Ertuğrul Faciası
Kısaca: Japonya ziyareti dönüşü batan Türk gemisindeki 587 kişinin şehid olması.1887 yılında Japonya İmparatorunun amcası, bir harp gemisiyle İstanbul’a ziyarete gelmişti. Bu dostluk ziyaretine karşılık vermek, Hind ve Pasifik Okyanuslarında Türk bayrağını dalgalandırmak ve oralardaki Müslüman halkı halifeye bağlamak düşünceleri ile, geziye karar verildi. ...devamı ☟
1887 yılında Japonya İmparatorunun amcası, bir harp gemisiyle İstanbul’a ziyarete gelmişti. Bu dostluk ziyaretine karşılık vermek, Hind ve Pasifik Okyanuslarında Türk bayrağını dalgalandırmak ve oralardaki Müslüman halkı halifeye bağlamak düşünceleri ile, geziye karar verildi. Sultan Abdülhamid’in emriyle karar verilen bu ziyaret için Ertuğrul Firkateyni görevlendirildi. İstanbul tersanelerinde yapılan bu savaş gemisi, 2344 tonluk olup hem yelken hem de makine ile hareket ediyordu. Esas yelkenli olan bu geminin 600 beygir gücündeki makinesi, yardımcı vazife görüyordu.
Japonya'ya bir savaş gemisinin ziyaret amacı, gerçekte Japon İmparatoru'nun yeğeni Prens Komatsu 1887 yılında İstanbul'a yaptığı ziyareti iadeydi. Fikir, saraydan geliyordu. Bu seyahat için önce 1870 İstanbul yapımı 6200 tonluk Hamidiye Zırhlısı, sonra 1867 İngiltere yapımı 2400 tonluk Avnillah Korveti, daha sonra 1867 yapımı 4700 tonluk Asar-ı Tevfik Zırhlısı aday oldu. En sonunda 1854-64 İstanbul yapımı 2400 tonluk Ertuğrul Fırkateyn'i seçildi. Sefer hazırlıkları başladığında Ertuğrul 25 yaşındaydı, yaklaşık 1 sene önce ahşap kısımları tamir görmüştü ancak, makina va kazanların altına gelen kısımlara dokunulmamıştı.
Seyahatin bir de dini hedefi vardı; İngilizler tarafından başlatılan Hilafetin Arapların olduğu ve Türklerin bunu zorla ele geçirdiği, dolayısıyla Osmanlı Padişahı Halife'nin müslümanlar üzerinde biz söz hakkı olmadığına dair propagandaya, onların kendi sahasında cevap vererek sancak göstermekti.
Gemi Komutanı seçilen Albay Osman Bey, Bahriye Bakanı'nın damadıysa da aileden denziciydi. 1853 Sinop Baskınında Ruslar tarafından yakılan Osmanlı Donanması'nın komutanı Patrona (Koramiral) Osman Paşa'nın torunuydu.
Süvari Ali Bey ise Basra Komodorluğu'nda bulunmuş ve Hint Okyanusunda Tufan-ı Fil adı verilen Tayfunlarda tecrübeli bir denizciydi. Eski Milli Eğitim Bakanlarından Hasan Ali Yücel'in dedesidir.
Ertuğrul'un Japonya gezisi 1889 yılı başlarında planlanmıştı. Gemi, Padişah 2.Abdülhamit'in Japon İmparatoruna armağanı Murassa, mücevherli İmtiyaz Nişanı ve diğer hediyelerini götürecek, bu vesile ile o yıl Bahriye Mektebi (Deniz Harp Okulu)'nden mezun olan Mühendis (Asteğmen)'ler bu uzun gezide deniz tecrübe ve alışkanlıklarını arttıracaklardı.
Gezi için Ertuğrul'un ayrılması bir mesele olmuştu. Çünkü Başçarkçısı Albay Hardy geminin makina ve kazanının bu uzun geziyi emniyet ve selametle sona erdirecek durumda olmadığına dair bir rapor vermiş, zamanın Bahriye Nazırı Müşir Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa ise, bu uyarıya kendisini görevden alıp Adalara işleyen yandan çarklı bir vapura Çarkçıbaşı atamakla cevap vermişti. Ayrıca gemiye güvenini, damadı Albay Osman Bey'i Komutan tayin etmekle gösteriyordu. Geminin bütün subayları ve personeli özel bir dikkatle seçilmiş, 27 Haziran 1888'de Bahriye Mektebi'nden mezun olan 10 kişilik sınıfın 9'u, 1889 mezunu subaylardan beşi de yardımcı olarak verilmişti. Böylece geminin mevcudu 56'sı subay 607 kişiyi buluyordu.
Gemi, 14 Temmuz 1889 Pazar günü törenle İstanbul'dan yola çıktı. Rüzgar güneybatıdan estiği için yelkenler sarılmış, makina ile yol alınıyordu. Gemi Gelibolu önlerine vardığında 500 yıllık bir geleneğe uyarak Rumeli'ne ilk geçen komutan Süleyman Paşa top atışıyla selamlandı ve gemi İmamı bir Fatiha okudu. Gemi İstanbul- Port Said arasını 10 günde almıştı. Ertuğrul 26 Temmuz 1889'da kılavuz alarak 10:30'da Süveyş Kanlı'na girdi. Gemi Mürret-ül Kübra gölünde seyrederken 27 Temmuz günü kuma oturdu. Tüm gece Potr Said'den alınan kömür geminin su çekimini azaltmak için Kanal İdaresi'nin dubalarına boşaltıldı, ve romörkörlerin çabasıyla alacakaranlıkta tekrar yüzdürüldü. 28 Temmuz'da bu sefer kılavuz tarafından gösterilen luzüm üzerine sahile bağlanmaktayken rüzgar ve akıntının etkisiyle kıçı sahili bulmasıyla dümen ve bodoslamasının kırılarak kayboldu. Komutan 30 Temmuz tarihini taşıyan telgrafında geminin havuza sokulması gerektiğini bildirmişti. Havuza ancak 30 Ağustos'ta girilebilmiş, Süveyş'ten ise 23 Eylül'de Kızıldeniz'e çıkıp, Cidde'ye doğru yol aldı, kömür miktarıyla 1400 millik Kızıldeniz'in aşılması mümkün değildi, kömür ile ancak 900 mil yol yapılabiliyordu. O yıllarda Kızıldeniz'in doğu sahilleri Osmanlı toprağıydı ve Cidde ve Kameron'da birer askeri liman, Konfide'de bir üs ve Hüdeyde'de bir komodorluk şeklinde organize olmuş Kızıldeniz Filosu'nun emrinde kaçakçılığı önlemek için sekiz ahşap ganbot ile bir yat vardı.
Geminin Kızıldeniz'e girmesiyle etrafı köpekbalıklarıyla doldu. Komutan Osman Bey personeli toplayıp dikkatli olmalarını, eğer gemiden düşecek olurlarsa köpekbalıklarına yem olacaklarını hatırlattı. Ayrıca tatlı sudan tasarruf için mürettebataın geminin bordasındaki en alt basamağın önündeki, bir kaç basamak alanı kadar genişlikteki iskele tavasında aptes alınmasını da yasakladı. Bir kaç yıl önce Konfide'de bulunan ganbotlardan birinin imamının, iskele tavasında aptes alırken bir köpekbalığının saldırısına uğraması ve bir ayağının dizinden itibaren koparılıp yutulması olayının unutulmamasını istedi. Ertuğrul kızıldeniz gerektiğinde yelken ve gerektiğinde makina ile 26 günde aldı.
Ertuğrul, 19 Ekim'de İngiliz egemenliğindeki Aden'e geldi, burada üç gün ikmal yapan Ertuğrul 10 Ekim'de buradan ayrılıp 1600 mil uzaktaki ve nüfüsunun yarısı müslüman olan Bombay'a yola koyuldu. İlk gün askeri törenlere ayrıldı, ertesi gün gemi sancağı toka edildikten sonra ziyaretçiler gemiye alındı, aralarında Lahor, Delhi, Allahabad, Ahmedabad ve Haydarabad gibi uzak yerlerden gelen müslümanların da bulunduğu yerli halk gemiye hücüm etti. Gemi Bombay'da kaldığı bir hafta içinde 150.000 civarında ziyaretçi tarafından gezildi, bunların içinde o zamanlarda Hindistan'da sayıları 600'ü bulan mihracelerden 15'i de vardı. 26 Ekim'de ziyaretlere son verildi ve ikmallere başlandı ve ertesi günü Seylan veya Serendip adasının başkenti Kolombo'ya doğru demir alındı. Bombay'dan hareketin altıncı günü akşamı gemi baş taraftan su almaya başladı, deniz sakidi ve gemi 7 mil hız yapıyordu, Kalküta Feneri'ne yaklaşık olarak 40 mil mesafe vardı. İnceleme için Gemi İnşa Mühendisi Mühendis Ali Efendi görevlendirildi, su boşaltıldığında baş bodoslamanın tamamen çürüdüğü ve bazı kaplamaların aralarının birkaç parmak açıldığı ortaya çıktı. Ziftlenmiş yelken bezi vetalaş kullanılarak delikler yamandı ve durumu kontrol edebilmek için bir de nöbetçi konuldu.
10 Kasım 1889'da Kolombo'ya varıldı. Osman Bey durumu burada resmi kanaldan değil, Bahriye Nazırı olan Kayınpederi'ne özel bir mektup ile bildirdi. Singapur'da olası havuzlama işlemleri için kalış süresi uzarsa gerekli açıklamalar için makul sebebler hazırlanmalıydı. Varış gününün Cuma olması ve gemi personelinin Cuma Namazı'nı kılmak için gemiden karaya çıkması ve gösterdiği düzen zaten büyük çoğunluğu müslüman olan ve Bombay'dan hareket ettiği günden beri Ertuğrul'u bekleyen yerli halkı iyice heyecanlandırdı. Seylan Genel Valisi 300.000 olan ada nüfusunun 200.000'inin gemiyi ziyaret etmek istediğini bildirdi. Anvcak Bombay'daki tecrübeler geminin bir kerede 2.000'den fazla ziyaretçi almasının problem yarattığı belirlenmişse de halkın sevgisi önlemlere üstün çıkıyordu. Çok uzaktaki kentlerin sakinleri aralarından temsilciler seçmiş ve onlara gemi personeline ziyafet verme yetkisi vermişlerdi. Tüm bu heyecandan sonra gemi 13 Kasım 1889'da Singapur'a hareket etti.
Altı gün altı gece süren kötü hava koşullarının ardından fırkateyn Malakka Boğazı'na girdi, burada hava daha sakinse de akıntı problemi sebebiyle 600 millik boğazı katedip toplam 1500 millik yolculuktan sonra 28 Kasım 1889'da Singapur'a şehri top atışlarıyla, limandaki gemileri sancaklarıyla selamlayarak demir atar atmaz etrafı Osmanlı sancaklarıyla donanmış sandallarla çevrildi. Singapur yakınlarındaki küçük müslüman devletlerin iler gelenlerinden başka, Çinhindi'nden, Sumatra'dan, Cava'dan, Sulawesi adlarından gelenler vardı. Fırkateynin Singapur'a girişi Cuma gününe denk getirilmişti. Bunu değerlendiren müslümanlardan çoğu Gemi İmamı ali Efendi'nin imametinde gemide namaz kılmak istediler. Bu kabul edildiği gibi ertesi hafta Cuma gemide mevlüt okutulmasına bile izin verildi.
Singapur Valisi ve Üs komutanı'na yapılan karşılıklı ziyaretlerle çok samimi bir hava yaratılmıştı. Gemi personeline Ertuğrul'un gelişinden 2 ay önce 2.Abdülhamit tarafından 1.Derece Mecidiye Nişanı ile ödüllendirilen ve yörenin müslüman ileri gelenlerinden Seyyid Muhammedül Kaf muhteşem bir ziyafet verdi. Geminin uzunca bir süre Singapur'da kalacağını öğrenen Sumatra'daki Timbus Devlet Reisi Mehmed Zeynelabidin bin Abdülvahid veziri Şehbender Ebu Sait'i göndererek selam ve muhabbetlerini iletti, Vezir gemide yapılan top, tüfek ve arma talimlerini akşama kadar gözlerinden yaşlar dökerek seyretti.
Ertuğrul'un Singapur ziyareti 2.Abdülhamit'in beklentilerinin üzerinde bir sonuç vermiş ve İslam Dünyasının sadece Arap dünyasından ibaret olmadığı bir kez daha kanıtlanmış, halifenin Araplardan olması yönünde yaratılmaya çalışılan propagandaların karşısına cevap olarak çıkmıştı.
Gemi Singapur'da ciddi bir teknik kontroldan geçti. Baş bodoslamanın çürüdüğü, sı alan bölmedeki tahtaların değiştirilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Bunların gemi olanakları ile yapılması mümkündü, ancak Albay Hardy Bey'in iddia ettiği gemi kazanı ve makinalarının altındaki tahtaların değiştirilmesi için tüm güvertenin sökülmesi ve makina ve kazanın çıkarılması gerekiyordu ki bu da Singapur'daki imkanlarla mümkün değildi. Öyle ise Çin Denizi'nin fırtına mevsimi olan kış ve ilkbahar mevsimlerinin geçirilemesi ve sonra yola koyulması gerekliydi. Ancak yine de İstanbul'a dönmelerinin istenip istenmediği soruldu. Hediyeler bir heyet refakatinde bir posta vapuru ile de gönderilebilirdi. Osman Bey'in gemide tamiratların Singapur'daki taşhavuzda yapıldığı ve güverte tahtalarının ve baş bodoslamanın tik ağacından yenileriyle değiştirildiği ve seyahate devam edilebileceği yönündeki tezkeresi üzerine 2.Abdülhamit 20 Aralık 1889'da bir telgraf ile Albay Osman Bey'in Mirliva (Tuğamiral)'lığa terfi ettiğini müjdelemiştir.
Gemi burada uygun mevsimi beklerken bir para sıkıntısı başgöstermiş ve Japonya'ya gemi gönderen koskoca imparatorluk Banker Ohannes Aşiyan Efendi'ye yazı yazarak Singapur'a 2.000 İngiliz Altını göndermiştir.
Ertuğrul, 22 Mart 1890'da Singapur'dan ayrılarak, 650 mil uzaklıktaki Saygon'a yol koyuldu. Yolda bir fırtınaya yakalan gemi Singağur'a dönüş kararı alındıktan sonra havanın iyileşmesi üzerine tekrar Saygon istikametine yönelmiş 29 Mart 1890 günü buraya varmıştır. Çin Denizi'nin fırtına mevsiminde yola çıkan gemi birinci silleyi atlatmıştı. Limandaki 8 gemilik Çin Filosu'nu ve Filo komutanı Koramirali 17 pare top atışıyla selamladı. Çin müslümanlarından oluşan bir ziyaretçi topluluğu burada da gemiyi yalnız bırakmamıştı. Çinli Amiral ile karşılıklı ziyaretlerden sonra 10 gün daha Saygon'da kalan Ertuğrul 3 Nisan 1890 günü Hong Kong'a doğru yola çıktı.
Başlangıçta 8 mil hızla ilerlenebiliyordu ki öğleden sonra Serdümen gemi dümeninin tutmadığını bildirdi. Süvari Ali Bey hemen pilot book (rehber-i derya) ları karıştırdı ve Osman Paşa'ya raporunu sundu: Gemi bir tayfunun merkezine doğru sürükleniyordu. Barometre 4 saat içinde 18 mm düşmüştü. Makinalarında yardımıyla tayfundan kurtulundu. Saygon'a 160 mil, Hong Kong'a 790 mil mesafe vardı ve civarda ikmal yapılabilecek başka liman yoktu. Saygon'a dönülmeye karar verildi. Tüm tamir, ikmal işleri tamamlandıktan sonra 20 Nisan 1890 günü ikinci kez Saygon'dan Hong Kong'a doğru yola çıkıldı.
Ertuğrul Hong Kong'a 26 Nisan 1890 akşamı, soğuk bir havada girdi, limanda daha önce karşılaşılan Çin Filosu ve 2 İngiliz savaş gemisi vardı. Ertuğrul her iki filoyu da top atışıyla selamladı. Çin Amirali, Ertuğrul personelini gemilerini gezmeye davet etti. Personel gruplar halinde Çin gemileri gezdi, Çinlileri bilgi ve eğitim sevilyerinden giyiniş tazrlarına kadar Avrupalı meslektaşlarından hiç te geri bulmadılar.
Ertuğrul Uzakdoğu sularında seyrederken bir de fare belası başına musallat oldu. Kedilerle çözülmeye çalışılan sorun, farelerin girdiği deliklere girememeleri ve uzun süre toprağa ayak basmadıklarında denize atlayıp intahar etmelerinden dolayı çözüm sağlamadı, bunun üzerine gemide un ve alçı karışımı yem olarak kullanılmaya başlandı. Yanına da ufak bir kapta su konuldu. unlu alçıyı yiyen fareyi hararet basıyor, suyu içince de alçı midesinde donup, hayvanı hazımsızlıktan öldürüyor, üstüne üstlük bir de leşin kokmasını önlüyordu. Ancak fareler bu tuzağı çabuk öğrendiler. Bu sorunu Çinlilere açtıklarında onlardan değişik bir yoketme yöntemi öğrendiler. Çinliler 5-10 adet güçlü fare yakalıyorlar, bunları bir tel kafeste hapsedip sadece su veriyorlardı. 3-5 gün açlığa dayanan fareler birbirlerini yemeye başlıyorlar ve on gün sonra sadece yamyamlığa alışmış 2-3 fare hayatta kalıyordu. Bu yamyam fareler salınınca hemcinslerini yiyiyorlar, kaçabilenler denize atlıyordu. Ertuğrul'da da bu yöntem uygulandı ve fare sayısında çok büyük bir azalma sağlandı.
Ertuğrul gerekli hazırlık ve ikmalleri yaparak 5 Mayıs 1890 günü Hong Kong'tan Nagasaki'ye doğru yola çıktı. Formoza (Tayvan) geçildikten sonra hava değişti. Biraz daha yola devam edildiyse de durum daha kötü hale geldi. Yer kontrolu yapıldığından Çin'in Fuça tersanesine 40 mil mesafede olduklarını belirlediler. Oraya yöneldiler. arkadan esen rüzgarın yardımıyla 11 mil sürat yapar olmuşlardı. Burada on gün beklendi. Saygon'da tanıştıkları Çin Amirali, ki Çin-Japon Savaşı'nda yenildiği için intihar etmiş olan Ping yardım etmiş ve 5 gün içinde bir Çin ganbotuna bağlı olarak 200 ton kömür göndermiştir. Yola tekrar çıkıldı ve bayramın üçüncü günü Nagasaki'ye girildi. Buradaki İngiliz ve Amerikan gemileri ve kent kalesi ile karşılıklı top atışlarıyla selamlaşıldı. Dört gün boyunca kömür alındı, beşinci gün Japon İç Denizi yoluyla 390 mil uzaklıktaki Kobe limanına girildi. Yokohama'ya 350 mil kalmıştı. Burada geçirilen bir hafta boyunca gemi tertemiz yapıldı. O günlerde İmparatorluk Sarayı Teşrifat Müdürnden salimen vardıklarına dair bir kutlama telgrafı alındı. Telgrafta Yokohama'ya varış günü sorulmaktaydı. Takribi varış zamanı Osman Paşa tarafından bildirildi. Buna göre hareket edilerek Yokohama önüne varıldı. Gelen heyetin başkanı İstanbul'a prens ile gelen teşrifatçılardan biriydi ve ilk sözü "Bir düzenli işleyen posta vapuru bu kadar dakik olabilirdi" oldu.
Yola çıktıktan 11 ay sonra 7 Haziran 1890 tarihinde saat 09:25'te Yokohama limanına demir atıldı.
Osman Paşa bu arada, Saray Protokol Müdürü ve Japon Amirallerce karşılanmış ve programa göre 13 Haziran 1890 Cuma günü ziyaret gerçekleşecekti. Bu ziyarete kadar geçen süre içinde Osman Paşa üst rütbeli 12 subayı refakatinde Yokohama'dan trene binip Tokyo'ya geçti ve Hibiya semtindeki Rokumeikan Oteli'ne yerleştiler. 12 Haziran sabahı ilk kiraz çiçeklerinin açtığı 1 Nisan'dan beri açık olan Sanayi Fuar'ını z,yaret ettiler. Burada Kırmızı Fes'leri, içki içmemeleri ve kibar davranışları ile sempati topladılar.
13 Haziran Saat 18:00'deki kabul töreninde Osman Paşa, Fransızca tercümesi daha önce saraya verilmiş olan bir söylev vermiş, sonra da Padişah'ın iki mektubunu ve beratiyle birlikte Murassa İmtiyaz Nişanı'nı İmparator'a sunmuştur. İmparator iki devlet arasında öteden beri mevcut olan dostluğun bu ziyaretle daha kuvvetlendiğini, Japon Milletinin Yokoham'da sancağını dalgalandıran bir Türk gemisi görmekten son derece memnun olduklarını söylemiş, bundan sonra Osman Paşa refakatindeki subayları İmparatora tanıştırmıştır. İmparator, görevleri sırasında dünyanın yarısını dolaşan gemi Personelinden Osman Paşa'ya Japonya'da soylu olmayan bir kişiye verilebilecek en yüksek nişan olan 1.Sınıf Yükselen Güneş nişanı, Gemi Komutanı Ali bey aynı nişanın 3.Sınıf olanını diğer heyet üyeleri de nişanın daha düşük dereceleri ile ödüllendirilmişlerdir. İmparatorun huzurundan çıktıktan sonra Heyet diğer bir salonda İmparatoriçe tarafından kabul edilmiş ve karşılıklı güzel söylevler verilmiştir. Bundan sonra bir gün bile boş kalmamacasına gemi personeli için kabul resimleri, ziyafetler, törenler birbirini izlemiştir.
Osman Paşa 14 Haziran'da 1912'de İmparator Meiji'nin yerine İmparator Taisho adıyla geçecek genç Prens Yoshihito Haru ile de görüşmüştür.
Gemi 28 Haziran'da İngiliz Imperieuse, Leander ve Japon Yamato savaş gemilerinin personellerinin birer takımla katıldığı kürek yarışlarına katılmış ve bir yarışta Ertuğrul personeli 3.olmuştur.
Üç gün sonra Osman Paşa ve heyeti 1 Temmuz 1890'da Japonya'da ilk defa yapılan Genel Seçimleri izledi. Seçimleri izledikten sonra Osman Paşa daha çok askeri çevrelerde ziyaretlerini yoğunlaştırmış ve Japon Donanması'nın üstün durumundan çok etkilenmiştir. Askeri Silah Fabrikası'na 300 adet top fünyesi sipariş etmiş ve hafifleyen programının etkisiyle Yokohama'da fotografçı Kosaburo Tamaki'de son fotografını çektirmiştir.
Ancak bu sırada muhtemelen Çin limanlarına uğranıldığı sırada bulaşan Kolera mikrobu sebebiyle 22 yaşında Abdullah isimli bire denizcimiz aniden rahtasızlanmış ve 18 Temmuz akşamı saat 22:00'da vefat etmiştir. Gemiye gelen Yokoyama ve Narita isimli Japon yetkililer standart Japon prosedürleri gereği cesedi yakmaları ve kalıntılarını gömmeleri gerektiğini bildirmişler, ancak Osmanlı Subayları cesedin Müslüman olmayan topraklara gömülmesinin inanışları açısından uygun olmadığını belirtmişlerdir. Osman Paşa'nın tavsiyesi üzerine cesedin denizcilik adetlerine göre denize gömülmesi gerekli dezenfekte işlemleri yapıldıktan sonra Tokyo Körfezi dışında olması kaydıyla Japon yetkililerce de kabul edilmiş ve uygulanmıştır. Ancak yerel balıkçılar koleradan ölmüş biz cesedin denize atılmasını problem yaptılar ve olay büyümeye başladı, öyle ki bölgedeki balık fiyatları düştü. Osman Paşa Japonlar arasındaki gerginliğin farkına vardığından, diplomatik öncelikleri dini önceliklerin önüne geçirdi ve denize ceset gömme işine son verilmesi ve kolaraden ölmüş denzicilerin cesetlerinin yakılabileceğini bildirdi. Bu sırada gemi karantinaya alınmış ve Nagaura'ya götürülmüştür. Bu salgın sırasında biri subay 12 denizcimiz vefat etmiştir. Geminin temizlenmesi işlemi sırasında 2,5 tona yakın karbolik asit kullanılmıştır. Gemi Kolera Salgını atlattığından Osman Paşa'nın Yokosuka Tersanesinde tamirat isteği Japon yetkililerce kibar bir dille reddedildi. Ancak Japon Hükümeti Ertuğrul ve Personeli'nin tüm karantina ve sağlık masraflarını üstlendiğini açıkladı.
Salgın atlatıldıktan sonra 15 Eylül 1890 Pazartesi günü gemi Yokohama'dan ayrılmıştır. Bundan sonraki 87 saatlik zaman dilimi ancak faciadan kurtulanlar ve özellikle Gemi İmamı Ali Efendi ve Mülazım-i Sani Haydar Remzi'nin ifadeleriyle açıklığa kavuşabilmektedir.
Yokohama'dan ayrıldıklarının ertesi günü ters bir rüzgar esmeye başlamış ve akşama doğru şiddetini arttırmıştır. Önce yan yelkenler açılarak geminin yalpası önlenmişse de, rüzgar tam pruvadan esmeye başladığında yelkenlerin sarılması gerekmiş, bu sırada Grandi Direği yuvasından çökmüş, dayanıksız kaldığından gemiyi korkunç bir şekilde sarsmaya başlamıştır. Bu sırada omurga kemerelerinden bir kaçı kırılmış, kömürlüklere su girmeye başlamış, ustabaşılar delikleri yamamaya çalışırken, postalar da gemiye dolan suyu boşaltmaya çalışmışlardır.
Açık denizde sığınılacak tek yer olan Hyago limanına varma çabası içinde saatler geçerken Tayfun şiddetini arttırmış, yükselmesi durdurulamayan su 18 Eylül Perşembe akşamı ocakları söndürmüş ve gemi tamamen kontrolsüz kalmıştır. Gemi bu sırada Oshima adasının Kashinozaki Burnu civarında idi. Burası dik yarlarla dolu ve kıyıdan yarım mil uzağa kadar su altı kayalıkları bulunan bir bölgeydi. Bu tehlikeli bölgeden gemileri uzak tutmak için bir de deniz feneri inşa edilmişti. Güneş battıktan hemen sonra Tayfun Ertuğrul'u bu kayalıklara sürüklemiş ve gemi saat 21:00 sıralarında korkunç seslerle dağılmıştır.
Bu feci kazadan 6 subay ve 63 erbaş ve er kurtulabilmiş, 50 subay ve 476 erbaş ve er şehit olmuştur.
Japon Makamları ve halk, faciadan sonra kurtulanların sağlıklarına kavuşmaları ve en iyi şekilde barındırılmaları için olağanüstü bir ilgil göstermiş, başta İmparator olmak üzere bütün ilgililer kurtulanların maddi ve manevi acılarını dindirmek için her türlü gayreti göstermiştir. Japon Hükümeti, başsağlığı dileklerinin Osmanlı Hükümeti ve Bahriyesine iletilmesi görevi için Kongo ve Hiyei kruvazörlerini atamış, kazazede personelimizi ve şehitlerin olay yerinden toplanabilen eşyalarını bu gemilerle İstanbul'a göndermişlerdir. Gemiler 25 Aralık 1890 tarihinde İstanbul'a gelmişler ve bir ay kadar kaldıktan sonra Japonya'ya dönmüşlerdir.
Kazanın 100. ve 110. Yıldönümlerinde düzenlenen anma törenlerini katılmak üzere TCG Turgut Reis Fırkateyni iki kez Japonya'yı ziyaret etmiş. Ziyaretler gidiş dönüş olmak üzere 2.5 ay sürmüştür.
Kaynaklar:
Bahriyemizin yakın tarihinden kesitler-Fahri Çoker Ertuğrul Fırkateyni'nin öyküsü - Çetinkaya Apatay Ships of the World - Eylül 2000 Sayısı The Last Months of the Ertuğrul - Michael Penn
Ertuğrul Faciası Resimleri
Kuşimoto
3 yıl önceile 16,817'dir. Ertuğrul Faciası, Kuşimoto açıklarında gerçekleşmiştir. 1974 yılında inşa edilen Ertuğrul Anıtı ve Müzesi'nde Ertuğrul Fırkateyni'nin maketi...
Ankara Postası
3 yıl önceInhumaine” adlı oyunundan Reşat Nuri Güntekin’in “Bir Gece Faciası” adıyla uyarladığı oyunu Muhsin Ertuğrul beyaz perdeye aktarmıştır. Orijinal eserde konusu I...
Süleyman Nutku
3 yıl önceseyir düzenini yapılandırdı. 1924 yılında İstanbul'da öldü. Ertuğrul Fırkateyni Faciası Bahriye Kura Neferi Istılahat-ı Bahriye Muharebat-ı Bahriye-i...
Ulus faciası
6 yıl önceUlus faciası ya da Middle East Airlines'in 265 sefer sayılı uçuşu, 1 Şubat 1963 tarihinde Lübnan Havayolu Şirketi Middle East Airlines-Air Liban'a ait...
Fahrettin Genç
6 yıl önce1988-89 sezonunda Ünyespor'u çalıştırdı. Samsunspor kulüp tarihinin 20 Ocak Faciası diye adlandırılan ve futbol takımının deplasman karşılaşmasına giderken...
Erol Mütercimler
3 yıl önceCumhuriyetleri İlişkiler Modeli 21. Yüzyılın Eşiğinde Türkiye-Japonya İlişkisi Ertuğrul Faciası 21. Yüzyıl ve Türkiye - "Yüksek Strateji" İmparatorluğun Çöküşüne Denizden...
Gheorghe Mulțescu
7 yıl önceüstlenmiştir. Samsunspor, 1989 senesinde yaşadığı trafik kazası (20 Ocak Faciası diye bilinir) sonucu yeni toparlanmış ve güçlü bir kadroyla Süper Lig'e...
Kemal Film
3 yıl önceilk kez gerçekçilik çabalarının başlatılmış olmasıdır. Aynı sene Muhsin Ertuğrul, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun romanından uyarlanan ve çekimleri sırasında...