında bulunan Çinlileri görevlerinden alıp yerine Uygur görevliler atadı. Bu davranışı ile bölgedeki Çinli yöneticiler ile arası açıldı. 1949 yılında Çin’de ve Doğu Türkistan’da siyasi yapı değişmeye başlamış ve komünistler her bölgede zaferler elde etmeye başlamıştı. Herkesinin canını kurtarmak için arayışlara girdiği bir dönemde Altay Neşriyatının başına geçmesi teklif edildi. Bu teklif o dönemde ölümle eş değerdi. O tereddütsüz kabul etti ve bedelini 26 yıl hapiste yatarak ödedi.

1995 yılında Pekinden Türkiye’ye kaçtı. Büyük vaat ve tekliflerle davet edildiği Türkiye’de, Türk Tarih Kurumunda asgari ücret ile 6 yıl doçent olarak çalıştı ve eski Çince metinlerde yer alan tarihi Türk büyükleri ile ilgili çeviriler yaptı.

Ne ilginçtir ki uğrunda bir ömrü vakfettiği Türkiye’de tüm uğraşılarına rağmen vatandaş bile olamadı. Ama Türk milleti ona sahip çıktı ve ölümünde yüzlerce insan yanına koştu ve onu çok sevdiği lideri Mehmet Emin Buğra Bey’in yanına defnettiler.


81 yıllık ömrün 31 yılını cezaevinde geçiren Hacı Yakup Bey onlarca makale ve kitabıyla Türk kültürüne önemli katkılarda bulunmuştur

TÜRKİYEDE YAYINLANMIŞ ESERİ:

KARAHANLILAR TARİHİ:

DOÇ. DR. HACI YAKUP ANAT-AHMET ALMAZ Ocak 2003

İsteme Adresi

Muallim Naci Cad. Melek Han

No: 54 Ortaköy İstanbul

Tel : 0 (212) 327 96 15- 513 88 52

  SIRA DOĞU TÜRKİSTAN'DA


        Türkistan yurttu birileri için Çin zulmü her yönü ile hissettiriyordu “Kızıl Çin Doğu Türkistan’ı vurmuştu.” Onları Çin Seddi varsa bizimde kalkan olarak bizimde İmanımızdan oluşan Uygur Seddi’miz var” diyordu Doğu Türkistan’ın 77 yaşındaki mücahid Hacı Yakup Anat, ömrünün 35 yılını bu uğurda mücadelede harcamıştı.” Yine gerekirse yine veririm “ diyordu. Türkiye ye geleli 6 ay olmuştu Pekin den firar eden Hacı Yakup Anat, Doğu Türkistan da Özgürlük mücadelesi verenlerden biriydi. Esabe nin mücadele arkadaşıydı...Şu anda 77 yaşında olan Hacı Yakup Anat hayatının 35 yılını Kızıl Çin hapishanelerinde geçirmişti.


1949 yılında hep beraber yola çıktık diyen Hacı Yakup, başından geçenleri şöyle anlatıyor:

“Biz 13 delikanlı idik. Ben o zaman 29 yaşında idim.Argo ya gittik.Oraya varmadan sınırda olaylar oldu ve hemen hapsedildik,ta ki 1976 senesine kadar.”

1949 yılında Kızıl Çin zindanlarına atılan Hacı Yakup, suçumu(!) şöyle anlatıyor:

“ Suçumuz Türkist ve İslamist olmak, başka suçumuz yok...”

1976 yılındaki yönetim değişikliğinde serbest bırakılan Hacı Yakup ve arkadaşlarına “yanlışlıkla “ tutuklandıkları bizzat Çin makamlarınca söylenir.

Doğu Türkistan da baş gösteren ve yer yer ayaklanmalar başladığında Çin Hükümeti (eski milliyetçi)diye tanımladıkları kişileri tutuklamaya başlar.Hacı Yakup, sıranın kendisine geldiğini bilerek arkadaşlarının yardımıyla havaalanı‘ndan firar eder. 77 yaşında olan Hacı Yakup , kaçış hikayesini şöyle anlatıyor.

“ Kaçmaya karar verdiğim zaman eşimi hacca gönderdim. Ona sen Hac dönüşü Ankara’ya git ve beni bekle dedim. Eğer firarımda başarılı olursam görüşecektik başarılı olamasam da o Ankara da, güvenlikte olacaktı.”

DOĞU TÜRKİSTAN da giderek hızlanan ayaklanmanın sebebini sorduğumuzda belki biraz bize kırgın ve kızgın bir halde sitemlerini bildirdi:

“siz, Osmanlı İmparatorluğu kurulduğundan bu yana her zaman bağımsız oldunuz.Her zaman Devletiniz, vatanınız oldu. Oysa biz, yıllardır Çin’in esareti altında yaşıyoruz. Çin’in bütün asimilesine karşı din,dil ve milliyetimizi muhafaza ettik.Çin zulmüne ekonomik olarak, dini ve milli cihadla karşılık verdik.”

77 yılın 35 yılını hapishanede geçiren biri olarak gelecekle ilgili yorgun düşüncelere sahip olan Hacı Yakup, Doğu Türkistan ‘ın Çeçenistan ve Bosna’ya benzetilmesine de karşı çıkıyor. Varlığından beri hiçbir zaman devlet olamayışlarından dolayı güç olarak zayıf olduklarını söyleyen Hacı Yakup, “ bize şimdi kim yardım edecek diye soruyor.”

Bu soru ardından Türkiye’ye geldikten sonra uğradığı hayal kırıklığının sebebini de biraz buruk bir şekilde anlatıyor.” DOĞU TÜRKİSTAN dayken biz Türkiye yi büyük devlet ve milli önder olarak gördük.Türkiye den gelmiş birine haşa Peygamber görmüş gibi görürdük.Türkiye’ye geldik hayal kırıklığına uğradık.Burada biri sol biri sağ....Bu ülkede Doğu Perinçek de var.”

Hacı Yakup, Çin makamlarının Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerinin nüfusunu 9 Milyon göstermeye çalıştıklarını belirtiyor.

Anlattığına göre 1939 yılında yapılan nüfus sayımında Kaşgar,Hoten ve Aksu gibi üç büyük vilayetin nüfusu 4 Milyon çıkmış.Bu şehirlere Karaşehir, Altay, Urümçi ve Gulca şehirleri de katılınca nüfus en az 20 Milyona ulaşıyor.

Nüfus un artış hızına örnek olsun diye kendisini gösteren Hacı Yakup’un 11 çocuğu, 35 torunu ve 17 tanede torun çocuğu bulunuyor. Ailesinin 60 kişiyi seçtiğini belirten Hac Yakup ardından da ekliyor;”Herkes benim gibi 35 yılını hapishanede geçirmiş değil.”

DOĞU TÜRKİSTAN da Uygur Türklerinin Çin gibi komünist bir devlet karşısında hala varlıklarını kaybetmemelerinin inanç ve milliyetin muhafazasına bağlayan Hacı Yakup, ülkenin istilasından sonra güçlü bir komünizm eğitiminin başladığını söylüyor.İstiladan kısa bir süre sonra hapishaneye giren Hacı Yakup, Allah'ın varlığı, Hz. Muhammed’in(S.A.V) önderliğini genç nesle sürekli aktardıklarını söylüyor.

DOĞU TÜRKİSTAN da 40 binden fazla Üniversite mezunu olduğunu söyleyen Hacı Yakup, işsizliğin ve istihdam alanındaki ırkçılığın sürdüğü Çin da bir Fakülte de çalışabilen nadir insanlardan biri.Uygurların çoğu çiftçilikle geçimlerini sağlıyor.

nların pilot, mühendis ve yüksek teknisyen olmaları Çin hükümeti tarafından yasaklanmış.Hatta uluslar arası spor müsabakalarında dahi Uygur Türkleri yer almıyor.İstihdam alanında sadece tarıma endekslenen Uygur Türkleri, 1950 yılından berri müsadere edilen topraklarda devlet adına çalışıyor.” Arazi Reformu” adıyla müsadere edilen topraklarda zulüm bununla da kalmıyor.

Hacı Yakup o günleri şöyle anlatıyor:

O günlerde ben hapistim.Ev,koyun,tahıl,araba ne varsa hepsine el koydular.Toprağa ne ekilebileceğine devlet görevlileri karar veriyordu.Şayet toprağı ekmezsen elinden alıyor,çiftçiyi cezalandırıyorlardı.

Bugün pamuğu çiftçinin elinden yarım dolara alıp 2 dolara başkalarına satıyorlar.ekilen topraklarda ailelere kişi başına 20 kilo tahıl bırakır geri kalanını kendisi alırdı.”

Demokrasi yok,Doğu Türkistan da seçim yapılır. Seçimden önce bütün iller Çin vatandaşları ile kaynar.Şu anda Doğu Türkistan da Uygur dan çok Çinli vardır.” Diyen Hacı Yakup, halkın yok sayılmasında duyduğu acıyı da dile getirmeden edemiyor. Hacı Yakup,son olayların da bu asimile politikalarından dolayı olduğunu söylüyor.

“ Rusya’nın dağılması gibi, duamız Çin’in dağılması içindir.” Diyen Hacı Yakup,Doğu Türkistan ‘ın jeopolitik durumunun da aleyhlerine bir konum oluşturduğuna değiniyor.

“ Güneyimizde Pakistan değil de Türkiye olsaydı, bize bu kadar yabancı olmasaydı, durumumuz bu gün daha farklı olurdu” diyerek bize duyduğu sitemi bir kez daha tekrarlıyordu. Ve başta kızdığı insanlarla herkesi bir tutmadığını da açık bir şekilde ortaya koyuyordu:

“Çünkü biz biliyoruz ki, Türkiye’deki herkes Doğu Perinçek ve Deniz Baykal değil....”

Hoten vilayetindeki medrese İslami eğitim veren ve Doğu Türkistanlıların övünç kaynağı olan bir yer. 500 bin öğrenciyi eğiten bu medresenin mezunlarının çoğunun son olaylarda hapsedildiğini söyleyen Hacı Yakup, ancak 40 ve50 bin kişinin Çin zulmünden kaçabildiğini anlatıyor.

Çin devleti rejimine karşı duyduğu kaygıyı kendisine karşı çıkacak binlerce kişiyi hapse atarak gidermeyi planlıyor. “ Geri dönecek mi siniz” sorusu bir anda susmasına sebep olmuştu.Biraz düşündükten sonra (başımı verirsem belki geri geri dönebilirim dedi.Buraya geldikten sonra Çin aleyhine makaleler yazmış ve hatta Çin Konsolosluğunun önüne gidip Kahrolsun

Çin zulmü diye bağırmıştı. Ölümden korkmuyorum ömrümün yarısını Doğu Türkistan ‘ın bağımsızlık mücadelesi için hapiste harcadım.Bir o kadarını da verebilirim diyordu. Ve son cümlesini de ekliyordu Hacı Yakup Anat :

“İnşallah Çin Devleti yıkılır.

Bosna ve Çeçenistan dan sonra şimdi sıra bizdedir.”

DOĞU TÜRKİSTAN'DA MİLLİYETÇİLİK HAREKETLERİ

HACI YAKUP ANAT

Doğu Türkistan'da, geçen asrın 40'lı yıllarının ortalarından başlayarak, "Üç Efendi", "Milliyetçiler", "Pantürkistler" ve "Pan-İslamistler" denen siyasi deyimler ortaya çıkmıştır.

Bugün bu panelde "3 Efendiler" hatırlanmaktadır. Ben bu 3 Efendicilerden hayatta kalan 81 yaşında bir kimseyim. Hayatımın 60 yılı Uygur milliyetçiliği mücadelesi içinde geçti. 30 yıl milliyetçi, Türkçü, İslamcı olarak suçlandım. 31 yıl bu fikirlerimin cezasını çektim. Ama bununla şeref ve iftihar duyuyorum. Panelimizde Doğu Türkistan Milli Hareketi ve bu fikri okulun hocaları, teşkilatçıları, liderleri olan 3 Efendi hakkında bildiğim kadarıyla malumat vermek istiyorum. Doğu Türkistan'da kullanılan millet tarifi: Millet insanın müşterek toplumudur. Millet ve ortak medeniyet üzerinde ifadelenen ortak psikolojik unsurları sabitleşen insanların toplumudur. Doğu Türkistan Uygur Türkleri, kendi coğrafi ve siyasi şartları dolayısıyla milleti, Çin bu tarifi kullanırlar.

Milliyetçilik Milliyetçilik, kısa ve genel tarifiyle, kişinin milletine, sevgi ve saygı hisleriyle bağlanmasıdır[1]. Milliyetçilik, bir sosyal politika prensibi veya fikir akımı olarak, millet gerçeklerinden hareket eder ve milli menfaati temin gayesi ile bir ülkü etrafında toplanmayı ifade eder. Milliyetçilik, ideal ve kader birliğinin yönlerini belirten bir prensiptir ve toplumu yüceltme amacını gösterir. Çağımızda, Milliyetçilik, insanı bir gruba ve bir topluma bağlayan en kuvvetli bir bağdır. Milliyetçilik, modern toplumun tarihi gelişmesinin bir ürünüdür Uygur Türkleri'nin Milliyetçilik Fikri Türk milliyetçilik fikri üzerinde konuşmadan önce Uygur Türk milliyetçiliğinin uzak mazisine bir göz atalım. Uygurlar Türk'tür[2]; Türkler, Hunların ayrı bir koludur[3]. Yani Uygurların ecdatları Hunlar'dır. Türklerde milliyetçilik fikri milattan önce 2 nci asırda başlamıştır. Hun Tanrı Kutu Batur Han devrinde doğusundaki düşmanları en sevdiği atını, eşini istediklerinde milletini savaşa sokmamak için kabul eder. Sonra düşmanlar çorak bir toprak bölgesini istediklerinde Batur Han "TOPRAK MİLLETİMİNDİR!" diye kükrer, kabul etmez. Savaşarak düşmanı mağlup eder. Bu onun milletine olan sevgisiydi ve "milliyetçilik" idi. MÖ 56-36 yılları arasında Hun Hakanı olan Çiçi Han için, Alman tarihçisi Hirth: "Çiçi Han'ın nutku milliyetçiliğin tarih sahnesinde ilk kez dile gelişidir. . . . . . . . bu bakımdan Çiçi Han, milliyetçiliği devlet siyasetine temel yapan ilk (Türk) devlet adamıdır. . ." diyor [4] Yine Kül Teğin, Bilge Kağan'ın ağızlarından çıkarak kaya taşları üzerine oyulmuş bu satırlar. "Ey Türk Oğuz beyleri! Türk milleti işitin, üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe Türk milletini, Türk vatanını ve Türk töresini kimse bozamaz! Türk milleti titre (düşün) ve kendine dön!. . ." İşte bunlar Türk milliyetçiliğinin destan satırlarıdır. Kürşat ve 40 yiğidinin Çin sarayındaki kahramanlarca verilen "ölüm-kalım savaşı" Türk milliyetçiliğinin en parlak şanlı destanıdır. Uygur Türklerinin "Kut Dağı Efsanesi"de adeta Türk milliyetçiliğini perçinleyen (sağlamlaştıran) delillerden biridir. Kaşgarlı Mahmud'un Divanü lügat-it Türk adlı eserinde Türklerin Hz. Muhammed tarafından methedildiğine dair hadisler kaydedilmiştir. Bunlar Uygur Türk milliyetçiliğinin uzak bir tarihe sahip olduğunu gösterir.

Uygur Türk milliyetçiliği dünyada Uygur Türk'ü yaşadığı müddetçe var olacaktır, devam ederek yaşayacaktır. Uygur milliyetçiliği dili, dini, ahlaki, tarihleri ortak olan Türk milletini sevmekten ve saygı göstermekten ibarettir.

Uygur-Türk milliyetçisi, Türk düşüncesinin ilmi, fikri, edebi, felsefi ve teknik sahalarında imkanlarını zenginleştiren, İslamiyet'e saygı gösteren, Uygur Türkü ve dünya Türklüğünün istiklali, özgürlüğü, baht ve saadeti için mücadele eden insandır.

Doğu Türkistan'da yeni Milliyetçilik fikrinin ortaya çıkışı 1911 yılında Çin'de inkılap oldu; cumhuriyet kuruldu. Bu cumhuriyet Doğu Türkistan halklarına hiçbir fayda getirmediği gibi, Çin esareti ve baskısı da artan bir hızla devam etti. Nihayet 1911 yılında Kumul'da Tömür Halfe inkılap çıkarsa da, hile ve desiselerle bastırıldı. Gerçi bu inkılap mağlup olsa da, Doğu Türkistan'da Çin'e karşı milliyetçilik hareketleri güçlenmeye başladı. "Milli uyanış" devrimizin simalarından merhum şehit Abdu'l Kadır Damulla Varisi 1907 yılı Türkiye, Mısır, Suriye. . . , gibi İslam ülkelerine araştırma seyahatlerine çıkıyor. Döndükten sonra Kaşgar 'da Matle'ul-Hidayet adında okul açarak öğrenciler yetiştiriyor, kitaplar yayınlayarak halkı uyandırıyor. Böylelikle milliyetçilik fikri Doğu Türkistan'a yayılıyor. O günlerde Gulcalı Mes'ud Sabri Baykuzı tahsil için Türkiye'ye geliyor. Türkiye'nin o devirdeki milliyetçi-Türkçüleri Ziya Gökalp, Tal'at Paşa ve diğerleriyle temasa geçip, tanışır. Vatan'a döndükten sonra Gulca'da "Dernek" adlı bir okul açarak, milliyetçilik, Türkçülük fikrini yarayarak telkin etmeye başlar. Mes'ud Sabri bey, Doğu Türkistan'da yeni Türkçülük fikrini ortaya atan ilk şahsiyettir. Geçen asrın ikinci çeyreğinde, Çin'in o zamanki başkenti Nankin şehrinde, İsa Alptekin, Çin'i Türkistan Avazı dergisini yayınlayarak milliyetçilik propagandasını başlatmış oluyordu. Doğu Türkistan'da milliyetçilik gün geçtikçe güçleniyordu. Neticede 1931 yılı Kumul inkılabı patladı. Bu inkılap Doğu Türkistan tarihinde umumi bir inkılap oldu. İnkılap ateşi tüm Doğu Türkistan'a yayıldı. İnkılap sonunda 1933 yılında, Kaşgar'da, Birinci Cumhuriyetimiz: DOĞU TÜRKİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ kuruldu! Bu cumhuriyet devrinde yeni eğitim tesis edilerek, geliştirildi; milli, dini, siyasi terbiye güçlendirildi. Bunun etkisiyle Doğu Türkistan'da milliyetçilik güçlü bir halette gelişmeye başladı. İnkılap liderlerimizden General Mahmud Muhiti, Kaşgar'da durdu. Kaşgar tarihten beri Doğu Türkistan'ın siyasi ve kültür merkeziydi. Kaşgar'da, Kutluk Şevki baş muharrirliğinde Yeni Hayat gazetesi; Muhammed Emin Kari Hacı Sufizade baş muharrirliğinde İstiklal mecmuası; Aksu'da genç Hacı Yakub (ANAT) müdürlüğünde, Aksu Uçuri gazetesi yayınlanarak güçlü bir milliyetçilik teşvikatı yürütüldü. Kuzey Doğu Türkistan'da , Tarbağatay'da, Bizim Tavuş gazetesi çıkarılmaktaydı. Doğu Türkistan'ın 30'lu yıllarındaki milliyetçilik hareketinin esasları bu vakitte sağlamca kurulmuştu.

Üç Efendi ve Doğu Türkistan milliyetçilik hareketi Önce kimdir bu Üç Efendi?! Bunları kısaca anlatmak icap eder.

Üç Efendi:

Mes'ud Sabri Baykozi ; Gulca'dan geçen asrın başlarında Türkiye'de tahsil gören, Türkçü, milliyetçi bir zat olup, Doğu Türkistan'a milliyetçilik, Türkçülük fikrini yayanlardan biri ve öncüsüydü. 1933 yıllarında "Rus kızıl ordusu" Doğu Türkistan'a girdiğinde Gulca'da öldürülecek 200 kişilik kara listenin bir numarasında Mes'ud Bey varmış. Bundan haberdar olan Mes'ud Efendi Gulca'dan güneye kaçar. Aksu'da, Hoca Niyaz Hacı ve Mahmud Muhiti ile görüşür, "Kara Yulğun Savaşı"na katılır [5], o yerden Hindistan arkalı Çin'e gider, İsa Efendi ile birleşir. Çin merkezi hükümet üyeliğine kadar yükselir. 1947 yılında Doğu Türkistan eyalet hükümeti başkanı olur. 1951 yılında Çin Komünist hükümeti tarafından tutuklanarak 25 Şubat 1952'de Urumçi'de zehirli iğne ile şehit edildi.

Muhammed Emin Buğra; Hoten'den, dini medreseden mezun olup, müderrislik yapmıştı. Zamanının yetiştirdiği en güçlü milliyetçilerdendi. Kumul İnkılabı'ndan sonra Hoten'de teşkilatlanarak, önce Karakaş ilçesini azat etti, arkadan bütün Hoten vilayetini Yarkent dahil azat eder. İki kardeşi Abdullah ve Nur Muhammed şehit düşerler. İnkılap, Rusya'nın ihaneti ve askeri yardımıyla bastırıldıktan sonra, Hindistan'a ve oradan da Afganistan'a gidip, Kabil'de ikamet eder. Burada geçi-diği zaman içerisinde ölmez eseri olan, Doğu Türkistan Tarihi'ni yazar. 1943 yılında Çin'e gelerek, Mes'ud ve İsa Efendilerle birlikte Doğu Türkistan mücadelesini başlatır. Üç Vilayet İnkılabında son bakan, 1949 yılından sonra da Doğu Türkistan eyalet hükümetinin başkan yardımcısı olmuştur. Komünist Çin İstilası'ndan az evvel ikinci defa Hindistan'a iltica eder. 1952 yılında Türkiye'ye gelir. Burada da vatan davasına elinden gelen hizmetleri yaparken, 1965 yılında Ankara'da vefat eder. İsa (Yusuf) Alptekin; Kaşgar Yenisar'dan. Çin okullarından mezundur. 1926 yılında Çin'in Encan konsolosluğunda çalışmıştır. Encan'dayken, Batı Türkistan'ın milliyetçi şahsiyetleriyle tanışmış, millyetçiliği kabul etmiştir. Buradan Çin'e geçerek kanun çıkarma Y¥Efendi tüm hayatı boyunca Doğu Türkistan istiklali için mücadele vermiş ölümsüz bir şahsiyettir.

Üç Efendiler 1946 yılında 11 maddeli bitim münasebetiyle Doğu Türkistan'a çıkar, milliyetçilik hareketlerini devamlı sürdürürler. Altay Neşriyatı tarafından çıkarılan Altay Mecmuası, ERK, Yalkın, Yurt, . . . . , gazeteleri; Nankin'deki Yakub Hacı'lar, Abdullah Temen'ler muharrirliğindeki Tanrı Dağ Neşriyatı tarafından çıkarılan Tanrı Dağ Resimli Mecmuası, Edebiyat ve Yaşlar Bilimi, . . . . . . , mecmuaları arkalı Doğu Türkistan'da milliyetçilik teşvikatı alıp barıldı. Vatan'daki hem Çinperestler hem de Rusperestler, milliyetçilere karşı mücadelelerini sürdürmeye devam ettiler.

Dönemin milliyetçi aydınları, yazarları-edipleri, şairleri ve gençleri 'Abdul-Eziz Mahsum, Emin Vahidi, Bay Ezizi, Abdul-Aziz Çengizhan, Hamdullah Tarımi, Polat Kadiri, Hacı Yakub Yusufi ANAT, Abdurrehim Ötkür, Kurban Koday, İbrahim Mutii, Abdullah Temen, Hebir Tömür, Settar Mukbul, Ertuğrul Sabri, Hemid Sabri, Doktor Abdur-Rauf, Fethidin Mahsum, Süleyman Selçuk, Muhammedin Tohti, Abdurehim Cuşkun, Abdul Hemithan Kuçari, İnayetullahan, Niyaz Erol, Polat Abdullah, Hamut mahmudi, Hasan Haci, Abdul Ehet Haci, Abdul Halik Haci, Hamdul Ni'meti (Kavan), Abdurrehim Kılıç, Muhammed Ömer Hac ı, Abdurrehim Ruzi Hacı . . . . . , gibi milliyetçiler (Burada adını hatırlamadığım değerli arkadaşlarımdan özür dilerim) "Üç Efendiler" etrafında olup Doğu Türkistan Milli Mücadalesini sürdürmüşlerdi; ve hala sürdürmektedirler.

Yukarıda adları geçen muhterem kişilere "Üç Efendiciler" denilirdi. Şimdi hayatta kalan iki kişi vardır: Biri ben Hacı Yakup ve İbrahim Mutii.

Doğu Türkistan Milliyetçilerinin hareket şiarları altı olup, onlar aşağıda anlatılanlardan ibarettir.

Milliyetçimiz

Bizim milliyetçiliğimiz sevgi ve saygı hislerimiz ile millete bağlanmaktan ibaretti. Bu bağlılık dilimize, dinimize, ahlakımıza ve bütün maddi-manevi kültür değerlerimize derin alaka göstermek, milli varlığımızı geliştirmek, güçlendirmek, istiklalimizi ve vatanımızı muhafaza a etmek bu yolda bütün fedakarlıkları vermekten ibaretti. Geçen asrın 30-40'lı yıllarında Doğu Türkistan'da Çinçiler, Rusperestler ve milliyetçiler olarak üç grup mücadele meydanında idi.

Çinperestler: Çin askerlerinin himayesinde vatanı devamlı "Çin emperyalistlerinin" zülmü altında kalmasını isteyen, idealsiz, az bir menfaate satılmış, milli münafıklardı. Bunlar Doğu Türkistan'ı Şi cyang (Batı bölge), Dun cyang (Doğu bölge) ve Nan cyang (Güney bölge)lerden ibaret 3 eyalete bölmekteydi. Bunlar hatta bu tasarıyı 1948 yılı Nankin'de açılmış I Halk Kurultayı'na vermişti. Milliyetçi vekillerin karşı çabaları neticesinde kurultaydan geçmedi. Bunların tipik vekili Burhan Şehidi, Kasım Kurbani, Nasır Bek, Seyid Ahmed Hoca, Na dey chao (Nasır), Turap Bek, Supi bek Haci, Pasar Bek, Nurbek, Tohti Alem Ahun, Yolbasbek, . . . . , gibi insanlardı.

Rusperestler: bunlar Kızıl Rus sosyal emperyalistlerinin mümessilleriydi. Amaçları vatanı Rusya'ya bağlamak olan güçlü bir akımın temsilcileriydiler. Almatı'da çıkarılıp, Doğu Türkistan'a gizli gönderilen Şerk Hakikatı (Doğu Gerçeği) mecmuası o dönemin yukarı teknolojisinden istifade ederek basılmış, Rusperestlerin güçlü propaganda aletiydi. Bu mecmuada Uygur'ların Türk ikenliği [6] inkar edilirdi. Doğu Türkistan milliyetçiliğine karşı bir kalem mücadelesi veriyorlardı. Onlar, "Emperyalizmin menfaati için Uygur Tarihi sahte kılınmasın!, Uygurlar Türk değildir!?, . . ." gibi makaleleriyle bize karşı çıkıyorlardı. Bizde, "Emperyalizme hizmet edenler sizlersiniz! Uygurlar Türk'tür; Neden Kaşgarlı Mahmud divanını, Divanü lügati Uyguri, Özbeki, Kazaki, Kırgızi, . . . , demeden Divanü lügat-it-Türk dedi demiştik. Sonra onlar sustu. Bizde kalem mücadelesini durdurduk. Aslında biz onlarla kalem mücadelesi yapmak istemedik; onlar hücum ettiği için müdafaada kaldık. Bunların tipik vekili Seyfuddin Azizi, Abdülkerim Abbasuf, Abdülkerimhan Mahdum, Zahir Savdanof, gene Rusya'dan Doğu Türkistan'a girgizilen (gizlice sokulan) 4- kolunna'nın (kolun) casusları, Kasım Efendi (Kazak), General İshakbek (Kırgız) başlarında olmak üzere Rusya'da tahsil gören Rusperestler, Almata (Almatı) ve Taşkent'lerde, vatanoğlu Mansur, şair Ç¥sti, Y¥Şirvani, . . . , ve başkaları olup, Doğu Türkistan'ın fikri hayatında en güçlü siyasi kuvvet idi. Çünkü bunların arkasında zamanların süper Stalin Rusya'sı vardı.

Milliyetçiler: "Üç Efendi" başçılığındaki milliyetçilerdi. Bunlar vatanı Çin esaretinden kurtarmayı maksat edinen, birinci merhalede "yüksek milli muhtariyet statüsünü" kazanıp, şart-şeraitleri yerine getirildikten sonra, istiklal merhalesine geçmekten; aynı zamanda Rusya nüfusunu altına girmeye karşı mücadele veren güçlerdi. Milliyetçilerin, Rusperestler gibi güçlü siyasi, askeri destekçisi olmasa da, milletin manevi gücüne, milli duygusuna dayanan, milletten manevi ilham ve feyiz alan bir siyasi grup idi. Bunların elinde neşriyat eğitim müesseseleri¥Dağ Neşriyatı, üniversite, pedagoji okulları. . . . olup, güçlü milliyetçilik propagandası yürütmüşlerdi.

Halkçımız Doğu Türkistan'da o yıllarda halkçılık, demokrasi anlamında kullanılırdı. Uygur Türk milliyetçileri diline, dinine, ahlakına, hak ve hürriyete, şahsiyete en üstün içtimai değerlere kendi gözü ile baktığı için, demokrasiyi tarihi ve içtimai imkanları en iyi şekilde muhafaza ve temsil eden yegane idare tarzı derlerdi. Dolayısıyla, Doğu Türkistan milliyetçileri demokrasiyi kendilerinin ikinci şiarı ilan etmişti. Bundan maksat Doğu Türkistan halkı o yıllarda sömürgenin sömürgesi sufetinde yaşıyorlardı. Çin'de cumhuriyet kurulduktan sonra bir az demokrasi olsa da, bu Çince "doğu demokrasisi" Chia yu Kuan'dan[7] aşarak Doğu Türkistan'a ulaşamamıştı. Doğu Türkistan'ı siyasi, kültürel ve askeri etkisi altına almış, Stalin Rusya'sı diktatörlü düzeninde olup, "demokratiye" söz konusu değildi. Rusya'daki sosyalizm düzeni anti-demokrasi bir rejim olup, halkın fikir ve hürriyetine tehdit salmaktaydı ve boğmaktaydı. Bunun tesiri Doğu Türkistan'a girdiği için, bu çeşit d emokratiyeye karşı fikir ve rejimi engellemek için, Doğu Türkistan milliyetçileri halkçılık¥şiarı yapmıştı ve bu yolda çalışmalarını devam ettirmişti.

İnsaniyetçimiz (İnsaniyetçilik) Hümanizm insana ve insan değerlerine en büyük ağırlığı veren düşünsel yaklaşım. Rönesans'ın temel kültürel akımı. Hümanizm, edebiyatta kiliseyi dışlayarak, özgür fikirleri teşebbüs eden, "Etika'da" hayr severlik ile aynı anlamda olup, ırk, devlet, din farkı gözetmeden insanların eşitliği, kişiliği, birbirine olan saygısı, yardımlarını tanıyan, bütün insaniyetin refah-saadeti düşünen bir idealizmdir. Geniş anlamdaki "hümanizm" yalnız insaniyet değil, hayvanları sevmeyi de içine alır. Doğu Türkistan Türkleri geçen asrın 30-40'lı yıllarında doğudan gelen Çinlileştirme, batıdan gelen Ruslaştırma siyasetleri tarafından bir kıskaca alınmıştı.

Doğu Türkistan'daki, Rusperestler milletimizi materyalist, dinsiz, Allahsız bir millet yapmak istiyorlardı ve fiili hareketlerine başlamışlardı. Uygur Türkleri başta olmak üzere Doğu Türkistan halkı için, Çin kültürü özellikle Rus kültürü tehdidi altında kalmıştı. Dilimizdeki hemen hemen ilmi ıstılahlar Rusçalaştırılmaktaydı; Kril alfabesi teşebbüs kılınmaktaydı. Hatta 50'li yıllardan sonra Kril alfabesi denetilse de, farkına varan Çinliler tarafından engellenmiştir. Doğu Türkistan halkı en geride kalan yarı sömürge, yarı feodal devletin sömürgesi olarak yaşadıkları, hümanizm nimetlerinden mahrum bırakıldıkları için, hümanizme çok büyük ihtiyaç vardı. Doğu Türkistan halkı o zamanlarda "insan halkları" deyimini yeni öğrenmişse de, insanca yaşamak arzusu çok güçlüydü. Onun için devrin güçlü talebi olan hümanizm¥Türkistan milliyetçilerinin 3. Şiarı olmuştur. Bu şiarlar Rusperestler'in, Türk milletini Ruslaştırış, materyalistleştirme, allahsızlaştırma çabalarına engel oldular. Bununla da kalmayarak asimilasyon korudular.

Dinimiz İslam'dır. Uygur Türkleri bin seneden beri İslam dinine mensuptur. Müslüman olduğu halde neden bu şiar ortaya atıldı. Dünyaya Darvinizm, materyalizm, komünizm fikirleri yayıldıktan sonra. Bizim batı komşumuz Rusya, 1917 yılındaki "Ekim İhtilali"nden sonra komünizm yolunu tuttu. Rusya'dan bize Darvinizm, sosyalizm, komünizm ihraç edildi. Doğu Türkistan'da da ateizm fikirleri yayılmaya başladı. Maymun nazariyesi dağıtıldı. Rusya'da okuyup eğitim alanlar bu gibi zehirlik nazariyeleri dağıttılar. Bir bölüm gençlerimiz materyalizm felsefesini kabul etti.

Onun için Doğu Türkistan milliyetçileri bu şiarı ortaya atarak. Kendilerinin Darvinist, komünist olmadığını, İslam dinine inanan, Sünni-Hanefi Müslim olduklarını bildirdiler. Halkının dine sadık olması arzusunu verdiler.

Irkımız Türk'tür.

Dünyada "Türk" kelimesinden korkan iki devlet var: biri Rusya , diğeri Çin. Rusya, Orta Asya (Turkistan)'da bir bütün Türk milletlerini parçalayarak Özbek., Kazak, Kırgız, Türkmen, Azeri. . . . . ve başka yapay halkları millet olarak ortaya çıkardı. "Sizler Türk değil; Uygur, Özbek, Kazak, Kırgız, Türkmen, . . . . . , siniz, "dedi. Ve bu adlar altında "kukla cumhuriyetler" tesis etti. Karşı çıkanları "Basmacı, milliyetçi, eksil inkılapçı" namlarıyla suçlayarak yok ettiler. Bunun güçlü tesiri Sheng shish sai [8] döneminde Doğu Türkistan'da görülür. Hatta bir dönem bizde de yapay "Tarançı" milleti yaratmıştı; sonra iptal edildi bu proje. Dolayısıyla Türkistan'daki milletlerin "Türk" olduğunu tarihi, ilmi yönden ispat etmek zaruriyeti gündeme gelmişti. Bu günlerde Özbekista n, Kazakistan, Kırgızistan'dan gelen gençler kendilerine "Türk" demiyorlar: Özbek, Kazak, Kırgız, . . . , diyorlar. Doğu Türkistan'dan gelenler öyle değil; biz "Uygur Türkleriyiz diyorlar. Bu da Doğu Türkistan milliyetçilerinin bu şiarının ve bu yöndeki tarihi, ilmi çalışmalarının bir neticesidir. Burada bir tarihi olaya parmak basmak istiyorum:

Ocak 1949'da Taşkent ve Almata radyoları ve basın organları aniden "Doğu Türkistan milliyetçileri"ne hücum etmeye başladı. Onların birinci makalesi: "Emperyalizmin reaksiyon siyaseti için Uygur tarihi sahte kılınmasın!"dı. bu makaleye layık olduğu cevap verildi. İkinci bir makale gündeme geldi; ona da gereken cevap verildi. Üçüncü makale ise, "Uygurlar Türk değildir!" konulu bir makale idi. Buna eski tarihi belgelerden deliller göstererek, Uygurların gerçek Türk olduklarını ispat ettik. Sonunda Rusya'daki bu "sözde siyasi" tarihçilere bir sual sorduk. Uygurlar Türk olmasa, Kaşgarlı Mahmud neden eserine Divanü lügat-it-Türk dedi. "Neden Divanü lügat-it-Uyguri, Özbeki, Kazaki, Kırgızi, Yağmai, Karluki, Çiğili, . . , demedi? Diye sormuştuk; bu yallanma ( ) alimler sustu. Sonradan Altay Neşriyatı bu altı makaleyi, "Kalem mücadelesi" adıyla bir broşür halinde yayınlamıştı.

Vatanımız Doğu Türkistan'dır

Doğu Türkistan vatanımızın tarihi adı olup, tarih eserlerinde umum itiraf eden, kullanıla gelmekte olan, hem de iki defa kurulan cumhuriyetlerimize ad olan isimdir. Uluğ bilginimiz, Yusuf Has Hacib bin yıl öncesinde yazdığı Kutadgu Bilig adlı eserinin nesri giriş sözünde: "Kamuğ Türkistan illerinde, Bugrahan dilince, bu kitaptan yahşırak hergiz kimerse tesnif kılmadı" diye vatanımızın adının Karahanlılar döneminde Türkistan olduğunu bildirmiştir. Lakin Çin istilacıları 1884 yılında Doğu Türkistan adını kaldırarak "Hsin chiang (Yeni Yer)" denilen menfur adı koydu. Halkımıza, Yeni nesillere vatanımızın adının "Hsin chiang" olmadan önce Doğu Türkistan olduğunu duyurmak, kendini milliyetçi sayan her bir Uygur Türkünün milli borcudur. Vatanımızın adı asla ve asla "Hsin chiang" olamaz. . . vatanımızın ebedi kalıcı adı Doğu Türkistan'dır.

1948 yılı Çin cumhuriyeti I Kurultayı'nda Doğu Türkistan milliyetçi vekillerinin çaba ve mücadeleleriyle "Hsin chiang" adı iptal edilerek, "Çin-i Türkistan" kabul edilmişti. O dönemin şartlarında bu karar bir adım ilerlemek idi.

Yukarıdakiler geçen asrın ikinci çeyreğinden başlayarak Çin komünistlerinin istilasına kadar Doğu Türkistan'daki milliyetçilik hareketlerinin kısaca manzarasıdır.

25 Eylül 1949'da Burhan Şehidi, Seyfeddin Azizi, İshakbek, Delilhan Sugurbayuf, Abdulkerim Abbasuf, Abdülkerimhan Mahdum. . . . ve başkalarının ihanetiyle milli armiye [9] desteklendiği Çin komünistleri tek kurşun bile atmadan Doğu Türkistan'ı istila ettiler. Şimdi yarım asır geçti; tarihimizde hiç görülmeyen en ağır sömürge hayatını geçirmekteyiz.

Çin komünistleri türlü türlü harekatlarla (düzenledikleri operasyonlarla) Doğu Türkistan'da milliyetçilik, Türkçülük fikirlerine hatime verdi. Milliyetçi, Türkçü insanları hapishanelere attı, öldürdü. Toprak ıslahatı yürütüp, yine çok insanları hapse attı ve öldürdü. 1958 yılında milliyetçilere karşı hareket yürütüp, tüm Doğu Türkistan'da milli hissiyatı olan insanları temizledi. Milli ordu dağıtıldı. Türkçülük, milliyetçilik, "menfi-menfur" isimlere aylandı. Arkadan "doğal afet" denilen düzmece bir afetle halkı aç bıraktı; köyler komünleştirildi. Şehirlerde sosyalist reform adı altında halkın evleri müsadere edildi. Eğitimimiz ve dilimiz çinlileştirilmeye yönlendi rildi. Meselen: "chung kung chung yang cheng chih ch¥yi nin hou pu wei y¥ (Çin komünist partisinin merkezi siyasi bürosunun adayı). Bu 7 kelimeli cümlede "ning" ile " i" Uygur Türkçe'si olup, kalan hepsi Çince'dir. Eğer mao ze dung ölmeden siyasette değişiklik olmasaydı, dilimiz tahrip olurdu. Bu vakitlerde chou en lai, mao ze dung, chu de gibi Çin komünistelerin liderleri arka arkaya ölmeye başladılar. Çin'de Deng hsiao ping iktidara geldi. Üçüncü Umumi toplantıdan sonra, Çin'de siyaset değişerek bir demokrasi sözü verildi. "Çin'ce sosyalizm", gerçekte kapitalizm yürütüldü. Fikir sahasında da az bir serbestlik oldu: matbuatlarda Türk, Milliyetçilik söz-ibareler görülmeye başlandı. Bu dönemde Doğu Türkistan'da milliyetçilik hareketleri yeniden başladı. Merhum Muhammet Emin BUĞRA Bey'in, Doğu Türkistan tarihi adlı kitabı yurda gizli girmeye başladı.

Doğu Türkistan'da Çinlilerin yarım asır sürdürdükleri Çinlileştirme, komünisteleştirme siyasetleri berbat oldu. Milliyetçilik yine üstünlük kazandı. "Barın inkılabı" bunun somut bir ifadesidir. Şimdi Doğu Türkistan'da Çin'e karşı yüzlerce milliyetçi, inkılabi teşkilatlar kuruldu. Her yerde Çin'e kaşı inkılabi hareketler baş göstermektedir.

Demek ki, sömürgecilik, zulüm, diktatörlük, asimilasyon siyasetleri kadınlara yapılan "kürtaj siyasetleri" milliyetçiliğin doğuran doğal sebeplerdir.

Doğu Türkistan milliyetçiliği, Uygur milleti yaşadıkça devam edecektir. Çünkü aradığımız kudret Türklerin damarlarındaki asil kanda mevcuttur! Herhangi bir güç içimizdeki milliyetçilik ateşini söndüremez!

Hacı Yakub Yusufi ANAT©
         İstanbul Haziran, 2001

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.